1.
hallyu dalgası olarak da geçen, kore kültürünün dünya eğlence pazarında kıymet görmeye başlaması olayı. 90'lar boyunca yavaş yavaş yükselip önce uzak doğu'yu (japonya hariç) ele geçirir, sonra da 2000'lerin başından itibaren batıya damlamaya başlar. ilk dalga kdramalar iken, ikinci dalga ise kpop odaklıdır.
nasıl başladı peki?
güney kore'nin üçüncü cumhurbaşkanı, park chung-hee, ülke ekonomisi için bir genişleme planı yapıyor; bu paketin içinde medya da var tabii. 60'lar boyunca hızlıca gelişiyor kore medyası, televizyon kanalı kuruluyor vs... 1972'de yushin düzenlemeleri isimli bir dizi kanun ile park ülke yönetimine el koymaya çalışana kadar da bu genişlemeler devam ediyor. ama park diktatörlük düzenine geçince, 'yabancı zararlı etkiler' adı altında bütün eğlence sektörü durduruluyor. 1979'da park ölüp de yerine chun doo-hwan geçince, o kuralları daha da sıkılaştırıp, tabiri caizse, ot tıkıyor medyanın çanına. ülkenin 28 kanalının birleşip devlet kontrolünde tek bir yayın kuruluşuna verilmesi emrediliyor. bu sırada tabii bir de 1945'ten beri devam eden dekolonizasyon uygulamaları gereği ülkede japon üretimi her şeyin yasaklı olması durumu var. hepsi bir araya gelince, kore tv sektörü durma noktasında.
sonra noluyor oluyor, 1990 yılında, sbs isimli kanala lisans çıkıyor. bunu 1991 yılında 20 kanala yayın izni verilmesi kararı takip ediyor. 1993 yılında kanallar seçiliyor ve 1995'de yayın hayatlarına başlıyorlar. bu sırada, 1997 krizi, asyayı vurmuş durumda. japon ve çin kanalları, ucuz program arıyor. imdada kim yetişiyor? sbs ve diğer 20 kore kanalının dizileri. çünkü bir kdrama, bir japon dizisinin 1/7'si kadar bütçe gerektiriyor ve bu sebepten ithal etmesi de ucuz. birinci nesil kdramalar işte bu şekilde asya dünyasına açılıyor.
1992'de ilk kdrama çin'e satılmış olsa da, asıl tüketim çılgınlığı 1997 ve sonrası. 2000'e gelindiğinde, fireworks ve autumn in my heart dizileri ile hong kong, çin ve tayvan marketi ele geçirilmiş halde. 2003 tarihli sarayın incisi (ki trt hala arada yayınlar), japonya dahil asya kıtasını kasıp kavuruyor. hallyu dalgası da böyle başlıyor.

2005'te bae jong yoon, winter sonata isimli melodram dizisi ile birinci dalgayı daha da ileri taşıyor. öyle ki, japonya'dan kore'ye turizm akınları başlıyor, genç hanımlar hayranları oldukları aktörleri görmek için kore'ye koşuşturuyor.

şimdi diyeceksiniz ki; mangekyou, japonların yok mu kendi ünlüleri? kore ne alaka?
var, elbette var. ama japon eğlence piyasası bu dönem daha çok jpop ve boyband sektörlerine eğilmiş durumda. bir yandan da square enix liderliğinde dünya oyun pazarını çekip çeviriyorlar, tv tokyo ise dragonball ve pokemon başta olmak üzere anime satıyor yedi iklime. kdramalar da pazardaki dizi boşluğunu dolduruyor. aramızda kalsın, japonlar pek düzgün tv dizisi çekemez.
ikinci dalga ise 2008 ve sonrası k-pop. j-pop 2000'lerin sonunda gücünü kaybetmeye başlıyor çünkü aslında hiçbir zaman yaratıcılığın ön planda olduğu bir tarz değil. çoğu grup bırakın albümü, single bile çıkartmıyor uzun süreler boyunca. ayrıca bu dönem j-pop dünyasında skandalların da arttığı bir dönem. j-pop ufalmaya başlayıp, ada ülkesinde anime müziklerine ilgi artınca, kore pazardaki bu boşluğu da dolduruyor. kimlerle? birinci nesil idoller ile tabii ki. kore zaten bu yıllarda, asya pazarından batı'ya açılma peşinde çünkü asya pazarında çin başat aktör ve kdramaların kendi kültürlerine uygun olarak yazılmasını talep etmeye başlamışlar. bu da kdrama satışlarına zarar veriyor.
h.o.t, s.e.s, babyvox, seo taiji and boys ve benzerleri gibi 90'lar başından beri ülkede aktif olan gruplar kore'den dışarı ihraç edilmeye başlanırken, rain ve lee hyori gibi bazı solo sanatçılar da ilgi görüyor. jpop'u kopyalayan stilleri basit ama kolayca pazarlanabilir durumda. müziklerinin bubblegum-pop stili olması, dünyanın her yerine uyum sağlamalarını sağlıyor.

bunları girls generation, brown eyed girls ve 2ne1 gibi ikinci nesil gruplar takip ediyor. k-pop'a ilgi arttıkça, grupların da her anlamda kalitesi de artıyor, fakat grupların otantikliği yavaş yavaş kayboluyor. idoller, menajer şirketlerin malları haline gelmeye başlıyor. aktör ve aktrisler de aynı muameleyi görmeye başlıyor tabii... şimdilerde bildiğimiz grup halinde dans/playback, ikinci nesilde mükemmelleşiyor. 2000'lerin ikinci yarısında kpop ve kdrama artık tamamen bir 'ürün'.

ama asıl çılgınlık, 2013'te üçüncü nesil bts'in ortaya çıkışı ile oluyor. gangnam style ile kore müziği zaten biraz duyulmuş durumda ama bts tüm bariyerleri yıkıyor. buradan sonra dalganın önünü almak, neredeyse 12 sene sonra bile, mümkün değil.

grubun tek başına ülkeye yıllık 4.5 milyar amerikan doları katkı sağladığı tahmin ediliyor. üçüncü nesille beraber kdramalar da rakuten, viki ve netflix gibi streaming servislerine de satılmaya başlanıyor, diğer kpop gruplarının önü iyiden iyiye açılıyor.
nasıl başladı peki?
güney kore'nin üçüncü cumhurbaşkanı, park chung-hee, ülke ekonomisi için bir genişleme planı yapıyor; bu paketin içinde medya da var tabii. 60'lar boyunca hızlıca gelişiyor kore medyası, televizyon kanalı kuruluyor vs... 1972'de yushin düzenlemeleri isimli bir dizi kanun ile park ülke yönetimine el koymaya çalışana kadar da bu genişlemeler devam ediyor. ama park diktatörlük düzenine geçince, 'yabancı zararlı etkiler' adı altında bütün eğlence sektörü durduruluyor. 1979'da park ölüp de yerine chun doo-hwan geçince, o kuralları daha da sıkılaştırıp, tabiri caizse, ot tıkıyor medyanın çanına. ülkenin 28 kanalının birleşip devlet kontrolünde tek bir yayın kuruluşuna verilmesi emrediliyor. bu sırada tabii bir de 1945'ten beri devam eden dekolonizasyon uygulamaları gereği ülkede japon üretimi her şeyin yasaklı olması durumu var. hepsi bir araya gelince, kore tv sektörü durma noktasında.
sonra noluyor oluyor, 1990 yılında, sbs isimli kanala lisans çıkıyor. bunu 1991 yılında 20 kanala yayın izni verilmesi kararı takip ediyor. 1993 yılında kanallar seçiliyor ve 1995'de yayın hayatlarına başlıyorlar. bu sırada, 1997 krizi, asyayı vurmuş durumda. japon ve çin kanalları, ucuz program arıyor. imdada kim yetişiyor? sbs ve diğer 20 kore kanalının dizileri. çünkü bir kdrama, bir japon dizisinin 1/7'si kadar bütçe gerektiriyor ve bu sebepten ithal etmesi de ucuz. birinci nesil kdramalar işte bu şekilde asya dünyasına açılıyor.
1992'de ilk kdrama çin'e satılmış olsa da, asıl tüketim çılgınlığı 1997 ve sonrası. 2000'e gelindiğinde, fireworks ve autumn in my heart dizileri ile hong kong, çin ve tayvan marketi ele geçirilmiş halde. 2003 tarihli sarayın incisi (ki trt hala arada yayınlar), japonya dahil asya kıtasını kasıp kavuruyor. hallyu dalgası da böyle başlıyor.

2005'te bae jong yoon, winter sonata isimli melodram dizisi ile birinci dalgayı daha da ileri taşıyor. öyle ki, japonya'dan kore'ye turizm akınları başlıyor, genç hanımlar hayranları oldukları aktörleri görmek için kore'ye koşuşturuyor.

şimdi diyeceksiniz ki; mangekyou, japonların yok mu kendi ünlüleri? kore ne alaka?
var, elbette var. ama japon eğlence piyasası bu dönem daha çok jpop ve boyband sektörlerine eğilmiş durumda. bir yandan da square enix liderliğinde dünya oyun pazarını çekip çeviriyorlar, tv tokyo ise dragonball ve pokemon başta olmak üzere anime satıyor yedi iklime. kdramalar da pazardaki dizi boşluğunu dolduruyor. aramızda kalsın, japonlar pek düzgün tv dizisi çekemez.
ikinci dalga ise 2008 ve sonrası k-pop. j-pop 2000'lerin sonunda gücünü kaybetmeye başlıyor çünkü aslında hiçbir zaman yaratıcılığın ön planda olduğu bir tarz değil. çoğu grup bırakın albümü, single bile çıkartmıyor uzun süreler boyunca. ayrıca bu dönem j-pop dünyasında skandalların da arttığı bir dönem. j-pop ufalmaya başlayıp, ada ülkesinde anime müziklerine ilgi artınca, kore pazardaki bu boşluğu da dolduruyor. kimlerle? birinci nesil idoller ile tabii ki. kore zaten bu yıllarda, asya pazarından batı'ya açılma peşinde çünkü asya pazarında çin başat aktör ve kdramaların kendi kültürlerine uygun olarak yazılmasını talep etmeye başlamışlar. bu da kdrama satışlarına zarar veriyor.
h.o.t, s.e.s, babyvox, seo taiji and boys ve benzerleri gibi 90'lar başından beri ülkede aktif olan gruplar kore'den dışarı ihraç edilmeye başlanırken, rain ve lee hyori gibi bazı solo sanatçılar da ilgi görüyor. jpop'u kopyalayan stilleri basit ama kolayca pazarlanabilir durumda. müziklerinin bubblegum-pop stili olması, dünyanın her yerine uyum sağlamalarını sağlıyor.

bunları girls generation, brown eyed girls ve 2ne1 gibi ikinci nesil gruplar takip ediyor. k-pop'a ilgi arttıkça, grupların da her anlamda kalitesi de artıyor, fakat grupların otantikliği yavaş yavaş kayboluyor. idoller, menajer şirketlerin malları haline gelmeye başlıyor. aktör ve aktrisler de aynı muameleyi görmeye başlıyor tabii... şimdilerde bildiğimiz grup halinde dans/playback, ikinci nesilde mükemmelleşiyor. 2000'lerin ikinci yarısında kpop ve kdrama artık tamamen bir 'ürün'.

ama asıl çılgınlık, 2013'te üçüncü nesil bts'in ortaya çıkışı ile oluyor. gangnam style ile kore müziği zaten biraz duyulmuş durumda ama bts tüm bariyerleri yıkıyor. buradan sonra dalganın önünü almak, neredeyse 12 sene sonra bile, mümkün değil.

grubun tek başına ülkeye yıllık 4.5 milyar amerikan doları katkı sağladığı tahmin ediliyor. üçüncü nesille beraber kdramalar da rakuten, viki ve netflix gibi streaming servislerine de satılmaya başlanıyor, diğer kpop gruplarının önü iyiden iyiye açılıyor.
devamını gör...
2.
miniktir. *
diğer asyalıların dalgalarından pek farkı yoktur.
japon dalgası sağa çekik
çin dalgası sola çekik
kore dalgası sağ çapraza çekiktir
diğer asyalıların dalgalarından pek farkı yoktur.
japon dalgası sağa çekik
çin dalgası sola çekik
kore dalgası sağ çapraza çekiktir
devamını gör...