#ödüllü filmler
2020 yılı film, ian reid'in romanından uyarlanmıştır. jake sevgilisiyle ,jake'in ailesiyle tanışmak için yola çıkarlar. ama vardıklarında jake'in sevgilisi lucy, bambaşka olaylarla karşılaşacaktır.
imdb puanı:6,6/10.
imdb puanı:6,6/10.
* boston online film critics association 2020
en iyi senaryo
* boston society of film critics awards 2020
en iyi senaryo
* bruin film society awards 2021
en iyi senaryo
* chicago film critics association awards 2020
en iyi düzenleme
en iyi aktris
en iyi yardımcı kadın oyuncu
* dublin film critics circle awards 2020
en iyi aktris
* florida film critics circle awards 2020
en iyi uyarlama senaryo
* ındiewire critics' poll 2020
en iyi senaryo
* ınternational online cinema awards (ınoca) 2021
en iyi saç ve makyaj
* phoenix critics circle 2021
en iyi sinematografi
en iyi senaryo
* boston society of film critics awards 2020
en iyi senaryo
* bruin film society awards 2021
en iyi senaryo
* chicago film critics association awards 2020
en iyi düzenleme
en iyi aktris
en iyi yardımcı kadın oyuncu
* dublin film critics circle awards 2020
en iyi aktris
* florida film critics circle awards 2020
en iyi uyarlama senaryo
* ındiewire critics' poll 2020
en iyi senaryo
* ınternational online cinema awards (ınoca) 2021
en iyi saç ve makyaj
* phoenix critics circle 2021
en iyi sinematografi
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "zartoşt" tarafından 07.12.2020 14:37 tarihinde açılmıştır.
1.
çok farklı psikolojik bir film. filmin konusundan çok işlenişi garibime gitti. filmde melankolik öğeler o kadar ağır basıyor ki kendinizi boğuluyor gibi hissedebilirsiniz. üstelik film çok yavaş hareket ediyor. özellikle ilk sahneleri bazı izleyicilere sıkıcı gelebilir. ancak her şeye rağmen eğer psikoloji bilimini seviyorsanız bu filmi de seveceğinizden eminim.
devamını gör...
2.
önce kendini düşünmenin bencillik olmadığını her şeyden ve herkesten önce ‘kendini gerçekleştirmek’ gerektiğini hatırlatan bir film .
unutmayın günün sonunda ,yılın sonunda ,yılların sonunda başkaları ile değil kendinizle baş başa kalacaksınız .
unutmayın günün sonunda ,yılın sonunda ,yılların sonunda başkaları ile değil kendinizle baş başa kalacaksınız .
devamını gör...
3.
yalnız ve sorunlu aileye sahip bir adamın hayal dünyasında kurduğu dünyayı anlatan film.
bakın nbc, zeki demirkurbuz filmlerini seven bir insanım. aksiyon, savaş, yarış filmleri izleyen bir liseli değilim ama bu film beni harbiden baydı. belgesel mi izliyoruz amk. keşke o saçma derecede korkutucu ailenin geçmişten kalan bir sırrı ortaya çıksaydı. jake'in anne ve babasının huzursuz edici gerilim dolu konuşmaları ve davranışları haricinde hiçbir şey olmayan bir film.
fularımla ve pipomla izlemediğim için böyle hissetmemiş olabilirim.
bakın nbc, zeki demirkurbuz filmlerini seven bir insanım. aksiyon, savaş, yarış filmleri izleyen bir liseli değilim ama bu film beni harbiden baydı. belgesel mi izliyoruz amk. keşke o saçma derecede korkutucu ailenin geçmişten kalan bir sırrı ortaya çıksaydı. jake'in anne ve babasının huzursuz edici gerilim dolu konuşmaları ve davranışları haricinde hiçbir şey olmayan bir film.
fularımla ve pipomla izlemediğim için böyle hissetmemiş olabilirim.
devamını gör...
4.
bu tıpkı şey gibiydi. bir rüyadasındır. yok! rüya değil, bir kabusun tam ortasındasındır. biri vardır orada, sürekli yavaş adım sana doğru yürür, sen kaçmak istersin, koşarsın, ama durup baktığında hala aynı yerdesindir. o biri hep yaklaşmaktadır.
asla içinden çıkamadığın, fizik ötesi kabusu gibi.
renkler, çekimler, oyunculuklar... diyaloglar, senaryonun doluluğu muazzam!
her an bir şey olacakmış hissiyatı verilmesi. gerilim düzeyi!
bazen “hadi ama olsun artık ne olacaksa” diye filmi ve kendimi darladığım anlar.
charlie kaufman bey’i eternel sunshine of the spotless mind filminden tanırım, beğendiğim bir beydir.
yani bu filmin bazen yorduğunu söyleyebilirim. asla da sonuca ulaşmıyor. boşluk doldurmacalı filmlerden, yine bazı şeyler bizim zekamıza bırakılmış. bu senaristlerin ve yönetmenlerin bizim zekamıza olan inançlarına hayranım açıkçası.
filmi bir kere daha izlemem gerekiyor. zaten özünde boşluklu bir filmden kalması gerekenden fazla boşluğum kaldı.
2020 yapımıdır. oscarlarda filan da hep görmezden gelinmiştir.
asla içinden çıkamadığın, fizik ötesi kabusu gibi.
renkler, çekimler, oyunculuklar... diyaloglar, senaryonun doluluğu muazzam!
her an bir şey olacakmış hissiyatı verilmesi. gerilim düzeyi!
bazen “hadi ama olsun artık ne olacaksa” diye filmi ve kendimi darladığım anlar.
charlie kaufman bey’i eternel sunshine of the spotless mind filminden tanırım, beğendiğim bir beydir.
yani bu filmin bazen yorduğunu söyleyebilirim. asla da sonuca ulaşmıyor. boşluk doldurmacalı filmlerden, yine bazı şeyler bizim zekamıza bırakılmış. bu senaristlerin ve yönetmenlerin bizim zekamıza olan inançlarına hayranım açıkçası.
filmi bir kere daha izlemem gerekiyor. zaten özünde boşluklu bir filmden kalması gerekenden fazla boşluğum kaldı.
2020 yapımıdır. oscarlarda filan da hep görmezden gelinmiştir.
devamını gör...
5.
mükemmel bir film, bir o kadar mükemmel bir kitap. ıain reid'in her şeyi bitirmeyi düşünüyorum kitından uyarlama bir netflix filmi olarak karşıma çıktı. film bir kadının erkek arkadaşıyla çıktığı yolculukla başlıyor. kar fırtınası olan bir günde, uzunca süren bu yolculuğun sonunda erkek arkadaşının (jack) ailesi ile tanışacak, yemek yiyecekler ve yaşadıkları çiftlik evini görecekler. ilk sahneden itibaren bizi bambaşka bir yolculuğa çıkarıyor ve o kasvetin içine adete bizi sokuyor. kadın kahramanımız bir şeyleri bitirmek istiyor ve biz onun ilişkiyi bitirmek istediğini düşünüyoruz. ancak bu yolculuk ve misafirlik sürecinde inanılmaz olaylar, gerilim dolu sahneler bizi bekliyor. muhteşem bir psikolojik gerilim filmi olmuş. hemen filmi izler izlemez kitabını aldım ve kitap gerçekten tek oturuşta bitti. filmde oytunculuyklar gerçekten harika. jack, kız arkadaşı lucy, annesi ve babası gerçekten i-na-nıl-maz bir oyun sahneliyorlar. son zamanlarda izlediğim en iyi film.
bundan sonra yazacaklarım spoiler içerir.
