1.
asla anlamadığım bir olaydır...
devamını gör...
2.
müge anlı veya esra erola konu olacak kızdır.
devamını gör...
3.
tek sorun reşit olmadan yapılmasıdır. etraf çakal kaynıyor.
devamını gör...
4.
müge anlıya reyting kaynağı olur. genelde eğitimsiz ailelerin mutsuz çocukları ışık gördükleri noktalara koşarlar. ellerinden tutulup eğitim verilmeli
devamını gör...
5.
başına bir şey gelmemesi için herkesin duacı olduğu insan.
devamını gör...
6.
ailesi evi ona dar ediyorsa kızların kurtuluş çaresi olarak bulduğu eylemdir. böyle durumlarda işe, kendi ayaklarının üzerinde durabilmek giriyor.
devamını gör...
7.
yağmurdan kaçan doluya tutulur. sağlıklı düşünemiyorsun yapma derim.
devamını gör...
8.
kaçmakta haklı olanlar ve asla anlam veremediklerim olarak ikiye ayrılmalıdır. haklı olanlar için allah yardımcıları olsun diyorum. diğerlerinin ise belirli olgunluğa erişmemelerinden veya beyin olarak gelişmemelerinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
9.
tüm olay aileye yabancılaşmanın en üst seviyeye çıkmasıdır.
bütün mesele o kopukluktur. o gedik açılır ve derinleşirse insana kaçmaktan başka bir şans kalmayabilir. düşünün, birine kaçıyorsunuz, bir şeyden kaçıyorsunuz. hem öyle ki yarın ne olacağını bilmeden kaçıyorsunuz, bir meçhule yol alıyorsunuz. yılların verdiği alışkanlıkları, bir daha dönemeyeceğinizi bilerek terk ediyorsunuz. gerçek bir trajediyi barındırıyor olabilir.
aileye yabancılaşmak, zamanla derinleşebilen, birçok insanın müzdarip olduğu bir sorundur. günümüzde eğitim seviyesinin yükselmesi, gençlerin sosyal çevrelerinin dar olmaması, ailelerinden çok sosyal medyadan, farklı hayatlar üzerinden kendilerini keşfetmelerinden dolayı aileye yabancılaşma baş gösteriyor. burada ailenin hiçbir suçu olmadığı gibi gençlerin de suçu yok, bu günümüz dünyasında kaçınılamaz bir gerçek haline geldi. ebeveynlerin hayata bakış açıları gençlere göre daha dar, eğitim seviyesi daha düşük ve ahlaki gelişimde belirli bir çevre çok daha baskın olmuşlar. bugün, bir insan ahlaki bir meseleye üç veya dört yetkin bakıştan okuyabiliyor/dinleyebiliyor. o nedenle gençlerde batıl inançlar tutmuyor ve silinip gidiyor.
tüm bunlar, insanı ailesine yabancılaştırıyor. söz gelimi eğlenceli vakit geçirmek için çok olmasa da maddi bir kaynağa ihtiyacı olan gencin "karın doyurma, çay eşliğinde sohbet etme ve uyuma" üçgeninde yaşam süren aile fertleriyle olan çekişmesinde, sadece sonuç değil, tartışma süreci bile o genci daraltır. yeni şeyler görmek, kişinin kendini geliştirme isteği vs. aile fertlerinin kalıplarına çarparak geri döner. eğer işler yolunda giderse bir süre sonra birey, kendi kabuğuna çekilmeye başlıyor, yıllar geçip bazı şeyler oturdukça, alım gücü arttıkça da manevi yabancılaşma ivmesini kaybedip maddi yabancılaşmaya dönüşüyor ve kişi başka bir hayata yelken açıyor.
eğer işler yolunda gitmezse, işte bugünün en büyük problemlerinden, en ağır vicdan muhasebelerinin sebeplerinden olan bu durumda, bireyle aile arasındaki manevi çöküş artarak devam ediyor. maddi kaynağa sahip olamayan genç birey zamanla özgüvenini, kendine inancını yitiriyor. bu yabancılaşma öyle noktalara gelebiliyor ki kaçışlar, intiharlar, aile fertleri arasındaki derin küslükler görülüyor.
taşrada, anadolu köylerinde de durum aynı temelde ancak farklı sebeplerle ilerler. bilenler bilir ki anadolu köylüsü fazlasıyla şükürcüdür, bağnazdır, batıl inançlara hayatlarında sıkça yer verirler ve özellikle mesele kendi çocukları olduğunda namus bekçiliğinden ödün vermezler. köylerde yetişen bir kızın da bu temelde farklı baskı unsurlarıyla ailelerine yabancılaştıklarını ve kaçtıklarını söyleyebiliriz.
not: ortada hiçbir sebep yokken kaçan insanları konu dışı bırakıyorum. onlar bizim meselemiz bile olamaz, olmamalıdır.
bütün mesele o kopukluktur. o gedik açılır ve derinleşirse insana kaçmaktan başka bir şans kalmayabilir. düşünün, birine kaçıyorsunuz, bir şeyden kaçıyorsunuz. hem öyle ki yarın ne olacağını bilmeden kaçıyorsunuz, bir meçhule yol alıyorsunuz. yılların verdiği alışkanlıkları, bir daha dönemeyeceğinizi bilerek terk ediyorsunuz. gerçek bir trajediyi barındırıyor olabilir.
aileye yabancılaşmak, zamanla derinleşebilen, birçok insanın müzdarip olduğu bir sorundur. günümüzde eğitim seviyesinin yükselmesi, gençlerin sosyal çevrelerinin dar olmaması, ailelerinden çok sosyal medyadan, farklı hayatlar üzerinden kendilerini keşfetmelerinden dolayı aileye yabancılaşma baş gösteriyor. burada ailenin hiçbir suçu olmadığı gibi gençlerin de suçu yok, bu günümüz dünyasında kaçınılamaz bir gerçek haline geldi. ebeveynlerin hayata bakış açıları gençlere göre daha dar, eğitim seviyesi daha düşük ve ahlaki gelişimde belirli bir çevre çok daha baskın olmuşlar. bugün, bir insan ahlaki bir meseleye üç veya dört yetkin bakıştan okuyabiliyor/dinleyebiliyor. o nedenle gençlerde batıl inançlar tutmuyor ve silinip gidiyor.
tüm bunlar, insanı ailesine yabancılaştırıyor. söz gelimi eğlenceli vakit geçirmek için çok olmasa da maddi bir kaynağa ihtiyacı olan gencin "karın doyurma, çay eşliğinde sohbet etme ve uyuma" üçgeninde yaşam süren aile fertleriyle olan çekişmesinde, sadece sonuç değil, tartışma süreci bile o genci daraltır. yeni şeyler görmek, kişinin kendini geliştirme isteği vs. aile fertlerinin kalıplarına çarparak geri döner. eğer işler yolunda giderse bir süre sonra birey, kendi kabuğuna çekilmeye başlıyor, yıllar geçip bazı şeyler oturdukça, alım gücü arttıkça da manevi yabancılaşma ivmesini kaybedip maddi yabancılaşmaya dönüşüyor ve kişi başka bir hayata yelken açıyor.
eğer işler yolunda gitmezse, işte bugünün en büyük problemlerinden, en ağır vicdan muhasebelerinin sebeplerinden olan bu durumda, bireyle aile arasındaki manevi çöküş artarak devam ediyor. maddi kaynağa sahip olamayan genç birey zamanla özgüvenini, kendine inancını yitiriyor. bu yabancılaşma öyle noktalara gelebiliyor ki kaçışlar, intiharlar, aile fertleri arasındaki derin küslükler görülüyor.
taşrada, anadolu köylerinde de durum aynı temelde ancak farklı sebeplerle ilerler. bilenler bilir ki anadolu köylüsü fazlasıyla şükürcüdür, bağnazdır, batıl inançlara hayatlarında sıkça yer verirler ve özellikle mesele kendi çocukları olduğunda namus bekçiliğinden ödün vermezler. köylerde yetişen bir kızın da bu temelde farklı baskı unsurlarıyla ailelerine yabancılaştıklarını ve kaçtıklarını söyleyebiliriz.
not: ortada hiçbir sebep yokken kaçan insanları konu dışı bırakıyorum. onlar bizim meselemiz bile olamaz, olmamalıdır.
devamını gör...
10.
kendinizi asla ait hissedemediginiz, sevilmediğiniz, huzur bulamadığınız,insan olduğunuzu farkedemediginiz, maslowun ihtiyaclar hiyerarşisinden yalnizca yeme içme ve uyku yu bulabildiginiz( ki onlarda olmasa ölü kiz olurdu kaçan kiz degil) bir ortamda siz ne kadar kalabilirdiniz? . ne yazık ki insanlar eşit haklarla dünyaya gelip eşit haklarla yaşamıyor.etiketlemeden önce varsa biraz empati deneyin derim.
devamını gör...