1.
bu sene çıkan sia kitap tarafından yayınlanan şule toptaş romanı. 238 sayfadır. aynı zamanda şule toptaş'ın 3. romanıdır.
kitap, fakir ve sorumsuz bir ailede büyüyen küçük bir kız çocuğu olan deniz’in hikayesini anlatıyor. deniz, 7 yaşından 10 yaşına kadar yetimhanede kalır. ardından ailesinin yanına döner. ancak ailesinde gördüğü zorbalıklar, ilgisizlik ve yoksulluk, onun hayatını yeniden altüst eder. ta ki yolu remi ışıksoy ve makbule hanım ile kesişene kadar… bu karşılaşma, deniz’in hayatını kökten değiştirir.
ilk sayfalar, deniz’in yetimhanede yaşadığı zorlu ve acı dolu günleri anlatılıyor. bu kısımlar oldukça duygusal. bir miktar ağlamış olabilirim bu satırlarda. ailesi tarafından yetimhaneye bırakılması, küçük deniz’i derinden sarsar. üç yıl boyunca yetimhanede kalır. deniz’in ailesi çok fakirdir, ancak buna rağmen çocuk yapmaktan kendilerini alıkoyamazlar. ailenin yedi çocuğu vardır: seniha, neşe, yakup, deniz, adem, ela ve henüz anne karnında olup doğmayı bekleyen, adı bile konmamış bir bebek... hiçbir kardeşin arasında kardeşlik bağının olmaması da şaşırtıyor. çünkü ilgisiz anne ve babanın elinde çocuklar birbirine karşı sevgi bile beslemiyor.
“para kazanırsam ailem beni tekrar yetimhaneye göndermez.” düşüncesiyle hareket eden deniz, remi ışıksoy ailesinin köpeği körli’yi gezdirmeye başlar. zamanla ışıksoy konağı’nın halkı tarafından sevilir. konağın getir-götür işlerini yapar, evin hizmetlisi nanuş’a yardım eder. nanuş'tan adabı muaşeret ve sofra düzeni üzerine eğitim alır. bu süreçte remi bey’in kitap ve tablo koleksiyonuyla da tanışır. kitaplara karşı büyük bir ilgi duymaya başlar. hatta remi bey’den fransızca dersleri de alır.
remi bey, kitap eleştirmeni ve bir gazetede köşe yazarıdır. sert bir dille eleştiriler yazar, zor beğenen, disiplinli bir adamdır. çok okur, çok da gezer. makbule hanım ise remi bey’in annesidir. koca köşkte oğlu ve hizmetlisi nanuş ile yaşar. remi bey’in aşk hayatından ve çocuk özleminden de bahsedilir kitapta.
deniz’in ailesinin maddi durumu giderek kötüleşir ve istanbul’dan memleketlerine dönmeye karar verirler. ancak paraları olmadığı için, bu sırada deniz’i evlat edinmeyi kabul eden ışıksoy ailesi devreye girer. deniz’in öz ailesi, belirli bir miktar para ve bir araba karşılığında onu ışıksoy ailesine verir. deniz’i bir daha arayıp sormaz, hatta vedalaşmazlar bile. diğer çocuklardan ela’yı da çocuğu olmayan halalarına bir ev karşılığında verirler.
ışıksoy ailesinde sevgiyle büyüyen deniz, çok iyi bir eğitim alır ve kültürlü, örnek bir birey olarak yetişir. yıllar sonra yurtdışından türkiye'ye dönen deniz, halasına satılan kardeşi ela ile buluşur. ela evlenip, çoluk çocuğa karışmıştır bile. deniz ise 60 yaşlarına gelmiştir. ela’nın kızı duru, remi bey’in yarım bıraktığı nahid sırrı adlı kitabı teyzesi deniz ile birlikte tamamlayıp yayımlar. remi bey’den kalan köşk, kitaplar, tablolar ve heykeller ise konakla birlikte müze haline getirilip, sergilenir.
kitabın sonraki bölümleri oldukça şaşırtıcıdır. deniz ile remi bey’in ilişkisi, deniz’in ilk aşkı tanaş'la olan saf sevgisi, nanuş ile deniz arasındaki anne-kız bağı, makbule hanım’ın biricik oğlu remi için yaptıkları… hepsi ters köşelerle dolu, bir o kadar da duygusal. o yüzden daha fazla spoiler vermemek adına susuyorum, kıps!
kitabı çok beğendim, tavsiye ederim. akıcı bir kitap ve cidden ters köşelerle dolu. kitaba "belki bir gün ben de " isminin verilme sebebi deniz'in hiçbir zaman ailesi tarafından sevilmemiş olması, gerçek bir sevgiyi yine ailesinden tatmamış olması ve elbet bir gün ben de gerçek sevgiyi tadarım ve yalnız kalmam umududur.
kitaptan beğendiğim alıntıları da paylaşarak tanımı sonlandırıyorum. ayrıca ekim ayı kutusunda ilk basımı paylaşan (bkz: bir kutu kitap) sayfasına da teşekkürler.
herkesin varoluş stresi kendine! (sayfa 8)
insanların çoğu yaşanmamış hayattan dolayı ölüyor. (sayfa 35)
doğuştan gelen kardeşlik bağı birbirimizi sevmemize yetmediği gibi sonra da birbirimizi sevmeyi ögrenememiştik. (sayfa 79)
belki sevmek tatil yapmak gibi parası olana yakışan bir lükstü.
