ingiliz pediatrist ve psikanalist. (1896-1971)

özellikle ikinci dünya savaşı dönemi londralı çocuklar üzerinde yaptığı çalışmaları ve 40 yıllık meslek ürünü olan ''oyun ve gerçeklik'' adlı kitabı, çocuk psikiyatrisi adına kazanılmış çok kıymetli bir kitaptır fikrimce.

çocuklar için oyunun ne demek olduğunu, bir insanda gerçeklik algısının nasıl geliştiğini, sahte ve gerçek kişiliklerin (böylelikle jung'un persona ve gölge kavramları, lacan'ın aynasının aslında ilk annenin gözlerinde parladığını ve hatta borderline kişilik kavramları insanın zihninde oturuyor hakkaten) nasıl inşa edildiğine dair daha pek çok ilginç şey öğrenebilirsiniz.

“bir çocuk ya da yetişkin ancak oyun oynarken ve sadece oynarken yaratıcı olabilir ve bütün kişiliğini kullanabilir; birey de kendini ancak yaratıcı olduğunda keşfedebilecektir.”
devamını gör...
yaptığı deneylerde yeni doğan bebeklerin insan ve hatta insan suratı resimlerine gülümseyerek tepki verdiğini tespit ettiğini ve burada lacan'a katılmadığını hatırlıyorum, umarım doğru hatırlıyorumdur.
devamını gör...
sağlığa bakış açısı şöyleymiş:


"sağlıklı kişiler iletişim kurar ve iletişim kurmayı severse de, her bireyin yalıtılmış, kalıcı olarak iletişimsiz ve aslında bulunamaz olduğu gerçeği de eşit derece de doğrudur"

"her kişiliğin merkezinde herkesten uzak tutulan bir öğe vardır; bu kutsaldır ve titizlikle korunmalıdır"


şizoid görüngü kitabında harry guntrip olgular bakımından doğruluğunu kabul etse de bu yaklaşımın sağlıkla ilişkisini anlayamadığını belirtmek için şöyle diyor:


"bu noktada winnicott'a katılmıyorum çünkü bence bu, ben zayıflığının gerçek doğası olan temel "ben ilişkisizliği"yle aynı şeydir. mutlak biçimde yalıtılmış ve herkesten uzak tutulan bir kendilik çekirdeğinin nasıl olup da kendilik sayılabileceğini anlayamıyorum. bir kendilik ancak başka bir şeyi deneyimleme eyleminde kendisini deneyimleyebilir. eğer tümüyle deneyimden yoksunsa bir kendilik olamaz"


guntrip genel olarak mükemmel anne bakımı diye bir şey olamayacağı için sorunların derece derece olduğunu ve şizoid durumun bunun yüksek derecedeki yansıması olduğu düşüncesine eğilimli gibi. yani, ben bölünmesi kategorik olarak sağlıksız bir şey. winnicott ise pratik konular dışında ben bölünmesini sağlıkla ilişkilendiriyor. winnicott'un yaklaşımı bana kalırsa felsefi açıdan daha kabul edilebilir.

ilk bakışta yalıtılmış kendilik yalıtılmış ise nasıl olur da sağlıklı iletişimin kaynağı olur eleştirisi net ve mantıklı gelse de konuyu anne-çocuk arasındaki sevgi ve genel olarak sevgi çerçevesinden ele alırsak bu netlik kayboluyor.

winnicott'un demek istediğini zihnimde canlandırmaya çalışırken her insanda (her varlıkta hatta) o varlığın özünü oluşturan envai çeşit (envai çeşit çeşit demek olsa da hoşuma gidiyor bu kullanım) renkte küreler gözümün önüne gelmişti. metafizik bir kavram gibi bu "öz"leri düşünmek gerekir, metafizikten korkmamak şartıyla. akla gelen ilk soru tabi ki "metafizik alandan fiziğe (veya tersi yönde) bir etki var ise metafizik alan artık metafizik kalır mı?" annenin çocuk bakımı en nihayetinde gerekli yerlerde ona dokunmak, ihtiyacını karşılamak ve sözlü veya bedensel iletişimle bağlantıda kalmaktır. acaba gerçekten bu kadar mı anne-çocuk arasındaki sevgi bağı?

