"biliyor musun? az az yaşıyorsun içimde
oysaki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz,
içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
midemdi, aklımdı şu kadarcık kalıyor.

sen o karanfile eğilimlisin,
alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu? bir yanındakine veriyor
derken karanfil elden ele.

görüyorsun ya
bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum
sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl,
beyaza keser gibisine yedi renk
birleşiyoruz sessizce. "
devamını gör...
"ne gelir elimizden, insan olmaktan başka?"
devamını gör...
"gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde
sevgiler umutlar yok değildir
öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize
çabuk öfkeleniriz
durup durup böyle hüzünlenmemiz neden
anlamıyoruz da ondan mı yoksa
bir bütün olduğunu mutluluğun
umudun bir bütün olduğunu
seziyor muyuz yalnızca
baktıkca gelincik tarlalarına uzaktan
öyle bir arada güzel
yaşamanın lezzetini
kanımızı tutuşturdukça gün günden
buğusunu saldıkça
bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimiz”
devamını gör...
“temmuzlar kedi yavruları gibi sokulurken ağustosa ve ağustoslar eylüle. bir yol alış duygusudur ki, biliriz insanlar zamanlardan önce boğulur.”
devamını gör...
neden yazılır bunca siir
neden olunur bunca yazı
çünkü nasıl asilabilir baskaca
insanın karmaşıklığı
edip cansever
devamını gör...
böyle hep seslenirim ben. duyan kim ? ama ben seslenirim.
edip cansever
devamını gör...
olmadı, olmayacak da
işte... kırık taşlar gibi bir anlatım!
üstelik teker teker düşüyorlar yere, kayboluyorlar.
devamını gör...
yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
ikimizdik, iki kişi degildik
bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
yanlıştı, dogruydu, hiç bilmiyorum
sanki bir bakıma ayrılık böyle..
devamını gör...

ne çıkar sanki sardıysam sizi kollarımla
unutmak, belki de unutmak olsun diye mi?
onu da tatmak gibi
oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek
ama gitmenin saati geldi
kirli bir gömleği çıkarıp asmak
yıkayıp kurutmak ister ellerim
su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da
açınca camları - diyelim camları açtık ya sonra? -
sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim
bilirim ama çok bilirim kapadığımı
öyle iş olsun diye mi, hayır
bilirim içerde kendimi bulacağımı
dışarda görüldüysem inattan başka değil
evet, çünkü bu karanlık işime en geleni
kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi
oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum
ve açıyorum bütün muslukları
diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı
ne geldiği, ne de gittiği yer belli
olmuyor, gene kendimi düşünüyorum
alıştım istemiyorum.


umutsuzlar parkı - e.cansever.
devamını gör...
"biraz da sevişmeyelim, çünkü durmadan seviştik, yani ne anladık
kim ne anladı sanki ? seviştik bitti o kadar
ne bitti ? döndük, içimize katlandık, her şey biraz daha anlaşılmaz oldu
ya ne yapalım şimdi ?

- hiçbir şey!
- öyle ise alışın!
- alıştık."
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
"hiç böyle ısınmamıştım
daldaki vişneye,
vitrindeki aydınlığa,
salça kokusuna mutfağımın,
akan dereye, uçan buluta,
hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya" derken,

“her yalnızlık bir ihtilaldir.”
der. edip cansever..

//yalnızlığını aklının mânâsı ile ısıtır..
devamını gör...
sonrası kalır...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
“bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen,
soluğu sende olan
yeni bir başlangıç vardır.”

edip cansever l um
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
"ben mişim -neymiş- su sesiymiş
oymuş -cam kırıkları gibi gövdemi yakan-
yanağında sardunya kokusuyla yazdan
kimmiş o gelen ya giden kimmiş
bir yabancı mı, yoksa bir ermiş
değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan.

güneş mi batarmış bir özel ismi bitirir gibi
yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan
ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan
kim koparmış dalından bu yabani incirleri
ya kimmiş kıyıya çeken hayalet gemileri
ne yazılmış nereye bu garip kargaşadan.

yıldızlar, büyülü ülke adımı unutturan
bir kaya, bir ot, bir akarsu
hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu
ki bütün ölüleri sığa çıkaran
ve kenti bir ölüm derinliğine salan
yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.

şiirler yazdım, kitaplar okudum
elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
derinlerde kaldım böyle bir zaman
kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum."
devamını gör...
masa da masaymış ha?!
devamını gör...
vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
vaktinde anlamanın sevinci mi
ya da biraz geç kalmanın
o gereksiz tedirginliği mi
hangisi

ama belli ki sonundayız her şeyin
en sonunda.

-edip cansever.
devamını gör...
zengin de olsan, yoksulluğun gitmez.
devamını gör...
"sevda bir ateş buldu sende, eğilip öptü seni
artık kimse denizi bilmiyor."
devamını gör...
"biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
oysaki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda"
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"edip cansever şiirlerinden bir alıntı" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim