orijinal ad: papillon
yazar: henri charriere
basım yılı: 1969
işlemediği bir suçtan dolayı 20 sene cezaevinde yatan bir adamın, sürekli olarak deneği kaçış öyküsünden oluşan kitap. aslında sadece kaçış hikayesi demek çok doğru değil, 20.yüzyılın ikinci yarısına avrupa'daki insanlık dramlarına şahit olacaksınız yer yer. son derece sürükleyici bir eser. yaşanan olayların bizzat yazarın başından geçtiği de göz önüne alınırsa, kitabın değeri daha net anlaşılır.
yazar: henri charriere
basım yılı: 1969
işlemediği bir suçtan dolayı 20 sene cezaevinde yatan bir adamın, sürekli olarak deneği kaçış öyküsünden oluşan kitap. aslında sadece kaçış hikayesi demek çok doğru değil, 20.yüzyılın ikinci yarısına avrupa'daki insanlık dramlarına şahit olacaksınız yer yer. son derece sürükleyici bir eser. yaşanan olayların bizzat yazarın başından geçtiği de göz önüne alınırsa, kitabın değeri daha net anlaşılır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "afillibirbey" tarafından 28.05.2021 13:55 tarihinde açılmıştır.
1.
‘’kaçmak, yalnız kaçmak için yaşıyordum. yalnız ya da yanımda birisiyle, ama ne pahasına olursa olsun..’’
aynı isimli, başrollerini steve mcqueen ve dustin hoffman’ın paylaştığı 1973 yapımı filmin senaryosu işte bu kitaptan uyarlanmıştır.
fransa’da, şeytan adası olarak da bilinen cayene’de suçsuz yere müebbet mahkum olan yazarımız henri charriere’in, yaklaşık 20 yıl boyunca defahatle kaçma girişiminde bulunmasından mütevellit başından geçen olayları kaleme alarak 68’de yayımladığı ve ismini de yazarımızın hapisteki lakabı olan ve fransızca’da kelebek anlamına gelen ‘papillon’ dan alan harika bir roman ‘kelebek’.
filmi hemen hemen her kitap uyarlamasında olduğu gibi kitaba göre oldukça eksik olmasına rağmen harika bir filmdir. keza kitap ise filminin kat kat üstünde muhteşem bir başyapıttır nazarımda. bundan dolayı filmi eğer izlenecekse -ki kült bir yapım olduğunu düşünmeme rağmen muhakkak izlemeyenleriniz vardır- , kitabı okuduktan sonra izlenmesi tavsiyemdir...
sürükleyici, heyecan dolu, yer yer üzülüp, yer yer gülümsediğiniz bir eser kelebek. keza, okuduğunuz olayların yazarın bizzat başından geçtiğini göz önünde bulundurduğunuzda, söylediklerimin az bile olduğunu düşüneceğinizden eminim.
bu harika kaçış romanı, şiddetle tavsiyemdir. hala kitaplığına almamış olanların dikkatine sunuyorum.
aynı isimli, başrollerini steve mcqueen ve dustin hoffman’ın paylaştığı 1973 yapımı filmin senaryosu işte bu kitaptan uyarlanmıştır.
fransa’da, şeytan adası olarak da bilinen cayene’de suçsuz yere müebbet mahkum olan yazarımız henri charriere’in, yaklaşık 20 yıl boyunca defahatle kaçma girişiminde bulunmasından mütevellit başından geçen olayları kaleme alarak 68’de yayımladığı ve ismini de yazarımızın hapisteki lakabı olan ve fransızca’da kelebek anlamına gelen ‘papillon’ dan alan harika bir roman ‘kelebek’.
filmi hemen hemen her kitap uyarlamasında olduğu gibi kitaba göre oldukça eksik olmasına rağmen harika bir filmdir. keza kitap ise filminin kat kat üstünde muhteşem bir başyapıttır nazarımda. bundan dolayı filmi eğer izlenecekse -ki kült bir yapım olduğunu düşünmeme rağmen muhakkak izlemeyenleriniz vardır- , kitabı okuduktan sonra izlenmesi tavsiyemdir...
sürükleyici, heyecan dolu, yer yer üzülüp, yer yer gülümsediğiniz bir eser kelebek. keza, okuduğunuz olayların yazarın bizzat başından geçtiğini göz önünde bulundurduğunuzda, söylediklerimin az bile olduğunu düşüneceğinizden eminim.
bu harika kaçış romanı, şiddetle tavsiyemdir. hala kitaplığına almamış olanların dikkatine sunuyorum.
devamını gör...
2.
henrie charriere tarafından yazılmış, anı-otobiyografi türündeki kitaptır.
tutsaklıktan bu denli kurtulmak istemeniz için hayatı çok fazla sevmeniz gerekmiyor. cezaevi koşullarını, en ağır faşizan yasaların geçerli olduğu bir hapishanede tecrübe etmeniz bunun için yeterli olabilir.
kelebek'in, birlikte yattığı hapishane arkadaşları arasında, ondan çok daha zengin ve güzel bir hayatı bırakıp gelmek zorunda kalanlar olmuştur fakat hiçbiri, onun kadar oradan kurtulma arzusu taşımamaktadır. çünkü o, işlemediği bir suçtan maruz kaldığı bu tutsaklığa, hayatının sonuna dek kendini ikna edemez.
gerçi günümüzün ceza sistemi ve hapishane koşulları da kitaptakinden farksızdır. göstermelik insan hakları standartları, göstermelik rehabilite çalışmaları, iyi gibi görünüp çok da fark etmeyen koşullarıyla değişen pek fazla bir şey yok. yani kitapta bariz bir şekilde insanın canına okuyan bir sistem, günümüzde çok daha sinsice ve göze sokulmadan yapılıyor ama yine, insanların canlarına okunuyor.
kitapla ilgili spoiler vermeden düşüncemi belirtmek gerekirse kelebek, ilk girdiği gün nasıl bir adamsa hikayenin sonunda da aynı adam olarak kalabiliyor. kendisini ve tüm mahkumları sindirmeye, hiçleştirmeye, iradeleri ellerinden alınmış birer silik insan figürüne dönüştürülmesine karşı, iradesine sahip çıkarak bunu başarıyor. hiçbir tecrit, yıldırma ve işkence uygulamalarına boyun eğmiyor. kabul etmek gerekir ki bunu yaparken fiziksel gücünün olanaklarından da büyük oranda yararlanıyor. yoksa onca şeye her bedenin dayanabilmesi pek mümkün gözükmüyor.
kelebek; tutsak bir adam olmasına rağmen onca kaçış girişimiyle, dışarıda serbest dolaşan çoğu insandan daha çok macera yaşamış ve onlardan çok daha özgür olabilmiş bir hayatı ve kendini, boyun eğmeden var edebilmiştir. kitapta geçen ve beni de oldukça üzücü düşüncelere iten bir rüya sahnesinde, mahkemeye suçsuz olduğunu söyleyen kelebek; mahkemeden, bir insanın işleyebileceği en ağır suçu işlediğini öğrenir. mahkeme ona, suçlusun çünkü sana bahşedilmiş bir hayatı bomboş yaşadın, der. bu noktada kelebek'in de söyleyecek pek bir şeyi kalmamıştır.
gerçekten özgür müyüz? dilediğimiz gibi dopdolu yaşamlara mı sahibiz? yani içinde bunca dönüp durduğumuz, onca telaşına kapıldığımız, bu hayata ve kendimize bir şey katamadan vesvese içinde tükenen ömürlerimizle, bir hapishanede hayatını tüketen insanlardan ne farkımız var ki?
kelebek; insanın ve baskı ortamının, karşılıklı olarak birbirlerinin sınırlarını görüp sonuna kadar zorladıkları bir hikayeyle, bizlere de göründüğümüzden fazlası olabileceğimizin ipuçlarını veren bir kitap.
tutsaklıktan bu denli kurtulmak istemeniz için hayatı çok fazla sevmeniz gerekmiyor. cezaevi koşullarını, en ağır faşizan yasaların geçerli olduğu bir hapishanede tecrübe etmeniz bunun için yeterli olabilir.
kelebek'in, birlikte yattığı hapishane arkadaşları arasında, ondan çok daha zengin ve güzel bir hayatı bırakıp gelmek zorunda kalanlar olmuştur fakat hiçbiri, onun kadar oradan kurtulma arzusu taşımamaktadır. çünkü o, işlemediği bir suçtan maruz kaldığı bu tutsaklığa, hayatının sonuna dek kendini ikna edemez.
gerçi günümüzün ceza sistemi ve hapishane koşulları da kitaptakinden farksızdır. göstermelik insan hakları standartları, göstermelik rehabilite çalışmaları, iyi gibi görünüp çok da fark etmeyen koşullarıyla değişen pek fazla bir şey yok. yani kitapta bariz bir şekilde insanın canına okuyan bir sistem, günümüzde çok daha sinsice ve göze sokulmadan yapılıyor ama yine, insanların canlarına okunuyor.
kitapla ilgili spoiler vermeden düşüncemi belirtmek gerekirse kelebek, ilk girdiği gün nasıl bir adamsa hikayenin sonunda da aynı adam olarak kalabiliyor. kendisini ve tüm mahkumları sindirmeye, hiçleştirmeye, iradeleri ellerinden alınmış birer silik insan figürüne dönüştürülmesine karşı, iradesine sahip çıkarak bunu başarıyor. hiçbir tecrit, yıldırma ve işkence uygulamalarına boyun eğmiyor. kabul etmek gerekir ki bunu yaparken fiziksel gücünün olanaklarından da büyük oranda yararlanıyor. yoksa onca şeye her bedenin dayanabilmesi pek mümkün gözükmüyor.
kelebek; tutsak bir adam olmasına rağmen onca kaçış girişimiyle, dışarıda serbest dolaşan çoğu insandan daha çok macera yaşamış ve onlardan çok daha özgür olabilmiş bir hayatı ve kendini, boyun eğmeden var edebilmiştir. kitapta geçen ve beni de oldukça üzücü düşüncelere iten bir rüya sahnesinde, mahkemeye suçsuz olduğunu söyleyen kelebek; mahkemeden, bir insanın işleyebileceği en ağır suçu işlediğini öğrenir. mahkeme ona, suçlusun çünkü sana bahşedilmiş bir hayatı bomboş yaşadın, der. bu noktada kelebek'in de söyleyecek pek bir şeyi kalmamıştır.
gerçekten özgür müyüz? dilediğimiz gibi dopdolu yaşamlara mı sahibiz? yani içinde bunca dönüp durduğumuz, onca telaşına kapıldığımız, bu hayata ve kendimize bir şey katamadan vesvese içinde tükenen ömürlerimizle, bir hapishanede hayatını tüketen insanlardan ne farkımız var ki?
kelebek; insanın ve baskı ortamının, karşılıklı olarak birbirlerinin sınırlarını görüp sonuna kadar zorladıkları bir hikayeyle, bizlere de göründüğümüzden fazlası olabileceğimizin ipuçlarını veren bir kitap.
devamını gör...
