1.
ınglourious bastards ve django filmleri ile geç te olsa ikonik bir aktör haline gelen avusturyalı aktör.
1956'da viyana'da kostüm tasarımcısı ve sahne yönetmeni bir çiftin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. yedi yaşında ailesini kaybettikten sonra büyükanne ve büyükbabası onu yetiştirmiş. onlar da tiyatrocuymuş zaten.
oyunculuk eğitimi almak için amerika'ya geldiğinde bir yandan garsonluk ve uyduruk bir takım işler yaparken, diğer yandan ünlü amerikalı oyuncu stella adler'in stanislavsy ekolünde yetiştirdiği en önemli isim haline gelmiş. adler'in diğer öğrencileri marlon brando ve robert de niro.
eğitimini tamamladıktan sonra tekrar avrupa'ya dönmüş. bir süre isviçre ve almanya'da tecrübe edindikten sonra kendini hazır hissedip londra'ya gitmiş.
üç ülke arasında sürekli seyahat ederek farklı işlerde çalışan genç adamın planları arasında âşık olmak yokmuş ama olmuş. evlenmiş. baba olacağı haberini alınca, ideallerinden bir süreliğine feragat etmeye karar vermiş. düzenli bir gelir sahibi olabilmek için bir yandan da televizyonda çalışmaya başlamış.
yıllar sonra, canlandırdığı karaktere kendisini kayıtsız şartsız teslim edebilme özelliğiyle herkesi büyüleyecek bir oyuncunun, bir köpeğin başrolde olduğu bir dizide oynamayı içine sindiremeyeceğini tahmin etmek zor değil ama ailesinin mutluluğu için verdiği bu karardan hiçbir zaman pişmanlık duymamış. yine de bunalıma girdiği zamanlar olmuş. o günleri, “kumara, alkole ya da haplara dadanıp kendimi psikiyatr koltuğunda bulacağım kadar ağır dönemler değildi ama yine de depresiftim işte” diye anlatıyor.
oyunculuğu o kadar güçlüydü ki, her iki rolüyle de ( nazı subayı hans landa / vicdanlı ödül avcısı dr. schultz) ödül alacağını tahmin etmek için otorite olmaya gerek yoktu. yeteneğiyle ilgili en iyi tanımlama ise ödüllü filmlerin yönetmeninden geldi. tarantino, “christoph bu rolleri kabul etmeseydi, her iki filmi de çekmezdim” diyerek usta oyuncunun emsalsizliğini ilan etmiş.
1956'da viyana'da kostüm tasarımcısı ve sahne yönetmeni bir çiftin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. yedi yaşında ailesini kaybettikten sonra büyükanne ve büyükbabası onu yetiştirmiş. onlar da tiyatrocuymuş zaten.
oyunculuk eğitimi almak için amerika'ya geldiğinde bir yandan garsonluk ve uyduruk bir takım işler yaparken, diğer yandan ünlü amerikalı oyuncu stella adler'in stanislavsy ekolünde yetiştirdiği en önemli isim haline gelmiş. adler'in diğer öğrencileri marlon brando ve robert de niro.
eğitimini tamamladıktan sonra tekrar avrupa'ya dönmüş. bir süre isviçre ve almanya'da tecrübe edindikten sonra kendini hazır hissedip londra'ya gitmiş.
üç ülke arasında sürekli seyahat ederek farklı işlerde çalışan genç adamın planları arasında âşık olmak yokmuş ama olmuş. evlenmiş. baba olacağı haberini alınca, ideallerinden bir süreliğine feragat etmeye karar vermiş. düzenli bir gelir sahibi olabilmek için bir yandan da televizyonda çalışmaya başlamış.
yıllar sonra, canlandırdığı karaktere kendisini kayıtsız şartsız teslim edebilme özelliğiyle herkesi büyüleyecek bir oyuncunun, bir köpeğin başrolde olduğu bir dizide oynamayı içine sindiremeyeceğini tahmin etmek zor değil ama ailesinin mutluluğu için verdiği bu karardan hiçbir zaman pişmanlık duymamış. yine de bunalıma girdiği zamanlar olmuş. o günleri, “kumara, alkole ya da haplara dadanıp kendimi psikiyatr koltuğunda bulacağım kadar ağır dönemler değildi ama yine de depresiftim işte” diye anlatıyor.
oyunculuğu o kadar güçlüydü ki, her iki rolüyle de ( nazı subayı hans landa / vicdanlı ödül avcısı dr. schultz) ödül alacağını tahmin etmek için otorite olmaya gerek yoktu. yeteneğiyle ilgili en iyi tanımlama ise ödüllü filmlerin yönetmeninden geldi. tarantino, “christoph bu rolleri kabul etmeseydi, her iki filmi de çekmezdim” diyerek usta oyuncunun emsalsizliğini ilan etmiş.
devamını gör...
2.
doğru zamanda doğru kişiyle tanışmanın ne kadar önemli olduğunu, o zamana kadar lokal filmlerde ve dizilerde rol alırken ve de haliyle global sinema tarafından pek tanınmazken quentin tarantino’yla tanıştıktan sonra 53 yaşında ilk ana akım filminde ilk oscarını alması ile gözler önüne seren oyuncu. inglorious basterds’daki standartenführer hans landa performansı ile sinema seyircisinin ağzını açık bırakmış, karakteri hatasız bir biçimde ingilizce, almanca, fransızca ve italyanca oynayarak sene sonunda aldığı heykelciği sonuna kadar hakettiğini göstermiştir. gözden kaçmaması gereken nokta tarantino ile olan ilişkisinin mutualist bir ilişki olmasıdır. evet tarantino onu 53 yaşında hakettiği sahneye kazandırmıştır fakat waltz da büyük performansı ile oynadığı iki tarantino filmini de başka bir seviyeye çıkarmıştır. nitekim tarantino inglorious basterds sonrası bir röportajında “onu bulamasaydım filmi çekmeyecektim” diyerek, django unchained çekimlerinden önce de senaryoyu herkesten önce waltz’a okutarak bunu gözler önüne serer.
devamını gör...
3.
dünyanın en iyi oyuncuları(yaşayan) listemde 4. sırada yer alan (bkz: übermensch) kişilik.
devamını gör...
4.
yönetmen olsaydım, kesinlikle her filmimde görmek isteyeceğim tek aktör waltz olurdu. ilk önemli çıkışını “soysuzlar çetesi” filminde canladırdığı bir ss subayı karakteri ile yapmıştı. bu rolüyle cannes film festivalinde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü aldı. zincirsiz filmi ile oscarı.
baştan aşağı yetenek. aynı ben.
baştan aşağı yetenek. aynı ben.
devamını gör...