rusya denince akla gelenler
kafkasyayı işgal eden, yüzbinlerce kafkasyalıyı katleden zalim devlet.
devamını gör...
türkiye'de türklere karşı yapılan ırkçılık
kapasitelerinden kat ve kat fazla sayıda mülteciyi besledikleri halde yine faşist ilan edilmeleridir, asimile olmamak istememelerinin hatta türk'üm demelerinin bile faşizm olarak görülmesidir.
türkiye'de türklere karşı ciddi boyutta ırkçılık ve ötekileştirme var.
türkiye'de türklere karşı ciddi boyutta ırkçılık ve ötekileştirme var.
devamını gör...
insan neden okumalı sorunsalı
kitaplar insanlara oturdukları yerde başka dünyaların kapılarını aralama fırsatı hatta gözleme imkanı sunar yüzlerce hatta binlerce insanla tanışır onların tecrübelerine bizzat şahit olursunuz .. sokağa çıkıp ilk gördüğün insana soru sorsan belki cevap alamazsın ama kitaplar sizlere bencilce davranmazlar kitaplar kalbinizle ve beyninizle konuşurlar belki olayları kitabı bitirip kapattıgınızda hatırlamayacaksınız tam olarak ama kalbiniz asla unutmayacaktır.. okuyun ne bulursanız okuyun çünkü ruhun gıdalarından biri de okumaktır..
devamını gör...
yazarları bugün mutlu eden olaylar
bugün günlerden abur cubur serbest günü efendim. basit ama bana iyi geliyor. arada insan kendini ödüllendirmeli zira hayat bu sıra ödüller konusunda çok cimri. *
devamını gör...
30 aralık 2020 deniz akkaya'nın sma hastalarıyla ilgili sözleri
bu beyaz tv'ye çıkanlara ne yedirip içiriyorlar sorusunu akla getiren beyan.
sahi, bu kanalda normal konuşan insan var mı?
sahi, bu kanalda normal konuşan insan var mı?
devamını gör...
alkol halka bedava dağıtılmalı
(bkz: ağzın bal yesin)
devamını gör...
gözünüzü kapattığınızda aklınıza gelen şey
yapmam gereken sorumluluklarım.
hiç derdim yokmuş gibi seçtiğim dersler.
staj, tez ve daha binlercesi.
gelecek kaygısı. yumurtanın kapiya dayanması kısacası.
aylar önce yediğim dost kazığı, aşk meşk işleri.
kafamin içinde dört dönen binbir türlü tilkilikler.
günlük rutin hale gelmiş maratonlaşmış işlerim.
kısacası saat 03:07 'yi gösterirken uyumamamın nedenini açıklamaya gerek yok, anlatmaya gerek yok görüyorsunuz. her şey ortada.
gözünüzü kapatmayın çünkü kapatsanız da onlar her şekilde kendini gösteriyor.
t: kafayı yastığa koymayiversin.akın akın kendini hissettiren olaylar zinciri.
hiç derdim yokmuş gibi seçtiğim dersler.
staj, tez ve daha binlercesi.
gelecek kaygısı. yumurtanın kapiya dayanması kısacası.
aylar önce yediğim dost kazığı, aşk meşk işleri.
kafamin içinde dört dönen binbir türlü tilkilikler.
günlük rutin hale gelmiş maratonlaşmış işlerim.
kısacası saat 03:07 'yi gösterirken uyumamamın nedenini açıklamaya gerek yok, anlatmaya gerek yok görüyorsunuz. her şey ortada.
gözünüzü kapatmayın çünkü kapatsanız da onlar her şekilde kendini gösteriyor.
t: kafayı yastığa koymayiversin.akın akın kendini hissettiren olaylar zinciri.
devamını gör...
normal sözlük - yedikule hayvan barınağı yardımlarının ulaşması
düşünen, düzenleyen ve destek olan herkesten allah razı olsun diyorum. hayvanlara güzellik yapıldığında ekstra mutluluk hissediyorum.
o güzel suratlarını da yerim bunların bu arada *
o güzel suratlarını da yerim bunların bu arada *
devamını gör...
kırmızı pazartesi
kırmızı pazartesi, 1982’de nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş gabriel garcía marquez tarafından yazılmış bir romanıdır. kitapta başından işleneceği belli olan bir cinayet anlatılıyor. kitabın ilk sayfasından itibaren okur da cinayetin işleneceği kasabanın halkı da cinayetin işleneceğini biliyor ancak bu durum kitaba sürükleyiciliğinden bir şey kaybettirmiyor.
kitap bir bakıma ibretlik bir kitap. sürü psikolojisini güzel yansıttığını düşünüyorum. tüm halk cinayetin işleneceğini bilirken cesaret edip öldürülecek karaktere hiçbir şey söyleyemiyorlar bile.
bunun yanında kitap ataerkil toplumu, töresel yaşamı da ele alıyor. kitap ilerledikçe ataerkiyi daha çok hissettim, ne kadar korkunç bir sistem olduğunu bir kez daha algılamış oldum. namus cinayetlerinden bir tanesi işlenmiş, işin kötüsü o toplumda namus cinayetleri haklı görülüyor. biriyle namus sorununuz varsa onu delik deşik edebilirsiniz ancak yine de masum kalırsınız.
“onu bilinçli olarak öldürdük” demişti pedro vicario, “ama biz masumuz.”
“belki tanrı katında öylesinizdir”, demişti peder amador.
“tanrı katında da, insanların gözünde de” demişti pablo vicario da. “bu bir namus sorunuydu.”
-
"neyin hazırlığı içinde olduklarını biliyordum," dedi bana, "yalnızca onlarla aynı fikirde olmakla kalmıyordum, erkeklik görevini yerine getirmeyecek olursa onunla asla evlenmeyecektim."
-
santiago nasar, yaptığı kötülüğün kefaretini ödemiş, vicario kardeşler erkekliklerini kanıtlamışlardı, aldatılan kız kardeş de namusunu yeniden kazanmıştı.
erkekliğiniz batsın!
kitapta tek işlenen şey ataerki, cinayet ve cinayetin nasıl işlendiği değil, evliliğe zorlanan bir kadının hayatı da az biraz yansıtılıyor, uğradığı fiziksel şiddet gözler önüne seriliyor. sadece kadınlara gelince geçerli olan namus zırvalığı da barınıyor kitapta. yazar ataerki ve namus kavramları hakkında ne düşünüyor bilemiyorum tabii, anlatılan kavramlar bilinçli olarak mı anlatıldı yoksa sadece cinayeti açıklamak için gerekli minik detaylar mıydı bilemeyeceğim.
her neyse, kısaca damada üstü açılır bir araba hediye edilirken kadınlara çatal bıçak takımı armağan edilen, erkekler önlerine gelen her kadınla ilişkiye girse sorun olmayan ancak iş kadınların “bekaretlerini” kaybetmelerine gelince saatlerce dövüldüğü bir dünyada işlenen bir namus cinayeti anlatılıyor.
kitap üstte belirttiğim gibi sürükleyici, dil ve anlatımı kompleks, sanatsal olmaktan ziyade daha sade denebilir. yazarın çocukluk kasabasında işlenmiş gerçek bir cinayeti anlatıyor. okunmasını tavsiye edebilirim ama okurken benim içimi baydığı gerçeğini söylemeden edemeyeceğim. normalde 2 günde bitireceğim kitabı 10 gün içinde okudum, ancak okunması gereken bir kitap olmadığını düşünsem muhtemelen bu kadar ısrarcı olmazdım bu kitap üzerinde.
kitap bir bakıma ibretlik bir kitap. sürü psikolojisini güzel yansıttığını düşünüyorum. tüm halk cinayetin işleneceğini bilirken cesaret edip öldürülecek karaktere hiçbir şey söyleyemiyorlar bile.
bunun yanında kitap ataerkil toplumu, töresel yaşamı da ele alıyor. kitap ilerledikçe ataerkiyi daha çok hissettim, ne kadar korkunç bir sistem olduğunu bir kez daha algılamış oldum. namus cinayetlerinden bir tanesi işlenmiş, işin kötüsü o toplumda namus cinayetleri haklı görülüyor. biriyle namus sorununuz varsa onu delik deşik edebilirsiniz ancak yine de masum kalırsınız.
“onu bilinçli olarak öldürdük” demişti pedro vicario, “ama biz masumuz.”
“belki tanrı katında öylesinizdir”, demişti peder amador.
“tanrı katında da, insanların gözünde de” demişti pablo vicario da. “bu bir namus sorunuydu.”
