çocuk önce o ailede, o evde, bir "yer" inin olduğu, ihtiyaçlarının karşılanacağı, ve bunları onun "hak" kı olduğu için aldığını, bilecek, hissedecek.. şüphe duymayacak..

(anne babanın "verdiği" şeyleri telafuz etmesi çok sağlıksız, bence ahlaksız birşeydir, zaten çocuğun hakkıdır, o verilenler, çocuklar borçlu hissettirilmemelidir.. )

çocuğun "herşeyi" düşünmeye, fikrini söylemeye,,"sormaya" hakkı olduğunu, ona cevap vererek, bilgi vererek, anlamasını sağlayarak, gösterilmeli, hissettirilmeli.. yaşatılmalı.. aynı şekilde kendine ait alanın da onun hakkı olduğu, ve oraya onun izni dışında girilmeyeceğindende emin olmalı

çocuk varlığının görülür, ev halkı içinde +1 olarak eklenmiş, sayılan, değeri olan birşey olduğunu, hiçbirşey vermeden, ileride vermesi gerektiği ima edilmeden, zaten var olmakla hak ettiği, ve "hakettiğin" için, "bunlar senin hakkın" diyerek verilmiş imkanlarla büyüyor olmalı

bu imkanlar için çekilen sıkıntıları, istemeyerek yapılan mesaiyi "verilen" emeği anlatan anne baba da, çocuk yüzünden mutsuz olduğu mesajını, isteyerek/istemeyerek "verdiğini" bu durumdan memnun olmadıklarını, çocuğunun ihtiyacları için çalışmak zorunda kaldığını, yapılanların anne baba oldukları için değilde, isteyerek değilde, bir karşılığı olduğunu bilerek yaptıklarını, ve tabi bir beklentilerinin olduğunu da yerleştiriyorlar çocuğun kafasına bence..

komşumuzun 3. çocuğu olacak, tabiki önce diğer çocuklarla konuşulmadan.. varolan iki erkek çocuktan büyüğü demişki, 10 yaşında kendisi, üzülmüş filan, hatta ağlamış galiba, "ben şimdi babama birşey olursa bir kişiye daha nasıl bakacağım, ona birşey olursa hepinize benim bakmam lazım" demiş..
bu bakmak işi var ya..
yani çocuk ona bakıldığını düşünüyor, ona bakılmasının bir karşılığı olduğu öğretilmiş maşşallah, onu anlamış o güne kadar duyduklarından, karşılığını düşünmüş filan, borçlu hissediyor, onu nasıl yapacağının derdine düşmüş, yani annesini babasını kendine güvenen, kendine yetebilen, hayatını sürdürebilen birileri olarak tanımamış, ona ihtiyaç duyulacağı kesin ve o yükü bugünden taşımaya başlamış..

bilmiyorum bana normal gelmedi, 10 yaşındaki çocuğun bu yükle yaşıyor olduğunu böyle öğrenmek.. ama annesi çok duygulanmış... te allahım ya...
yıl olmuş 2020 dikkatinizi çekerim, evlerinde çocuklar için 1 oda var, her türlü teknolojik imkan var ama faydalı birşeye kullanacak zihniyet yok, vizyon zaten o apayrı bir konu...

varlığına "hakkı olduğu çin" saygı duyularak büyüyen çocuk, neye hakkı olduğunu, "görmüşse" öğrenmişse, haklarını rahatca almış ve kullanmışsa, başkalarının haklarınıda tanıyor, çalışınca o maaşı hakettiğininde farkında oluyor, yada zaten hakkettiği herhangi bir şey verildiğinde, hiçbirşey hakettiğini düşünmeyen insanlar gibi, aşırı teşekkür edip, sanki yaptığının bir değeri yokmuş gibi, ezik davranmıyor, işte bu özgüven buradan geliyor bence..

çocukken hiçbir hakkı karşılıksız verilmemiş biri, büyüyünce de hiçbirşey haketmediğini zannediyor, istemeyi bilmiyor, çünkü hiçbir hakkını görmemiş verilmemiş, zaten hakkı olduğu için verilmemiş hiçbirşey.. "
bunu sana ben veriyorum" ben "verdim" şu, şu kadar ediyor, bunun değeri bu kadar, bu kadarlık yere gönderdim diyerek veriliyor..
bir hesap bir muhasebe var, hesaplar çocuğa yansıtılmış.. işte bu yüzdendir, 50 yaşına gelmiş orda burada birşeyi başarsa bile buna inanamayan onu bile annesine veren güya hediye eden insanları görüyoruz, "niye sen almıyorsun kardeşim, niye kendine almıyorsun, karşılığında verdiğin senin emeğin, ödülüde senin hakkın" çünkü ödenmekle bitmeyen bir borcu var sanıyor" çünkü borçlu hissettirilmiş..

tabi kendi imkanlarını, şahsi ihtiyaçlarından vazgeçerek önceliği çocuğu olmuş ve çocuğuna kullanmış ve bunu yüzüne vurmamış anne babaları ayırıyorum..
(bihter ziyagilin meşhur "tabi siz... diye başlayam, uzun cümlesi gibi oldu :) bunlar özü iyi olan insanlar, hem çocuklarına hem çevrelerine karşı, heryerde iyiliği tercih eden insanlar..

ama imkanı olupta çocuğuna kullanmayan, kullandıklarınında, maddi karşılığını sürekli telafuz eden, ima eden, anne baba, çıkarcıdır, oportünisttir, bencildir, onlar heryerde öyledir, ve öyle herşeyde travmalar yüzünden olmuyor, bildiğin kötü olduğu için oluyor, anne baba olunca ne yaparsa yapsın o artık iyidir diye birşeyde yok bence, çocukları üzerinde psikolojik olarak egosunu tatmin etmek de sömürmektir, ben anneyim ben babayım diyerek, her istediklerinde susturmak kısıtlamak da haksız güç kullanmaktır, ve herşey cahillik de değildir, bazı şeyler "kötülük"tür...

birde, çocuğuna tapan her istediğini yapanlar var, onlarda çocuğa hak etmesede istediği herşeyi almayı/ alabileceğini öğretiyor, halbuki kendiside yapmak zorunda değil ama sevgisini gösterdiğini sanıyor, çook yakınımda bir örnek var çocukluk arkadaşım ve oğlu, resmen maymun ediyor annesini, çocukta zorba (yaşı 6), kalk diyor annesine vitrinde ne istediğimi bul, kadın tek tek veriyor, çocuk o arada boğulurcasına ağlıyor, çığlık atıyor, bir yandanda söylemiycem sen bulucaksın diyor.. anne tek tek o vitrindekileri eline alıp soruyor, bu bitince anne devam ediyor şimdi ne istiyorsun (şimdi haketmediğin ne istiyorsun? hakkın olmayan neyi alacaksın? neyi emredeksin? yaptıracaksın?) ben gittiğimde banada ordan kalk ben oturucam filan diyor, annesi babası diyorki istediğini yap nolur.. gerisini anlatmayım..

benim çocuğum yok bu arada.
bilinçli olarak çocuksuz olmak kararımdan sebep, yok. iyikide bugüne kadar olmamış, bunlar bugün bu yaşta (42) üzerine çok düşündüğüm için, kendi yaşadığım sorunları araştırırken farkettiğim şeyler, herşey bencil insanlardan duyduğum rahatsızlıkla başladı aslında, nasıl oluyorda diyordum herşeyi kendine hak görüyor, hakkı olmadığını bile bile istiyor birde, ve çekinmiyorda, haksızlık olduğunu biliyordur diyordum, sorun haksızlıktan, adaletsizlikten rahatsız olmayan insanlar, herşeyi kendine hak gören insanlar.. (bakınız rte)

özgüven değil bu, özgüvenin altı dolu olur, adil olur, hani karizmatik dediğimiz insanlar var ya, hani çok yakışıklıda değil, ultra güzelde değil ama çok karizmatik deriz, empatiymiş bu insanların ortak özelliklerinden biri, empatid ve adaletle ilgilidir, bence bu insanlardaki özgüven de farkındalıklarından geliyor..

inşallah sonuna kadar okumuş ve beni anlamışsınızdır .
devamını gör...

lahmacun.

*
devamını gör...

chuck palahniuk tarafından rahatsız edilmek için yazıldığı halde sadece can sıkıntısı veren bir kitap demek yerinde olacaktır. ben palahniuk'un yazım tarzını pek sevmem, bir şeyler eksik ve çiğ gelir daima ama hiçbir kitabını da vasat altı olarak görmemiştim hatta lullaby dahil. yani kitap nereden tutsak elde kalır türden, aşırı zorlama. okuyucuyu çarpsın hatta rahatsız etsin diye yazıldığı halde benim uykum geldi. kitap tamamen porno endistürisine ışık tutar cinsten, güzel göndermeler ve hatta eleştiriler de yok değil ama bir yerden sonra kitap yavaş yavaş boğmaya başlıyor. farklı karakterlerin ağzından okumak ilk başlarda keyifli fakat bir süre sonra -okuyucu konudan koptuğunda- bu durum külfete dönüşmeye başlıyor. ayrıca muhtemelen kafasını duvara sertçe geçirmek istenilecek -en azından dört sene önceki ben bunu istedi- numara 72 gibi bir karakteri de barındırıyor içinde. kitabı bu kadar gömsem bile hakkını da yemek istemiyorum, bazı şeyleri tüm çıplaklığı ile anlatmak oldukça zor bir iş. palahniuk kendini tüm bu düşünce sansüründen arındırıp, süzgeçten geçirmeden sert bir biçimde yazıyor ki normalde çoğu kitabında da oldukça etkileyici duruyor ama burada biraz fazla zorlama görünüyor.


“ıt only takes one mistake,' the dan banyan guy says, 'and nothing else you ever do will matter.' with his empty hand, he takes one of my hands. his fingers feel hot, fever-hot, and pounding with his heartbeats. he turns my hand palm-up saying, 'no matter how hard you work or how smart you become, you'll always be known for that one poor choice.' he sets the blue pill on my palm, saying, 'do that one wrong thing- and you'll be dead for the rest of your life.”
devamını gör...

merhaba efendim ben mahallenin yalnızlık koleksiyoncusuyum. doğal olarak yalnızlıklar biriktiririm. (bkz: ikinci el yaşamak) uzmanıyım.
devamını gör...

dünya'nın eksen eğikliği nedeniyle bazı bölgelerde 6 ay gece ve 6 ay gündüz yaşanmasına bağlı olarak ortaya çıkan doğa olayı. hızlandırılmış görüntülerden takip edebileceğiniz gibi güneş ufka, batmak üzereymiş gibi yaklaşır ama batmadan tekrar yükselir.

devamını gör...

ağam eğlenir bizimle.
devamını gör...

kaldırgaçlı götürgeçli tarzı bir türkçe karşılığı hak eden bu terim için benim önerim hevesgeç'tir. hevesi geçiriyor neticede.
devamını gör...

takanlar ezikler midir bilmiyorum ama hazır konu açılmışken rolex hakkında birkaç bilgi ekleyeyim:

- ll. dünya savaşı’nda, neredeyse tamamının bileğinde rolex marka saat bulunan ingiliz hava kuvvetleri subayları naziler tarafından esir alındıklarında alman askerler subayların saatlerine el koyarlardı.

- rolex, genellikle isviçre’ olarak bilinse de ilk olarak 1905 yılında londra’da kurulmuştu.

- mao'nun babası, eski rusya devlet başkanı boris yeltsin sarı altın rolex saat kullanırlardı.

- 1959 küba devrimi sırasında fidel castro'nun bileğinde spor model rolex submariner vardı.

- che ve castro, rolex marka saat kullanırlardı çünkü o dönemde rolex statü sembolü bir marka değil kaliteli bir saat markasıydı.

- fidel ve che kollarına 2'şer saat takarlardı. fidel’inkiler 100 metre derinliğe kadar su geçirmez olan rolex gmt-master 6542 ve gmt master 1675 submariner'di. che'ninkiler hava yolu pilotlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirilmiş, rolex, espresso gmt master'dı.

- fidel, aynı kolda aynı anda 2 saat kullanma nedenini şöyle açıklamıştı:

“devrimin başlangıcında, savaş sırasında, hep çift saat kullanıyorduk; çünkü tecrübemiz göstermiştir ki tek saat durur. askeri tipteki operasyonlarda ise dakiklik hayati önemdedir. üstelik bir saat bozulduğunda tamire gidip gelmesi haftaları alabilir. bu nedenle hep çift saat kullandık. sonra da çift saat kullanmaya alıştım.”

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kaynak
devamını gör...

bronşların iç yüzeyinde siliyer epitel dokusu bulunur. bu doku çok sayıda goblet hücresi bulundurur. goblet hücreleri de dokuyu korumak ve nemlendirmek için mukus salgılar.

bronşlardaki ve üst solunum yollarındaki silialar fazla mukusu süpürme hareketi ile trakea ve larenks yönünde hareket ettirip dışarı atılmasını sağlarlar.

ancak uzun süren yatak istirahitinde hastanın sırt üstü yatması mukusun alt solunum yollarında birikmesine, üst solunum yollarındaki mukozanın kurumasına ve siliaların işlevini kaybetmesine yol açar. bu da yetmezmiş gibi akciğer ve bronşlarda göllenen mukus mikroorganizmalar için tam yaşanacak yer haline gelir. bu alanda mikroorganizmaların üremesine ve enfeksiyona sebep olmasına hipostatik pnömoni denir.

belirtileri: öksürük, yeşil balgam, lökositoz, ateş, dispne.

hipostazis: dolaşımdaki durgunluk nedeniyle herhangi bir maddenin -atılmaksızın- vücutta birikmesi durumudur.
devamını gör...

okulda kayyuma yer yok sözleriyle gündeme damga vurdular, boğaziçi bir kale elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.
üniversiteler özerk kurumlar olmalıdır, siyasetle yönetilemez!

direne direne kazanmalıyız.
devamını gör...

türkiye müziğinde taş plak sesli şarkıcı olarak kendine yer edinmiş, bir daha onun gibisi gelir mi acaba dedirten bir müzisyen.
devamını gör...

sadece ağlıyorum. yapabildiğim bu. bu iğrenç kişileri tanısaydım bilemiyorum ne yapardım, sanırım kendimi kaybedebilirdim.
devamını gör...

yeteneksizsiniz türkiye isimli akıl törpüleyen ancak yetenek yarışması olduğunu iddia eden çok izlenen ama izleyenlere hiçbir şey katmayan saçma programda seçmelere katılıp jüride olan ve her konuda yetenekli oldukları için bir bilen olmaya hak kazanan hülya avşar, sergen yalçın ve acun ılıcalı tarafından bir üç evetle bir üst tura uğurlanan bayburtlu bir arkadaşımızdır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kardeşimizin yeteceğim görselden ve başlıktan da anlaşılacağı üzere bir şeyleri kafası üzerinde dengede tutmak. gözlük, sopa, koltuk derken hızını alamayan arkadaşımız en sonunda bir ütü masasını alıp alnına çatına koyarak bu muhteşem yeteneğin türkiye’de bayraklar astırmasına vesile olmuştur.

bayburtlu kardeşimize sözüm yok aslında. o yetenek olduğunu düşündüğü ve muhtemelen de olan bir şeyi verilen fırsatı sunarak insanlara göstermek istedi. ama bu programı yapan ve televizyonda birçok formatla türkiye’de yaşayan insanların zihinlerine format atmaya çalışan kişi tepkiyi hak etmiyor mu acaba? yemek programı yapıp geleneklerimizi yok sayan bir alışkanlık zerk ediyor insanlara mesela. ses çıkıyor mu buna? peki hastalarının bütün mahremini gözler önüne seren psikolog konusunda tepki var mı? tabii ki hiç kimse hiçbir şeye ses çıkarmıyor.

o zaman rahatlıkla söyleyebilirim ki hakkını aramak ve haklı tepki vermek konusunda yeteneksizsiniz türkiye.
devamını gör...

son dönemlerde viral olmuş ve sosyal medyada sürekli karşıma çıkan, büyük bir merakla başladığım dizidir. cidden sarıyor.
para sıkıntısı çeken birtakım insanların para kazanmak için oynadıkları oyunları konu alıyor genel olarak. şu an yarısındayım dizinin. galiba az önce yanlışlıkla birazcık spoi okudum dizinin sezon sonuna dair.

tüm oyunun 1 numaralı bey amca'nın başının altından çıktığını söylüyor diziyi bitirenler. ben bu bilgiyi niye şimdiden biliyorum ya of.

görmezden gelmeye çalıştım, unutmaya çalışıyorum ama bir türlü çıkmıyor aklımdan.

edit: hemen de bitirdim diziyi. 24 saat olmadı daha.* bu arada telefonum kırılaydı da o spoileri okumasaydım. bir numarası kalmadı finalin.
devamını gör...

ilk gördüğüm deniz karadeniz'di. hırçın dalgalarıyla, rengiyle soğuk ve ürkütücü gelmişti.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
üç malzemeyle, nefis kurabiye.*
devamını gör...

izlenimlerime ve yapmış olduğumuz sohbete göre kendisi son derece hoşsohbet ve naif bir kişiliğe sahiptir. ayrıca kız çocuklarına karşı ayrı bir sevgiye ve zaafa sahiptir. kokpit fotom ile bu zaaftan bir tık faydalanmış olabilirim belki. tanımları da yerli yerinde bulduğum sevecen moddur.
devamını gör...

fransızca delik demektir (ingilizce the hole olarak sinemalarda oynatılmış)

1960 yapımı , yönetmen jacques becker'in ölümünden hemen önce çektiği filmidir. verelim spoilerı
--! spoiler !--

film, aynı hücrede kalan 5 mahkumun hapisten kaçma çabalarını anlatır.

aslında ilk bakışta hollywood sinemasının aynı konulu filmlerinde yüzlerce defa tekrar kullanılan klişeleri görmek mümkün. ancak unutulmaması gereken şey hepsinin öncüsünün bu film olması. aynı zamanda filmin çok derin bir psikolojik boyutunun olması da türdeşlerinin yanında parlamasını sağlamış. filmde her sahne akıllıca kurgulanmış. boşa geçen bir dakika bile yok. aslında aynı yıllarda yeni yeni başlayan ve döneme damga vuran fransız sinemasındaki " yeni dalga" ekolünün tam zıddına gidilerek çok yüksek tempolu bir film olarak çekilmiş. bu sayede de karakterlerimizin yaşadığı kaygı durumunun içine girmemiz kolaylaşmış.

özellikle gaspard karakteri müthiş yazılmış. filmin ortalarına doğru onu ne kadar çözdüğümüzü düşünsek de sürekli beklenmeyen hareketler ile karakterini tahmin edilemez kılıyor.

fransız sineması zaten kendine ait ekolleri olan dünya sinemasında çok önemli yeri olan bir sinema. hollywoodun bildik klişerinden sıyrılmak istediğinizde başvuracağınız ilk ülke sineması bence.

tarzının en başarılı örneklerinden biri, izlemesi keyifli bir film diyebilirim, seyretmediyseniz bir şans verin.

"pauvre gaspard"

--! spoiler !--
devamını gör...

asli güngör - ferhat göçer ikilisine ait şarkı. dinler dinler olmayan aşkımızla tribe girerdik. *
devamını gör...

bu ülke insanının eskiye olan özlemi artık bığğğtırdıı yaovv. ne eskilermiş abi yaa, geleceğinize odaklanamadınız gitti. çok iyi olsaydı zaten eski olmazdı, devamlılığını sürdürürdü değil mi?¿ biz de gördük o dönemleri hiç öyle abartıldığı gibi değildi yeniler takılmayın hiç bu laflara.
yok şu yazar gitti yok bu çaylak geldi, çok beğenmiyorsan sen de git, tutan yok ki valla bak! moderatör olsaydım şu bakanlık, şu müdürlük kepçeyle yığ ulan yığğ, dua edin değilim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim