öne çıkanlar | diğer yorumlar

bilinen ilk adı gönülçelen oda, salinger'a ait bir romandır. romanı bizzat ana karakterin dilinden okuyorsunuz. ana karakterin içsel yolculuğuna birlikte çıkıyorsunuz da denilebilir. karakterin peşinde olduğu şey ise samimiyettir. ben kitabı okurken birçok yerde kopup gitmiştim, bazı sayfaları yeniden okumuştum. tüm bunlara rağmen kitap sürükleyici ve akıcıydı. zaten salinger hikayelerini seviyorsanız dile de rahatlıkla adapte oluyorsunuz.
devamını gör...
çok sevdiğim ama çok çok sevdiğim kitap. en sevdiklerimden biri. holden benim canımın içi. o kadar çok isterdim ki holden'la arkadaş olmak. yani onun da benimle arkadaş olmasını. çünkü haberi yok ama zaten o benim canım arkadaşım. o kadar seviyorum ki, kitaptan ve içeriğinden filan bahsetmek istemedim. en sevdiğim insanlara hediye ettiğim dünyanın en güzel romanlarından biridir. komiktir, hüzünlüdür, saçmadır ve çok güzeldir. sulhi saygılı'nın tavsiyesi ile 30 yaşına gelince bir daha okuyacağım ben de kumru gibi.

bu arada erkeklerin kadınlara oranla daha fazla sevdiğini hiç duymamıştım, doğru olabilir bilemiyorum. fakat kadınların hiçbirinin sevmediği yahut beğenmediği tespiti doğru değil. ben ve pek çok kız arkadaşım çok severiz. bana da gencecik bir kız hediye etmişti yıllar önce, en sevdiği kitap olduğunu söyleyerek. ben de çok sevdiğim bazı kadınlara hediye ettim ve sanıyorum onlar da çok sevdi. nasıl sevilmesin hem bu kitap?
devamını gör...
j. d. salinger tarafından yazılmış bir romandır. aynı zamanda klasikleşmiş bir eserdir. salingerin bu kitabı yazma sürecinin anlatıldığı rebel in the rye adında bir filimde mevcuttur. bir çok sanatçıya ilham vermiş bir eserdir ve ülkemizde en bilineni de şarkıcı teomandır. kitabın türkçeye çevrildiği ilk adı gönülçelendir ve teoman da aynı isimli şarkısını bu romandan ilham alarak yazmıştır. ana karakter holden caulfield ise sadece sanatçılara değil bir çok insana da ilham kaynağı olmuştur.
devamını gör...
salinger'in yazdığı bu eser, bizim de günlük hayatımız içinde karşılaştığımız ve yüksek sesle dile getiremediğimiz, insanların birbirlerine olan sahtekar, yapmacık, iki yüzlü davranışlarına, hiçbir nedeni olmayan şişkin egolarını sürekli tatmin etme uğraşlarına, saçma sapan üstünlük çabalarına, aslında çok belli olan ama fark ettirmeden birilerini kullanmaya çalışmalarına ve küçük çıkarlar peşinde koşan tutumlarına bir isyan niteliği taşır.
devamını gör...
yazıldığı döneme kadarki alışılmış roman üslubuna bir yenilik getiren ve bu yüzden de dikkat çeken j. d. salinger romanı. düşünceleri susmak bilmeyen bir gencin hayatının birkaç günlük bir kesitini sunar.

okuması zor bir kitap değildir, sevenleri de çoktur nefret edenleri de. sevmeyenler genelde ifadelerin uzun ve kopuk oluşunu eleştirir. ancak kitap diyalog ve betimlemelerden çok karakterin düşüncelerinin aktarımından oluşuyor. düşünce konuşma gibi düzenli değildir, bir anda yön değiştirebilir. bunu kendiniz de yaparsınız, kredi kartının hesap kesim tarihine kaç gün kaldığını düşünürken birden ossursam kimse duyar mı acaba deyiverirsiniz içinizden.

kitaplıkta olması gereken kitaplardandır.
devamını gör...
jerome david salinger'dan okuduğum ilk kitaptı. oldukça akıcı, kolayca okunacak türden. sanki amerikan filmini kitaba yansıtmışlar gibi hissettirdi bana. kitapta sık sık argo sözcüklere yer verilmiş ama benim için rahatsız edici değildi. genel olarak olay örgüsü tek bir karakter üzerinde olsa da çeşitli yan karakterler sayesinde sıkmadan okunuyor.

kitabın baş karakteri olan holden caulfield'ın okuldan atılması ve başına gelen türlü maceraları anlatıyor.

16 yaşındaki holden hayatın bazı gerçeklerini görmüş ve bunları sindirmeye çalışan bir karakter. o yaştaki herkes gibi kafası sorularla dolu. holden'ın içsel sorgulamalarını okuyorsunuz. hayatı anlamlandırmaya çalışan ve gerçek bir şeyler arayan birinin iç sesiyle konuşmasını okur gibi hissettiriyor.

okuyan birçok kişiye göre holden agresif, hiçbir şeyi beğenmeyen, zengin bir ailenin şımarık çocuğu gibi görülebilir.
bence holden; insanları çok iyi bir şekilde gözlemleyen ve bu sayede insanların sahtekârlığını da kolayca anlayabilen biri.

mesela insanların arabaları taparcasına sevmesine, güzel mesleği olan birini görünce övmelerine, sigara içerek havalı gözükmeye çalışanlara karşı çok sinirli bir karakter. diğer yandan, çocuklara ve kardeşine karşı çok kibar düşünceli. kardeşine plak alıp mutlu olması ancak daha sonra kırılınca üzülmesi, karşılaştığı rahibelere yardım için para vermek için ısrar etmesi holden'ın ne kadar duygusal bir karakter olduğunu gösteriyor. holden, bana biraz şeker portakalı, biraz küçük prens'i anımsattı.

kitabın daha farklı bir sonla biteceğini düşünmüştüm. sonunda holden'a neler oldu bilmiyorsunuz. sonunu çok beğenmesem de severek okuduğum bir kitap oldu.
devamını gör...
özellikle hakkında yazılan güzel yorumlar sebebiyle kitapta büyük bir dil, olağanüstü bir hikaye örgüsü bekleyenleri yanıltabilir. ancak öyle güzel öyle içten bir akışı vardır ki kitabın, sizi kendine çekmeyi başardıktan sonra kahramanımızla bir yolculuğa çıkmaya başlarsınız ve kitap bittiğinde güzel bir film biterken düştüğünüz o boşluktan düşersiniz. ben bu kitabı özellikle kitap okumak isteyen ama bir türlü başlayamayan veya bir süredir okumaya ara vermiş olup yeniden başlamakta zorlananlara öneriyorum, şu ana kadar dönüşler hep olumlu oldu.

t:sıcak, samimi bir hikayeye sahip akıcı roman.
devamını gör...
bittim sana holden!

adını görünce bile beni mutlu eden kitap.
şimdi kitapla ilgili bir kaç anımı anlatıp fikirlerime geçeceğim sayın romalı dostlarım.

kitabı bir kitap fuarından cağnım benim bir dostuma aldırdım ama hatun okudu, nefret etti ama nassı güzel bir kalbi vardır; herkesi bağrına basar dedim ki onun kalbinde yer yoksa benim de olmayıversin, okumadım.geçenlerde (en az 6 ayı var) abim almış okudu bayıldı, sonra bizim hatunla konuştuk dedi ki şimdi okusaydım nefret etmezdim yanlış zamanlama idi.
bir arkadaş da okumadan filmini izle çok da hevesle okursun, izledim öyle de oldu gerçekten; hevesim ve hayranlığım arttı david salinger'a.

gelelim kitaba,
romalılar kitap cavdar tarlasında oynayan çocukları falan anlatmaz, adına aldanmayınız!

david salinger'ın tek romanıdır. kitapta yer yer kendi ergenliğini çokça bütün erkeklerin ergenlik dönemini anlatmıştır.

kitabımızın karakteri 16 yaşında holden adında bir çocuk, kitapta holden'ın 3 günü anlatılır.
kitabı benim gözümde üst seviyeye taşıyan 2 şey var; birincisi sıradan olayların anlatımının güzelliği. yani olağanüstü konulara gerek yoktur iyi yazmak için. yazarın başarısı basiti olağanüstü bir dille anlatmak olmuş kitapta. ikincisi ise ergen benmerkezciliğini, hayal gücünü bize çok derinden yansıtması. o dönemin düşünsel özelliklerini tamamen içinde barındıran bir kitap. bu yönüyle ben şeker portakalı'na benzetirim.

okuyun efenim pişman olmazsınız fakat iyi bir gözlemci iseniz. yoksa konu size sıkıcı ve sıradan gelir. kitabın sonunda tahmin edilemezlik, mecera arayanlar için uygun değildir. insanı anlamaya dair bir kitap kendileri.


kitapta en beğendiğim kısım ise holden'ın ölen kardeşinin eldivenini tasvir ettiği yerdir.



bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan çok iyi bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.

holden


devamını gör...
dünya çapında 120 milyondan fazla satmış olan,bir aralar yasaklanan ve sansürlenen buna rağmen en iyi romanlar arasına girmiş olan kitaptır.tek pişmanlığım bu kitabı biraz geç okumam olmuştur.
son olarak roman hakkında düşüncelerimi kitabın karakteri,holden caulfield'ın ağzından tanımlamak istiyorum:
"neyse,bittim buna."
devamını gör...
kitabı okumayı şimdi bitirdim.

öncelikle bu kitabın öyle sıradan edebiyat kitapları gibi uzun betimlemeler ve psikolojik analizler içermeyeceğini başından beri biliyordum. çünkü kitapta salinger'in yarattığı karakterlerinin kendi dili yani daha doğrusu kendini ifade etme biçimi var. tutup bütün karakterleri tekdüze bir diyalog içerisinde bulamazsınız.

sonunun olmaması beni biraz düşünmeye itti. kendimi salinger'in yerine koydum hemen. kendi ifadesiyle biraz otobiyografik bir eser olduğunu ve çocukluğunun aşağı yukarı böyle geçtiğini biliyordum. bence kendisi de sonunu göremiyordu kitabı yazdığı tarihte. o yüzden hep bahsettiği ''sahtekarlar'' gibi okuyucuyu etkileyecek bir son yazmak yerine kendisi gibi davrandı ve samimi bir itirafla sonlandırdı kitabı. ''sakın kimseye bir şey anlatmayın. herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.''

2. dünya savaşı sırasında yaşadıkları, çarpışmalar, ölümler,kaos ortamı hatta savaş sonrası hastaneye yatıp psikolojik tedavi alması gibi olaylara rağmen 16 yaşındaki o hoyrat yanını yansıtması bana muazzam geldi. ki o dönem ki olaylarla alakalı kızına: ''ne kadar yaşarsan yaşa, yanan etin kokusunu burnundan hiçbir zaman tam olarak sökemiyorsun.'' demiş olmasına rağmen.

genel olarak zevk alarak okuduğum bir kitaptı. altını çizdiğim yer sayısı baya fazla onuda belirtmek isterim. belki de holden karakteriyle aramda çok benzerlikler olduğunu düşündüğüm için bu kadar sevdim. neyse okuyun.
devamını gör...
jerome david salinger’ın muhteşem kitabıdır. amerikan edebiyatının klasiklerinden biri sayılan kitap bir dönem yasaklanmış olsa da milyonlarca satmayı başarmıştır.

edebiyatın münzevi kralı salinger bu kitapla ilgili hiçbir eleştiri yazısını okumamış, hatta okumamak için ülkeyi terk etmiş, hayranlarından gelen mektupların da yakılmasını istemiştir.

belki bunun nedeni kitabın yolculuğunu önceden net bir şekilde kestirmiş olmasıdır. çünkü the beatles’ın belkemiği olan john lennon’ı öldüren mark david chapman tutuklandığı zaman bu kitabı okumaktaydı ve eminim lennon’ın phony olduğunu düşünmekte idi. denir ki; chapman adını holden caufield olarak değiştirmek bile istemiştir.

ronald reagan’ı öldürmeye kalkışan john hickley jr. yakalandığında ise otel odasında yine bu kitap bulunmuştur. ama bu olayda suçlunun kitaptan mı yoksa mark chapman’dan mı etkilendiği kesin değildir, yine de kitap olayların kalbindedir.

oyuncu rebecca schaeffer’ı öldüren robert john bardo’nun yanında de cinayet esnasında bu kitap bulunmaktadır ve aktrisi öldürme nedeni olarak da bir sahnede öpüşüp masumiyetini kaybetmesini öne sürer.

komplo teorisi isimli mel gibson ve julia roberts’ın oynadığı filmde de benzer bir konuya değinilmiştir. mel gibson’ın canlandırdığı karakter sürekli ve bilinçsizce bu kitabı satın almaktadır ve bu filmde bahsi geçen suikast ekibinin gerçek olduğu ve kitabın bir proje olduğu ciddi ciddi iddia edilmiştir.

bu teoriler hakkında ne düşünürsünüz bilemem ama ben tanımı teoman’ın bu kitaptan esinlenerek yazdığı gönülçelen şarkısına gönderme yaparak bitireceğim. bu kitap benim her yara bandım hem yaramdır.
devamını gör...
yayınlandığı günden itibaren edebiyat dünyasını ikiye bölmeyi başaran roman. (namıdiğer (gbkz: gönülçelen)) kimleri göklere çıkarıp amerikan edebiyatının, müzik dünyasının ve yaşam tarzının değişmez bir ikonu olarak kabul ederken; kimileri yerin dibine sokup yazınsal değeri olmadığını iddia eder. ben her iki düşüncenin ortasında duran bir yerdeyim sanırım. abartanlara da kötüleyenlere de katılmıyorum. ancak bir çığır açtığı ve kendinden sonra gelenleri derinden etkilediği kesin.

j. d. salinger'ın bu kitabı hangi ruh haliyle yazdığını anlamak için çavdar tarlasındaki asi (2017) filmini izlemenin yardım edeceğini düşünüyorum.
www.imdb.com/title/tt4986134/
devamını gör...
başkarakter holden'ın her cümlesinin başına lanet kelimesini getirmesi tam bir ergen üslubunda sevecenlik katmış kitaba.
ben okurken sevmiştim romanı kitaplığımda durur hala arada açar saly'yi kaçmak için ikna etmeye çalıştığı paragrafı okurum.
devamını gör...
kitaplığımda bu kitabı görüp "aaa bu kitabı çok duydum, okudun mu, nasıldı?" diye soran çok kişi oldu. hepsine aynı cevabı verdim:

bir ergenin hezeyanları, daha fazlası değil!

kitabın dili zaten feci. sadece çevirisi feci sandım fakat orijinali öyleymiş zaten, çevirisi orijinaline sadık kalmış. kötü yazılmış bir ilkokul piyesi gibi, yeşilçam süper kahraman filmi senaryosu gibi, ilk twitter virali gibi, "hadi baba sen yaparsın"lı kamu spotu gibi bir şey. biraz abarttım kabul. e zaten bir ergenin kafasının içindeyiz, gayet normal diyenler olacaktır. sayın romalılar biz bir katilin kafasının içinde gezinmedik mi suç ve ceza'da, okumadık mı? biz oradayken çok mantıklı ve makul bir insan mıydı raskolnikov? peki çocuk kalbi'ni de mi okumadık, enrico'yu da mı tanımadık? bizzat günlüklerini okuduk yahu. bunları okurken "yav bu adam gatil, öbürsü de ufak defek veledi zinanın teki zaten bunlar böyle düşünmez ki gehgehgeh göhgöhgöh" mü dedik?

okurken aklıma gelen ilk şey gerçekten şu oldu: bu kitap insanların onu seveceği düzeyde kötü. evet sevilecek fakat kötü. joaquin phoenix'li joker filmi geldi aklıma, onun için de aynı şeyi düşünmüştüm. joker karakterinin ilginçliğini atınca elle tutulur yanı yoktu*. bu kitap da öyle. baş karakterin teomanvari tavrı insanları çekiyor, bir de aralarda savurduğu aforizmalar, başka elle tutulur yanı yok.
devamını gör...
bu kitapla ilgili nasıl yazmamışım, çok şaşkınım.
kitabı okuyan herkes hakkında keskin fikirlere sahip. ya çok seviyor, ya da nefret ediyor. aslında tamamen beklentiyle alakalı.
ne beklememelisiniz?
muhteşem bir üslup beklemeyin mesela. ya da sürükleyici bir olay örgüsü ve edebi tatmin de beklemeyin.
peki bir kitaptan bunları çıkarınca ne kalıyor ki geriye?
harika bir karakter ve onun iç dünyası. herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği düşünceler akışı. işte bunları bekleyerek okursanız eminim çok seversiniz bu kitabı.
holden caufield tam anlamıyla bir ergen. hepimizin çok çetin geçirdiği o 15/16 yaşları o da çok zor geçiriyor. hayatı keşfediyor. tabii bir zengin çocuk şımarıklığında yapıyor bunu bence. sevmeyenlerin dayandığı bir başka nokta da bu. evet, hayatı çok güzel kavramaya başlamış bir çocuk ama türkiye şartlarında bizim yaşadığımız zorlukları düşününce holden'ın zorlukları bile privileged geliyor maalesef.
yine de insanlara dair, yaşama dair, aileye, eğitime, hatta cinselliğe dair yaptığı tüm tespitler kafası çalışan insanların yapacağı şeyler.
kitabın popülaritesinin bunlar dışında iki sebebi daha var bence:
1. j.d. salinger daha önce yazılmamış bir üslupla yazmış kitabı. edebiyatta kocaman bir yenilik yapmış kendi zamanı için.
2. sürekli uğradığı sansürler. bir bakıyorsunuz okullarda okutulmuş, üç beş sene sonra her yerde yasaklanmış. hal böyle olunca insanların merakı da artıyor kitaba karşı.
sebebi ne olursa olsun benim sevdiğim bir kitap. okurken çok eğleniyorsunuz çünkü.
devamını gör...
salaş bir kitap... okuyan nasıl klasik oldu, nasıl bu kadar tutuldu diye düşünebilir çünkü bende öyle düşünmüştüm... ne kadar sansür olursa olsun okul kütüphanesinin yaşına uygun olmayacak yetişkin eseri diyebiliriz...
devamını gör...
liseli bir genç okuldan atılıyor ve arkadaşlarıyla dışarıda birkaç gün geçiriyor, kitabın konusu da bundan ibaret.

çok büyük heveslerle almıştım çünkü bu konuların ben de merak duygusu uyandıracağını düşünmüştüm ama o kadar çok kötü yorum okudum ki kitaba başlamak istemedim. konusu gerçekten ergence duruyor yine de klasik yerine koyulduğu için merak etmiştim ama pek gerek yokmuş sanki. yıllardır kitaplığımda duruyor ve umarım bir gün okuma cesaretini bulurum.
devamını gör...
1951'de yayımlanan j.d. salinger romanı. ben kitabı seven taraftayım. ana karakterimiz holden'ın bakış açısıyla anlatılıyor.

holden, 16 yaşında bir genç. derslerden kaldığı için okuldan kovuluyor ve kovulduğuna dair mektup ailesinin eline ulaşana kadar, noel öncesi birkaç günü dışarda geçiriyor. aslında bunu 4. kez bir okuldan kovulduğu ve ailesiyle yüzleşmekten kaçındığı için yapıyor. müthiş bir kurgu ya da olay örgüsü yok, kitap boyunca holden'ın zihnindeyiz. sohbetvari, bol argolu ve lanet okumalı bir anlatıma sahip. ayrıca karakterin mizah anlayışına da bayıldım. birkaç yerde içinden geçirdiklerine sesli güldüm.

bazı tarzlar vardır, herkeste aynı durmaz ve hatta başkasında görseniz rahatsız olursunuz. benim için kesinlikle orijinal sayılabilecek ama bir o kadar da normal bir karakterdi. çünkü yaşını düşününce yaptığı ve söylediği şeyler oldukça makul görünüyor. karakterimiz oldukça samimi, zeki sayılabilecek biri.
okurken çoğu zaman kendimle bağdaştırdım. övdükten sonra bunu söylemem hiç hoş olmadı ama kastettiğim farklı. iç dünyasında insanları çok basit meselelerde bile sık sık eleştirdiğini, onlardan şikayet ettiğini, hemen her meselede anlamsız davrandıkları hükmünü verdiğini görüyoruz. duygu geçişleri çok hızlı oluyor. örneğin konuşma başlangıcında karşısındaki kişiyle vakit geçirmekten hoşlandığını düşünürken, 5 dakika sonra nefret ettiğini düşünebiliyordu. ama bunların çoğu davranışlarına yansımadı. çünkü bunlar onun için kayda değer, uygulamaya geçmesi gereken düşünceler değildi. holden devamlı gözlem halindeydi. hem kendini hem diğer insanları gözlemliyor, çözümlemeye çalışıyor ve kaçınılmaz olarak da hüküm veriyordu. neyse ki üstünde duracak kadar da önemsemiyordu.

özellikle değinmek istediğim bir şey var. bu genç adamda en sevdiğim özellik çok saygılı oluşuydu. zaman zaman yaşıtlarına karşı öfke patlamaları yaşayabiliyordu ama kendinden büyüklere çok saygılı davranıyordu. tabii çoğunlukla içinden geçirdikleri farklıydı ama ne önemi var ki? hangimiz bize nutuk çekilirken içten içe mızmızlanmadık? çevresindekiler tarafından özellikle eğitimi konusunda ilgisizlikle suçlanıyordu ama bundan inanılmaz rahatsız olduğu hâlde asla onlarla tartışmaya girmiyordu. ve o zamanlarda iç sesiyle de niyetin iyi olduğunu kabul ediyordu. onun için önemli olan, bir şeyin samimi olup olmadığıydı zaten. bir cümle olumsuzsa bile sırf samimi olduğu için onu benimseyebiliyordu.

çok akıcı, eğlenceli bir kitaptı. gönlümden koca bir 8 puan kaptı. sözlerimi burada noktalarken kitaba ismini veren kısmı alıntılamak istiyorum:


"her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta. yetişkin hiç kimse, yani benden başka. ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. ben, çavdar tarlasında ço- cukları yakalayan biri olmak isterdim. çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. biliyorum, bu çılgın bir şey."

devamını gör...
yıllar yıllar önce okuduğum ama hala aynı güçte nefret ettiğim kitap. ergenin tekinin birkaç gün içinde yaşadıklarını anlatır. başka bir şey olmaz her şey budur kitaptaki. bir de kötü hollywood filmi dublajı gibi konuşur karakterler.
devamını gör...
rezil bir "klasik"tir.

gerek biçem bakımından gerek konusu bakımından hiçbir ağırlığı olmayan bir eserdir. beğenenler ancak ve ancak holden ergeni gibi ruh hastalarıdır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"çavdar tarlasında çocuklar" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim