1.
1865-1925 yılları arasında yaşamış, isveçli-fransız post-empresyonist ressam.
dindar ve orta halli bir ailede büyüyen sanatçı, 17 yaşında sanat eğitimi alabilmek için paris'e taşındı ve hayatının geri kalanını fransa'da geçirdi. jules lefebvre ve gustave boulanger gibi sanatçılarla aynı dönemde okudu. bu dönemde resim eğitimiyle beraber gravür ve taşbaskı gibi alanlarda da kendini geliştirdi.
1885 ve 1889'da ilk eserlerini sergiledi. 1890'larda tahta oymacılığına merak salarak bu alanda çalışmaya başladı.
1892'de fransız sanatçıların oluşturduğu bir sanat akımı olan nabiler grubuna dahil oldu. bu akımın etkisiyle tahta oymacılığında sembolizmden ve japon baskıcılığından etkilenmiştir.
1900'lerde matbaacılıktan uzaklaşarak yağlıboyaya yönelmiştir. özellikle bayıldığım manzara ve gün batımı resimlerine, çıplak kadınlara ve portrelere rastlıyoruz.
sanatçı 1925 yılında kanser sebebiyle hayatını kaybetti.
kendisine ''huzursuzluğun ressamı'' deniyormuş ancak gün batımı resimleriyle kendisini keşfettiğim ve adeta bayıldığım bir sanatçı kendisi, bu yüzden katılamadım pek. özellikle portrelerinde ve eserlerinin çoğunda donuk tonlar kullandığını görmekle beraber gün batımı resimlerine ve renklerine insan bakmaya doyamıyor. renklere bayıldığımı söylemiş miydim?
bir kaç eserini iliştireyim:
the patient (1892)
sunset (1918)
coucher de soleil jaune et vert (1911)
diğer eserlerini incelemek için buradan
kaynak
dindar ve orta halli bir ailede büyüyen sanatçı, 17 yaşında sanat eğitimi alabilmek için paris'e taşındı ve hayatının geri kalanını fransa'da geçirdi. jules lefebvre ve gustave boulanger gibi sanatçılarla aynı dönemde okudu. bu dönemde resim eğitimiyle beraber gravür ve taşbaskı gibi alanlarda da kendini geliştirdi.
1885 ve 1889'da ilk eserlerini sergiledi. 1890'larda tahta oymacılığına merak salarak bu alanda çalışmaya başladı.
1892'de fransız sanatçıların oluşturduğu bir sanat akımı olan nabiler grubuna dahil oldu. bu akımın etkisiyle tahta oymacılığında sembolizmden ve japon baskıcılığından etkilenmiştir.
1900'lerde matbaacılıktan uzaklaşarak yağlıboyaya yönelmiştir. özellikle bayıldığım manzara ve gün batımı resimlerine, çıplak kadınlara ve portrelere rastlıyoruz.
sanatçı 1925 yılında kanser sebebiyle hayatını kaybetti.
kendisine ''huzursuzluğun ressamı'' deniyormuş ancak gün batımı resimleriyle kendisini keşfettiğim ve adeta bayıldığım bir sanatçı kendisi, bu yüzden katılamadım pek. özellikle portrelerinde ve eserlerinin çoğunda donuk tonlar kullandığını görmekle beraber gün batımı resimlerine ve renklerine insan bakmaya doyamıyor. renklere bayıldığımı söylemiş miydim?
bir kaç eserini iliştireyim:
the patient (1892)
sunset (1918)
coucher de soleil jaune et vert (1911)
diğer eserlerini incelemek için buradan
kaynak
devamını gör...