-
"neyin hazırlığı içinde olduklarını biliyordum," dedi bana, "yalnızca onlarla aynı fikirde olmakla kalmıyordum, erkeklik görevini yerine getirmeyecek olursa onunla asla evlenmeyecektim."
-
santiago nasar, yaptığı kötülüğün kefaretini ödemiş, vicario kardeşler erkekliklerini kanıtlamışlardı, aldatılan kız kardeş de namusunu yeniden kazanmıştı.
erkekliğiniz batsın!
kitapta tek işlenen şey ataerki, cinayet ve cinayetin nasıl işlendiği değil, evliliğe zorlanan bir kadının hayatı da az biraz yansıtılıyor, uğradığı fiziksel şiddet gözler önüne seriliyor. sadece kadınlara gelince geçerli olan namus zırvalığı da barınıyor kitapta. yazar ataerki ve namus kavramları hakkında ne düşünüyor bilemiyorum tabii, anlatılan kavramlar bilinçli olarak mı anlatıldı yoksa sadece cinayeti açıklamak için gerekli minik detaylar mıydı bilemeyeceğim.
her neyse, kısaca damada üstü açılır bir araba hediye edilirken kadınlara çatal bıçak takımı armağan edilen, erkekler önlerine gelen her kadınla ilişkiye girse sorun olmayan ancak iş kadınların “bekaretlerini” kaybetmelerine gelince saatlerce dövüldüğü bir dünyada işlenen bir namus cinayeti anlatılıyor.
kitap üstte belirttiğim gibi sürükleyici, dil ve anlatımı kompleks, sanatsal olmaktan ziyade daha sade denebilir. yazarın çocukluk kasabasında işlenmiş gerçek bir cinayeti anlatıyor. okunmasını tavsiye edebilirim ama okurken benim içimi baydığı gerçeğini söylemeden edemeyeceğim. normalde 2 günde bitireceğim kitabı 10 gün içinde okudum, ancak okunması gereken bir kitap olmadığını düşünsem muhtemelen bu kadar ısrarcı olmazdım bu kitap üzerinde.
devamını gör...
var olmak
bir şeyin ne olduğu, nasıl olduğu değil, var olduğu olgusu. ben varım çünkü bu hayatın parçasıyım. bu hayata bir görev için buradayım. varım çünkü bana görmem için gözler, düşünmem için akıl verilmiş. eğer bu var oluşumu iyi yönde kullanmazsam, becerilerim, aklım kalbim ve vücudum durgunlaşacak, çürüyecek ve sonunda yok olacaktır. yüce yaratıcı bize nasıl ki bedenimizi bağışlamış ve bizi, bedebimizi en iyi şekilde akılcı ve bilinçli olarak kullanmakla görevlendirilmişse, bize bağışladığı bu sınırsız potansiyeli de hiç şüphesiz onu değerlendirmemiz için vermiştir. ben var oluşumu en iyi şekilde kullanmak istiyorum.kimse dünyaya tesadüfen gelmedi.herkes bir amaç için burada. elimizden gelenin en iyisini yaptığımız zaman, yaşamımızda ya da başka birilerinin yaşamında ne gibi bir mucizenin gerçekleştigini çoğu zaman bilmeyiz. bu dünyaya, var olduğumuzu göstermeliyiz. tıpkı bizde var olan ancak haberdar oladığımız gizli kalan yeteneklerimiz gibi... bu yetenekler kili toprağa benzer. o, ayakkabımızdaki çamur olabilir, bir binadaki tuğla ya da herkes ilham veren bir heykel olabilir. sonuç onun nasıl kullanıldığına bağlıdır. işte hayata var olduğunu göstermek de kendini nasıl kulandığına bağlıdır.
devamını gör...
yalnızlık mecburiyet mi yoksa tercih mi sorunsalı
şu sıralar çoğu insan için mecburiyet ama bu gerçeği itiraf etmeye çekindikleri için sorsan tercih derler.
(bkz: yalnızlık güzellemesi yapan tip)
(bkz: yalnızlık güzellemesi yapan tip)
devamını gör...
bal yerine reçel yapan arı (yazar)
reçel ama ne reçeli yapan bir arı bu? kendine ayrı bir cumhuriyet kurmuş ve bal yapan arılara karşı savaş açmış gibi bir izlenim veren arı* kendisi dünyalar tatlısı, hoş sohbet, anlayışlı ve bir o kadar da bilgili bir yazar. başarılarının devamını diliyor, uzuuuun uzuuuun yıllar o güzel tanımlarıyla bizleri aydınlatmasını temenni ediyorum.*
devamını gör...
on ayrılık şiiri
ataol behramoğlu'nun yitik bir ezgisin sadece cümleleri ile insanı olduğu zemine çivileyen aşk iki kişiliktir şiirinden ismini almış olan şiir koleksiyonunun ayrılık üzerine yazılmış 10 şiirden oluşan bölümü. günlük şiirler'de şöyle bir dizesi vardır onat kutlar'ın: "yoksulluklardan bir devrim bile yapılabilir. ama hiçbir şey, hiçbir şey yapılamaz ayrılıklardan." lakin behramoğlu yoksulluklardan bir devrim yapamadıysa bile ayrılıklardan silah, kelimelerden ise insanı boş bir kukla gibi yere yığan kurşunlar yapmıştır. okuyana ise attila ilhan'ın çok önce karaladığı bir cümleyi tekrar etmek düşüyor yalnızca; ağır kan kaybıyız. her şiir öyle farklı bir hikayenin altını çiziyor ki, insan hayret ediyor ayrılığın bunca farklı çeşidi olabileceğine. belki de aşkı hiç tatmayışımdan, ayrılıklara da yabancıyım bu kadar. koleksiyonun şiirleri bazen 'öylesine yalnızım ki sanki yokum eriyor eski ben ve yeni biri olamıyorum' dedirten bir çaresizliğin tanımı iken bazı zamanlar 'mayıs sabahları bir çocuğum ben örselenmiş ve ilk çağla güzelliğinde hayata meydan okuyorum henüz yazılmamış şiirlerimle.' dizelerindeki gibi bir umudun portresine dönüşüyor. yine de ne olursa olsun bütüne bakıldığında kitaba ismini de vermiş olan şiirin ne denli baskın olduğunu görmek mümkün çünkü günün sonunda aşk biraz iki kişilik bir şeydir. o yüzden ayrılıklardan da en fazla şiir yapılabilir.
i.
hayatta ve ölümde ayrıldık
ayrıldı iki beden
gönüllerimiz ayrıldı
seslerimiz ayrıldı birbirinden
ellerimiz ayrıldı
kokularımız
aynı yatakta uyumalarımız
gülüşlerimiz
gözyaşlarımız
düşlerimiz ayrıldı birbirinden
ruhun içindeki gece
kapladı her şeyi birden.
ii.
sadece ikimize değil
bütün hayata üzgünüm
fotograflarda
bir gece hatırası
öylesine yalnızım ki
sanki yokum
eriyor eski ben
ve yeni biri olamıyorum
keder sokulgan adımlarıyla
gelip kıvrılıyor yüreğime
hayat sakin
şafakta evler gibi
sanki hiçbir şey olmadı
ikimiz yokuz sadece
biz olan ikimiz yokuz
deniz hep orada
ve ağaçlar aynı düşlerinde.
iii.
bir mayıs sabahı kalbimde şarkısını söylüyor
ve kanat sesleri bir kusun
bir kuşun kanat sesleri
bir çocuğun ağlayışı
kazıyorum yeryüzünün yüreğini
çiçekler fışkırıyor ve bir mayıs sabahı
kazıyorum aşkı
acılar fışkırıyor, söylenmemiş sözler
hayat bana meydan okuyor
ve ben onu ele geçirmeye çalışıyorum yeniden
tuzaklar kuruyorum
sapanımla nişan alıyorum
mayıs sabahları bir çocuğum ben
örselenmiş ve ilk çağla güzelliğinde
hayata meydan okuyorum
henüz yazılmamış şiirlerimle.
iv.
başka biri olacaksın istemesen de
tenine başka bir ten dokunduğunda
gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
başka bir nefesle karıştığında nefesin
başka biri olacaksın istemesen de
gece uykunda ya da gün ortasında
irkileceksin apansız bir duyguyla
bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi
başka biri olacaksın istemesen de
bakışlarımın izini taşıyan giysilerin
tüketecek ömürlerini birer birer
değişecek yeri bir dolabın, pencerede bir çiçeğin
başka biri olacaksın istemesen de
dudaklarında benden sonraki bir çizgi
tanımadığım bir ton gülümseme
ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin
sonra, sonra artık başka birisin.
v
sözün bittiği yerde
yürek kendi kendine konuşmaya başlar
tabut çiviliyor bir adam
sabahın köründe
şiir
kendi kendimle konuştuğum yerde başlıyor
bir mumun
çıtırtılarla yanmaya başlaması gibi
sabahleyin ben
sanki çocukluğumdayım
kımıldamasam
hayat da duracak sanki.
yiten bir aşk
yiten çocukluk gibidir
hüzün çırılçıplaktır bir yaz öğlesinde
ve gölgesizdir.
vi.
geçmiş zaman
anımsanıyorsa, şimdidir
koparılıp atılır ya da
bir yaprak gibi bir defterden
koparılıp atılan
çırpınan bir yürek olabilir
ya da bir yaz gecesi
yıldızları can çekişen.
vii.
dilimin altında özlem var
ve karışık bir dua
boğulmuş anılar
seni getirmez bana
şiirler bana seni getiremez
ne de bir yazdan kalan kırıntılar
bir taş olabilseydim
uyku ya da rüzgar
ilkbahar yine gelecek
belki yine mutlu olurum
bir dilsizin şarkısına benzeyecek
senden sonra mutluluğum.
viii.
bir ölüme alışmak gibi
geçecek birbirimize olan sevgimiz
insanın tek bir yüzü yoktur ki
ya da tek bir geleceği
taştan bir kutuda uyuduğumda
beni acıtan karanlıkta
düşünüp onsuz da olabileceğimi
gecedir, rüzgarın ıslak sesi
gözlerime karanlık dolduğunda
çağırıp dargınlık meleğini.
ix.
iyi ölümler bayım, rüzgarın kanadığı bir gece yarısında
iyi ölümler, en derin sularda
morarsın akasya çiçekleri ve yoğunlaşsın güller
geçmiş ve gelecek baharlara iyi ölümler
gelir dağınık güz, göz çukurları ıslak
geçer sokaktan bir yağmur yalnayak
iyi ölümler bayım, vurulsun ağzınıza ve gözlerinize mühür
çünkü güz çürükleriyle iyi ömür.
x.
içimde cam kırıklarına benzeyen bir gönül kırıklığı
kapatıyorum sayfalarını eskimiş bir kitabın
tozlu hüzünler, solgun bir gülümseyiş tadı
artık eskimiş bir hayatın sayfalarını kapatıyorum
kapatıyorum geçmiş bir denizin kapılarını.
edit: imla
i.
hayatta ve ölümde ayrıldık
ayrıldı iki beden
gönüllerimiz ayrıldı
seslerimiz ayrıldı birbirinden
ellerimiz ayrıldı
kokularımız
aynı yatakta uyumalarımız
gülüşlerimiz
gözyaşlarımız
düşlerimiz ayrıldı birbirinden
ruhun içindeki gece
kapladı her şeyi birden.
ii.
sadece ikimize değil
bütün hayata üzgünüm
fotograflarda
bir gece hatırası
öylesine yalnızım ki
sanki yokum
eriyor eski ben
ve yeni biri olamıyorum
keder sokulgan adımlarıyla
gelip kıvrılıyor yüreğime
hayat sakin
şafakta evler gibi
sanki hiçbir şey olmadı
ikimiz yokuz sadece
biz olan ikimiz yokuz
deniz hep orada
ve ağaçlar aynı düşlerinde.
iii.
bir mayıs sabahı kalbimde şarkısını söylüyor
ve kanat sesleri bir kusun
bir kuşun kanat sesleri
bir çocuğun ağlayışı
kazıyorum yeryüzünün yüreğini
çiçekler fışkırıyor ve bir mayıs sabahı
kazıyorum aşkı
acılar fışkırıyor, söylenmemiş sözler
hayat bana meydan okuyor
ve ben onu ele geçirmeye çalışıyorum yeniden
tuzaklar kuruyorum
sapanımla nişan alıyorum
mayıs sabahları bir çocuğum ben
örselenmiş ve ilk çağla güzelliğinde
hayata meydan okuyorum
henüz yazılmamış şiirlerimle.
iv.
