sosyal aktivite yok, olsa da pahalı. umut yok, kaygı çok. zaten her gün hepimizin yaşadığı şeyler bir de hatırlatarak can sıkmayım. en azından imece usulü bir hikaye kuralım. edebi kaygılara falan takılmayın, sallayın gitsin. edebi kaygı falan lüks bize. eğlencemiz buymuş bizim de.

katılmak isteyen olursa iki cümle ile devam ettirsin hikayeyi. sınır yok. kimse katılmazsa belki ben devam ederim, belki de silerim yarın falan.

neyse başlıyorum başlığın ikinci girisi ile. rastgele
devamını gör...
her akşamki gibi evine girdi ve kendini koltuğa attı. kedisi, neden sabahtan beri yoksun der gibi üzerinde gezip homurdanıyordu.
devamını gör...
kedinin siyah kazağında tüy bırakacağından korkarak kediyi kuyruğundan tutup salona fırlattı.
devamını gör...
kedi adeta bir bumerang gibi havada kavis çizdi ve dört ayak üzerine düştü. dört ayak üzerine düşünce, kadının içindeki ses ona hâliyle kızdı; zavallı, sağır dilsiz bu yumağa bu yapılır mı diye.
devamını gör...
içindeki sesi dinledi, gözleri hafif nemden yanmaya başladı. ona bunu yaptıran neydi? hep ezilen biri olmuştu, o yüzden miydi kendinden zayıflara acımasızlığı. yerinden kalktı…
devamını gör...
yüzünü yıkamaya gitti. yüzünü yıkarken kendisini daha iyi hissetmeye başlamıştı ki olduğu yere çöktü, belki de iyi olmanın zamanı daha gelmemişti.
devamını gör...
eve girdiğinde kapının yanına bırakıverdiği alış veriş çantasını karıştırdı, dibe kaymış olan satırı buldu. sapından tutup hayali bir eti keserek ağırlığını ve eline uyumunu test etti, sonuçtan memnun gülümsedi. bu gece halletmezsen kokacak, diye düşündü. kahve ve çukulatayı götürüp mutfak tezgahına bıraktıktan sonra elinde satır, omzunda muşamba, su geçirmez mutfak önlüğü, çamaşır suyu, bulaşık eldiveni gibi malzemelerle dolu alış veriş çantası banyoya seğirtti.
devamını gör...
böğürdü. alabildiğine böğürdü. insanlığına dair son kırıntılar da koluyla beraber mavi beyaz fayansların üzerine yağıyordu.
devamını gör...
bir an önce hazırlanması gerekiyordu. en yakın arkadaşının doğum günüydü, bunu kaçırmak istemiyordu çünkü arkadaşı serhat çok alıngan bir kişiliğe sahipti. uzun bir süre, bu durum sebebiyle kendisini bunaltabilirdi ki bu (ana karakter)'in şu an isteyeceği en son şeydi. doğum günü gecesini vintage-maskülen bir tarza uyum sağlayabilecek şekilde dekore eden emre, serhat'ın doğum günü planı için günler öncesinden (ana karakter)'e haber vermişti. mekanda absürt durmamak maksadıyla altın yıldız'dan lacivert takım elbisesini ve hatemoğlu'ndan mat siyah kabanını giydi, akabinde boy aynasına bir göz atıp kravatını düzeltti. saatler akşam dokuzu gösteriyordu. ortalama bir saat sonra, bünyesinde çok fazla yaşanmışlık barından, uzun yıllardır arkadaş grubu ile müdavimi oldukları sorel pub'ta buluşacaklardı. artık (ana karakter) hazırdı, mercedes vito'sunun anahtarını alıp, dışarıya çıkmak için yola koyuldu. asansöre girdi ve lobi düğmesine bastı. öyle ki, en üst katta oturduğu için ortalama kırk saniyede aşağıya inebildi. asansörün sensörlü kapıları açıldığında karşısında bir silüet belirdi, göz bebekleri ışığa adapte oldukça silüet daha belirgin hale geliyordu. bir çeşit dejavu yaratan bir simaydı. aman tanrım evet, bu oydu. hiç beklemediği bir anda onu gördü...
devamını gör...
anadolunun iç yörelerinde yetişmişliğin , oralarda yiyip içip , okuyup yazıp, aşık olup, terk edilmişliğinin olanca etkisiyle, görünümünden hayli uzak bir ses tonuyla; reis reis sen misin, diye seslendi.
devamını gör...
reis olduğunu düşündüğü kişi tarafından tepeden tırnağa süzüldü kahramanımız. ne olduğunu kim olduğunu çözemeyen reis çıkaramadım birader kimsin diyip asansörün önünden çekilip ona yol verdi. in de evimize çıkalım der gibi bir tavırla. akşam saatleriydi ve insanların tahammül sınırı artık aşılmıştı. zorlamalı mıydı kahramanımız reisi yoksa yoluna devam mı etmeliydi bir kaç saniye düşündü. kararını vermiş olacak ki şöyle bir boğazını temizleyip devam etti...
devamını gör...
"reis," dedi kavisli kaşlarını hafifçe çatıp sivri çenesini dikleştirdikten sonra ve kendinden emin bir şekilde konuşmaya devam etti, "sen olduğunu gözlerinden tanıdım. hâlâ değişmemiş bakışların. bir güneş gibi yakıcı fakat güneşin ışığından çokça uzak bir karanlıkta..." reis, genç adamın sözlerini bir anlama kavuşturamadığından başka alemlerden bir varlık görmüş gibi baktı omzunun üzerinden gence bir kaç saniye. fakat saniyeler dakikalara varmadan zihninin içindeki pencerenin tül perdesi aralandı ve beliren bir kaç silik hatıradan sonra onu anımsar gibi oldu. sanki... sanki daha evvel onunla bir yerde karşılaşmış, ayak üstü bir kaç sohbet etmişti. "konuşmayacak mısın reis?" diye sordu bu kez genç onu yıllar sonra yeniden bulmanın umuduyla ve bir kaç kez uzun kirpiklerini kırpıştırarak bir cevap beklediğini yüz ifadesiyle anlatmaya çalıştı. reis, şimdi çıkartmıştı ondan bir kaç yaş küçük olan bu gencin kim olduğunu. ilk gençlik yıllarında, kanlarının deli aktığı senelerde tanışmışlardı. daha sonra ikisini de amansız bir acıya sürükleyen o olaydan sonra görüşememişlerdi yıllarca. peki şimdi yeniden karşılaşmaları onlara ne getirecekti? belki de yeni bir felakete sürükleneceklerdi. ikisi de bilemedi.
devamını gör...
birden cevap vermesi gerektiğini hatırlayarak reis ne be kıro musun gibi sert bir çıkış yaptı. ardından arkasını döndü, tam gidiyordu ki o cümle onu durdurmaya yetti...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"interaktif hikaye" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim