kessler sendromu
donald j. kessler tarafından 1978'de ortaya atılan, uzay çöpü yoğunluğunun, çöplerin birbirleri ve uzay araçlarıyla çarpışıp parçalanarak daha fazla çöp oluşturmaya neden olacağına ilişkin iddia.
simülasyonlar, bu senaryonun doğruluğunu gözler önüne sermiş durumda. bu da, çeşitli ülkeler tarafından uzay çöplerinin temizlenmesi için yapılan projeleri hızlandırıyor.
simülasyonlar, bu senaryonun doğruluğunu gözler önüne sermiş durumda. bu da, çeşitli ülkeler tarafından uzay çöplerinin temizlenmesi için yapılan projeleri hızlandırıyor.
devamını gör...
kadın düşmanı başlıklara izin vermeyeceğiz
yok çirkin kadın yok evlenilmeyecek kadın nedir bu ya sürekli değerlendirin yargılayın. kırmadan üzmeden öldürmeden sevemiyor musunuz.
devamını gör...
death note
sanki yenilgiler kötü bir şeymiş gibi gösterilir ama bu animedeki yenilgi (kimin kim tarafından yenildiğini tabi ki söylemem) inanılmaz derecede müthiş kurgulanmış, insan zekasını ve sunuş denilen kavramın ne kadar önemli olduğunu gösterir.
izlemeyen bin pişman, izleyen izlediğine pişman; çünkü bir daha böylesine zekice kurgulanmış ve yazılmış bir anime izleyemeyecekler.
izlemeyen bin pişman, izleyen izlediğine pişman; çünkü bir daha böylesine zekice kurgulanmış ve yazılmış bir anime izleyemeyecekler.
devamını gör...
günde birden fazla film izleyebilme lüksü
standart acınası hayatım meğer lüksmüş buradan öğrenmiş oldum.
sabah kahvaltı da açıp akşam yatana kadar kapamatmadan ardı ardına film, dizi, anime, video izleyebilen biriyim. bu durumda lüks bile hafif kalıyor beni tanımlamakta. ultralüks, süperötesi lüks gibi kavramlar geliştirmeliyiz.
sabah kahvaltı da açıp akşam yatana kadar kapamatmadan ardı ardına film, dizi, anime, video izleyebilen biriyim. bu durumda lüks bile hafif kalıyor beni tanımlamakta. ultralüks, süperötesi lüks gibi kavramlar geliştirmeliyiz.
devamını gör...
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
ama insan unutmamalı ki
hayat denen seyrüsefer sırasında kimilerinin saçlarını okşayan yel, bazılarına feci bir kasırga olur. her şey o geminin büyüklüğüne ve yelkenlerinin sağlamlığına bağlıdır.
hayat denen seyrüsefer sırasında kimilerinin saçlarını okşayan yel, bazılarına feci bir kasırga olur. her şey o geminin büyüklüğüne ve yelkenlerinin sağlamlığına bağlıdır.
devamını gör...
film önerileri
kaplumbağalar da uçar.
çocukların gözünden savaşın etkileri, nasıl olur diye insan hayret ediyor. hassas bünyeler izlemesin.
çocukların gözünden savaşın etkileri, nasıl olur diye insan hayret ediyor. hassas bünyeler izlemesin.
devamını gör...
yazarından daha ünlü olan kitap kahramanları
bazı kitap kahramanlarının yazarının adının önüne geçmesi durumudur. dünya edebiyat tarihinde örneklerine çok rastlanmıştır. aklıma gelen birkaç örnek:
1. frankenstein: marry shelly’nin kaleminin gücüyle ortaya çıksa da dr. frankenstein yazarı gölgede bırakmıştır. ancak doktorum şanssızlığı herkesi romandaki canavarın adını frankenstein sanmasıdır.
2. don quijote: la mancha’nın bağrından kopup gelmiş bu şövalye yazarı cervantes’in önüne geçmiş ve adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.
3. dracula: transilvanya yöresinden kana olan iştahıyla tanıdığımız bu soylu şahısın ismi de yazarı bram stoker’ın isminden önce gelir.
4. oblomov: içine kök salmış tembelliği kadar uşağı zahar’dan çok çekmiş olan tembellerin piri yazarı gonçarov’u neredeyse edebiyat tarihinden silmiştir.
5. küçük prens: popüler kültür tarafından sömür sömür sömürülen bu kafası karışık küçük adam da yazarı exupery’yi fersah fersah aşan bir üne sahiptir.
1. frankenstein: marry shelly’nin kaleminin gücüyle ortaya çıksa da dr. frankenstein yazarı gölgede bırakmıştır. ancak doktorum şanssızlığı herkesi romandaki canavarın adını frankenstein sanmasıdır.
2. don quijote: la mancha’nın bağrından kopup gelmiş bu şövalye yazarı cervantes’in önüne geçmiş ve adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.
3. dracula: transilvanya yöresinden kana olan iştahıyla tanıdığımız bu soylu şahısın ismi de yazarı bram stoker’ın isminden önce gelir.
4. oblomov: içine kök salmış tembelliği kadar uşağı zahar’dan çok çekmiş olan tembellerin piri yazarı gonçarov’u neredeyse edebiyat tarihinden silmiştir.
5. küçük prens: popüler kültür tarafından sömür sömür sömürülen bu kafası karışık küçük adam da yazarı exupery’yi fersah fersah aşan bir üne sahiptir.
devamını gör...
ıhlamur
çok güzel kokan bir bitkidir. ıhlamur ağacında yetişir. çayı da yapılır ve çok faydalıdır.
fakat ağacında çok fazla böcek bulunur bu sebeple nereden alırsanız alın temiz olmasına dikkat etmeniz tavsiyemdir.
fakat ağacında çok fazla böcek bulunur bu sebeple nereden alırsanız alın temiz olmasına dikkat etmeniz tavsiyemdir.
devamını gör...
bilmiyorum
pek ihtiyaç duyulan bir kelime değil. iki lafimdan biri bilmiyorum ile başlar ama dediğim gibi sadece başlar. sonra düşünür ve konu hakkındaki fikirlerimi saydırırım. bence biraz çelişkili bir durum.
bilmiyorum kelimesi ile giriş yapmam pek çok konu hakkında daha önce düşünmediğimi, bir başka deyişle prensip olarak genelde düşünmediğimi gösteriyor. aslında hakkında fikir sahibi olmamıza gerek olmayan pek çok konuda fikir bombardımanı altındayız. üstüne bir de biz gereksiz konular hakkında düşünüp fikir geliştirmekle işimizi daha da zorlaştırıyoruz. boşa eziyet. seçici olmak lazım. hayat bitiyor.
bilmiyorum kelimesi ile giriş yapmam pek çok konu hakkında daha önce düşünmediğimi, bir başka deyişle prensip olarak genelde düşünmediğimi gösteriyor. aslında hakkında fikir sahibi olmamıza gerek olmayan pek çok konuda fikir bombardımanı altındayız. üstüne bir de biz gereksiz konular hakkında düşünüp fikir geliştirmekle işimizi daha da zorlaştırıyoruz. boşa eziyet. seçici olmak lazım. hayat bitiyor.
devamını gör...
hilkat garibesi
acayip, garip tuhaf şey anlamına gelir.
devamını gör...
neden olmuyor
benimki hemen pes ettiğim için olmuyor.
hırs yok, mücadele yok en ufak şeyde yılma var. motivasyonumu çabuk kaybediyorum. engeli görünce kaçıyorum. daha ne olsun daha da olursa ben şaşırırım. yazarken öfkelendim kendime.
insan inancını hiç yitirmeyeceği bir şey ile meşgul olursa yılmaz, işte o zaman olur.
hırs yok, mücadele yok en ufak şeyde yılma var. motivasyonumu çabuk kaybediyorum. engeli görünce kaçıyorum. daha ne olsun daha da olursa ben şaşırırım. yazarken öfkelendim kendime.
insan inancını hiç yitirmeyeceği bir şey ile meşgul olursa yılmaz, işte o zaman olur.
devamını gör...
ölülerin yakılması
biz müslüman bir ülkeyiz, allah korkumuz var bizim.
madımaktaki masum insanları diri diri yakacak kadar müslümanız...elhamdülillah.
ama ölülerimizi yakamayız. allah korkumuz var bizim.
madımaktaki masum insanları diri diri yakacak kadar müslümanız...elhamdülillah.
ama ölülerimizi yakamayız. allah korkumuz var bizim.
devamını gör...
depresyona giren kişiye söylenmemesi gerekenler
boşver bak x şeyler yaşayan da var y şeyler yaşayan da. sen yine iyisin. böyle de olabilirdi, şöyle de.
devamını gör...
yağmur ve kapalı hava seven insan
soğuk iklime sahip bir yerde doğup büyümüş olması muhtemeldir. kapalı ve yağışlı havalarda kendini iyi hisseder. hatta benim gibi işi psikopatlık boyutuna taşımış ise; gök gürültülü sağanak yağışlı bir havada yürüyüşe çıkmaktan hoşlanması muhtemeldir.
devamını gör...
sözlüğe yaş kısıtlaması gelsin sorunsalı
gerek yok. hoşlanmadığın bir yazar varsa engelle gitsin bu kadar basit.
devamını gör...
haytalı
üretiminde süt, nişasta ve gül şurubu kullanılan antakya tatlısıdır. oldukça tatlı bir görünüme sahiptir. ben gül suyunun tadını fazlasıyla almıştım. bana çok hitap ettiğini söyleyemeyeceğim ancak farklı bir lezzet olduğu için denenmeli.

haytalı ismi bu tatlıyı yaratan köyün adından gelmektedir. anlatıldığına göre köyün fakir bir köy oluşundan tatlı olarak mısır unu ve sütün karışımından yapılan muhallebiyi gerçek bir gül suyu üzerine koyularak ikram edilerek ortaya çıkmıştır.
buradan

haytalı ismi bu tatlıyı yaratan köyün adından gelmektedir. anlatıldığına göre köyün fakir bir köy oluşundan tatlı olarak mısır unu ve sütün karışımından yapılan muhallebiyi gerçek bir gül suyu üzerine koyularak ikram edilerek ortaya çıkmıştır.
buradan
devamını gör...
uçak yolculuğunun en güzel tarafı
uzun mesafede tam ışınlanma.
insan teknolojiye hayran kalıyor.
ama kısa mesafede çile. havaalanına git, didik didik aranma çilesine maruz kal, bekle de bekle uçağa bin, uçaktan in bekle de bekle.
bir saatlik yolculuk oluyor en az 3 saat.
hele ankara gibi havaalanının, şehirle alakası olmadığı yerde olan yerler için duble çile.
insan teknolojiye hayran kalıyor.
ama kısa mesafede çile. havaalanına git, didik didik aranma çilesine maruz kal, bekle de bekle uçağa bin, uçaktan in bekle de bekle.
bir saatlik yolculuk oluyor en az 3 saat.
hele ankara gibi havaalanının, şehirle alakası olmadığı yerde olan yerler için duble çile.
devamını gör...
türk korkusu
avrupa'da bugünkü türkofobinin kökenlerini sorgulayan bir özlem kumrular kitabı. yeniçağ avrupalısının gözünde türk nedir, neye benzer; müslüman nedir, kur'an, muhammed avrupalı için ne ifade eder; avrupa dillerindeki türk karşıtı faşist deyimler nerden gelmiştir gibi avrupa'daki türk düşmanlığı, türk karşıtlığı üzerine birinci el kaynaklardan cevaplarını arar. kitapta benin için en ilgi çekici kısım ise 1575-1580 yılları arasında osmanlıda esir olarak yaşamış ve bir çok notlar tutmuş olan cervantes'in türkler hakkındaki düşünceleridir.
not: kitap ağırdır. sağlam bir akademik altyapı gerektirmektedir.
not: kitap ağırdır. sağlam bir akademik altyapı gerektirmektedir.
devamını gör...
küçük kara balık
"insan doğası gereği bilmek ister." yanlış hatırlamıyorsam aristotales'in bir eseri bu cümleleyle başlıyordu. küçük kara balık da bilmek istiyor. doğasına uygun olanı yapmak istiyor. hayatın anlamını öğrenmede buluyor ve bunun macerasız olmayacağını biliyor. bunun aksi anlayış neden sonra oldu bilinmez -belki de yerleşik yaşamın sağladığı rahatlıktandır- insan öğrenmekten korkar oldu. hatta başkalarının da öğrenmesini istemedi. ne olursa olsun gücünü unuttu. tembelleşti. işte küçük kara balık da bunu anlatan en güzel eserlerden ve unutulmaz kahramanlardandır.
bir sabah annesine dünya ne kadar, neresidir? dünyayı merak ediyorum, bana anlatır mısın? gibi sorduğu sorularla onu çok seven annesini bir hayli korkutmuştu. çünkü dünya işte "bu kadar" dı. yaşadıkları yer kadardı. başka dünya aramaya ne gerek vardı. dışarısı tehlikelerle doluydu. en iyisi hep yerinde kalmaktı. ancak tüm bunlar küçük kara balık'ın aklına yatmıyordu. dünya bu kadar küçük olamazdı. keşfedilecek okyanuslar, kurulacak arkadaşlıklar, öğrenilecek şeyler vardı. yaşanacak bir yaşam vardı. burada kalırsa yaşayamayacaktı. o da gitmeye karar verdi. salyangoz dostuyla da konuşurdu bunları. bulundukları bölgedeki yaşlı balıklar sevmezdi onu. aklında kötücül, zararlı düşünceler vardı. genç balıkların aklını çeliyordu. bu zararlıydı. balıklar sadece balıklarla arkadaş olmalıydı. küçük kara balık ise şöyle diyecekti:" bir balığın salyangozla dost olamadığını nereden biliyorsunuz. ben de böyle bir şey hiç duymadım. " sonuç olarak bu tek düze yaşama karşı çıktı, suçlandı ve hatta ortadan kaldırılmak istendi. birkaç balık arkadaşı onu koruyarak ona akıntıya kadar eşlik etti. küçük kara balık serüvenine atıldı. tam bu noktada iki farklı metin arasında bağlantı kurarak puslu kıtalar atlası'ndan bir alıntı yapmak isitiyorum:
uzun ihsan efendi oğluna, "buradan gitmek istediğini biliyorum oğlum" dedi, " kendime hakim olabilseydim belki de seni, çoktan içine girdiğin bu maceraya bırakmazdım. sana olan sevgim biricik oğlumu tehlikeye atmama engel oluyor. ama bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. macera ise en büyük ibadettir; çünkü o'nun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim. kendi payıma ben, dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. bu, yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. sana izin veriyorum, git. git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. dünyadan ve onun hiçbir halinden korkma.
iki eserde de aynı düşünce savunulmaktadır. sonuç olarak öğrenmek ve tanıma arzusu şu yaşamı anlamlı kılan yegane unsur olmaktadır. bu yolculukta destekleyici, güven verici tutumlar olduğu sürece mutlu bireyler, mutlu toplumlar olacaktır kanaatindeyim. baskılayıcı tutumlar bir yere kadar sürer ve istenmeyen çıktıları bazen baş edilemez olur. en iyisi keşfetmenin, öğrenmenin önüne geçmeye çalışmamaktır çünkü su akar yolunu bulur ve dirençle akan bir suyun önünde ne durabilir?
bir sabah annesine dünya ne kadar, neresidir? dünyayı merak ediyorum, bana anlatır mısın? gibi sorduğu sorularla onu çok seven annesini bir hayli korkutmuştu. çünkü dünya işte "bu kadar" dı. yaşadıkları yer kadardı. başka dünya aramaya ne gerek vardı. dışarısı tehlikelerle doluydu. en iyisi hep yerinde kalmaktı. ancak tüm bunlar küçük kara balık'ın aklına yatmıyordu. dünya bu kadar küçük olamazdı. keşfedilecek okyanuslar, kurulacak arkadaşlıklar, öğrenilecek şeyler vardı. yaşanacak bir yaşam vardı. burada kalırsa yaşayamayacaktı. o da gitmeye karar verdi. salyangoz dostuyla da konuşurdu bunları. bulundukları bölgedeki yaşlı balıklar sevmezdi onu. aklında kötücül, zararlı düşünceler vardı. genç balıkların aklını çeliyordu. bu zararlıydı. balıklar sadece balıklarla arkadaş olmalıydı. küçük kara balık ise şöyle diyecekti:" bir balığın salyangozla dost olamadığını nereden biliyorsunuz. ben de böyle bir şey hiç duymadım. " sonuç olarak bu tek düze yaşama karşı çıktı, suçlandı ve hatta ortadan kaldırılmak istendi. birkaç balık arkadaşı onu koruyarak ona akıntıya kadar eşlik etti. küçük kara balık serüvenine atıldı. tam bu noktada iki farklı metin arasında bağlantı kurarak puslu kıtalar atlası'ndan bir alıntı yapmak isitiyorum:
uzun ihsan efendi oğluna, "buradan gitmek istediğini biliyorum oğlum" dedi, " kendime hakim olabilseydim belki de seni, çoktan içine girdiğin bu maceraya bırakmazdım. sana olan sevgim biricik oğlumu tehlikeye atmama engel oluyor. ama bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. macera ise en büyük ibadettir; çünkü o'nun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim. kendi payıma ben, dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. bu, yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. sana izin veriyorum, git. git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. dünyadan ve onun hiçbir halinden korkma.
iki eserde de aynı düşünce savunulmaktadır. sonuç olarak öğrenmek ve tanıma arzusu şu yaşamı anlamlı kılan yegane unsur olmaktadır. bu yolculukta destekleyici, güven verici tutumlar olduğu sürece mutlu bireyler, mutlu toplumlar olacaktır kanaatindeyim. baskılayıcı tutumlar bir yere kadar sürer ve istenmeyen çıktıları bazen baş edilemez olur. en iyisi keşfetmenin, öğrenmenin önüne geçmeye çalışmamaktır çünkü su akar yolunu bulur ve dirençle akan bir suyun önünde ne durabilir?
devamını gör...
okullarda ders olarak okutulması gereken konular
(bkz: antropoloji)
insanların kendi türlerinin kökenine dair çalışmalar yapan bir bilim dalını erken yaşlarda öğrenmesi, bilinç düzeyinin yükselmesi açısından önem arz etmektedir.
insanların kendi türlerinin kökenine dair çalışmalar yapan bir bilim dalını erken yaşlarda öğrenmesi, bilinç düzeyinin yükselmesi açısından önem arz etmektedir.
devamını gör...