başka biri olacaksın istemesen de
tenine başka bir ten dokunduğunda
gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
başka bir nefesle karıştığında nefesin
başka biri olacaksın istemesen de
gece uykunda ya da gün ortasında
irkileceksin apansız bir duyguyla
bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi
başka biri olacaksın istemesen de
bakışlarımın izini taşıyan giysilerin
tüketecek ömürlerini birer birer
değişecek yeri bir dolabın, pencerede bir çiçeğin
başka biri olacaksın istemesen de
dudaklarında benden sonraki bir çizgi
tanımadığım bir ton gülümseme
ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin
sonra, sonra artık başka birisin.
v
sözün bittiği yerde
yürek kendi kendine konuşmaya başlar
tabut çiviliyor bir adam
sabahın köründe
şiir
kendi kendimle konuştuğum yerde başlıyor
bir mumun
çıtırtılarla yanmaya başlaması gibi
sabahleyin ben
sanki çocukluğumdayım
kımıldamasam
hayat da duracak sanki.
yiten bir aşk
yiten çocukluk gibidir
hüzün çırılçıplaktır bir yaz öğlesinde
ve gölgesizdir.
vi.
geçmiş zaman
anımsanıyorsa, şimdidir
koparılıp atılır ya da
bir yaprak gibi bir defterden
koparılıp atılan
çırpınan bir yürek olabilir
ya da bir yaz gecesi
yıldızları can çekişen.
vii.
dilimin altında özlem var
ve karışık bir dua
boğulmuş anılar
seni getirmez bana
şiirler bana seni getiremez
ne de bir yazdan kalan kırıntılar
bir taş olabilseydim
uyku ya da rüzgar
ilkbahar yine gelecek
belki yine mutlu olurum
bir dilsizin şarkısına benzeyecek
senden sonra mutluluğum.
viii.
bir ölüme alışmak gibi
geçecek birbirimize olan sevgimiz
insanın tek bir yüzü yoktur ki
ya da tek bir geleceği
taştan bir kutuda uyuduğumda
beni acıtan karanlıkta
düşünüp onsuz da olabileceğimi
gecedir, rüzgarın ıslak sesi
gözlerime karanlık dolduğunda
çağırıp dargınlık meleğini.
ix.
iyi ölümler bayım, rüzgarın kanadığı bir gece yarısında
iyi ölümler, en derin sularda
morarsın akasya çiçekleri ve yoğunlaşsın güller
geçmiş ve gelecek baharlara iyi ölümler
gelir dağınık güz, göz çukurları ıslak
geçer sokaktan bir yağmur yalnayak
iyi ölümler bayım, vurulsun ağzınıza ve gözlerinize mühür
çünkü güz çürükleriyle iyi ömür.
x.
içimde cam kırıklarına benzeyen bir gönül kırıklığı
kapatıyorum sayfalarını eskimiş bir kitabın
tozlu hüzünler, solgun bir gülümseyiş tadı
artık eskimiş bir hayatın sayfalarını kapatıyorum
kapatıyorum geçmiş bir denizin kapılarını.
edit: imla
devamını gör...
yazarların engellediği ilk yazar
sadece mesajını engellediğim bir tane işidçi yobaz var. o da cezalı uzunca bir süredir.
devamını gör...
eşlerini kaybetmiş iki penguenin birbirini teselli etmesi
şu tatlişlerin arasına girip sarılasım geldi.sonra da onlara döner; “oyşş tontişler boşverin atlayın denize keyfinize bakın” derdim.
devamını gör...
çikolatayı ısırarak yemek
leydiler ve lordların yaptığı gibi, çikolata damardan alınmalıdır. ısırarak yeme nedir? resmen barbarlık.
devamını gör...
her şeye ve herkese rağmen yalnız hissetmek
ioanna kuçuradi 'ye göre dostu olmayan insandır. yoksa özünde her insan yalnızdır.
devamını gör...
muvaffakiyet
sizleştiriverebilemeyeceklerimizdenmişsinizcesine şeklinde tamamlanırsa dilimizdeki en uzun kelime olabilen isim.
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
biri der göreyim yaz hele diğeri der hadi bana müsade
ben yazarım kafama göre
kimseyi takmam banane
pazara bir kiraz gelmiş tadı şahane.
ben yazarım kafama göre
kimseyi takmam banane
pazara bir kiraz gelmiş tadı şahane.
devamını gör...