film tam bir 'doğduğun ev kaderindir' konusu içeriyor. jack doğup büyüdüğü kasabadan hiç çıkamamış, aslında büyük hayalleri olan ancak anne babası ve kasabadan çıkamayışı sebebiyle bu hayallerine erişememiş, kendisinin de okuduğu lisede hademelik yapan ve hayatına son vermeyi düşünen kahramanımız. tabi biz bunu filmin ve kitabın son bölümünde anlıyoruz. gerçi film içinde verilen sahnelerle bu biraz gözümüze de sokuluyor aslında. anne ve babasının ruhsal ve fiziksel sorunlar yaşadığı ve jack'in onlara bakmak zorunda olduğunu görüyoruz. filmde öyle geçişler var ki, jack'in çocukluğunu, anne babasının bir çok yaş kesitinden yaşantılarını, çektiği zorlukları hepsini mükemmel bir şekilde hissettiriyor bize. jack gerçek hayatında yapamadıklarını öleceği (yaşamına son vereceği, daha doğrusu her şeyi bitireceği) gün hayalinde yaşıyor. barda tanıştığı bir kız, onunla güzel bir ilişki, sanat, fizik, resim, edebiyat gibi ilgi alanlarında ilerlediği, kız arkadaşını ailesi ile tanıştırması. ama bütün bunlar birer hayalden ibaret.
gerçekten aşırı depresif bir film. eğer jack ile özdeşlik kurarsanız yandınız. hemen bir psikoloğa başvurun.
şimdi bir de filmde geçen bir şiiri alıntılayarak bitirmek istiyorum entryimi.
“eve dönmek korkunç,
köpekler yüzü yalasa da yalamasa da .
seni bekleyen eşin de olsa,
eşini andıran yalnızlığın da olsa.
eve dönmek feci bir yalnızlık.
geldiğin yerin ezici basıncını
tebessümle anımsarsın
çünkü eve gittiğinde her şey kötüleşir.
çimenlere tutunan böcekleri düşünürsün.
yolda geçen uzun saatler,
yol yardım ve dondurma,
bazı bulutların tarifi güç şekilleri
ve geri dönmek istememenin gönüllü sessizlikleri
eve dönmek…
berbat bir şey…
eve has sessizlikler
ve genel tükenmişlikten başka hiçbir şeye katkısı olmayan bulutlar
gerçek şüpheliler bu bulutlardır.
bunların dokusu geride kalanlarınkinden farklıdır.
senin bulutumsu kumaşın da farklıdır.
istenmeyen,
artakalan,
ay ışığının azizliğine uğramış,
geri döndüğü için mutsuz,
yanlış yerlerde noksan.
yıpranmış kıyafetler,
eski püskü bir mutfak bezi.
eve dönüyorsun,
başka bir gezegendesiz,
bir yabancısın.
dünya’nın çekim gücü
tesirini iki katına çıkarmış,
ayakkabı bağcıklarını çözüyor.
omuzların…
endişeden oluşan alın kırışıklıklarına karışıyor.
içindeki boşlukla eve dönersin,
yarına tutunmuş kuru bir kuyu misali.
sizi bir arada tutan silik bağ ise…
önemini yitirir.
birbirinin aynı günlerin geçişini iç çekerek izlersin.
varsın, hepsi bir gelsin.
neyse,
mühim değil.
evine döndün.
güneş, yorgun bir fahişe gibi düşüp kalkar.
hava, kırık bir uzuv kadar durgunken yaşlanıp durursun.
hareket eden tek şey bedenindeki tuz dalgalarıdır.
yorgun gözlerle bakarsın,
havanı da yanında taşırsın.
o büyük, mavi balinayı, içine işleyen karanlığı.
geri dönersin,
kızılötesi görüşünle,
doyumsuz gözlerinde.
doğaya kafa tutan güçlerinle…
kemikten evine dönersin.
şuanda gördüklerin,
gördüğün her şey…
kemikten ibarettir.”
bundan sonra yazacaklarım spoiler içerir.
film tam bir 'doğduğun ev kaderindir' konusu içeriyor. jack doğup büyüdüğü kasabadan hiç çıkamamış, aslında büyük hayalleri olan ancak anne babası ve kasabadan çıkamayışı sebebiyle bu hayallerine erişememiş, kendisinin de okuduğu lisede hademelik yapan ve hayatına son vermeyi düşünen kahramanımız. tabi biz bunu filmin ve kitabın son bölümünde anlıyoruz. gerçi film içinde verilen sahnelerle bu biraz gözümüze de sokuluyor aslında. anne ve babasının ruhsal ve fiziksel sorunlar yaşadığı ve jack'in onlara bakmak zorunda olduğunu görüyoruz. filmde öyle geçişler var ki, jack'in çocukluğunu, anne babasının bir çok yaş kesitinden yaşantılarını, çektiği zorlukları hepsini mükemmel bir şekilde hissettiriyor bize. jack gerçek hayatında yapamadıklarını öleceği (yaşamına son vereceği, daha doğrusu her şeyi bitireceği) gün hayalinde yaşıyor. barda tanıştığı bir kız, onunla güzel bir ilişki, sanat, fizik, resim, edebiyat gibi ilgi alanlarında ilerlediği, kız arkadaşını ailesi ile tanıştırması. ama bütün bunlar birer hayalden ibaret.
gerçekten aşırı depresif bir film. eğer jack ile özdeşlik kurarsanız yandınız. hemen bir psikoloğa başvurun.
şimdi bir de filmde geçen bir şiiri alıntılayarak bitirmek istiyorum entryimi.
“eve dönmek korkunç,
köpekler yüzü yalasa da yalamasa da .
seni bekleyen eşin de olsa,
eşini andıran yalnızlığın da olsa.
eve dönmek feci bir yalnızlık.
geldiğin yerin ezici basıncını
tebessümle anımsarsın
çünkü eve gittiğinde her şey kötüleşir.
çimenlere tutunan böcekleri düşünürsün.
yolda geçen uzun saatler,
yol yardım ve dondurma,
bazı bulutların tarifi güç şekilleri
ve geri dönmek istememenin gönüllü sessizlikleri
eve dönmek…
berbat bir şey…
eve has sessizlikler
ve genel tükenmişlikten başka hiçbir şeye katkısı olmayan bulutlar
gerçek şüpheliler bu bulutlardır.
bunların dokusu geride kalanlarınkinden farklıdır.
senin bulutumsu kumaşın da farklıdır.
istenmeyen,
artakalan,
ay ışığının azizliğine uğramış,
geri döndüğü için mutsuz,
yanlış yerlerde noksan.
yıpranmış kıyafetler,
eski püskü bir mutfak bezi.
eve dönüyorsun,
başka bir gezegendesiz,
bir yabancısın.
dünya’nın çekim gücü
tesirini iki katına çıkarmış,
ayakkabı bağcıklarını çözüyor.
omuzların…
endişeden oluşan alın kırışıklıklarına karışıyor.
içindeki boşlukla eve dönersin,
yarına tutunmuş kuru bir kuyu misali.
sizi bir arada tutan silik bağ ise…
önemini yitirir.
birbirinin aynı günlerin geçişini iç çekerek izlersin.
varsın, hepsi bir gelsin.
neyse,
mühim değil.
evine döndün.
güneş, yorgun bir fahişe gibi düşüp kalkar.
hava, kırık bir uzuv kadar durgunken yaşlanıp durursun.
hareket eden tek şey bedenindeki tuz dalgalarıdır.
yorgun gözlerle bakarsın,
havanı da yanında taşırsın.
o büyük, mavi balinayı, içine işleyen karanlığı.
geri dönersin,
kızılötesi görüşünle,
doyumsuz gözlerinde.
doğaya kafa tutan güçlerinle…
kemikten evine dönersin.
şuanda gördüklerin,
gördüğün her şey…
kemikten ibarettir.”
devamını gör...
6.
psikologum bozuldu çok güzel film. (bkz: charlie kaufman) babadan devam ediyoruz bakalım. gerçekten yalnızlık çok zor diyip bırakıyorum bu filmi anlatmak çok güç.
devamını gör...