#ödüllü filmler
türkçe adı: ölü ozanlar derneği
yönetmen koltuğunda peter weir'in yer aldığı 1989 yapımı dram/gençlik filmdir. n. h. kleinbaum adlı yazarın aynı isimli kitabından uyarlanmıştır. film 1950'li yıllarda welton academy isimli bir yatılı okulda geçmektedir. burası her ne kadar ciddi ve disiplinli bir okul olsa da muhafazakar yapısı öğrencileri için bunaltıcı bir hava sunmaktadır. idealist bir ingiliz öğretmen ise öğrencilerine katı gelenekçiliğe karşı durabilmeleri adına ışık olur.
yönetmen koltuğunda peter weir'in yer aldığı 1989 yapımı dram/gençlik filmdir. n. h. kleinbaum adlı yazarın aynı isimli kitabından uyarlanmıştır. film 1950'li yıllarda welton academy isimli bir yatılı okulda geçmektedir. burası her ne kadar ciddi ve disiplinli bir okul olsa da muhafazakar yapısı öğrencileri için bunaltıcı bir hava sunmaktadır. idealist bir ingiliz öğretmen ise öğrencilerine katı gelenekçiliğe karşı durabilmeleri adına ışık olur.
*akademi ödülleri (1990) - en iyi özgün senaryo [tom schulman]
*bafta ödülleri (1990) - en iyi film / en iyi film müziği [maurice jarre]
*david di donatello ödülleri (1990) - en iyi yabancı film
*politik film derneği ödülleri (1990) - demokrasi ödülü
*césar ödülleri (1991) - en iyi yabancı film
film toplam 20 ödüle sahiptir.
*bafta ödülleri (1990) - en iyi film / en iyi film müziği [maurice jarre]
*david di donatello ödülleri (1990) - en iyi yabancı film
*politik film derneği ödülleri (1990) - demokrasi ödülü
*césar ödülleri (1991) - en iyi yabancı film
film toplam 20 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "armysuzy" tarafından 20.11.2020 11:33 tarihinde açılmıştır.
1.
senaristliğini tom schulman'ın üstlendiği, peter weir yönetiminde 1989 yılında çekilen film. türkçeye ölü ozanlar derneği olarak çevrilmiştir. robin williams başrolde olduğundan izlenmediyse hemen izlenmelidir, hatta tekrar tekrar izlenmelidir.
sonunda bir sanat eserinin güzelliğinin verdiği hüzünden dolayı ağlatabilir, bu yüzden peçeteler hazırlanmalıdır.
ailelerin çocuklarını doktor, avukat, mühendis yetiştirsin diye katı kurallar ve sıkıcı derslerle çevrili okula vermesini, o okulda öğrencilerin gerçek öğretmenle tanışmasını konu alıyor diyebiliriz en basit haliyle. muhafazakar ve katı bir şekilde yetiştirilmeye çalışan çocukların şiirle, edebiyatın güzelliğiyle ve anın değeriyle tanışması da gerçek öğretmen john keating sayesinde olur. film elbet bu kadar basit değildir, içerisinde sistem, aile, yönetim eleştirisini de bulundurur. ailelerin yanlış tutumu çocuğunun hayallerini, hislerini ve hayatını mahvedebilir.
bu katı yönetimler bir yana dursun, okulda geçmiş yıllarda öğretmenleri keating'in daha bir öğrenciyken kurduğu ''ölü ozanlar derneği'' keating'in öğrencilerinin dikkatini çeker ve tekrar aktif hale getirilir. geceleri gizlice toplanıp şiirler okuyup konuşmalar yaparak birbirlerine içlerini açarlar.
hayatta asıl yapmak istediğini bulması bir insan için en zor ama belki de en değerli şeydir. keyifli izlemeler.

görsel kaynak.
--- alıntı ---
size neler söylendiğinin önemi yok, kelimeler ve fikirler dünyayı değiştirebilir.
--- alıntı ---
sonunda bir sanat eserinin güzelliğinin verdiği hüzünden dolayı ağlatabilir, bu yüzden peçeteler hazırlanmalıdır.
ailelerin çocuklarını doktor, avukat, mühendis yetiştirsin diye katı kurallar ve sıkıcı derslerle çevrili okula vermesini, o okulda öğrencilerin gerçek öğretmenle tanışmasını konu alıyor diyebiliriz en basit haliyle. muhafazakar ve katı bir şekilde yetiştirilmeye çalışan çocukların şiirle, edebiyatın güzelliğiyle ve anın değeriyle tanışması da gerçek öğretmen john keating sayesinde olur. film elbet bu kadar basit değildir, içerisinde sistem, aile, yönetim eleştirisini de bulundurur. ailelerin yanlış tutumu çocuğunun hayallerini, hislerini ve hayatını mahvedebilir.
bu katı yönetimler bir yana dursun, okulda geçmiş yıllarda öğretmenleri keating'in daha bir öğrenciyken kurduğu ''ölü ozanlar derneği'' keating'in öğrencilerinin dikkatini çeker ve tekrar aktif hale getirilir. geceleri gizlice toplanıp şiirler okuyup konuşmalar yaparak birbirlerine içlerini açarlar.
hayatta asıl yapmak istediğini bulması bir insan için en zor ama belki de en değerli şeydir. keyifli izlemeler.

görsel kaynak.
--- alıntı ---
size neler söylendiğinin önemi yok, kelimeler ve fikirler dünyayı değiştirebilir.
--- alıntı ---
devamını gör...
2.
izlediğim ve benim için çok şey ifade eden bir filmdir. "carpe diem" felsefesinin ne demek olduğunu çok daha iyi anlamama ve şiiri daha çok sevmeme yol açmış, hayallerimin peşinden gitmem konusunda bana en büyük motivasyonu bu film vermiştir. ayrıca öğrencilik hayatım boyunca umutsuzca john keating gibi bir öğretmen beklememe neden olmuş olan filmdir.
filmde beni en çok etkileyen sahne neil perry'nin intihar sahnesi ve john keating'in todd'a şiir okuttuğu sahneler oldu. ayrıca son sahne de bana epey tesir etmişti.
filmin oyuncu seçimleri de şahane bence, robin williams'ın muazzam oyunculuğundan bahsetmeme bile gerek yok. filmde neil perry karakterini canlandıran robert sean leonard'da muhteşem bir performans sergilemişti bana kalırsa. ayrıca muhteşem gülüşlü ethan hawke'ı ilk defa bu filmle tanımış olmam da epey hoş bir durum bence.
filmde beni en çok etkileyen sahne neil perry'nin intihar sahnesi ve john keating'in todd'a şiir okuttuğu sahneler oldu. ayrıca son sahne de bana epey tesir etmişti.
devamını gör...
3.
sıkıcı bir okulda, sıkıcı dersler ve sıkıcı öğretmenlerle günlerini boşa harcayan öğrencilerin hayatına müthiş bir öğretmen girer. kendilerini anlasınlar,ortaya çıkarsınlar diye her şeyi yapan bu öğretmenin yıllığını bulan öğrenciler ölü ozanlar derneği'ni tekrar kurma kararı alır.
"carpe diem." yaşadığın anı kavra , yaşadığın ana sarıl. ne kadar anlamlı. anı yaşamak geçmişi yaşamaktan ya da geleceğe hazırlanmaktan çok daha fazla yarar sağlıyor bize.
herkesin hayatından güzel öğretmenler geçmiş. en az bir tane geçmiştir işte yoo demeyin hiç. bu adam , bu öğretmen benim hayatıma girmeyen ama hayatımdan gözlerimi açarak geçen ilk ve tek adam olarak kalacak.
89 yapımı bir film.o havayı o kadar seviyorum ki... eski şeylerin hastasıyım. o yıllarda yaşamayı hayal ettikçe karşıma böyle güzel filmler çıkıyor.
"carpe diem." yaşadığın anı kavra , yaşadığın ana sarıl. ne kadar anlamlı. anı yaşamak geçmişi yaşamaktan ya da geleceğe hazırlanmaktan çok daha fazla yarar sağlıyor bize.
herkesin hayatından güzel öğretmenler geçmiş. en az bir tane geçmiştir işte yoo demeyin hiç. bu adam , bu öğretmen benim hayatıma girmeyen ama hayatımdan gözlerimi açarak geçen ilk ve tek adam olarak kalacak.
89 yapımı bir film.o havayı o kadar seviyorum ki... eski şeylerin hastasıyım. o yıllarda yaşamayı hayal ettikçe karşıma böyle güzel filmler çıkıyor.
devamını gör...
4.
son zamanlarda izlediğim en güzel şeylerden bir tanesi... bu film hakkında şunu fark ettim, filmdeki her oyuncunun performansı o kadar iyi ki, bir zamandan sonra izlediğimiz şeyin bir film olmadığını düşünecek kıvama büründüm... filmdeki her repliği o kadar içlerine sinerek ve o kadar içtenleştirerek söylemişler ki, bir zamandan sonra o mağaranın içerisinde, o sınıfta... tamamen o filmin içerisinde bir yerde bulunmuş gibi hissettim...
devamı da var, çekilen her sahne çok özensiz gözükmesine rağmen o kadar özen ve hoş detaylar barındırıyor ki; misal çantanın içerisinden dökülen bi ton malzeme içerisinde itina ile kameraya yansımış elmalar ve vurgulanan ekmek...
dahası da, film tam çıkmaza girecek bir monotonluğa bürünecek olsa bir anda bambaşka bir şey olmuş ve ters köşe diye nitelendirdiğim o şaşırmayı yaşatmış bana.
filmin her sahnesinde, her repliğinde insanı düşündürüp bambaşka yerlere götüren detaylar var... dahası da insanı en çok eğitim sisteminin bizi ne hale getirdiği ve bambaşka şeyler olsa ne hoş bir detaya dönüştürebileceğini düşündürmüş bana, üzerine de bir sigara yaktırmış... beni en etkilemiş filmlerden birisi oldu, iyi ki izlemişim diyorum.
devamı da var, çekilen her sahne çok özensiz gözükmesine rağmen o kadar özen ve hoş detaylar barındırıyor ki; misal çantanın içerisinden dökülen bi ton malzeme içerisinde itina ile kameraya yansımış elmalar ve vurgulanan ekmek...
dahası da, film tam çıkmaza girecek bir monotonluğa bürünecek olsa bir anda bambaşka bir şey olmuş ve ters köşe diye nitelendirdiğim o şaşırmayı yaşatmış bana.
filmin her sahnesinde, her repliğinde insanı düşündürüp bambaşka yerlere götüren detaylar var... dahası da insanı en çok eğitim sisteminin bizi ne hale getirdiği ve bambaşka şeyler olsa ne hoş bir detaya dönüştürebileceğini düşündürmüş bana, üzerine de bir sigara yaktırmış... beni en etkilemiş filmlerden birisi oldu, iyi ki izlemişim diyorum.
devamını gör...
5.
kitap 1989 yılında sinemaya da uyarlanmıştır. filmin yönetmeni peter weir, başrolü john keating rolü ile robin williams'tır. aynı zamanda kendisini before sunrise, before sunset ve before midnight serisinden tanımış olabileceğimiz ethan hawke, çekingen bir öğrenci olan todd anderson'ı oynuyor. filmi yıllar önce izlemiştim. bugün sözlüğün edebiyat ve okuma kulübü aracılığıyla yeniden izledim ve tekrar izlediğim için mutluyum.
sanıyorum ölü ozanlar derneği pek çok insana öğretmen olma heyecanını, isteğini kazandırmıştır. çünkü keating karakteri esasici eğitim tarzını benimseyen öğretmenlerin aksine -disipline etmek yerine- öğrencilerin hissettikleriyle ilgilenir. eleştirel düşünme becerisi kazandırmayı amaçlar. ancak düşündüren, eleştiri için cesaretlendiren, bakış açısı geliştiren bir öğretmen olabilmenin çok da kolay olmadığını düşünüyorum. hayatına almadığın, sindiremediğin bir davranış biçimini kazandıramazsın. yeterince cesur değilsen eleştiremezsin ve eleştirel düşünme becerisi, eleştirinin önemi anlatılarak kazandırılmaz. fikrini söylediğinde cezalandırıldığın herhangi bir yerde, örneğin bir sınıfta*, cesur davranmayı öğrenemezsin.
filmin son sahnesinde, güzel bir sahne ama spoiler olabilecek bir sahne değil, çocuklardan biri haksızlığa tek başına tepki gösteriyor. müdürün kendisine bağırması üzerine oturuyor. dayanamayıp tekrar ayağa kalkıyor ve yine tepki gösteriyor. bu kez arkadaşları da ona katılıyor. müdür yine bağırıyor ve çocuktan yerine oturmasını istiyor ancak bu kez sınıfın neredeyse yarısı ilk tepkiyi gösteren çocukla aynı hareketi ortaya koyuyor. müdür çok tepkili, çok da yetkili ama yalnız. açıkçası öğretmenlere bu filmi niye önerdiklerini aklım almıyor*.
filmde en sevdiğim bölüm sanırım keating'in çocukları yürüttüğü bölümdü. üç öğrenci yürümeye başladı bir süre sonra üçü de aynı adımları atıyordu. "başkalarının karşısında inançlarınızı korumanın ne kadar zor olduğunu göstermek istedim. hepimizin kabul edilmeye ihtiyacı var ancak şimdi kendi yürüyüşünüzü kendi adım atışınızı bulmanızı istiyorum."
sanıyorum ölü ozanlar derneği pek çok insana öğretmen olma heyecanını, isteğini kazandırmıştır. çünkü keating karakteri esasici eğitim tarzını benimseyen öğretmenlerin aksine -disipline etmek yerine- öğrencilerin hissettikleriyle ilgilenir. eleştirel düşünme becerisi kazandırmayı amaçlar. ancak düşündüren, eleştiri için cesaretlendiren, bakış açısı geliştiren bir öğretmen olabilmenin çok da kolay olmadığını düşünüyorum. hayatına almadığın, sindiremediğin bir davranış biçimini kazandıramazsın. yeterince cesur değilsen eleştiremezsin ve eleştirel düşünme becerisi, eleştirinin önemi anlatılarak kazandırılmaz. fikrini söylediğinde cezalandırıldığın herhangi bir yerde, örneğin bir sınıfta*, cesur davranmayı öğrenemezsin.
filmin son sahnesinde, güzel bir sahne ama spoiler olabilecek bir sahne değil, çocuklardan biri haksızlığa tek başına tepki gösteriyor. müdürün kendisine bağırması üzerine oturuyor. dayanamayıp tekrar ayağa kalkıyor ve yine tepki gösteriyor. bu kez arkadaşları da ona katılıyor. müdür yine bağırıyor ve çocuktan yerine oturmasını istiyor ancak bu kez sınıfın neredeyse yarısı ilk tepkiyi gösteren çocukla aynı hareketi ortaya koyuyor. müdür çok tepkili, çok da yetkili ama yalnız. açıkçası öğretmenlere bu filmi niye önerdiklerini aklım almıyor*.
filmde en sevdiğim bölüm sanırım keating'in çocukları yürüttüğü bölümdü. üç öğrenci yürümeye başladı bir süre sonra üçü de aynı adımları atıyordu. "başkalarının karşısında inançlarınızı korumanın ne kadar zor olduğunu göstermek istedim. hepimizin kabul edilmeye ihtiyacı var ancak şimdi kendi yürüyüşünüzü kendi adım atışınızı bulmanızı istiyorum."
devamını gör...
6.
ölü ozanlar derneği benim için bir filmden ötedir, john keating de yalnızca kurgusal bir karakter değildir benim için. bu film hayatımı derinden etkilemiş, varoluşu defaatle sorgulamama neden olmuş bir filmdir. carpe diem felsefesini bu film sayesinde öğrenmiş ve hayatıma katmıştım. ölümün yıkıcı etkisini anı kavrayarak tolere edebileceğimi, hayallerimin peşinden gitmem gerektiğini bu filmle görmüştüm. evet, bir gün hepimiz çiçeklere gübre olacağız keating'in de dediği gibi ancak bundan önce yaşadığımız sayılı günlerin her anının tadını çıkarmalı ve yaşamı iliklerimize kadar hissetmeliyiz. hissetmeli, deneyimlemeliyiz; korkmadan ve özgürce adım atabilmeliyiz istediğimiz her yere, her yeniliğe. tüm bunları ben bu filmden öğrendim. bunlar bir yana robin williams ile ethan hawke ile robert sean leonard ile ilk kez bu film ile tanıştım. uzun lafın kısası iyi ki izledim...
devamını gör...
7.
az önce kanal d'de yayınlanan, final yapmamak için direnen bir yaz dizisinde "carpe diem, kime diyem, sana diyem" espirisine maruz kalınca aklıma gelen mükemmel film. o meşhur "captain, my captain" sahnesinde çalan, kulakların pasını silen müzik için de maurice jarre'ye ne kadar teşekkür etsek az bence.
o meşhur parça
o meşhur parça
devamını gör...
8.
buradan bir hanım yazarın tavsiyesi ile filmini izlediğim oradaki sevgilisi olan kızı ayartan cocuğu kendime örnek olarak aldığım filmdir sonra bir işe yaramadı orası ayrı konu.
devamını gör...
9.
orta doğu ülkelerinde izletilmesi uyuşturucu etkisi yarattığı için tavsiye edilmesi uygun olmayan filmdir. kitabı da vardır cahiller bilmez. sanıyor ki her şey sinemada ünleniyor. anı yaşa!! hee yaşa da dikkat et yine de sökerler böbreğini sen anı yaşarken. nerde yaşadığına dikkat et.
devamını gör...
10.
bir peter weir filmidir.

filmin senaryosunu tom schulman yazmıştır. n. h. kleinbaum'un aynı isimli kitabından perdeye uyarlanan film en az kitabı kadar iyi olan, hatta kitabından daha iyi olan nadir filmlerden biridir. filmin başrollerinde bu rol için olabilecek en uygun insan olan robin williams, bu filmde izlediğimden beri ne zaman görse sadece bu filmdeki rolünü hatırladığım ethan hawke oynamıştır.
çok katı kuralları olan ve sadece erkek öğrencilerin olduğu bir okulda öğrencilerin tek derdi ezberlemiş akademik bilgilerle kendilerine ait olmayan hayalleri gerçekleştirmeye çalışmaktır. sonra bir gün daha önce aynı okulda okumuş olan ve derslere ıslıkla tchaikovsky'nin 1802 uvertürünü çalarak giren bir öğretmen derslerine girmeye başlar ve bu çocukların hayatını değiştirir.
bay keating benim için ideal öğretmendir. daha sonra hakkında birçok eleştiri yazılsa da yapmaya çalıştığı ve başarabildiği şeyler eğitim anlamında çok değerlidir. insanlara paradan daha yüce şeyler olduğunu gösterebilmek, hele de bu dönemde çok çok önemli.
öğrencilerinin anı yaşamasını isteyen, onlara özgürce kendilerini ifade etme şansı veren, hayallerini takip etmeleri için onları yüreklendiren her öğretmen mesleğini hakkıyla yapıyor demektir.
dünyayı başka şekilde değiştiremeyeceğiz, elimizde sadece sözcükler ve fikirler var. belki bi tesadüf eseri ama tchaikovsky'nin bu bestesi v for vendetta filminde de çalar saat kulesinin patladığı sahnede. yani ne olursa olsun fikirlere kurşun işlemez.

filmin senaryosunu tom schulman yazmıştır. n. h. kleinbaum'un aynı isimli kitabından perdeye uyarlanan film en az kitabı kadar iyi olan, hatta kitabından daha iyi olan nadir filmlerden biridir. filmin başrollerinde bu rol için olabilecek en uygun insan olan robin williams, bu filmde izlediğimden beri ne zaman görse sadece bu filmdeki rolünü hatırladığım ethan hawke oynamıştır.
çok katı kuralları olan ve sadece erkek öğrencilerin olduğu bir okulda öğrencilerin tek derdi ezberlemiş akademik bilgilerle kendilerine ait olmayan hayalleri gerçekleştirmeye çalışmaktır. sonra bir gün daha önce aynı okulda okumuş olan ve derslere ıslıkla tchaikovsky'nin 1802 uvertürünü çalarak giren bir öğretmen derslerine girmeye başlar ve bu çocukların hayatını değiştirir.
bay keating benim için ideal öğretmendir. daha sonra hakkında birçok eleştiri yazılsa da yapmaya çalıştığı ve başarabildiği şeyler eğitim anlamında çok değerlidir. insanlara paradan daha yüce şeyler olduğunu gösterebilmek, hele de bu dönemde çok çok önemli.
öğrencilerinin anı yaşamasını isteyen, onlara özgürce kendilerini ifade etme şansı veren, hayallerini takip etmeleri için onları yüreklendiren her öğretmen mesleğini hakkıyla yapıyor demektir.
dünyayı başka şekilde değiştiremeyeceğiz, elimizde sadece sözcükler ve fikirler var. belki bi tesadüf eseri ama tchaikovsky'nin bu bestesi v for vendetta filminde de çalar saat kulesinin patladığı sahnede. yani ne olursa olsun fikirlere kurşun işlemez.
devamını gör...
11.
kitabı okumaya fırsatım olmadı ama biraz önce filmi izledim. kitabını da en kısa zamanda okumayı planlıyorum.
film 1989 yapımı. günümüz yapımlarından anlam olarak çok daha dolu bir film.
neil, babasının isteğiyle o okula giden, notları en iyi olan öğrencilerden biri. ama tutkusu edebiyat, dönem başında bir derginin editör yardımcısı olacakken babası izin vermediği için olamıyor malesef. ölü ozanlar derneği'yle tanıştıktan sonra ise gerçekten ne yapmak istediğini bulmaya çalışıyor ve buluyor da: oyunculuk.
cümle aleme duyurduğum için burada da söyleyeyim: yazar olmak istiyorum. öyle ne bileyim şu yüzden yazar olmak istiyorum diyemem size ama bu kendimi bildim bileli istediğim şey. genelde ciddiye alınmadım, ailem manevi olarak beni pek tatmin edemedi çünkü beni tanımadılar. hep "sert" bir çocuktum o yüzden duygularımın olduğunu düşünemediler sanırım... neil'ın yaşadığı şey, yolundan, ona nefes aldıran şeyden vazgeçmesinin istenmesi o kadar kötü ki bunu tarif edecek, tam olarak karşılayacak bir cümle kuramam. yaptığı şeyi hiç düşünmedim diyemem ama bunu yapmak için net bir gerekçem yoktu, "kimse bana inanmadı" desem kimse bunu ciddiye almazdı lsdksl * belki onun o anki yaşından büyük olduğum için neil'in yaptığının yanlış olduğunu düşünüyorum, daha farklı bir yol bulunabilirdi, sayabilirim bu yolları ama o yaşta bi insan sayabilir mi bilmiyorum çünkü onun yaşında olsam aynısını yapardım. evet, inandığın yolda yanında seninle yürüyen biri ya da arkanda dimdik durup seni destekleyen bir ailen olmaması zor. ama bundan daha zoru önünde engel olarak dikilen bir aile.
ne desem bilemiyorum, sadece çok üzgün hissediyorum. umarım daha çok insan filmi izler, kitabı okur.
film 1989 yapımı. günümüz yapımlarından anlam olarak çok daha dolu bir film.
neil, babasının isteğiyle o okula giden, notları en iyi olan öğrencilerden biri. ama tutkusu edebiyat, dönem başında bir derginin editör yardımcısı olacakken babası izin vermediği için olamıyor malesef. ölü ozanlar derneği'yle tanıştıktan sonra ise gerçekten ne yapmak istediğini bulmaya çalışıyor ve buluyor da: oyunculuk.
cümle aleme duyurduğum için burada da söyleyeyim: yazar olmak istiyorum. öyle ne bileyim şu yüzden yazar olmak istiyorum diyemem size ama bu kendimi bildim bileli istediğim şey. genelde ciddiye alınmadım, ailem manevi olarak beni pek tatmin edemedi çünkü beni tanımadılar. hep "sert" bir çocuktum o yüzden duygularımın olduğunu düşünemediler sanırım... neil'ın yaşadığı şey, yolundan, ona nefes aldıran şeyden vazgeçmesinin istenmesi o kadar kötü ki bunu tarif edecek, tam olarak karşılayacak bir cümle kuramam. yaptığı şeyi hiç düşünmedim diyemem ama bunu yapmak için net bir gerekçem yoktu, "kimse bana inanmadı" desem kimse bunu ciddiye almazdı lsdksl * belki onun o anki yaşından büyük olduğum için neil'in yaptığının yanlış olduğunu düşünüyorum, daha farklı bir yol bulunabilirdi, sayabilirim bu yolları ama o yaşta bi insan sayabilir mi bilmiyorum çünkü onun yaşında olsam aynısını yapardım. evet, inandığın yolda yanında seninle yürüyen biri ya da arkanda dimdik durup seni destekleyen bir ailen olmaması zor. ama bundan daha zoru önünde engel olarak dikilen bir aile.
ne desem bilemiyorum, sadece çok üzgün hissediyorum. umarım daha çok insan filmi izler, kitabı okur.
devamını gör...
12.
kitabı ayrı filmi ayrı bir hayranlık duygusu benim için. ilk okuduğumda yaşımın küçüklüğünden dolayı kafamda oturmayan şeyler kalmıştı sevmiştim ama çok anlamamıştım da yıllar sonra kitaplığımın diplerinde bulduktan sonra tekrar okudum ve aydınlandım diyebilirim. filmini hemen ardından izledim ve o gün bugündür sorana önerir izlemeyeni okumayanı sürekli darlarım. benim için o kadar büyük bir ilham kaynağı ve o kadar etkilendiğim bir eserdir ki adını duyduğum, gördüğüm her yerde gülümseyerek ''captain, my captain...'' demeden edemiyorum...
devamını gör...
13.
benim kesinlikle ‘konfor’ filmlerimden birisidir. katı kurallara sahip, nesilden nesile o aydın insanları yetiştirmeye çalışan okulda hayalleri ve kendiler için ayakta kalmaya çalışan ve bunu diğerlerinden çok farklı öğretmenleriyle beraber yapan bir grup öğrenci ve öğretmenin hikayesini anlatıyor. karakterler bir süre sonra o kadar içine çekiyor ve duygu yoğunluğu yaşatıyor ki çoğu ikonik sahnede ya onlar gibi ağlıyorsunuz ya da gururlanıyorsunuz. ayrıca hayalleri olan birinin hayallerine kavuşamayacağını anladığı an hissettiği hissi bize tam olarak hissettiren ve izleten neil karakteri benim favorim olabilir.
devamını gör...