zaman biz insanlardan çocukluğumuzu, çocukluğumuzla vedalaşmadan alıp götürmüştür.
insanı da vedalaşamadığı şeyler öldürür, yani çocukluğu...
ağlatan şey o çocuktur.
başka da bir şey değildir.
devamını gör...
o masum halimi ben de çok özlüyorum. normalde hiç ağlamazdım çocukluğuma dönüp bakınca: çünkü o zamanlar da hep çetrefilliydi. ama dün, kendime yaptığım haksızlıkları aslında ona yaptın, o küçük kız çocuğuna da yaptın diye kendime uzunca bir konuşma yaptım.
onu yordun, onu üzdün ya da üzmelerine izin verdin. o küçük, masum, temiz bir kız çocuğuydu. ona sadece hak ettiği güzellikleri vermen gerekiyordu. onu üzmemeliydin. şimdi üzdünse bile, o hâlâ küçük bir kız çocuğu. kandırırsın, unutur, çocuklar affedicidir. ama onu bir daha üzmeyesin. üzmelerine izin vermeyesin. onu koruyup kolla, içindeki o küçük kız çocuğunu koru. kaybetme onu. hep hatırla. ve güvende tut. aynaya baktığında onu hatırla. kendine ona yaşatmaya değecek şeyleri yaşat sadece.
önce büyütmen, güzelce bakman, yetiştirmen gereken kişi o. koruman kişi o. onu güzelce yetiştirmezsen bir başkasına da iyi gelemezsin. bir partnere de, kendi doğuracağın çocuğa da.. önce o küçük kız çocuğunun memnuniyetine kulak ver. onunla mütabık ol. onu hak et. o hiçbir şeyden, kötülüklerden habersiz kız çocuğunu koru. görme duyma, bilme kötülükleri. sen sen ol, içindeki çocuğu yaşat.
devamını gör...
çocukken her şey güzeldir, eğlencelidir, heveslidir, ardını arkasını düşünmezsin sorumluluk yoktur. istediklerin olur, oyunlar oynarsın, gezersin, birçok şey serbesttir. en önemlisi kimse seni ağlatmaz, incitmek istemez, kendin ağlarsın mesela düşersin canın acımasa da ağlarsın ,ilgi görmek için ağlarsın, istediğin olsun diye ağlarsın ama hepsi geçer canın acısa da çabuk unutursun. arkadaşlarınla kavgaların bile hemen biter.
büyüdükçe her şey değişir ve her şeyin ilk hali gibi çocuklukta özlenir duygulanır insan keşke dersin keşke ... yutkunamadığın bir an olur dayanmaz yürek gözlerden dökülür çocukluğun.
devamını gör...
belki de çocukluğunu özlediği için değil de istediği gibi yaşamadığı için ağlıyordur
devamını gör...
yasal ve ciddiyetsiz uyarı: birazdan yalnızca ergenliğinde alacakaranlık serisini okumuş kesimin, (burada önemli bir yazar grubunu kaybettim) gerçekten detaylı okumuş bir kesiminin (burada daha da büyük bir grup gitti) tam anlamıyla anlayıp takdir edebileceği bir analoji kuracağım. "baba biz ne okuyoruz şu an" denme ihtimali yüksek olduğu için söz veriyorum, yazının sonunda başlığa bağlanacak konu.

mini özet: bella swan, donuk hali, tavırları ve yer yer mal sanılmasına sebep olacak kadar boş bakışlarına son kitapta biraz açıklama getirilmiş bir karakterdi, hatırlayacağınız üzere. kendisi kalkan olarak tanımlanan özel bir yeteneğe sahipti, bu şekilde kendisini ve başkalarını birtakım mental saldırılardan koruyabiliyordu. *

stephenie meyer'in volturiler ile savaşmaya yaklaştıkları dakikalarda bella'nın o zihinsel kalkanı genişletme anını nasıl tasvir ettiğini hala hatırlıyorum. inanılmaz konsantrasyon isteyen, en ufak bir dikkat dağınıklığında kalkanın ilk konumuna gerilediği, aşırı gergin bir lastiğe benzetilmişti bu eylem. yeterince yoğunlaşırsa, kalkanına eklediği her kişi, o lastiği yerinde tutan yeni bir çıkıntı oluyordu ve bu yüzden kalkanı eski haline döndüğünde kapsadığı alan da her yeni kişi ile daha az azalıyordu.

hah! geldik sabırla okumaya devam eden saygıdeğer twilight'çıları ve diğer "dur bakalım nereye gidecek" diye inat ettiği için buraya gelen güzide okurları başlığa döndürecek kısma.

çocukluğuma dair hafızam tam olarak bu şekilde işliyor. ne eksik ne fazla. aşırı konsantre olursam, etrafımda dikkatimi dağıtacak hiçbir şey olmazsa zihnimde hala olduğunu bilmediğim, hatta bunu hayal bile edemeyeceğim detayları hatırlayabilmeye başlıyorum. ufak bir görüntü, koku, ses, ilginç bir cümle başlangıç noktası için yeterli. hatırladığım o anı parçasını neredeyse her seferinde daha önce esnetemediğim kadar esnetiyor ve yepyeni bir "aaa sahiden böyle bir şey olmuştu" aydınlanması yaşayabiliyorum.

ve bu durum, beni gerçek anlamda üzüyor.

aslında zihnimin oralarında bir yerlerde olan şeyleri çok ciddi bir çabayla hatırladıktan sonra, yine neredeyse her seferinde, hatırladığıma pişman oluyorum. o kadar güzel, o kadar sıcak, o kadar renklerine doygun anılar ki onlar. o anın içinde olma özlemi çekmeden, oraya geri gitme arzusuna çılgınca kapılıp neredeyse gözümden yaşlar gelene kadar kederlenmeden kendime gelemiyorum.

bu yüzden başlıkta anlatılan eylem bana iyi gelmiyor. yapmak istemiyorum. bazen biraz çakırkeyf halde, mesela yazın pencere açık iken, yatağa uzanmış ve alkolden kurumuş boğazımdaki susuzluk eşliğinde içinde olduğum andan uzaklaşıyorum, pencereden süzülen bir esintiyle. o anlarda istesem de istemesem de hatırlıyorum eskiden ne kadar mutlu, ne kadar kaygısız, ne kadar canlı olduğumu.

ağlıyorum; bana gülümseyen yüzlerin gerçekten bir anlam ifade ettiği, sahildeki yaz sıcağının terletmekten başka özelliği olmayan bir eziyet değil de içimi ısıtan bir macera katalizörü olduğu, yılın özel günlerinde annemle bir şeyler süslemekten/tasarlamaktan keyif aldığım, en sevdiğim hediyenin çorap olduğu zamanları hatırladığımda.
devamını gör...
işte bunlar hep travma dedirten durum.
devamını gör...
sen o çocuğa ağlıyorsun.

çocukluğum konusunda iç dökesim yok ama bunu aşmanın yolu o çocuğu karşına alıp konuşmak. her çocuk başına geleni kendi suçu sanır derinde bir yerde. o çocuk da sende derin bir yerde.

kendinize alan ve zaman ayırın, o çocukla konuşun.
devamını gör...
geçen bir pinokyo oyuncağı gördüm. peluş. pinokyo hikayesinin tüm oyuncakları vardı. gözlerimden sicim gibi yaşlar akmaya başladı. 35 yaşında kocaman insan neden ağlarki oyuncakçıda. canım eşim eli ayağına dolaştı beni öyle ağlarken görünce. şey falan diyor çok beğendiysen alayım. halbuki bilmiyor ki yitmiş bir çocukluğa ağlıyorum ben orada. 2 bebeğim bir de plastik mutfak oyuncaklarım vardı. annem babam ikiside çalışırdı ama oyuncağı gereksiz gördüklerinden almazlardı. en çok pinokyoyu severdim ben. bir gün üç boyutlu kitabını görmüştüm çünkü. çok beğenmiştim onu da almamışlardı. pahalıydı onlara göre. öyle işte. almadım oyuncağı. yalnızca çocukluğuma ağladım. ne yapayım ki 35 yaşında geç kalınmış bir çocuklukla.
devamını gör...
biz o kadar fakirdir ki anacagizim eski ayakkabılarımizi kaynatir yediriridi bize. patrick evra gibi 23 kardeş olunca zor oluyor tabi karın doyurmak. düşünsenize yer sofrasında anne baba dahil 25 kişi yemek yemeye çalışıyoruz. en hızlı yemek yeme yarışması yapılsa ben ya da kardeşlerinden biri şampiyon olur. olmasak da kavga çıkartır yarışmayı iptal ettiriz.
bazı bazı o günler aklıma geliyor huzunleniyorum, ağlamaklı oluyorum bazen de hüngür hüngür ağlıyorum. geçen hanım beni ağlarken gördü. "herif sen ruh hastası mısın niye ağlıyorsun ya, git bi doktora, ayıp değil ki" dedi.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"çocukluğunu düşününce ağlamak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim