yazar: emile zola
yayım yılı: 1883
toplumun farklı kesimlerinden ailelerin ölümü nasıl karşıladıkları, toplumsal ve ekonomik koşulların ölümü nasıl etkilediğine dair bir hikaye.
yayım yılı: 1883
toplumun farklı kesimlerinden ailelerin ölümü nasıl karşıladıkları, toplumsal ve ekonomik koşulların ölümü nasıl etkilediğine dair bir hikaye.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 17.02.2021 12:45 tarihinde açılmıştır.
1.
émile zola'nın en zengininden en fakirine kadar 5 kişinin ölüm sürecini en doğal haliyle anlattığı çerez kitap. natüralist yapımlar garip geliyor. aslında betimleme yapılsa çok güçlü bir hava bırakacak ama tüm kitap boyunca ölüm gibi güçlü bir duyguyu bile okurken bilimsel makale gibi hissediyor.
devamını gör...
2.
insan doğar, yaşar ve ölür. emile zola'nın 5 öyküden oluşan 48 sayfalık bu incecik kitabı insanın ölümünü ele alır. "ölüm herkesi eşitler mi?" sorusuna cevap arar. birbirinden farklı insanların seçildiği bu 5 öyküde ortak olan tek şey ölümdür. oldukça gerçekçi bir anlatıma sahip olan bu kitap okuyanda derin izler bırakır. kısa olmasına aldanıp çerezlik olduğunu düşünmeyin ve yavaşça, sindirerek okuyun. kitabı bitirdikten sonra zola'nın hayatını ve suçluyorum adındaki cumhurbaşkanına hitaben yazılan mektubunu okumakta fayda olduğunu düşünüyorum.
para ölümü zehirlerse, ölümden bir tek öfke çıkar. tabutların üzerinde insanlar dövüşür.
para ölümü zehirlerse, ölümden bir tek öfke çıkar. tabutların üzerinde insanlar dövüşür.
devamını gör...
3.
nasıl yaşarsak yaşayalım, ömrümüzü neye harcarsak harcayalım; kazanıp kaybettiklerimizin bile hiçbir önemi olmaksızın, hepimizin aklında aklımız ermeye başladığı andan bilincimizi sonsuz bir girdabın içine bırakacağımız ana kadar hep aynı soru dönüp dolaşır : nasıl ve ne zaman öleceğim?
bazılarının kendine göre bir cevabı vardır aslında, bazıları bu konuyu zihninin soğuk ve rüzgarlı koridorlarında hapsetmeye çalışır, kimileriyse sanki lokman hekimin bulup da kaybettiği ya da bize kaybettiğini söylediği ölmezotunu bulmuş gibi davranıp ölüm fikrini ciddiye almamak için uğraşır durur.
aslında bildiğimiz şey şu: hepimiz bir gün, bir şekilde öleceğiz. bunun nasıl olacağı zola’nın bu kitapta anlattığı kadarıyla biraz sosyo-ekonomik durumumuzla ilgili.
bize ölüm hikayeleri anlatmış zola bu küçük öykü kitabında. küçük dediğime bakmayın siz, yerinden kalkmaz bir kitap aslında, ne de olda içinde ölümü taşımakta ve herkes bilir ki ölümle yüzleşmek herkese ağır gelir. yine de tutarsızlıkların fink attığı zihnimin emirlerine uyarak kitaba küçük demeye devam edeceğim. bu küçük kitapta farklı ölüm hikayeleri var. kimi zaman zengin bir adamın ölümü, kimin zaman fukaralığın dibini görmüş bir ailenin küçük oğlunun ölümü. her hikayede yazar elini uzatıp bize dokunuyor gibi. o kadar gerçek hikayeler bunlar. özelikle dördüncü hikayeye dikkat etmenizi öneririm.
bazılarının kendine göre bir cevabı vardır aslında, bazıları bu konuyu zihninin soğuk ve rüzgarlı koridorlarında hapsetmeye çalışır, kimileriyse sanki lokman hekimin bulup da kaybettiği ya da bize kaybettiğini söylediği ölmezotunu bulmuş gibi davranıp ölüm fikrini ciddiye almamak için uğraşır durur.
aslında bildiğimiz şey şu: hepimiz bir gün, bir şekilde öleceğiz. bunun nasıl olacağı zola’nın bu kitapta anlattığı kadarıyla biraz sosyo-ekonomik durumumuzla ilgili.
bize ölüm hikayeleri anlatmış zola bu küçük öykü kitabında. küçük dediğime bakmayın siz, yerinden kalkmaz bir kitap aslında, ne de olda içinde ölümü taşımakta ve herkes bilir ki ölümle yüzleşmek herkese ağır gelir. yine de tutarsızlıkların fink attığı zihnimin emirlerine uyarak kitaba küçük demeye devam edeceğim. bu küçük kitapta farklı ölüm hikayeleri var. kimi zaman zengin bir adamın ölümü, kimin zaman fukaralığın dibini görmüş bir ailenin küçük oğlunun ölümü. her hikayede yazar elini uzatıp bize dokunuyor gibi. o kadar gerçek hikayeler bunlar. özelikle dördüncü hikayeye dikkat etmenizi öneririm.
devamını gör...
4.
insan ne olursa olsun ölüm herkesi eşitler diye düşünürüm hep. herkesin en eşit olduğu yer o mezardır. istediğin kadar zengin ol ya da fakir ol, okumuş alim ya da cahil vasıfsız biri ol farketmez herkes o çukura girer ve herkesin üstünde aynı kefen vardır. her şey gelip geçici olsun, yalan dolan olsun hatta bu hayat bir oyun, bir sahne olsun yine de ölüm tek gerçektir. buna inanıyorum.
toplumun her kesiminden insanlardan oluşan 5 farklı hikaye okuyoruz. insanların ekonomik düzeylerinin ölümlerini ne kadar etkilediğini hatta ölülerin ardından okunan duaların bile kiliseye ödenen parayla orantılı olduğunu, insanın her koşulda önce kendisini önemsediğini ve düşündüğünü ve aslında ölüme ne kadar aşina ve kayıtsız olduğumuzu okuyoruz kitapta.
sonra durup düşünüyoruz mutlaka, ölüme karşı sahip olduğum his ne? kayıtsız mıyım bu kadar? biri öldüğünde gerçekten onun için mi üzülüyorum yoksa bir noktada kendi pişmanlıklarım ve keşkelerim mi üzüldüğüm? sen gittin ben şimdi ne yapacağım derken ne kadar bencilim?
bu kitap bir nesne olsaydı ingiliz anahtarı olurdu. hiç tadına baktınız mı bilmiyorum ama ben küçükken böyle bir manyaklık yapmıştım. metalimsi insanı huzursuz eden bir tat. ayrıca gri olması huzursuzluğumu katlamıştı. atmak bir daha dokunmamak istemiştim ama atamadık çünkü gerekli bir edevattı. bu yüzden varlığını kabul edip gerekmedikçe dokunmadım ve tabiki bir daha her bulduğumun tadına bakmadım. öyle işte
toplumun her kesiminden insanlardan oluşan 5 farklı hikaye okuyoruz. insanların ekonomik düzeylerinin ölümlerini ne kadar etkilediğini hatta ölülerin ardından okunan duaların bile kiliseye ödenen parayla orantılı olduğunu, insanın her koşulda önce kendisini önemsediğini ve düşündüğünü ve aslında ölüme ne kadar aşina ve kayıtsız olduğumuzu okuyoruz kitapta.
sonra durup düşünüyoruz mutlaka, ölüme karşı sahip olduğum his ne? kayıtsız mıyım bu kadar? biri öldüğünde gerçekten onun için mi üzülüyorum yoksa bir noktada kendi pişmanlıklarım ve keşkelerim mi üzüldüğüm? sen gittin ben şimdi ne yapacağım derken ne kadar bencilim?
bu kitap bir nesne olsaydı ingiliz anahtarı olurdu. hiç tadına baktınız mı bilmiyorum ama ben küçükken böyle bir manyaklık yapmıştım. metalimsi insanı huzursuz eden bir tat. ayrıca gri olması huzursuzluğumu katlamıştı. atmak bir daha dokunmamak istemiştim ama atamadık çünkü gerekli bir edevattı. bu yüzden varlığını kabul edip gerekmedikçe dokunmadım ve tabiki bir daha her bulduğumun tadına bakmadım. öyle işte
devamını gör...
5.
emile zola'nın ölümle ilgili beş kısa hikayesinden oluşan can yayınları kısa klasikler serisi kitabı.
aslında kitabı alırken hiç içeriğine bakmadığım için felsefi bir metin sanmıştım. hikaye olması sevindirdi açıkçası.
hikayelere gelirsek, hepsi birbirinden etkileyiciydi bence. ölüm toplumlarda ve kültürlerde çok önemli yer tutan, herkesi etkileyen bir olgu. ama bu yeri ve önemi içten gelen, gerçekçi bir şey mi? ya da en azından her zaman böyle mi?
emile zola "hayır, değil!" diye net cevap veren beş hikaye koyuyor önümüze. yeri geliyor bir anne baba tek çocuklarının ölümünden sonra arkadaşlarıyla şarap içip hoş vakit geçiriyor. bu onları kötü insan mı yapıyor? bence hayır işte... bazen ölüm gerçekten kurtarıcı olabilir. ölümün üzülmek zorunda olduğumuz kocaman tabuları olan bir şey olması fikri beni hep rahatsız etmiştir zaten. çok mu acımasızım? bilemiyorum.
en etkileyici bulduğum bir diğer hikaye ise anne ve üç oğluyla ilgili olandı. anne kendi paranoyaklığı yüzünden aslında tanık olmayacağı çirkinliklere tanık olmuş bir şekilde ölüyor. tabiri caizse eşeğin aklına karpuz kabuğu sokmasa bir şey olmayacak aslında.
herkese tavsiye edebileceğim müthiş bir kitap.
aslında kitabı alırken hiç içeriğine bakmadığım için felsefi bir metin sanmıştım. hikaye olması sevindirdi açıkçası.
hikayelere gelirsek, hepsi birbirinden etkileyiciydi bence. ölüm toplumlarda ve kültürlerde çok önemli yer tutan, herkesi etkileyen bir olgu. ama bu yeri ve önemi içten gelen, gerçekçi bir şey mi? ya da en azından her zaman böyle mi?
emile zola "hayır, değil!" diye net cevap veren beş hikaye koyuyor önümüze. yeri geliyor bir anne baba tek çocuklarının ölümünden sonra arkadaşlarıyla şarap içip hoş vakit geçiriyor. bu onları kötü insan mı yapıyor? bence hayır işte... bazen ölüm gerçekten kurtarıcı olabilir. ölümün üzülmek zorunda olduğumuz kocaman tabuları olan bir şey olması fikri beni hep rahatsız etmiştir zaten. çok mu acımasızım? bilemiyorum.
en etkileyici bulduğum bir diğer hikaye ise anne ve üç oğluyla ilgili olandı. anne kendi paranoyaklığı yüzünden aslında tanık olmayacağı çirkinliklere tanık olmuş bir şekilde ölüyor. tabiri caizse eşeğin aklına karpuz kabuğu sokmasa bir şey olmayacak aslında.
herkese tavsiye edebileceğim müthiş bir kitap.
devamını gör...
6.
emile zolanın hikayelerinin olduğu kitap
yazar yaşadığı dönemdeki toplumunda olan insan katmanlarını bir ortak konu üzerinden yani ölüm üzerinden karşılaştırmış.daha doğrusu yazmış,okuyucuya da karşılaştır demiş.
incecik bir kitap
oturun sakin bir zamanda okuyun
en fazla yarım saat sürer.
yazar yaşadığı dönemdeki toplumunda olan insan katmanlarını bir ortak konu üzerinden yani ölüm üzerinden karşılaştırmış.daha doğrusu yazmış,okuyucuya da karşılaştır demiş.
incecik bir kitap
oturun sakin bir zamanda okuyun
en fazla yarım saat sürer.
devamını gör...
7.
emile zola imzalı 50 sayfalık eser; ölümü baz alan 5 farklı öyküden oluşuyor, ölmekte olan 5 farklı karakterin ölümü nasıl karşıladıklarını, ölümlerinin yakınlarına ne ifade ettiğini, ölüm olgusunun insanları eşitleyip eşitlemediğine dair çarpıcı öyküler yer alıyor.
karakterlerin kimisi kont kimisi fakirlikten yemek bulamıyor, ancak ölen herkes artık eşit midir, aynı şartlarda yaşamayanlar yine aynı imkânlara sahip olmamaktan ölüyor.
beni en çok etkileyen küçük çocuğun ölümü oldu, ailesinin gözü önünde her an biraz daha ölmesi, ailesinin doktora götürememesi ve çocuk öldükten sonra artık acıları azaldı diye varoluşun ve yok oluşun dibini görmüşken keyifle kahvaltı etmeleri oldu.
herkes farklı yaşar ve farklı koşullarda ölür, ölmenin bilincinde olması ölümü karşılama biçimini değiştirse de kaçınılmaz sonu değiştirmiyor ve kişiler ölürken bu dünyada geride ne bıraktığını düşünüyor, miras kavgalarına da değiniyor kitap, ölüm bize ebeveyenlerimizin bıraktığı en büyük miras iken kişinin daha fazla neyini miras bırakabileceği
kitap kısacık ama düşündürüyor.
yoksul ya da zengin olmanın insanın kaderini değiştirebilme ihtimâli de kitapta göz ardı edilmiyor.
"ayrı yaşamışlardı, ayrı ölmek istiyorlardı.
ticarette işler böyledir: insan tedavi olmaya zaman bulamadan ölür.
okula gittiği zamanlar , her şeyi bir anda öğrenmek için çabalarsa eve döndüğünde hastalanıyordu. gel gelelim çok zeki, çok sevimli, yaşına göre çok hoşsohbet bir çocuktu. ebeveynleri ona yiyecek bir şey veremedikleri günlerde çılgınlar gibi ağlıyorlardı.
ölürse, ölüm bedenini sarmış olduğu için olacaktı bu ve herkes bilir ki ölüm insanın bedenine girmişse onu oradan ne haç çıkarmalar ne ilaçlar çıkarabilir , hiçbir şeyin faydası olmaz. inekler kendi kendilerine bakarak iyileşir
karakterlerin kimisi kont kimisi fakirlikten yemek bulamıyor, ancak ölen herkes artık eşit midir, aynı şartlarda yaşamayanlar yine aynı imkânlara sahip olmamaktan ölüyor.
beni en çok etkileyen küçük çocuğun ölümü oldu, ailesinin gözü önünde her an biraz daha ölmesi, ailesinin doktora götürememesi ve çocuk öldükten sonra artık acıları azaldı diye varoluşun ve yok oluşun dibini görmüşken keyifle kahvaltı etmeleri oldu.
herkes farklı yaşar ve farklı koşullarda ölür, ölmenin bilincinde olması ölümü karşılama biçimini değiştirse de kaçınılmaz sonu değiştirmiyor ve kişiler ölürken bu dünyada geride ne bıraktığını düşünüyor, miras kavgalarına da değiniyor kitap, ölüm bize ebeveyenlerimizin bıraktığı en büyük miras iken kişinin daha fazla neyini miras bırakabileceği
kitap kısacık ama düşündürüyor.
yoksul ya da zengin olmanın insanın kaderini değiştirebilme ihtimâli de kitapta göz ardı edilmiyor.
"ayrı yaşamışlardı, ayrı ölmek istiyorlardı.
ticarette işler böyledir: insan tedavi olmaya zaman bulamadan ölür.
okula gittiği zamanlar , her şeyi bir anda öğrenmek için çabalarsa eve döndüğünde hastalanıyordu. gel gelelim çok zeki, çok sevimli, yaşına göre çok hoşsohbet bir çocuktu. ebeveynleri ona yiyecek bir şey veremedikleri günlerde çılgınlar gibi ağlıyorlardı.
ölürse, ölüm bedenini sarmış olduğu için olacaktı bu ve herkes bilir ki ölüm insanın bedenine girmişse onu oradan ne haç çıkarmalar ne ilaçlar çıkarabilir , hiçbir şeyin faydası olmaz. inekler kendi kendilerine bakarak iyileşir
devamını gör...