insan bazen iki eliyle kulaklarını kapatıp boğazında, göğsünde titreşimler hissedene kadar bağırmalıydı. içinde bir yer yırtılır ve seni hasta eden şeyler çığlığınla dışarı akar gider. sayfa 82
insan bazen tek bir an için bile yaşar. sayfa 87
kitap, fakir ve sorumsuz bir ailede büyüyen küçük bir kız çocuğu olan deniz’in hikayesini anlatıyor. deniz, 7 yaşından 10 yaşına kadar yetimhanede kalır. ardından ailesinin yanına döner. ancak ailesinde gördüğü zorbalıklar, ilgisizlik ve yoksulluk, onun hayatını yeniden altüst eder. ta ki yolu remi ışıksoy ve makbule hanım ile kesişene kadar… bu karşılaşma, deniz’in hayatını kökten değiştirir.
ilk sayfalar, deniz’in yetimhanede yaşadığı zorlu ve acı dolu günleri anlatılıyor. bu kısımlar oldukça duygusal. bir miktar ağlamış olabilirim bu satırlarda. ailesi tarafından yetimhaneye bırakılması, küçük deniz’i derinden sarsar. üç yıl boyunca yetimhanede kalır. deniz’in ailesi çok fakirdir, ancak buna rağmen çocuk yapmaktan kendilerini alıkoyamazlar. ailenin yedi çocuğu vardır: seniha, neşe, yakup, deniz, adem, ela ve henüz anne karnında olup doğmayı bekleyen, adı bile konmamış bir bebek... hiçbir kardeşin arasında kardeşlik bağının olmaması da şaşırtıyor. çünkü ilgisiz anne ve babanın elinde çocuklar birbirine karşı sevgi bile beslemiyor.
“para kazanırsam ailem beni tekrar yetimhaneye göndermez.” düşüncesiyle hareket eden deniz, remi ışıksoy ailesinin köpeği körli’yi gezdirmeye başlar. zamanla ışıksoy konağı’nın halkı tarafından sevilir. konağın getir-götür işlerini yapar, evin hizmetlisi nanuş’a yardım eder. nanuş'tan adabı muaşeret ve sofra düzeni üzerine eğitim alır. bu süreçte remi bey’in kitap ve tablo koleksiyonuyla da tanışır. kitaplara karşı büyük bir ilgi duymaya başlar. hatta remi bey’den fransızca dersleri de alır.
remi bey, kitap eleştirmeni ve bir gazetede köşe yazarıdır. sert bir dille eleştiriler yazar, zor beğenen, disiplinli bir adamdır. çok okur, çok da gezer. makbule hanım ise remi bey’in annesidir. koca köşkte oğlu ve hizmetlisi nanuş ile yaşar. remi bey’in aşk hayatından ve çocuk özleminden de bahsedilir kitapta.
deniz’in ailesinin maddi durumu giderek kötüleşir ve istanbul’dan memleketlerine dönmeye karar verirler. ancak paraları olmadığı için, bu sırada deniz’i evlat edinmeyi kabul eden ışıksoy ailesi devreye girer. deniz’in öz ailesi, belirli bir miktar para ve bir araba karşılığında onu ışıksoy ailesine verir. deniz’i bir daha arayıp sormaz, hatta vedalaşmazlar bile. diğer çocuklardan ela’yı da çocuğu olmayan halalarına bir ev karşılığında verirler.
ışıksoy ailesinde sevgiyle büyüyen deniz, çok iyi bir eğitim alır ve kültürlü, örnek bir birey olarak yetişir. yıllar sonra yurtdışından türkiye'ye dönen deniz, halasına satılan kardeşi ela ile buluşur. ela evlenip, çoluk çocuğa karışmıştır bile. deniz ise 60 yaşlarına gelmiştir. ela’nın kızı duru, remi bey’in yarım bıraktığı nahid sırrı adlı kitabı teyzesi deniz ile birlikte tamamlayıp yayımlar. remi bey’den kalan köşk, kitaplar, tablolar ve heykeller ise konakla birlikte müze haline getirilip, sergilenir.
kitabın sonraki bölümleri oldukça şaşırtıcıdır. deniz ile remi bey’in ilişkisi, deniz’in ilk aşkı tanaş'la olan saf sevgisi, nanuş ile deniz arasındaki anne-kız bağı, makbule hanım’ın biricik oğlu remi için yaptıkları… hepsi ters köşelerle dolu, bir o kadar da duygusal. o yüzden daha fazla spoiler vermemek adına susuyorum, kıps!
kitabı çok beğendim, tavsiye ederim. akıcı bir kitap ve cidden ters köşelerle dolu. kitaba "belki bir gün ben de " isminin verilme sebebi deniz'in hiçbir zaman ailesi tarafından sevilmemiş olması, gerçek bir sevgiyi yine ailesinden tatmamış olması ve elbet bir gün ben de gerçek sevgiyi tadarım ve yalnız kalmam umududur.
kitaptan beğendiğim alıntıları da paylaşarak tanımı sonlandırıyorum. ayrıca ekim ayı kutusunda ilk basımı paylaşan (bkz: bir kutu kitap) sayfasına da teşekkürler.
herkesin varoluş stresi kendine! (sayfa 8)
insanların çoğu yaşanmamış hayattan dolayı ölüyor. (sayfa 35)
doğuştan gelen kardeşlik bağı birbirimizi sevmemize yetmediği gibi sonra da birbirimizi sevmeyi ögrenememiştik. (sayfa 79)
belki sevmek tatil yapmak gibi parası olana yakışan bir lükstü.
insan bazen iki eliyle kulaklarını kapatıp boğazında, göğsünde titreşimler hissedene kadar bağırmalıydı. içinde bir yer yırtılır ve seni hasta eden şeyler çığlığınla dışarı akar gider. sayfa 82
insan bazen tek bir an için bile yaşar. sayfa 87
devamını gör...