konuya sadece "nesne ilişkileri" çerçevesinde bakarsak daha ne olsun, sevgi emektir der geçeriz. fakat bebeğin annenin yaklaşımı ile oluşturduğu "iyi nesne ilişkileri"nden çıkıp konuya anne tarafından bakacak olursak sevginin sadece "emek" olduğu denkleminde sorunlar ortaya çıkar. eğer, bir bebek dünyaya geldiğinde anneye "özne" olarak sunacak hiç bir şeyi yoksa bunun anne tarafından "iyi nesne" olarak algılanması bence pek mümkün görünmemektedir. tersine durum böyle olsaydı şizoid hastaların bir kısmında net olarak görünen anneleri tarafından ihtiyaçları karşılansa bile yine de "şey"/nesne olarak görülme durumu insanların hepsinde gözlenen bir durum olurdu. demek ki, anneyi çocukla sağlıklı bir iletişimde tutan nesne dışında bir alan olmalıdır. yukarıda özne olarak adlandırsam da kavramların kullanımı değişiyor düşünürden düşünüre, sanırım annenin çocukta ilgisini çeken şey (nesne değil burada dil kullanımı sadece) benim "öz" winnicott'un ise kendilik dediği kavram.

winnicott bu iletişimi anlatırken şunları demiş:


"... gerçeklik ilkesinden daima bağışık, daima suskun, iletişimde bulunmayan merkezi kendilikte ... sözlü olmayan bir iletişim [çeşidi vardır]; bu tıpkı cam kürelerin müziği gibi, mutlak biçimde kişiseldir. canlı olmanın bir parçasıdır. sağlıkta da iletişim doğal biçimde bundan doğar"


buradaki müzik analojisi işte metafizik alandan fiziksel (gerçeklik) alana geçişi tarif eder. çocuğun özünden yayılan mutlak kendiliğin müziği anneye ulaşır.

guntrip bu sözel olmayan iletişimin de hala iletişim olduğunu söyler ve yalıtılmış benliğin çelişki olduğunu öne sürer. guntrip için benlik her zaman bu dünyayla bağlantılı bir şeydir ve onun için "ben ve kendilik aynı şeylerdir"


"winnicott'un kendilik ve ben arasında bir ayrım yapıp beni daha yüzeysel bir görüngü olarak ele alıp almadığından emin değilim"


bir ara böyle bir ayrımdan şüphe etse de kendi yaklaşımı nettir: kendilik=benlik

tabi hala hem mutlak yalıtılmışlık hem de bir acayip iletişimi mümkün kılan kendilik/öz kavramını açıklayabilmek gereklidir. bunu yapabilmek ve kabul edebilmek için sanırım birinci şart çelişki ile paradoks arasındaki ayrımı sezmektir. bir fikir vermesi açısından bu metafiziksel özleri leibniz'in monadları ile bağdaştırmak yerinde olabilir.

monadlar bariz biçimde leibniz tarafından söylendiği gibi "penceresi olmayan" tözlerdir. buradaki mutlak yalıtılmışlığa paralel olarak. her canlının özü, bireyselliği olarak dışarıdan gelen etkilere tamamen kapalıdır. fakat leibniz'in mektupları ve diğer çalışmalarını (monadoloji dışındaki) incelersek aslında monadlar arasında "idea" düzleminde bir etkileşim vardır. bu etkileşim işte winnicott'un müzik ile karşıladığı, benim sevgi ile karşıladığım ve belki de leibniz'in "önceden kurulu uyum"(pre-esrablished harmony) kavramı ile bağdaştırılabilir.

özetle işte, annesinin çocuğa sırf bir emek çerçevesinde ilgi duymasının ötesinde anneyi çocuğa bağlayan asıl bağın kaynağı çocuğun özünden yayılan müzik/sevgidir. emek, ihtiyaçların karşılanması dünya işidir ve kutsaldır ve fakat aşkı sevgiyi fiziksel bağa indirgemek de işin (dünyada yaşamak) idealar düzlemindeki bir diğer kutsal yanını görmezden gelmektir.


özetin özü, bir bebek dünyaya geldiğinde mutlak özün kendine has rengiyle gelir (her insan iyidir, her insan güzeldir). işi sonradan boka sardıran yine biziz yani.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"d.w. winnicott" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim