hoşlandığı kıza açılamayan erkek
başlık "arturo bandini" tarafından 18.04.2021 19:11 tarihinde açılmıştır.
1.
uzun zamandır üzerine konuşmak istediğim erkektir. şu an yolculuk yapıyorum, nispeten keyfim yerinde ve bu konuya şöyle etraflıca bir eğilelim. bu konuya muhatap iki cinsi de ilgilendirdiği için iyice irdeleyeceğiz ve entry uzun olacak. başlıyoruz sevgili dostlarım.
birincisi ve en önemlisi, kafede ilk defa gördüğü kadından iki karşılıklı bakışmayla etkilenen, her seferinde aşkı yeniden keşfeden ayran gönüllülerden bahsetmiyoruz. hatta bu adamları, masasında oturan arkadaşlarını dinler gibi yapıp aklını fikrini karşı masadaki kadında tuttuğu için, bu isteğine ket vurma yetisi geliştiremediği için de ayrıca kınıyoruz. neyse, konumuza dönelim. biz şöyle bir durumu ele alacağız: bir şekilde iletişim halinde olan, belirli bir süre aynı ortamda olan iki kişiden, erkek olan tarafın hoşlanması ama açılamaması. işte nice erkeğin diplerdeki özgüvenini ortaya koyan ve nice muhteşem olabilecek ilişki fırsatını kaçırtan kangren bir durum.
hemen ilk sevginin, aşkın acısını da hazzını da alabildiğimiz yıllara, lise çağlarımıza dönüyoruz. ben mekanı bir sınıf olarak seçiyorum, siz mahalleydi, koridordu çeşitlendirebilirsiniz. o dönemlerde kızlarla ilk özgür iletişim ortamını sağlamaya başlamışızdır. ilk ve orta okuldaki gibi, giriş ve çıkışlarda okulun kapısında zebellah gibi bekleyen ebeveynler, ulu orta tahtaya çıkarıp seni sopalayan ve herkese rezil olmana sebep olan zalim sınıf öğretmenleri ortadan kalkmıştır. artık büyümüşüzdür, anne babalar artık devreden çıkmaya başlamıştır ve bu da iki cinse de(özellikle kızlara) rahatlıkla sevgi paylaşımı yapabilecekleri bir özgürlük ortamı sağlar. bu nispeten rahat dönemlerde karşılıklı iletişim güçlenir, karşı cinsten hoşlanmalar başlar. mesela koku çok önemlidir. kız sınıfa bir gelir ki bizim elemanın beyni hamura döner. kokunun üçüncü sınıf bir koku olması hiçbir şeyi değiştirmez. o algı açılmıştır bir kere. kız hacıdan gelen babannesinin misini de sürse, hiçbir şey sürmeyip üniformasında yumuşatıcının kokusu da olsa, bildiğimiz hacı şakir de koksa dünyanın en güzel kokusu o kokudur anasını satayım.
hoşlanma aşamaları nakış gibi işler. kız konusur, sesinden mutlu olursun. müthiştir bu varlık ya, baştan aşağı mutluluktur. gözümüzün içine üç saniye bakmıştır ama gün boyu bunu düşünmüşüzdür. her zerremiz sevgi ve onun hayaliyle dolup taşmıştır, öyle bir atmosfere kapılırız. lakin bu, tek taraflı bir bakıştır. biz böyle uçup kaçarken, onu güldürmek için eğilip bükülürken, sabahları sınıfta duramayıp, istemsizce gelişini görmek için koridora çıkıp aylaklık yaparken, o bununla pek de ilgilenmiyordur. çünkü o erkek o erkek değildir be hacıbaba. kız allah bilir hangi şekilli şüküllü elemandan hoşlanıyordur. başlarda bunu hiçbir şekilde önemsemeyen, kendi sevgisinin hazzı içinde zevkten dört köşe erkeğimiz, benim "artık o elin tutulması gerek dönemi" olarak da adlandırdığım boktan bir döneme yavaş yavaş giriş yapar. sanki bir şeyler yolunda değildir. kız aynı kız, sevgi aynı sevgi ama bir sorun var anasını satayım. bu sorun şudur: aşk bir bütündür ve ruhunu, kalbini hazırladığın zaman, bu ikinci ayağa yani bedene baskı yapar. "olum dokunsana lan mal mısın sen" der. "elini tutsam, sarılsam" diye düşüne düşüne arızaya bağlamaya başlarız. bu arada, aşık olduğumuz insanla ten teması ve sahip olma arzularımızı kesinlikle cinsellikle bağdaştırmıyorum. temeli cinsellik, tür duyusudur ama gerçek aşıklar bu işin cinsellikten ötede bir zihni yansıttığını iyi bilirler. bildiğimiz elini tutup sarılmak, iki üç de öpmek yani. öyle duvarlara vuralım olayı yok yani. haha, çok saf ve temiz bir sevgidir gerçekten.
neyse, şimdi yeni bir aşamaya geçilmiştir. bu erkek kardeşimiz kıza açılmanın planlarını yaparken, artık yavaştan o rüyadan uyanmaya, işin içine gerçekleri de sokmaya başlamıştır. alıcı gözüyle kendine bakar aynada. "lan şu ben olmasa iyiydi anasnı" demeler, "çok sivilce var ya bu lanet sivilcelerden ne zaman kurtulacağım lanet olsun anne keser misin sesini" isyanları başlar. şimdi boku yemiştir bu eleman. kız güzeldir. kız güzeldir ve hadsizce aşık olmuşuzdur. haha, oğlum bizim neyimizedir lan. etrafta on numara elemanlar vardır. popülerdirler, koridorun başından sonuna kadar kızlar hastadır bunlara. bir de gruplaşırlar ve beğenilmenin özgüveniyle güçlenmişlerdir. muhtemelen birçok sınıftan birçok kız aynı elemanlara aşıktır ve bu o çocukların umurlarında değildir. ama bizim elemanın umrundadır. rakipler almış gitmiştir. muhtemelen cinselliğin tetikleyiciliği de güçlü, gereken hazzı gerçekten verebileceğinr inanılan erkekler üzerinde toplanmıştır. bizim elemansa boktur. yani bazı yetileri diğerlerine göre çok gelişmiş olabilir ama totalde hiçbir işe yaramıyordur. yani o öyle düşünür. bir denge vardır ortalıkta ve kendisi burada bir yere konumlanamıyordur. şimdiyse araftadır: kıza açılıp, reddedilip var olan iletişimin de kopması, tonla acı çekilmesi mi yoksa hiç açılmayıp statükoyu korumak mı ? özgüveni farklı sebeplerle nispeten zayıf olan erkek kardeşimize bu iki ihtimal öyle baskın gelir ki açılıp reddedilmeyeceği ve çok mutlu olacağı ihtimali ortadan kalkmaya başlar. şimdi opsiyonlar masadadır, hangi hançeri kalbine saplamak zorunda kalacağını düşünüyordur ve opsiyonları bazı gözlemleriyle güçlendirme aşamasına geçer.
kız ortamda "sarışın erkekler çok çekici değil mi ya" demiştir. bizim eleman da kumraldır. haha, boku yemiştir işte. reddedileceği seçenek çok güçlenmiştir. kalbini paramparça edecektir. hiç şansı yoktur. brad pitt vardır karşıda, kıvanç tatlıtuğ vardır ve onlarla aşık atılmaz. sonra rakip taraması başlar. aynı kız bir erkekle gülüşüyordur ve işte üzerine işeyecek adam budur. onu mu seviyordur acaba ? saçları da sarıya çalıyordur. "oftur" boku yemiştir. neden sevmiştir ki bu kızı, ne diye kendi kendine gelin güvey olmuştur. ne oluyordur lan böyle, keşke sevmese miydi ? bu süreç sürer gider. mantık bir gelir bir gider. açılmadığı sürece özgüven yıkıma uğramaya devam eder ama reddilirse üzerine beton dökülüp gömülecektir, bunu biliyordur. aşıksa da akıllı adamdır, neyin ne olduğu bellidir.
işte bu süreçten bu şekilde geçen sürüyle erkek vardır. açılmış ve reddedilmiştir. açılmamış ve kafasında red yemiştir. çok yakışıklı olmak lazımdır ya da iyi giyinmek için bir miktar para. rakiplerin ayakkabıları adidas'ken ayağımızdaki abibastır. büyük gaflete düşmüşüzdür. marka bir gerçektir neticede, statü göstergesidir. yine sınıfta kalmışızdır. bu kardeşimiz buna benzer tonla sebeple açılamaz o kıza ve bu korkunç deneyimi ömrü boyunca omzunda taşımak zorundadır. korkmuştur. cesaret laftadır. uygulamada çok zordur sevdiğin kadına ulaşmak. bilmediğimiz bir gize sahiptir ve buna ulaşabilenler bir şekilde kapıyı açmış ve istedikleri tüm kızları götürebiliyorlardır.
yıllar geçer, koca bir adam olmuştur sevgili dostumuz. yaşamla irili ufaklı çatışmalar yaşamıştır ve güçlenmiştir. okumuştur, öğrenmiştir ve artık birey olabilmiştir. şadiye teyzenin kızına almak istediği efendi, kibar bir adam olmuştur. iyi bir eş ve iyi bir sevdicek olacağından kuşkusu yoktur ve artık hazırdır. arkadaş ortamında sevgili muhabbetleri döndüğü zaman rahatlıkla atıp tutar; "git açıl be olum, ne olacak en fazla reddedilirsin. ne kaybedersin ki" der. halbuki karşısındaki de onun bir süre sonra yüzleşeceği şeyle yüzleşmektedir. o da üç ay önce aynı laf salatasını yapmaktaydı ama şimdi çaresiz bir şekilde yol yordam talep etmektedir. bunun farkında değildir henüz. yirmi küsür yaşın bir önemi vardır; bir sevgi üzerine temellendirdiğin bir ilişkiyi başlatmayı sağlamlığın, yaşam tarafından pişirilmenin doğal bir getirisi sanır. ta ki başka bir ortamda, başka bir kadınla yine aynı hisleri yaşamaya başlayana kadar.
haha, gerçekten müthiştir bu adamın sapıtışı. tüm babayiğitlik, o soğukkanlılık, sağa sola caka satmalar kaybolmuştur. on beş yaşına dönülmüştür bir anda. yine bir koku, yine bir gülüş, bir bakış süpürmüştür her şeyi. tüm kazanımları etkisini yitirmiştir. apışıp kalır. yıllar sonra birinden etkilenmeye başlamıştır. eskisine göre biraz daha cesurdur ama. bir kahve içme talebini dile getirebilmiştir. allah bereket versin, güzel bir adımdır. 10 küsür yıl yaşamın canına okuması, türlü yaşama, okuma ve dinlemeyle kazanılan deneyimin ödülüdür bu. kahve içme isteğidir. bir süre geçer, sanki şartlar daha elverişlidir, karşı cins de bunun farkındadır ve "neden bu sığır boku bana hala açılmıyor" diye düşünüyordur. ancak ne yaparsan yap on beş yaşındaki o korkunç deneyim ensende nefesini hissettirmektedir. kurtulmakta çok zorlanırsın. aşılacak eşik yakındır ama ayaklar gitmiyordur; birkaç cümledir işin özü aslında ama söylenemiyordur. aynı korku başlar, aynı endişedir bu ve çok tanıdıktır. zamanında bizi yenmiştir. o zamanlar yakısıklı popüler çocuklardır bahanemiz, şimdiyse reddedilme hançerini maddi kaygılar besler. "yaş geldi, ilişki evlilik ister. para yok abi ya. bu parayla nereye evleniyorsun, sen önce kendi karnını doyur" der kendine. kazandığı para fena da değildir aslında. ama o özgüvensizlik var ya, ona zorluk çıkarmak üzerine çalışır. parayı bahane eder ya da artık yavaştan dökülen saçları. kız güzeldir ama, kızları gerçekten güzel olacaktır. onu zabıta şakir gibi kuş sütüyle besleyecektir, hanımefendi yapacaktır. işte yine çatışma başlamıştır.
işte bu iç çatışmadır açılamayan erkeğin yaşadığı. kadınlar da bu işi hiç kolaylaştırmazlar. kendi kendilerine verdiklerini düşündükleri sinyaller, bir başka olumsuzlukla çürütülüyordur halbuki, anlamazlar. koca koca insanlar hala aynı abuklukla uğraşırlar. durum budur gerçekten ve yaşaması, analizi gerçekten hoştur. saf duygularıyla seven bir erkek, oldukça masumdur, güzeldir. bu çatışmaya empati kurup da ilişkiyi başlatabilirseniz mutlu olabilirsiniz.
birincisi ve en önemlisi, kafede ilk defa gördüğü kadından iki karşılıklı bakışmayla etkilenen, her seferinde aşkı yeniden keşfeden ayran gönüllülerden bahsetmiyoruz. hatta bu adamları, masasında oturan arkadaşlarını dinler gibi yapıp aklını fikrini karşı masadaki kadında tuttuğu için, bu isteğine ket vurma yetisi geliştiremediği için de ayrıca kınıyoruz. neyse, konumuza dönelim. biz şöyle bir durumu ele alacağız: bir şekilde iletişim halinde olan, belirli bir süre aynı ortamda olan iki kişiden, erkek olan tarafın hoşlanması ama açılamaması. işte nice erkeğin diplerdeki özgüvenini ortaya koyan ve nice muhteşem olabilecek ilişki fırsatını kaçırtan kangren bir durum.
hemen ilk sevginin, aşkın acısını da hazzını da alabildiğimiz yıllara, lise çağlarımıza dönüyoruz. ben mekanı bir sınıf olarak seçiyorum, siz mahalleydi, koridordu çeşitlendirebilirsiniz. o dönemlerde kızlarla ilk özgür iletişim ortamını sağlamaya başlamışızdır. ilk ve orta okuldaki gibi, giriş ve çıkışlarda okulun kapısında zebellah gibi bekleyen ebeveynler, ulu orta tahtaya çıkarıp seni sopalayan ve herkese rezil olmana sebep olan zalim sınıf öğretmenleri ortadan kalkmıştır. artık büyümüşüzdür, anne babalar artık devreden çıkmaya başlamıştır ve bu da iki cinse de(özellikle kızlara) rahatlıkla sevgi paylaşımı yapabilecekleri bir özgürlük ortamı sağlar. bu nispeten rahat dönemlerde karşılıklı iletişim güçlenir, karşı cinsten hoşlanmalar başlar. mesela koku çok önemlidir. kız sınıfa bir gelir ki bizim elemanın beyni hamura döner. kokunun üçüncü sınıf bir koku olması hiçbir şeyi değiştirmez. o algı açılmıştır bir kere. kız hacıdan gelen babannesinin misini de sürse, hiçbir şey sürmeyip üniformasında yumuşatıcının kokusu da olsa, bildiğimiz hacı şakir de koksa dünyanın en güzel kokusu o kokudur anasını satayım.
hoşlanma aşamaları nakış gibi işler. kız konusur, sesinden mutlu olursun. müthiştir bu varlık ya, baştan aşağı mutluluktur. gözümüzün içine üç saniye bakmıştır ama gün boyu bunu düşünmüşüzdür. her zerremiz sevgi ve onun hayaliyle dolup taşmıştır, öyle bir atmosfere kapılırız. lakin bu, tek taraflı bir bakıştır. biz böyle uçup kaçarken, onu güldürmek için eğilip bükülürken, sabahları sınıfta duramayıp, istemsizce gelişini görmek için koridora çıkıp aylaklık yaparken, o bununla pek de ilgilenmiyordur. çünkü o erkek o erkek değildir be hacıbaba. kız allah bilir hangi şekilli şüküllü elemandan hoşlanıyordur. başlarda bunu hiçbir şekilde önemsemeyen, kendi sevgisinin hazzı içinde zevkten dört köşe erkeğimiz, benim "artık o elin tutulması gerek dönemi" olarak da adlandırdığım boktan bir döneme yavaş yavaş giriş yapar. sanki bir şeyler yolunda değildir. kız aynı kız, sevgi aynı sevgi ama bir sorun var anasını satayım. bu sorun şudur: aşk bir bütündür ve ruhunu, kalbini hazırladığın zaman, bu ikinci ayağa yani bedene baskı yapar. "olum dokunsana lan mal mısın sen" der. "elini tutsam, sarılsam" diye düşüne düşüne arızaya bağlamaya başlarız. bu arada, aşık olduğumuz insanla ten teması ve sahip olma arzularımızı kesinlikle cinsellikle bağdaştırmıyorum. temeli cinsellik, tür duyusudur ama gerçek aşıklar bu işin cinsellikten ötede bir zihni yansıttığını iyi bilirler. bildiğimiz elini tutup sarılmak, iki üç de öpmek yani. öyle duvarlara vuralım olayı yok yani. haha, çok saf ve temiz bir sevgidir gerçekten.
neyse, şimdi yeni bir aşamaya geçilmiştir. bu erkek kardeşimiz kıza açılmanın planlarını yaparken, artık yavaştan o rüyadan uyanmaya, işin içine gerçekleri de sokmaya başlamıştır. alıcı gözüyle kendine bakar aynada. "lan şu ben olmasa iyiydi anasnı" demeler, "çok sivilce var ya bu lanet sivilcelerden ne zaman kurtulacağım lanet olsun anne keser misin sesini" isyanları başlar. şimdi boku yemiştir bu eleman. kız güzeldir. kız güzeldir ve hadsizce aşık olmuşuzdur. haha, oğlum bizim neyimizedir lan. etrafta on numara elemanlar vardır. popülerdirler, koridorun başından sonuna kadar kızlar hastadır bunlara. bir de gruplaşırlar ve beğenilmenin özgüveniyle güçlenmişlerdir. muhtemelen birçok sınıftan birçok kız aynı elemanlara aşıktır ve bu o çocukların umurlarında değildir. ama bizim elemanın umrundadır. rakipler almış gitmiştir. muhtemelen cinselliğin tetikleyiciliği de güçlü, gereken hazzı gerçekten verebileceğinr inanılan erkekler üzerinde toplanmıştır. bizim elemansa boktur. yani bazı yetileri diğerlerine göre çok gelişmiş olabilir ama totalde hiçbir işe yaramıyordur. yani o öyle düşünür. bir denge vardır ortalıkta ve kendisi burada bir yere konumlanamıyordur. şimdiyse araftadır: kıza açılıp, reddedilip var olan iletişimin de kopması, tonla acı çekilmesi mi yoksa hiç açılmayıp statükoyu korumak mı ? özgüveni farklı sebeplerle nispeten zayıf olan erkek kardeşimize bu iki ihtimal öyle baskın gelir ki açılıp reddedilmeyeceği ve çok mutlu olacağı ihtimali ortadan kalkmaya başlar. şimdi opsiyonlar masadadır, hangi hançeri kalbine saplamak zorunda kalacağını düşünüyordur ve opsiyonları bazı gözlemleriyle güçlendirme aşamasına geçer.
kız ortamda "sarışın erkekler çok çekici değil mi ya" demiştir. bizim eleman da kumraldır. haha, boku yemiştir işte. reddedileceği seçenek çok güçlenmiştir. kalbini paramparça edecektir. hiç şansı yoktur. brad pitt vardır karşıda, kıvanç tatlıtuğ vardır ve onlarla aşık atılmaz. sonra rakip taraması başlar. aynı kız bir erkekle gülüşüyordur ve işte üzerine işeyecek adam budur. onu mu seviyordur acaba ? saçları da sarıya çalıyordur. "oftur" boku yemiştir. neden sevmiştir ki bu kızı, ne diye kendi kendine gelin güvey olmuştur. ne oluyordur lan böyle, keşke sevmese miydi ? bu süreç sürer gider. mantık bir gelir bir gider. açılmadığı sürece özgüven yıkıma uğramaya devam eder ama reddilirse üzerine beton dökülüp gömülecektir, bunu biliyordur. aşıksa da akıllı adamdır, neyin ne olduğu bellidir.
işte bu süreçten bu şekilde geçen sürüyle erkek vardır. açılmış ve reddedilmiştir. açılmamış ve kafasında red yemiştir. çok yakışıklı olmak lazımdır ya da iyi giyinmek için bir miktar para. rakiplerin ayakkabıları adidas'ken ayağımızdaki abibastır. büyük gaflete düşmüşüzdür. marka bir gerçektir neticede, statü göstergesidir. yine sınıfta kalmışızdır. bu kardeşimiz buna benzer tonla sebeple açılamaz o kıza ve bu korkunç deneyimi ömrü boyunca omzunda taşımak zorundadır. korkmuştur. cesaret laftadır. uygulamada çok zordur sevdiğin kadına ulaşmak. bilmediğimiz bir gize sahiptir ve buna ulaşabilenler bir şekilde kapıyı açmış ve istedikleri tüm kızları götürebiliyorlardır.
yıllar geçer, koca bir adam olmuştur sevgili dostumuz. yaşamla irili ufaklı çatışmalar yaşamıştır ve güçlenmiştir. okumuştur, öğrenmiştir ve artık birey olabilmiştir. şadiye teyzenin kızına almak istediği efendi, kibar bir adam olmuştur. iyi bir eş ve iyi bir sevdicek olacağından kuşkusu yoktur ve artık hazırdır. arkadaş ortamında sevgili muhabbetleri döndüğü zaman rahatlıkla atıp tutar; "git açıl be olum, ne olacak en fazla reddedilirsin. ne kaybedersin ki" der. halbuki karşısındaki de onun bir süre sonra yüzleşeceği şeyle yüzleşmektedir. o da üç ay önce aynı laf salatasını yapmaktaydı ama şimdi çaresiz bir şekilde yol yordam talep etmektedir. bunun farkında değildir henüz. yirmi küsür yaşın bir önemi vardır; bir sevgi üzerine temellendirdiğin bir ilişkiyi başlatmayı sağlamlığın, yaşam tarafından pişirilmenin doğal bir getirisi sanır. ta ki başka bir ortamda, başka bir kadınla yine aynı hisleri yaşamaya başlayana kadar.
haha, gerçekten müthiştir bu adamın sapıtışı. tüm babayiğitlik, o soğukkanlılık, sağa sola caka satmalar kaybolmuştur. on beş yaşına dönülmüştür bir anda. yine bir koku, yine bir gülüş, bir bakış süpürmüştür her şeyi. tüm kazanımları etkisini yitirmiştir. apışıp kalır. yıllar sonra birinden etkilenmeye başlamıştır. eskisine göre biraz daha cesurdur ama. bir kahve içme talebini dile getirebilmiştir. allah bereket versin, güzel bir adımdır. 10 küsür yıl yaşamın canına okuması, türlü yaşama, okuma ve dinlemeyle kazanılan deneyimin ödülüdür bu. kahve içme isteğidir. bir süre geçer, sanki şartlar daha elverişlidir, karşı cins de bunun farkındadır ve "neden bu sığır boku bana hala açılmıyor" diye düşünüyordur. ancak ne yaparsan yap on beş yaşındaki o korkunç deneyim ensende nefesini hissettirmektedir. kurtulmakta çok zorlanırsın. aşılacak eşik yakındır ama ayaklar gitmiyordur; birkaç cümledir işin özü aslında ama söylenemiyordur. aynı korku başlar, aynı endişedir bu ve çok tanıdıktır. zamanında bizi yenmiştir. o zamanlar yakısıklı popüler çocuklardır bahanemiz, şimdiyse reddedilme hançerini maddi kaygılar besler. "yaş geldi, ilişki evlilik ister. para yok abi ya. bu parayla nereye evleniyorsun, sen önce kendi karnını doyur" der kendine. kazandığı para fena da değildir aslında. ama o özgüvensizlik var ya, ona zorluk çıkarmak üzerine çalışır. parayı bahane eder ya da artık yavaştan dökülen saçları. kız güzeldir ama, kızları gerçekten güzel olacaktır. onu zabıta şakir gibi kuş sütüyle besleyecektir, hanımefendi yapacaktır. işte yine çatışma başlamıştır.
işte bu iç çatışmadır açılamayan erkeğin yaşadığı. kadınlar da bu işi hiç kolaylaştırmazlar. kendi kendilerine verdiklerini düşündükleri sinyaller, bir başka olumsuzlukla çürütülüyordur halbuki, anlamazlar. koca koca insanlar hala aynı abuklukla uğraşırlar. durum budur gerçekten ve yaşaması, analizi gerçekten hoştur. saf duygularıyla seven bir erkek, oldukça masumdur, güzeldir. bu çatışmaya empati kurup da ilişkiyi başlatabilirseniz mutlu olabilirsiniz.
devamını gör...
2.
açılanı ve saçılanı seyredecek olan erkektir.
devamını gör...
3.
(bkz: reddedilme korkusu)
devamını gör...
4.
sanki bi yerden tanıdık gelen erkek, bir yerden çıkaracağım ama nerden? gözüm feci şekilde ısırıyor bu erkeği.
devamını gör...
5.
açılacak erkektir. şimdilik açılamamış olabilir ve açılmamış olduğu doğrudur lakin açılmayacağı anlamına gelmez. açılmayacak olsa zaten hoşlanmazdı. açılamayacağı kızdan hoşlanmak açık söylemek gerekirse açıkça aptallıktır.
devamını gör...