bir balıkçı barınağında sabahlamak

güzel olurdu herhalde.

etrafında filozof gibi balıkçılar. bütün gece çay bardağından içmişsin rakıyı. üstüne yüksek alkollü birayla cila yapmışsın. buram buram deniz ve balık kokusu geliyor.

tam da saat 06.00 gibi sarhoşluğun etkisi geçmiş. balıkçı sana çay demliyor. gazete üstünde ekmek, domates, peynir ile kahvaltı ediyorsun.

tüm gece aşktan, kadınlardan, siyasetten, felsefeden, hayatın anlamından bahsetmişsin.

o anda için tamamen boşalmış. rahatlamışsın.

of! tam da ihtiyacım olan şey.

m.youtube.com/shorts/Dh408e...
temsili değil!

#3556699 tanımdaki senaryonun tam tersi de olabilir.

o balıkçı barınağına nereden geldiğinden haberin yok, teknenin içersinde ellerin bağlı, karşında hiç de felsefe bilmeyen hatta insanlıktan nasibini almamış bir dallama.

başın külçe gibi, ağır ve zonkluyor sanki kafanın arka tarafına sopa ile vurulmuş gibi.
açlıktan midene kramplar giriyor. susuzluktan dudakların kurumuş.

felsefe yapar diye umduğun balıkçı amca anana avradına sövüyor.

tüm geceyi sana ne yaptıklarını bilemeden orada geçirmişsin, kafanda deli sorular.

o anda için değil de şekerinin ve tansiyonunun düşüklüğünden elin ayağın boşalmış, rahatlamak bir kenara daha da bir ankisiyete edasındasın.

of tam bir kabus. hiç bir insanın istemeyeceği kaotik bir ortam.
kainatta her şey zıddıyla kaimdir.

biz erkekler huzuru benzer yerlerde arıyoruz, kadınlara sorsan binlerce farklı cevap alırsın bizde 25 i geçmez bu ortamlar.

ben ekiz yatakta rahat edemiyorum. sabahları her yerim ağrıyor. romantize edeceğiz diye rahatımızdan olmamıza gerek yok.

her şeyi dizilerdeki ermiş, yarı filozof balıkçıların artışı ile başladı.
böyle hayatın anlamını çözmüş, üstünde sarı muşamba yağmurluk ve çizme, paso rakı içen, dertli, çok insanını kaybetmiş, geçmişi yaralarla dolu, etrafına devamlı çok mantıklı öğütler veren bir insan evladı tasviri yapıldı.

ama böyle insanlar yok kardeşim, gerçekten bildiriyorum ben yok.

öncelikle balıkçı barınağı diye bişi olmaz pek, sezon zaten eylül - mayıs arası, o arada ne tuttun tuttun kâr. o arada da denizde değilsen teknedesindir, yok ağın tamiri, yok gırgırın motoru, yok sintineye su dolması derken nefes alamazsın avda olmadığın zaman zarfında.

yok mu böyle yerler, muhakkak vardır da o yarı filozof, bütün gece içip sabah çay demleyip kahvaltı sofrası hazırlayan balıkçı modeli diye bişi yok.
adamın zaten canı burnunda "hayatın anlamı nedir sence?" diye sorarsanız altına alıp sabaha kadar silke silke anlatır size bak, aman diyim.

deniz emekçileri ve bir kısım alkol tutkunlarının çokta yabancısı olmayan durumlardandır..(şafak güneşi ile şarap kızıllığı ton farklılığı üzerine ihtisas yaptırır.)

ben kebapçıyı tercih ederim. viking miyiz biz bizim kültürümüzde kebapçı satır ilişkisi var özümüzü kaybetmeyelim balıkçıları rahat bırakalım ve kara canlıları olarak kebap kültürünü yaşatalım.

bir satırla parça parça edilip acılara karışıp pişmek nedir bu felsefeyi öğretir bize kebapçılar. hayatı öğretir kebap ustaları.

ordu'da kirazlimanı denen yerde bir balık.ı barınağı vardı. barınak dediysem iki çubuk bir tente.
bu dediğim akp oraları silkmeden önceydi. tekneyle açılır balık tutardık ama tuttuğumuz istavrit çok ender de mezgit olurdu.
orada balık yedik, rakı içtik ama ben bir tek kez bile filozof olmuş balıkçı görmedim. en filozofu zaten kendisine vereceğimiz balıkları çalmaya çalışan bir yavşak, bir de istavritin irisini iplere dizip mahallede doyumsuz kadınlara "canlı balık, diri diri, kalkan bunlar, kalkan" diye satan saf görünümlü uyanıktı.
yani öyle bir barınağa düşerseniz kâsenizi koruyun.