ben alüminyum kaplattım artık kırılmıyor!(bkz: sısısısı)
devamını gör...

size bu satırları mutfakta fransız usulü, çizgili zemine yaldız çiçekli klasik berjerlerden yazıyorum. arka fonda nilüfer'in , bir önceki tanımda bahsettiğim şarkısı çalmakta.
üç ay öncesine kadar, hayatımın kader faslında debelenip duruyorken, bu saatlerde; yüksek ihtimal tombiş yaldız-gümüş alaşımı tenceremde, patates ve yumurta haşlıyordum.
telefonum çalıyor, mesajlar durmuyor, kapım çalıyor, tatlı bir komşum
pişi getiriyordu.
tv'de güzel bir dizi açıyor yahut belgeselliyordum.

hayat, çok değişik değil mi?..
şimdi ise, bu fransız koltuklarda
her yer her yerde halı yıkama fabrikasından gelmelerini bekliyor, evi toplamanın verdiği o ağır nüfuneti atıyor ve gözyaşları içinde sevdiğim, tontik bir akrabamın ölüm haberini alıyorum. hayat değil mi?.. hayat... bir var bir yoksun.
ah tontişim... başına gelenler, 4 ay öncesi benim yaşadığım sağlık problemlerinin aynısı...
belki yaşımdan, belki de görecek günüm var ya da her neyse.. yaşıyorum. ne tatlı komşum kaldı, ne sağlık problemlerim ne de canıma batan o acuze problemlerim.

yaşıyorum.
ve bu mutfakta, çizgi zemin üzeri, yaldız desenli çiçekvari fransız koltuklarda oturup bunları yazıyorum.
hatta anlarıma, bir başka an ekleniyor.

gün uzuyor...
iki ay evveli, sitenin önünden tehditler savurarak geçen o adam, şimdi
bora duran sana doğru şarkısını mırıldanarak geçiyor. kardeşim balkondan çıkıp fotoğrafını çekmek istiyor, lakin kamerası tutukluk yapıyor. yine çekemiyoruz. annem, ilk ben görüp polise bildirdiğim için, benim kalkıp teşhis etmemi bekliyormuş lakin içime çöken çok afedersiniz öküz kalkmıyor ki kalkayım. manidar geliyor...
hangi birini düşüneceğimi şaşırıyorum. cenaze, evin boya rengi, halı yıkama işlemi, bir türlü fasıla vermeyen yemek-içmek işleri, şu garip adam, hayatım, hayatımız...

hepimizin hayatı ve aradan hiç çıkaramadığımız
ölüm...
çok sevdiğim bir yazarın, konuya ufuk açan güzel bir sözü vardı: öldüğünüzde, yapılacak işler listeniz hala dolu olacak
öyle.

öyle işte . . .
devamını gör...

güzel hanımefendinin bugün doğum günü.
pembe ojelerin ve mutluluğun daim olsun! iyiki doğdun güzellik. iyiki seni tanıdık. *
devamını gör...

iö. 1274'te gerçekleşen kadeş savaşı neticesinde imazalanan, yazıyı anadolu coğrafyasına getiren, taraflardan birinin etiler, diğerinin mısır olduğu anlaşma.
dönemin hükümdarları; ıı. ramses ve muvatalli'dir. savaş sonunda muvatalli ölmüştür, dolayısıyla da anlaşma, ramses lehine maddeler içermektedir.

tarihin ilk yazılı anlaşması olması bağlamında da oldukça önemlidir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kuran'daki çelişkili ayetlerdir. güneşin balçığa batması, mirastaki matematiksel hesap hatası, yıldızların kandil olduğunun iddiası, bir müminin kaç kâfire bedel olduğunun belli olmaması, evlatlığının eski eşi ile birlikte olmak için inen ayet, allah'ın sıradan bir insan olan ebu cehile savaş açması ve sürekli lanet etmesi, peygamber eşlerini tehdit eden ayet, gelen misarifleri azarlayan ayet gibi uzayıp giden çelişkilerdir.

gerçekten inananlar için bir anlam ifade etmeyen çelişkilerdir aynı zamanda. çünkü inanmak için okumamak lazımdır.
buradan

edit: çok hoşgörülü sözlük ahalisinin linç vari girişimine maruz kaldım resmen. linke tıkladınız mı? bu adam sizin gibi düşünen birisi bakın neler söylüyor. sanki ben kimse inanmasın dedim. zaten inanacak olanı ilgilendirmeyen bilgilerdir. en sona not düştüğüm gibi.

edit: hizbullah bile gelmiş yorum yapıyor. yahu git çatışmaya filan ne diye burada edebiyat kasıyorsun mübarek.
devamını gör...

oriol paulo eseri, 2016 ispanyol yapımı bir film.
ing adı: the invisible guest yani dilimize 'görünmeyen misafir' olarak çevirmek mümkün. nitekim o şekilde çevrilmiş.

film, başka kişilerle evli olmalarına rağmen yasak aşk yaşayan iki kişinin tehdit edilmesini ve sonrasında içlerinden birinin otel odasında öldürülmesi ile diğerine suç atılması ile başlıyor. adam suçsuz olduğunu ispatlamak için kendisine önerilen alanında başarılı avukatı tutuyor ve kendisine suç atılmasını sağlayan kişiyi bulmaya çalışıyorlar.

desem de film elbette bu kadar basit ve sıkıcı değil. ayrıntı verdiğimde tat kaçıran bilgi vereceğim için filmin konusunu burada sonlandırıp canım mario casas'cığım hakkında konuşacağım biraz da. o nasıl bir ağlamadır yahu. bu adam saatlerce ağlasın hiç sıkılmadan izlerim cidden çok güzel ağlıyor*. oyunculukta yetenekli olan kişileri izlerken ayrı bir keyif duyuyorum, rolleri sinir etse de etmese de.

ayrıca filmin kurgusunun kesinlikle pürüzsüz olduğunu söyleyebilirim. mantık hatası yoktu, olsa dahi çok göze batmayan cinstendi çünkü kül yutmam genelde. kesinlikle izlenmesi gereken bir film. psikolojik gerilim ve gizem seviyorsanız tam sizlik.
devamını gör...

kara tren gecikir belki hiç gelmez.
devamını gör...

hiç mi içmedin ? sorusuna maruz kalan kişidir aynı zamanda.
devamını gör...

fake hesaplar günahtır.
devamını gör...

doğu karadenizde, fırınlı sobanın adıdır.
hem ısınma hem yemek pişirme için kullanılır.

sobanın üstü ocak kadar geniştir.
üstünde su ısıtmak için; kafega, güğüm koyulabilir. yemek pişirirken ateşi ayarlayabilmek için harayılları vardır. yüksek ateş için harayıllar çıkarılır, kısık ateş için harayıllar geri koyulur.

sobanın ön yüzünde sol tarafta fırını bulunur. sobanın büyüklüğüne göre fırında bir ya da iki raf bulunur. fırının altında veya üstünde ısı dağıtımı için bir kol bulunur. fırına verilen ekmeği en iyi şekilde pişmesi için bu kol kullanılır. en iyi şekilde ekmek pişirmek için sobanın iyice yanması beklenir, bizim oralarda yarmace denen parçalanmış kütükler ile soba devam ettirilir. yarmace denen odunlar yavaş yavaş yandığı için, hemen geçmediği için, ekmek yavaş yavaş, içi dışı iyice çekerek pişer.

fırın patates pişirmek içinde idealdir.

peşkonun üstünde kışları kestane pişirilebilir. mandalina kabuğu ile ortamın kokusu güzelleştirilebilir. köy elması, köy armudu pişirilebilir.

sönmüş peşkonun altı, evin kedisinin en sevdiği yerdir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

sabahları, güne kül boşaltarak başlamayı sorun etmeyenler için sevilesi, sıcak bir nostaljidir.

şimdilerde köy evlerinde bunların kalorifer kazanına dönüşmüş, daha güçlü hali kullanılmaya başlanmıştır. bir peşko ile tüm ev sıcacık. babaannem duysaydı ben bu dünyaya çok erken geldim derdi.
devamını gör...

burada hiçkimseyle tanışmıyorum. olabildiğince içimi dökebilirim yani.

içim ölmüş gibi hissediyorum sözlük. insan hisseder, güler, ağlar falan ya. ben de sadece acı kalmış gibi hissediyorum. hiçbir şey mutlu etmiyor beni.
aile evi tam bir terör benim için. ve hiçkimse niye böyle davrandığımı anlamıyor. daha kötüsü ne biliyor musun, anlamaya bile çalışmıyor. hep o son damlayı görüyorlar. hiç o bardak niye o kadar dolu kimsenin umrunda değil.

sözlük annem beni hiç sevmiyor biliyor musun, çocukluktan beri ilk kez seslendiriyorum içimde. gözyaşlarım burnumun ucundan damlıyor şimdi bak. bu acı tarif edilebiliyor mu, ben edemiyorum çünkü.
ne kadar bağlı olmaya “ailemle” mutlu olmaya çalışsam da bu gerçeği aşamıyorum.
bir ara ev köpeği gibi olmuştum. o işe yarar sanıyordum. yaramıyor. o da yaramadı yani. bir süre daha yaşanılabilir kıldı sadece.
insanlara bundan bahsedemiyorum bile biliyor musun, herkesin ne güzel aileleri var. hiç anlamıyorlar beni. insan annesini nasıl sevmez nova diyorlar,
beni sevmeyeni ben niye seveyim ki diye cevap verince de boş bakıyorlar yüzüme.

garson gibiyim. temizlikçi gibiyim. onların izin günleri var benim o bile yok. şu final haftasını nasıl atlattım bilmiyorum. geçen derste hoca anlattı. insanlar ilk aile sevgisine koşullanırlarmış ve bu sevgiyi hiç unutmazlarmış. içim acıdı bunları dinlerken. minicik bir tutam bile yok içimde. her gün acı çektiğim her dakika eleştirildiğim yaptığım her şeyde bir problem bulunan bir yerde nasıl mutlu olabilirim. en çok da sevilmemek yakıyor canımı.

üniversiteye gidene kadar hiçkimse beni sevmez ben hep problemliyim sorunluyum falan sanırdım. ama öyle güzel arkadaşlarım ortamlarım oldu ki. dedim ki o kadar da berbat biri değilim demek ki. özgüvensiz sanardım kendimi. oysa söyleyecek bir sürü şeyim varmış benim. sarsılmaz bir inancım varmış kendime.
aptal bir mart gününden sonra şimdi kendi kara deliğimde çırpındıkça batıyorum. bu şehirden de bu evden de nefret ediyorum. keşke ergen tribi olsaydı bu yazdıklarım. geçseydi. ama öyle değil. hiç öyle değil.
devamını gör...

kimilerine göre olan özgür irade, kimilerine göre de yoktur. fakat iki tarafın da haklı sebepleri vardır. bana sorarsanız* sorulması gereken iki soru var: özgür iradenin varlığından söz edebilmek için olması gereken nedir? ve bu her ne ise insanda var mıdır?

eğer bu sorulara bir cevap bulunabilirse, bunun üzerine çalışma yapılıyordu bir ara, daha sağlıklı cevaplara ve tartışmalara girebiliriz. fakat özgür irade yoktur görüşü evrensel bir nitelik kazanırsa da dünya düzeni nasıl etkilenecek gerçekten merak ettirici.
devamını gör...

aradan altı yıl geçtikten sonra pişman olan, suçunu reddit'de yazan adamdır. *

yazdığına göre kedi çok agresifmiş ve sürekli onu tırmalıyormuş.
bir akşam eşi evde yokken, aynı renkte sakin siyah bir kedi bulup değiştirmiş.

eşi de ne oldu bizim mırmıra da bir anda duruldu dememiş *

çift hala aynı kediyle yaşıyormuş.
adam da ne zaman kediye baksa vicdan azabından geberiyormuş.

kaynak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yeni yazar benden yeni olmasın. saygın kişilik yazdıklarımı beğenir sever güzel tanımlar yapar.
devamını gör...

kafa sözlük'ün 2013'te açılmış olması. ben 7 kasım 2020'de açıldı sanıyordum.


2013 yılında yayın hayatına başlayan kafa sözlük yeni yazılım ve arayüzü ile faaliyete geçmiştir.

www.google.com/amp/s/www.mi...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

birisi ekmeği tuza banar gibidir.
devamını gör...

yürekli bir konuşma ama yerin dibine girmesi gerekenlerin yine umrunda olmayacaktır.
devamını gör...

prototip olan çocuktur. yalan yanlış bir çok şey onun üstünde denenir. ardından doğan çocuklar onun sayesinde bir nevi güvende olurlar. ya çocuk şöyle oldu şunu mu yapsak diyen erkek kişisine kadın kişisinin şu cevabı verdiği duyulur; yok be olur mu hiç mehmet'e yaptık 1 yaşındayken ölüyodu çocuk *.
devamını gör...

17. yüzyılında osmanlının duraksama dönemine girmesiyle, minyatür sanatının cansızlaştığı zamanlarda, adeta bir güneş gibi doğup minyatür sanatının son büyük temsilcisi olma şerefine erişmiş değerli bir minyatür ustasıdır.
osmanlı sanat ve kültürünün belli bir gelişme gösterdiği lâle devri’nde yaşayan levnî, türk resminde büyük başarılar ortaya koymuş ve bu alana buketler, köşeler ve kenar suları gibi yeni süsleme malzemeleri katmıştır. onun bazı özellikleri çalışmalarını imzalayıp imzalamamasını dahi önemsiz kılmıştır; zira daha önceki ressamlara göre ayrı bir tarz teşkil eden üslubu eserin kendisine ait olduğunu tereddütsüz ortaya koymaktadır. levnî, iran ve selçuklu resimlerine eğilim gösteren klasik devir ressamları gibi efsanevi ve hayali suretler yapmamış, tam anlamıyla gerçeği tasvir edip bunu üsluplaştıran bir realist olmuştur. onu en çok ilgilendiren konular zamanın neşeli hayatını tasvir eden eğlenceler, sâzendeler, rakkaseler ve çiçeklerdir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim