1.
sesler ve küller şiirinde; " yok başka bir cehennem yaşıyorsun işte" diyen behçet aysan'ın kaleminden dökülen dört güzel şiir. sesler ve küller'de haklıydı aysan, 1993 yılında onu sivas katliamında bir saman alevi gibi yutan yangını henüz yaşamadan da biliyordu, asıl cehennemin insan olduğunu. yine de şiirlerinde dünya denilen bu yangın yerini bile güzelleştiren bir yanı vardır aysan'ın. geriye bir çok şiiri ile beraber dört eflatun şiir kaldı, insanı bin yerinden yaralayan dört şiir yalnızca. bir eflatun kelebek, bir eflatun aşk, bir eflatun ölüm ve bir eflatun menekşe'den oluşuyor dört eflatun şiir.
bir eflatun aşk
ı.
benim o hep fırtınalarla boğuşan ruhum
yorulmuyor yaşamaktan.
midyat’lı bir gümüş ustasıdır, süryani
ve yüzündeki çıban gibi
yüreğinde yaralar
taşımaktan.
yorulmuyor yorulmuyor
ağır işçi
kedere ve aşka çalışmaktan
kiminde peçeli bir gülüş çağırıyor
kiminde kovuluyor kapılardan.
2.
bak sabah yaklaşıyor birazdan ufuk
moraracak
sevgilim çıplak sokaklarında
ayak seslerim dolaşsın
yasak
ırmaklarında yıkanayım
avuçlarına karlı öpüşler
bırakayım
rüzgar
unutulmuş
bir dağ çeşmesine
götürsün bizi.
zamanın saatleri unuttuğu
şavkıyan bir dağ çeşmesine.
3.
ey eflatun aşk
bana eflatun yağmurlar
yağdırabilir misin
getirebilir misin geçen günleri geri
tutup yıldızları yanıma oturtabilir misin
sana neyi anlatayım
her sarnıç küflü bir yağmuru
her sevda bir ayrılığı yaşar.
bir eflatun ölüm
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.*
bir eflatun kelebek
geceleyin, bir eflatun kelebek
çarpa çarpa geceye
geldi yine
pencereye.
kelebek dedim, senin de mi
kırık kanadın
benim
gibi
varmak için sabaha.
çok uzak varmak için sabaha
geceleyin, içerde ışık
dönüp duruyorsun karanlıkta.
kederliysem
kederliyim
niçin diye sorma.
gölgelenmişiz
bir durgun suda.
hiç taş atılmayan bir durgun suda.
iri kıyım tütün gibi kıyılmışız
örselenmişiz daha bi kez bile
şu örse değmeden
bu çekiç
varsak da sabaha.
geceleyin, kederli bir kelebek
dönüp duruyor orda.
bir eflatun menekşe
sevdalı bir menekşe
tanırdım
eflatun
özgürlükte açan.
başkasının sevinci
onun da sevinciydi
inci kolyelerle
süslü
boynuna hiç
ölüm yakışmazdı ki.
geceleyin, kuş uçar
uyanır
menekşe
sanki kapısı çalan
onunki.
sevdalı menekşem
hercai eflatunum
üzgünüm
seni ben
soldurdum
seni ben öldürdüm
bir saksı yaparak
yaşadıklarımızdan.
bir eflatun aşk
ı.
benim o hep fırtınalarla boğuşan ruhum
yorulmuyor yaşamaktan.
midyat’lı bir gümüş ustasıdır, süryani
ve yüzündeki çıban gibi
yüreğinde yaralar
taşımaktan.
yorulmuyor yorulmuyor
ağır işçi
kedere ve aşka çalışmaktan
kiminde peçeli bir gülüş çağırıyor
kiminde kovuluyor kapılardan.
2.
bak sabah yaklaşıyor birazdan ufuk
moraracak
sevgilim çıplak sokaklarında
ayak seslerim dolaşsın
yasak
ırmaklarında yıkanayım
avuçlarına karlı öpüşler
bırakayım
rüzgar
unutulmuş
bir dağ çeşmesine
götürsün bizi.
zamanın saatleri unuttuğu
şavkıyan bir dağ çeşmesine.
3.
ey eflatun aşk
bana eflatun yağmurlar
yağdırabilir misin
getirebilir misin geçen günleri geri
tutup yıldızları yanıma oturtabilir misin
sana neyi anlatayım
her sarnıç küflü bir yağmuru
her sevda bir ayrılığı yaşar.
bir eflatun ölüm
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.*
bir eflatun kelebek
geceleyin, bir eflatun kelebek
çarpa çarpa geceye
geldi yine
pencereye.
kelebek dedim, senin de mi
kırık kanadın
benim
gibi
varmak için sabaha.
çok uzak varmak için sabaha
geceleyin, içerde ışık
dönüp duruyorsun karanlıkta.
kederliysem
kederliyim
niçin diye sorma.
gölgelenmişiz
bir durgun suda.
hiç taş atılmayan bir durgun suda.
iri kıyım tütün gibi kıyılmışız
örselenmişiz daha bi kez bile
şu örse değmeden
bu çekiç
varsak da sabaha.
geceleyin, kederli bir kelebek
dönüp duruyor orda.
bir eflatun menekşe
sevdalı bir menekşe
tanırdım
eflatun
özgürlükte açan.
başkasının sevinci
onun da sevinciydi
inci kolyelerle
süslü
boynuna hiç
ölüm yakışmazdı ki.
geceleyin, kuş uçar
uyanır
menekşe
sanki kapısı çalan
onunki.
sevdalı menekşem
hercai eflatunum
üzgünüm
seni ben
soldurdum
seni ben öldürdüm
bir saksı yaparak
yaşadıklarımızdan.
devamını gör...