susan mcmartin'in yazıp bruce beresford'ın yönettiği ve başrolünde henry joseph church karakteriyle ünlü isim eddie murphy'yi gördüğümüz 2016 amerikan yapımı drama filmidir. yapımın mcmartin'in "the cook who came to live with us" adlı hikayesinden temelini alan konusunda; bir kız ve yakında ölmesi beklenen annesi için henry joseph church adlı aşçı tutulur. 6 aylık bir anlaşmaları olsa da bu karakterlerin arasında zamanla öyle bir bağ oluşur ki church 15 sene boyunca evde sadece görevli değil, 3 jenerasyondaki kızlar/kadınlar için adeta bir baba figürü olmuştur. film eleştirmenlerce ağırlıkla yerilse de murphy'nin 4 sene aradan sonra oynadığı ilk film olan mr. church'teki performansı övgülere nail olmuştur.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "kaytsz" tarafından 08.07.2024 19:20 tarihinde açılmıştır.
1.
oyuncu listesinde eddie murphy, britt robertson, natascha mcelhone, mckenna grace, xavier samuel, lucy fry, christian madsen, madison wolfe, thom barry, michael leone, amy sutherland, sara shearer, aileen burdock, jenica bergere, darius cottrell ve kelly lester gibi oyuncuların olduğu 2016 yapımı komedi/dram türündeki filmin yönetmenliğini ise bruce beresford yapmıştır.
hasta bir kadının yanına onlara yemek yapması için bir aşçı gönderilir. bu aşçı bir anne ve kızına sürekli yemek yapar ve akşam evine giderdi. ilk gün küçük kız ile tanışmaları pek güzel olmaz ve annesine aşçıyı kovmasını söyler ama akşam geldiğinde aşçı evdedir. üstelik gitmeye de hiç niyeti yoktur. aşçıyı yollayan ise kızın babasıdır ama annesi kanser olduğu için ayrılar ama adam belki de yapabileceği en güzel iyiliği yaparak onları bu aşçı ile tanıştırır. başta annenin ömrü altı ay diye anlaşırlar adamla ama kadın aşçının güzel yemeklerine ve nezaketine karşı olacak ki ömrünü bir hayli uzattı altı yıl kadar. aslında imkansız gibi geliyor ama kız okuldan mezun olurken annesi halen oradaydı. fakat anne bir gün ömrünün sonuna gelince kız üniversite için şehirden ayrılıp okumak için gider. uzun bir zaman okuduktan sonra tekrar yaşadığı şehre döndüğünde ise gidecek tek yeri seçer aşçısının yanına. okul okurken onu sürekli soran adamı unutamazdı herhalde. bir iki gün kalacağım diye geldiğinde karnı burnundaydı ve adamın bunu sormamasına oldukça şaşırmıştı. adam evde kalma şartlarında özeline saygılı olması olarak belirlediği için bir gün onu odasını karıştırırken bulunca ona kızar ve evden atar. kız arabasında sabahladığı bir gecenin sabahında eski bir dostu görür. onunla sohbet edip tam oradan ayrılacakken bir kaykaycı kıza çarpar ve hamile kız yere yığılır. arkadaşı onu o halde görünce hemen onu hastaneye yetiştirir, tabii bu adam kaza yaptığı için ehliyetini kaptırmış biri olduğu için ve uzun zaman sonra dibe vurduğu için tam vazgeçmişken kızı hastaneye götürmesi ile hem bebeği kurtarmış olur hem kendi hayatını tabii bunu filmin sonunda kıza söyler bebek kocaman bir olduğunda ama ben lafı geçmişken söylemek istedim. neyse hastanedeyken aşçı tekrar gelir ve kızı yanına aldığını söyler ondan sonra hep onun yanında kalırlar ve uzun bir zaman sonra aşçı hastalandığında kız onu hastaneye götürdüğünde ise orada doktor olmuş okul arkadaşını görür. tabii onlar daha önce mezuniyet gününde birlikte bir gece yaşamışlardı ama üniversite için ayrıldıklarında bu ilişki bitmişti, fakat burada tekrar başlar. yaşlı aşçı ömrünün sonuna geldiğinde ise kıza çocukluğundan beri kitap sevgisini aşılayarak büyük bir iyilik yaptığı yetmezmiş gibi kızın bir yazar olması için gereken tezin konusu da olur yaşlı aşçı.
yaşlı aşçı çok yetenekli olmasına rağmen bu yeteneğini kullanıp para kazanmak gibi bir şey hiç düşünmemişti. piyanoyu inanılmaz çalabilen resim yapabilen ve mükemmel yemek yapabilen biri hasta bir kadına bakıcı olmaktan daha farklı şeyler yapabilirdi ama o aşçı oldu ve kendi hayatında bulamadığı aile ortamını yaşamak istedi. insanların ihtiyaçları çok farklı olabiliyor demek ki mesela filmde kızın küçükken evlerine gelen kız arkadaşı ileride bir modacı olmak ister ve olurda ama bebek sahibi olamıyordur. yani her şeyi vardır ama dünyanın en güzel şeyini hiç tadamayacaktır. ama bizim kızınsa hiçbir şeyi yoktur bir kızı vardır. hayat böyle galiba birilerine istediklerini verse de onlardan bir şeyler alıyor. bir de aşçı var kızın hayatına anlam katan adam annesinin erkenden gitmesine mani olan adam, yalnız kaldığında yine onun için hep orada olan adam bir babadan öte bir adam.
sanırım benim için fazla duygusal bir filmdi çünkü aşçının babası ile olan sorunlarını da göz önünde bulunduruyorum ve bulduğu aileye sahip çıkmasını anlayabiliyorum. kızın küçük kızı ile olan ilişkisi de çok güzeldi aşçının ve bir de aşçı hasta olduğunda yıllarca onun yemek yapmasını izleyen kız hiç yemek bilmemesine rağmen onun gibi güzel yemekler yapmaya başlıyor ve adam evde hasta yatarken kız onun gibi yaşamaya başlıyordu. bir aşçı gitmişti ama aşçı hep oradaydı anlayacağınız.
filmin eksiklerinden bahsedecek olursak ilk olarak adam ölecek kadar ağır hastaysa neden bize film içinde söylenmedi. bir anda gitti adam. bir de filmin başında aşçıyı tutan adamı hiç görmüyoruz ve bu biraz tuhaf kaçıyor. tabii bunları görmek zorunda mıyız tabii ki hayır çünkü film çok güzel ve bu detaylar olmamasına rağmen güzel. yine de bir kulp takacak olursak sonda yaşlı adamın ölümü biraz daha mantıklı olabilirdi.
açıkçası çok güzel bir film izledim eksikleri yok muydu tabii ki vardı ama yine de çok güzeldi. ben çok sevdim bana bir dinginlik verdi film resmen sakinleştiğimi hissettim. inanılmaz güzel bir film diyorum ve tavsiye ediyorum. iyi seyirler efendim.
hasta bir kadının yanına onlara yemek yapması için bir aşçı gönderilir. bu aşçı bir anne ve kızına sürekli yemek yapar ve akşam evine giderdi. ilk gün küçük kız ile tanışmaları pek güzel olmaz ve annesine aşçıyı kovmasını söyler ama akşam geldiğinde aşçı evdedir. üstelik gitmeye de hiç niyeti yoktur. aşçıyı yollayan ise kızın babasıdır ama annesi kanser olduğu için ayrılar ama adam belki de yapabileceği en güzel iyiliği yaparak onları bu aşçı ile tanıştırır. başta annenin ömrü altı ay diye anlaşırlar adamla ama kadın aşçının güzel yemeklerine ve nezaketine karşı olacak ki ömrünü bir hayli uzattı altı yıl kadar. aslında imkansız gibi geliyor ama kız okuldan mezun olurken annesi halen oradaydı. fakat anne bir gün ömrünün sonuna gelince kız üniversite için şehirden ayrılıp okumak için gider. uzun bir zaman okuduktan sonra tekrar yaşadığı şehre döndüğünde ise gidecek tek yeri seçer aşçısının yanına. okul okurken onu sürekli soran adamı unutamazdı herhalde. bir iki gün kalacağım diye geldiğinde karnı burnundaydı ve adamın bunu sormamasına oldukça şaşırmıştı. adam evde kalma şartlarında özeline saygılı olması olarak belirlediği için bir gün onu odasını karıştırırken bulunca ona kızar ve evden atar. kız arabasında sabahladığı bir gecenin sabahında eski bir dostu görür. onunla sohbet edip tam oradan ayrılacakken bir kaykaycı kıza çarpar ve hamile kız yere yığılır. arkadaşı onu o halde görünce hemen onu hastaneye yetiştirir, tabii bu adam kaza yaptığı için ehliyetini kaptırmış biri olduğu için ve uzun zaman sonra dibe vurduğu için tam vazgeçmişken kızı hastaneye götürmesi ile hem bebeği kurtarmış olur hem kendi hayatını tabii bunu filmin sonunda kıza söyler bebek kocaman bir olduğunda ama ben lafı geçmişken söylemek istedim. neyse hastanedeyken aşçı tekrar gelir ve kızı yanına aldığını söyler ondan sonra hep onun yanında kalırlar ve uzun bir zaman sonra aşçı hastalandığında kız onu hastaneye götürdüğünde ise orada doktor olmuş okul arkadaşını görür. tabii onlar daha önce mezuniyet gününde birlikte bir gece yaşamışlardı ama üniversite için ayrıldıklarında bu ilişki bitmişti, fakat burada tekrar başlar. yaşlı aşçı ömrünün sonuna geldiğinde ise kıza çocukluğundan beri kitap sevgisini aşılayarak büyük bir iyilik yaptığı yetmezmiş gibi kızın bir yazar olması için gereken tezin konusu da olur yaşlı aşçı.
yaşlı aşçı çok yetenekli olmasına rağmen bu yeteneğini kullanıp para kazanmak gibi bir şey hiç düşünmemişti. piyanoyu inanılmaz çalabilen resim yapabilen ve mükemmel yemek yapabilen biri hasta bir kadına bakıcı olmaktan daha farklı şeyler yapabilirdi ama o aşçı oldu ve kendi hayatında bulamadığı aile ortamını yaşamak istedi. insanların ihtiyaçları çok farklı olabiliyor demek ki mesela filmde kızın küçükken evlerine gelen kız arkadaşı ileride bir modacı olmak ister ve olurda ama bebek sahibi olamıyordur. yani her şeyi vardır ama dünyanın en güzel şeyini hiç tadamayacaktır. ama bizim kızınsa hiçbir şeyi yoktur bir kızı vardır. hayat böyle galiba birilerine istediklerini verse de onlardan bir şeyler alıyor. bir de aşçı var kızın hayatına anlam katan adam annesinin erkenden gitmesine mani olan adam, yalnız kaldığında yine onun için hep orada olan adam bir babadan öte bir adam.
sanırım benim için fazla duygusal bir filmdi çünkü aşçının babası ile olan sorunlarını da göz önünde bulunduruyorum ve bulduğu aileye sahip çıkmasını anlayabiliyorum. kızın küçük kızı ile olan ilişkisi de çok güzeldi aşçının ve bir de aşçı hasta olduğunda yıllarca onun yemek yapmasını izleyen kız hiç yemek bilmemesine rağmen onun gibi güzel yemekler yapmaya başlıyor ve adam evde hasta yatarken kız onun gibi yaşamaya başlıyordu. bir aşçı gitmişti ama aşçı hep oradaydı anlayacağınız.
filmin eksiklerinden bahsedecek olursak ilk olarak adam ölecek kadar ağır hastaysa neden bize film içinde söylenmedi. bir anda gitti adam. bir de filmin başında aşçıyı tutan adamı hiç görmüyoruz ve bu biraz tuhaf kaçıyor. tabii bunları görmek zorunda mıyız tabii ki hayır çünkü film çok güzel ve bu detaylar olmamasına rağmen güzel. yine de bir kulp takacak olursak sonda yaşlı adamın ölümü biraz daha mantıklı olabilirdi.
açıkçası çok güzel bir film izledim eksikleri yok muydu tabii ki vardı ama yine de çok güzeldi. ben çok sevdim bana bir dinginlik verdi film resmen sakinleştiğimi hissettim. inanılmaz güzel bir film diyorum ve tavsiye ediyorum. iyi seyirler efendim.
devamını gör...
2.
son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden diyebilirim. ben çoğu filmi beğeniyorum o ayrı konu ama bu film beğenme sınırımın üst noktalarında bir film ve ben kendim arayıp bulmadım tabii ki. bana film öneren arkadaşım sayesinde izledim ve inanılmaz mutlu oldum bana bu filmi önerdiği için. kendisi askerde ve bana askerden bile bir şeyler izletmeyi çok iyi başarıyor. neyse güzel filmdir izlemeyenler ilk fırsatta bir göz atsın derim. ara ara böyle hatırlatacağım bakalım kim ciddiye alıp güzel bir filme vakit ayıracak. şimdiden iyi seyirler.
devamını gör...
3.
bay church (özgün adıyla mr. church) bruce beresford'un yönetmenliğini yaptığı ve susan mcmartin tarafından yazılan 2016 yapımı bir amerikan drama filmidir.
kanserden 6 ayı kaldığını söyleyen bir kadına eski nişanlısı tarafından bu 6 ay boyunca ona bakmak üzere bir aşçı yani mr. church gönderilir. bu sırada da 10 yaşlarında bir kızı vardır bu kadının. kızın adı charlotte 'dır. charlotte, başlarda mr. church'e ısınmamayı seçse de yavaş yavaş ona alışmaya başlar.
charlotte 'ın annesi, bir mucizeye imza atarak 6 yıl daha yaşayabilir ve bu sırada kızı da büyür. bu altı yıl boyunca da mr. church, ailenin yanında olur ve sonrasında da birtakım olaylar gelişir.
mr. church, charlotte'ın sırlarla dolu olduğunu düşündüğü bir adamdır ve çok uzunca bir süre de öyle kalmaya devam eder.
derken bir gün annesi gibi evlenmeden hamile kalan charlotte, bunu brooks ailesinin (kendi ailesinin) bir kaderi olarak görür.
bir gün charlotte, bir kaza geçirdiğinde -charlotte bu sırada hamiledir- bebeğin sağ olmasının bir mucize olduğunu duyar doktorların kendi aralarında konuşmalarını duyarak. "mucizeler brooks ailesinin kaderidir" der.
sonradan anlar ki, aslında brooks ailesinin kaderi mucizeler değil, mr. church'tur.
kanserden 6 ayı kaldığını söyleyen bir kadına eski nişanlısı tarafından bu 6 ay boyunca ona bakmak üzere bir aşçı yani mr. church gönderilir. bu sırada da 10 yaşlarında bir kızı vardır bu kadının. kızın adı charlotte 'dır. charlotte, başlarda mr. church'e ısınmamayı seçse de yavaş yavaş ona alışmaya başlar.
charlotte 'ın annesi, bir mucizeye imza atarak 6 yıl daha yaşayabilir ve bu sırada kızı da büyür. bu altı yıl boyunca da mr. church, ailenin yanında olur ve sonrasında da birtakım olaylar gelişir.
charlotte'ın istediği üniversiteye gidebilmesi için yeterli parayı mr. church, biriktirdiği market vs. paralardan (market alışverişini charlotte'ın annesinin verdiği kuponlarla yapar.) karşılar.
mr. church, charlotte'ın sırlarla dolu olduğunu düşündüğü bir adamdır ve çok uzunca bir süre de öyle kalmaya devam eder.
derken bir gün annesi gibi evlenmeden hamile kalan charlotte, bunu brooks ailesinin (kendi ailesinin) bir kaderi olarak görür.
bir gün charlotte, bir kaza geçirdiğinde -charlotte bu sırada hamiledir- bebeğin sağ olmasının bir mucize olduğunu duyar doktorların kendi aralarında konuşmalarını duyarak. "mucizeler brooks ailesinin kaderidir" der.
sonradan anlar ki, aslında brooks ailesinin kaderi mucizeler değil, mr. church'tur.
mr. church, geceleri bir barda piyano çalmaya gider fakat bu çok sonradan ortaya çıkan bir gerçek olduğu için charlotte hep mr. church'ın geceleri nereye gittiğini merak eder. oradan -bardan- sarhoş döndüğü geceler mr. church, eski anıları tekrar yaşıyormuş gibi babasıyla kavga eder ancak bunu yaparken babası yanında bile yoktur, sarhoştur işte... belki de zamanında çektiği bu ailevi problemlerden dolayı, charlotte'a kapısını açar ve ona tıpkı babasıymış gibi davranır...
devamını gör...
4.
bir film size bir şey öğretecekse o bu filmdir. slogana bak be abarttım galiba biraz bence ama olsun. güzel filmler genel olarak bize bir şey katan filmler olduğu için güzel filmlerdir. bu filmde öyle bir film her ne kadar izleyeni pek olmasa da benim gördüğüm kadarıyla kalite kokan bir film. çok film diyorum ama ne yapayım izlemiyorsunuz.
devamını gör...