1.
ama öyle böyle değil...
salya sümük parantezinde!
öyle dökeceksin!
döktükçe rahatlama garantili.
doğru zamanda, doğru kişiyle.
salya sümük parantezinde!
öyle dökeceksin!
döktükçe rahatlama garantili.
doğru zamanda, doğru kişiyle.
devamını gör...
2.
(bkz: kusmak).
devamını gör...
3.
yaklaşık 10-15 saniye süresince dert ettiğim bir konuya değineceğim. güzelce saç kesme makinam ile sakal tıraşımı oluyorum. sakallı çekici erkek görünümümden yanaklarından makas alınacak şeker çocuk kıvamına geçiş yapıyorum. lakin bıyık bölgesindeki tam orta kısımda dudakla bıyığın başladığı sınır bölgesinde bir tane uzun tüy kalıyor ve istisnasız her traş sonrası o orada oluyor. yaklaşık 5 saniye beyin fırtınam sonrası o tüyün makinayı görünce saklandığını ve traş sonrası tekrar ortaya çıkan uyanık bir arkadaş olduğu fikrine vardım. uyanık ama sinir bozucu bu tüyle oynamadan duramıyorum şu an. oh içimi döktüm ve rahatladım.
hadi iyi pazarlar herkeslere.
hadi iyi pazarlar herkeslere.
devamını gör...
4.
zordur. içte dolup dile kadar gelenleri döker insan ama içi boşaltacak kadar anlatmak için alkol desteği gerekebilir çoğu zaman. tabi o esnada anlatılanlar ağızdan mı dökülür ses titreşimleri olarak yoksa gözden tuzlu su damlalarına dönüşerek mi akar orası bilinmez.
devamını gör...
5.
nereye döküyoruz kank? sihirli bir şey bu olay. için çok dolu gelir. e tamam dökeyim yere. kovayı ters çevirdin; ama yere hiçbir şey dökülmedi!
bir nevi ölüm gibi bir şey olması ama ne kimsenin ne de herhangi bir şeyin ölmemesi sorunsalı.
yazınca da olmuyor. sürekli yapmak gerekiyor sanırım ölene kadar hayatta. yapmak derken olmak, içinde bulunmak, bilfiil hareket etmek, iş, akış halinde bulunmak.
bazi gerçekleri aynanın karşısına geçip kendine söylemek gerekiyor.
bak evladım böyleyken böyle.
şartların bunlar, ona göre hareket et. ondan bundan şundan medet umma.
tabii aşırılığa da kaçma, biliyorum çok aşırılığa kaçıyorsun.
sınırlarda gezip sürekli geri dönüyorsun. uçurumdan aşağı düşecek gibi olunca da niye başım döndü ki benim diyorsun...
bacaklarına kuvvet koçum, hadi koş...
bir nevi ölüm gibi bir şey olması ama ne kimsenin ne de herhangi bir şeyin ölmemesi sorunsalı.
yazınca da olmuyor. sürekli yapmak gerekiyor sanırım ölene kadar hayatta. yapmak derken olmak, içinde bulunmak, bilfiil hareket etmek, iş, akış halinde bulunmak.
bazi gerçekleri aynanın karşısına geçip kendine söylemek gerekiyor.
bak evladım böyleyken böyle.
şartların bunlar, ona göre hareket et. ondan bundan şundan medet umma.
tabii aşırılığa da kaçma, biliyorum çok aşırılığa kaçıyorsun.
sınırlarda gezip sürekli geri dönüyorsun. uçurumdan aşağı düşecek gibi olunca da niye başım döndü ki benim diyorsun...
bacaklarına kuvvet koçum, hadi koş...
devamını gör...
6.
bugünlerde aşırı ihtiyacım olan rahatlama seansı.
20 yıl oldu. onca zaman bir dünya şey yaşadık. alışkanlıklarımızın, hayata bakışımızın, düzenimizin temelinde birbirimizin harcı var. "neyse yau kendi bilir" diyip geçilecek gibi değil. ve böylesi bir dostun düşmanlık gütmesi kadar ağrıma giden başka birşey yok. nazarında hatalıyım (ki öyle de olmasam da) benimle yüzleşecek kadar bir hatır varken ergen gibi derdini sosyal medya hesabından paylaşmayı tercih etmesini anlamıyorum. 2 ay oldu. takip etmiyor okumuyorum ne yazdı ne dedi diye. içime oturuyor, uçuklarla geziyorum sonra, uykularım kaçıyor kafamda ettiğim kavgadan. geçen hafta rüyama girdi g** sarıldık sessizce. ağlayarak uyandım koca adam. duramadım dün yine girdim hesabına. sövmüş saydırmış korkak yine. lan haysiyetsiz ödlek. arasana.
eskisi gibi olmayacak biliyorum. bu denli de el olunsun istemiyorum. içim almıyor. diyeceklerim var, konuşacaklarım var. doğacak kızlarımızı konuşalım istiyorum. attığı tekmeleri duymak için koşarak eşlerimizin yanına gittiğimizi konuşmak istiyorum. aldığım kitapları, öğrendiğim şeyleri paylaşmak istiyorum. ama olmuyor.
bir araya gelince konuşabiliriz sadece sanırım. bu da ortak arkadaşımızın 2023 hazirandaki düğününe. çok var be.
sövemiyorum yav. kızgınım da oysa.
neyse...
aylar sonra edit: geçen ay dan diye vardım uğradım. gurur filan z...mde olmadı. varınca farkettim ki hala kıymetli. ama içim, menevşe deresinin yıkıntıları gibi darmadağın; tavuklubucaktaki güvercin yuvaları gibi boşalmış; en sevdiğim sarı sıcak ikindi saatleri geçmiş gün inmiş; gece çul arasında uykumuza şahit eşeğin huzursuzluğu geçmiş; zoraki içtiğimiz ılık biralar gibi kekrek, yandan 1li beklediğim okey oyununun sonu gelmiş, süngerlerdeki uykular bitmiş, uzun tren yolculukları eski bir garda bitmiş, ilk içtiğimiz sigaranın korkusu yok; bilmediğimiz yolda siri bizi kayıplara karıştırmamış... garip lan. kurgu bir roman gibi ama gerçek oysa. yok gibi, düş gibi...
itiraf ediyorum ki özledim...
20 yıl oldu. onca zaman bir dünya şey yaşadık. alışkanlıklarımızın, hayata bakışımızın, düzenimizin temelinde birbirimizin harcı var. "neyse yau kendi bilir" diyip geçilecek gibi değil. ve böylesi bir dostun düşmanlık gütmesi kadar ağrıma giden başka birşey yok. nazarında hatalıyım (ki öyle de olmasam da) benimle yüzleşecek kadar bir hatır varken ergen gibi derdini sosyal medya hesabından paylaşmayı tercih etmesini anlamıyorum. 2 ay oldu. takip etmiyor okumuyorum ne yazdı ne dedi diye. içime oturuyor, uçuklarla geziyorum sonra, uykularım kaçıyor kafamda ettiğim kavgadan. geçen hafta rüyama girdi g** sarıldık sessizce. ağlayarak uyandım koca adam. duramadım dün yine girdim hesabına. sövmüş saydırmış korkak yine. lan haysiyetsiz ödlek. arasana.
eskisi gibi olmayacak biliyorum. bu denli de el olunsun istemiyorum. içim almıyor. diyeceklerim var, konuşacaklarım var. doğacak kızlarımızı konuşalım istiyorum. attığı tekmeleri duymak için koşarak eşlerimizin yanına gittiğimizi konuşmak istiyorum. aldığım kitapları, öğrendiğim şeyleri paylaşmak istiyorum. ama olmuyor.
bir araya gelince konuşabiliriz sadece sanırım. bu da ortak arkadaşımızın 2023 hazirandaki düğününe. çok var be.
sövemiyorum yav. kızgınım da oysa.
neyse...
aylar sonra edit: geçen ay dan diye vardım uğradım. gurur filan z...mde olmadı. varınca farkettim ki hala kıymetli. ama içim, menevşe deresinin yıkıntıları gibi darmadağın; tavuklubucaktaki güvercin yuvaları gibi boşalmış; en sevdiğim sarı sıcak ikindi saatleri geçmiş gün inmiş; gece çul arasında uykumuza şahit eşeğin huzursuzluğu geçmiş; zoraki içtiğimiz ılık biralar gibi kekrek, yandan 1li beklediğim okey oyununun sonu gelmiş, süngerlerdeki uykular bitmiş, uzun tren yolculukları eski bir garda bitmiş, ilk içtiğimiz sigaranın korkusu yok; bilmediğimiz yolda siri bizi kayıplara karıştırmamış... garip lan. kurgu bir roman gibi ama gerçek oysa. yok gibi, düş gibi...
itiraf ediyorum ki özledim...
devamını gör...
7.
gözlerim şiş. kolay kolay yıkılan biri değilim. uzun zamandır fazlasıyla yük taşıyan ve pek çok yerden çatlamış ve kırılmaya yüz tutan buz gibiydim sadece. o kadar çok yara taşıyınca bazı geceler neye bu kadar döküldüğünü bilemiyor insan. hangi yara kanıyor ayırt edemiyor.
ipince bir çizgide yürüyorum hayatı. hassas insanlar için dünyanın cehenneme dönüşmesini alevlerinden tanıyorum en çok. yüreğimde dağlanmış o kadar çok mesele var ki, umut için ağzımı açamıyorum çoğu kez.
"iyi ol" dileklerini gerçekleştiremiyorum içim paramparçayken.
seni perperişan eden şeyleri insanlara açmak istemiyorsun hafife alırlar diye.
onların bu yüzünü görmek zorunda kalmış olman içindeki çocuğa yapılan en büyük haksızlık belki. gördüğün gerçek yüzler lanet bir kuralı öğretmeye çalışıyorlar çünkü: kimseyi yüzde yüz sevme. kimseye yüzde yüz güvenme.
neden güvenilmiyor size, hım? neden güvenemiyorum. neden ilk bulduğunuz fırsatta yahut sabrınızın taştığı yerde insan kalamıyorsunuz?
yaşayamıyorum. sevgisiz ve güvensiz bir yerde boğuluyorum. kendimi savunmak zorunda bırakılmaktan yorgun düştüm, bu iticilik incitiyor.
biliyorum toparlamaz böyle biri, ancak parçalanır.
içimin kırgınlıklarıyla hesaplaşıyorum ölüme yüz tutarken. biri nasılsın dese, kırgınım derim. neye dese, niye dese cevap veremem. o kadar çok şey oldu ki...
uzun bir yazı bu, müsademle, kendimle yüzleşiyorum bu gece. dönüp bakmadığım kırgınlıkların parçalandığı kenarları erimeden vedalaşayım diyorum. buzdan aşılmaz duvarlara minnetimi ifa edeyim.
içim parçalanıyor doktor, ben bu hayatı yaşamak istemiyorum
aşamıyorum kendimi
üzülmeyin doktor, en azından ahiretten umudum var
hepimiz tanrının ruh sızıntısı değil miyiz işte
sızlayıp durmamız bu yüzden.
bakın işte, kimseyi üzmek istemiyor içi. kimseyi. ama o kadar çok üzdü ki birilerini. kötü biri değil de, sadece bilmeden incittiği her varlık için kendine ceza kesmekle görevlendirildi sanki. affedemiyorum kendimi. oysa herkes için unutuldun bile. işte böyle. böyle hassas işte kalbi. unutmuyor hatalarını.
merak ediyorum hiç gerçek insan var mı hayatımda diye. herkesin sevdiği biri, herkese kendini sevdirebilen bazense düşman edinen biri. merak ediyorum, sevgiler nefretler kadar sahici mi?
kimseyi üzmek istemiyor ama o kadar çok üzüldü ki, gecenin iki buçuğunda uyanıp uyuyamamak, kendisiyle cedelleşmek onun hatası değil. diliyle açtığı yaraları susarken kendi içinde bir hançeri çevirip duruyor.
kör müyüm sanıyordular acaba, nereye kadar saklayabilirdi insanlar kendilerini? kendimi bu kadar kırmasaydım iyi olurdu belki, daha sağlıklı olurdu.
yeni bir terim öğrendim, psikolojik olgunluk diye. hoca dedi ki, kişinin travmayı başarıyla yönlendirmesiyle ulaşılan hal imiş. onu yapmaya çalışıyorum şu an. kendi kendime merhem olmaya çalışanlar yadırgamaz ancak bunu.
içi virane ve yarın gözlerimin hesabını sorabilecek insanların suallerini düşünüyorum. ne cevap vereceğim? sıkılır insan. ben susunca sarılır bazısı. insanlar açtığı yaralara sarılınca geçer mi? canla başla dinlenilecek olmanın hiçbir önemi olmuyor bir kez insanların uzaklaşıp kaçma hissini görünce.
insanlar büyümüş, bir ben çocuk kalmışım.
beni neden yarattın bilemiyorum, ama sana yanlış bir şekilde dönmek istemem. o yüzden kendimi gerçekleştirmem lazım. içimden geleni yapmam lazım. iyi olduğumu biliyorum. iyi şeylerle huzur bulduğumu, huzurlu halimde razı olduğumu.. daha canlı ve güçlü olmam lazım. içimdeki buzlar eridi, izin vermeme izin ver, kök salsın görkemli çınarların...
yarına sağ çıkmak için geceden ölmek gerekirmiş.
ipince bir çizgide yürüyorum hayatı. hassas insanlar için dünyanın cehenneme dönüşmesini alevlerinden tanıyorum en çok. yüreğimde dağlanmış o kadar çok mesele var ki, umut için ağzımı açamıyorum çoğu kez.
"iyi ol" dileklerini gerçekleştiremiyorum içim paramparçayken.
seni perperişan eden şeyleri insanlara açmak istemiyorsun hafife alırlar diye.
onların bu yüzünü görmek zorunda kalmış olman içindeki çocuğa yapılan en büyük haksızlık belki. gördüğün gerçek yüzler lanet bir kuralı öğretmeye çalışıyorlar çünkü: kimseyi yüzde yüz sevme. kimseye yüzde yüz güvenme.
neden güvenilmiyor size, hım? neden güvenemiyorum. neden ilk bulduğunuz fırsatta yahut sabrınızın taştığı yerde insan kalamıyorsunuz?
yaşayamıyorum. sevgisiz ve güvensiz bir yerde boğuluyorum. kendimi savunmak zorunda bırakılmaktan yorgun düştüm, bu iticilik incitiyor.
biliyorum toparlamaz böyle biri, ancak parçalanır.
içimin kırgınlıklarıyla hesaplaşıyorum ölüme yüz tutarken. biri nasılsın dese, kırgınım derim. neye dese, niye dese cevap veremem. o kadar çok şey oldu ki...
uzun bir yazı bu, müsademle, kendimle yüzleşiyorum bu gece. dönüp bakmadığım kırgınlıkların parçalandığı kenarları erimeden vedalaşayım diyorum. buzdan aşılmaz duvarlara minnetimi ifa edeyim.
içim parçalanıyor doktor, ben bu hayatı yaşamak istemiyorum
aşamıyorum kendimi
üzülmeyin doktor, en azından ahiretten umudum var
hepimiz tanrının ruh sızıntısı değil miyiz işte
sızlayıp durmamız bu yüzden.
bakın işte, kimseyi üzmek istemiyor içi. kimseyi. ama o kadar çok üzdü ki birilerini. kötü biri değil de, sadece bilmeden incittiği her varlık için kendine ceza kesmekle görevlendirildi sanki. affedemiyorum kendimi. oysa herkes için unutuldun bile. işte böyle. böyle hassas işte kalbi. unutmuyor hatalarını.
merak ediyorum hiç gerçek insan var mı hayatımda diye. herkesin sevdiği biri, herkese kendini sevdirebilen bazense düşman edinen biri. merak ediyorum, sevgiler nefretler kadar sahici mi?
kimseyi üzmek istemiyor ama o kadar çok üzüldü ki, gecenin iki buçuğunda uyanıp uyuyamamak, kendisiyle cedelleşmek onun hatası değil. diliyle açtığı yaraları susarken kendi içinde bir hançeri çevirip duruyor.
kör müyüm sanıyordular acaba, nereye kadar saklayabilirdi insanlar kendilerini? kendimi bu kadar kırmasaydım iyi olurdu belki, daha sağlıklı olurdu.
yeni bir terim öğrendim, psikolojik olgunluk diye. hoca dedi ki, kişinin travmayı başarıyla yönlendirmesiyle ulaşılan hal imiş. onu yapmaya çalışıyorum şu an. kendi kendime merhem olmaya çalışanlar yadırgamaz ancak bunu.
içi virane ve yarın gözlerimin hesabını sorabilecek insanların suallerini düşünüyorum. ne cevap vereceğim? sıkılır insan. ben susunca sarılır bazısı. insanlar açtığı yaralara sarılınca geçer mi? canla başla dinlenilecek olmanın hiçbir önemi olmuyor bir kez insanların uzaklaşıp kaçma hissini görünce.
insanlar büyümüş, bir ben çocuk kalmışım.
beni neden yarattın bilemiyorum, ama sana yanlış bir şekilde dönmek istemem. o yüzden kendimi gerçekleştirmem lazım. içimden geleni yapmam lazım. iyi olduğumu biliyorum. iyi şeylerle huzur bulduğumu, huzurlu halimde razı olduğumu.. daha canlı ve güçlü olmam lazım. içimdeki buzlar eridi, izin vermeme izin ver, kök salsın görkemli çınarların...
yarına sağ çıkmak için geceden ölmek gerekirmiş.
devamını gör...
8.
bir insandan bu kadar nefret edeceğimi,karşısına geçip avazım çıktığı kadar bağırıp çağıracağımı tahayyül ediyordum ama artık ölmesini istiyorum.
devamını gör...
9.
eğer yine aynı kişiyle devam ederse bu ülkeyi yakarım.
devamını gör...
10.
içim sızlıyor ülkemin garibanlığına, zavallılığına sözlük. dört bir yanı feryat dört bir yanı çaresizlik...
devamını gör...
11.
2 gündür yaşadığım gerilimi gelin bana sorun.
feci korkuttun beni lark. bir daha yapma bunu bana/bize.
toparlan ve dön. seni sevenler olarak bekliyoruz.
feci korkuttun beni lark. bir daha yapma bunu bana/bize.
toparlan ve dön. seni sevenler olarak bekliyoruz.
devamını gör...
12.
deprem oldugu gunden beri bitik bi haldeyim sinavlarim var ama dogru duzgun calisamiyorum kendimi asla veremiyorum hicbir seye. valilige gidecek olan yardimlari yapmaya calistik maddi yardim da gucum yettigi kadar yapmaya calisiyorum ama daha napabilirim bilmiyorum. surekli bi sekilde ya haberlere bakarken ya da sosyal medyada haberleri yenilerken buluyorum kendimi. onlar ne haldedir diye dusunmekten hicbir sey yapamiyorum. ben biz burda bu haldeyken sadece izliyorken onlar bunu yasiyorlar. ac olmama ragmen yemek yiyecek gucu bile bulamiyorum. her seyden utanir oldum. havanin soguk olmasi da cabasi. bi taraftan bu gelen haberlere yoneticilere siyasilere muhendislere sayip sovuyorum. uzuluyorum kiziyorum elimde dualarim var baska bisey yok. kinim var baska bisey yok. bugunleri unutmayacagim. laf olsun diye degil gercekten unutmayacagim. cok doldum umarim herkes bunlarin farkindadir herkes dolmustur da zamani geldiginde gerekeni yapariz umarim bu yasadiklarimizi unutmayiz...
devamını gör...
13.
şu günlerde, bu yaşıma kadar hiç olmadığı kadar ihtiyacım olan durum.
devamını gör...
14.
yalakasınız alayınızın a. onun bunu evlatları.
devamını gör...
15.
pazartesi gecesinden beri toplasan iki yada üç saat anca uyuyabilmişimdir. her an sallanıyormuşum hissi vücudumu ve zihnimi terk etmedi halen. dün gece şehir hastanesine çocuklar için eşya götürmeye gittiğimde durum düşündüğümüzden gördüklerimizden daha vahim. oturdum ağladım. o çocuklarin haline, halimize. yemek yesem, sıcak bir ortama girsem utanıyorum halimden. uyku zaten hiç yok sırf bayılmamak uğruna uyuyorum.
devamını gör...
16.
23 yıldır biriken deprem vergileri nerede?
100 yıldır biriken,
milli felaket parası pey akçesi nerede?
kızılay'ın kasası neden boş?
bu sorulara siyaset diyen
bu ülkenin en büyük haini ve günahkarıdır.
100 yıldır biriken,
milli felaket parası pey akçesi nerede?
kızılay'ın kasası neden boş?
bu sorulara siyaset diyen
bu ülkenin en büyük haini ve günahkarıdır.
devamını gör...
17.
akışla falan ilgisi yoktur.
devamını gör...