1.
korkak anlamındaki kelime.
son zamanlarda kendime yakıştırdığım sıfattır. olur olmaz her şeye korkmaya başladım. kulaklığı çıkarttığımda çalan müziğe, kapıyı açınca karşımda beliren kıza ya da yazdığım seneryoya.
evet yazdığım seneryoya diyorum çünkü dün bir şey oldu.
müstakil bir evde oturuyoruz. özel dersten geliyorum, babam en son aradığımda (tahminen yarım saat önce) arkadaşlarının yanında, annem evde değil. eve geldiğimde ışıkların kapalı olduğunu gördüm. ev çok sessizdi. ama dışarıdaki yedek anahtarımızın olduğu yer tabiri caizse tiftik attırılmış durumdaydı. telefonumun ışığını açtım, kontrol ettim ama anahtar yoktu.
benim içime kurt burada düştü. evden birinin açacağını düşünmeden zile bastım. bir süre bekledim, anahtarı bulmak için geri döndüm.
sonra bir anda kafamı kaldırıp kapıya baktığımda uzun koridorumuz, kapkaranlık; kapı sonuna kadar açıktı.
ben de bastım çığlığı. hem de ne çığlık. boğazım gece bile ağrıyordu. koşa koşa bir aşağıya inişim var, akıllara zarar gerçekten. a be kızım, hırsız olsa sana kapıyı açar mı? atlar camdan kaçar gider. ama yok! ben illa yazacağım seneryoyu.
babamın koşarak kapıya gelip ne oldu kızım diye bağırmasına rağmen birkaç adım daha atıp koştum o hızla.
demem o ki, psikolojinizi zedeleyecek kadar haber izlemeyin; korku filmlerine itibar etmeyin.
işin kötüsü, yaptığım savunma kabahatimden büyük. babam soruyor, "açılmayacağını düşündüğün kapıyı neden çaldın, açılınca niye korktun?" mantıklı adam tabii, ben de titreye titreye ağlarken şey diyorum "bu ülkede her gün neler okuyorum senin haberin var mı? belki manyak, belki bana zarar vermek istiyor!"
son zamanlarda kendime yakıştırdığım sıfattır. olur olmaz her şeye korkmaya başladım. kulaklığı çıkarttığımda çalan müziğe, kapıyı açınca karşımda beliren kıza ya da yazdığım seneryoya.
evet yazdığım seneryoya diyorum çünkü dün bir şey oldu.
müstakil bir evde oturuyoruz. özel dersten geliyorum, babam en son aradığımda (tahminen yarım saat önce) arkadaşlarının yanında, annem evde değil. eve geldiğimde ışıkların kapalı olduğunu gördüm. ev çok sessizdi. ama dışarıdaki yedek anahtarımızın olduğu yer tabiri caizse tiftik attırılmış durumdaydı. telefonumun ışığını açtım, kontrol ettim ama anahtar yoktu.
benim içime kurt burada düştü. evden birinin açacağını düşünmeden zile bastım. bir süre bekledim, anahtarı bulmak için geri döndüm.
sonra bir anda kafamı kaldırıp kapıya baktığımda uzun koridorumuz, kapkaranlık; kapı sonuna kadar açıktı.
ben de bastım çığlığı. hem de ne çığlık. boğazım gece bile ağrıyordu. koşa koşa bir aşağıya inişim var, akıllara zarar gerçekten. a be kızım, hırsız olsa sana kapıyı açar mı? atlar camdan kaçar gider. ama yok! ben illa yazacağım seneryoyu.
babamın koşarak kapıya gelip ne oldu kızım diye bağırmasına rağmen birkaç adım daha atıp koştum o hızla.
demem o ki, psikolojinizi zedeleyecek kadar haber izlemeyin; korku filmlerine itibar etmeyin.
işin kötüsü, yaptığım savunma kabahatimden büyük. babam soruyor, "açılmayacağını düşündüğün kapıyı neden çaldın, açılınca niye korktun?" mantıklı adam tabii, ben de titreye titreye ağlarken şey diyorum "bu ülkede her gün neler okuyorum senin haberin var mı? belki manyak, belki bana zarar vermek istiyor!"
devamını gör...
2.
öd kelimesinden türemiş kelimedir. zira öd, vücudun korku duygusuna verdiği mekanizmada, ani bir reflkesle patlayabilmektedir.
dolayısıyla ani tepkilerde bile korkabilen insanlara, ödlek yani ödü kolay patlayabilecek insan anlamında bu ifade kullanılmıştır.
bu anlamda kelime, korkak sıfatından da ayrışmaktadır. çünkü korkak birey, olaylara sadece, korku, ürkü ve kaçınsama tepkileriyle karşılık verirken, ödlek olarak nitelenen birey, daha ağır tepkiler vermekte, düşmek, bayılmak, hatta şok girmek ve öd kesesinin patlaması halinde hastanelik olabilmekte ve belki de ölümle sonuçlanabilecek tepkilerin fitilini ateşlemektedir. bu nedenle toplumda, yapılan basit şakalarda bile dikkatli olunması tembihlenilir hatta ve hatta, uyarıcı olması açısından deyimler dahi bulunmaktadır: (bkz: yarım ödle durmak).
dolayısıyla ani tepkilerde bile korkabilen insanlara, ödlek yani ödü kolay patlayabilecek insan anlamında bu ifade kullanılmıştır.
bu anlamda kelime, korkak sıfatından da ayrışmaktadır. çünkü korkak birey, olaylara sadece, korku, ürkü ve kaçınsama tepkileriyle karşılık verirken, ödlek olarak nitelenen birey, daha ağır tepkiler vermekte, düşmek, bayılmak, hatta şok girmek ve öd kesesinin patlaması halinde hastanelik olabilmekte ve belki de ölümle sonuçlanabilecek tepkilerin fitilini ateşlemektedir. bu nedenle toplumda, yapılan basit şakalarda bile dikkatli olunması tembihlenilir hatta ve hatta, uyarıcı olması açısından deyimler dahi bulunmaktadır: (bkz: yarım ödle durmak).
devamını gör...
3.
öd kelimesinden türemiştir.
öd: eski türkçede zaman demektir.
ödlek; ise zamanın kişileştirilmesidir. ödlek için jean-paul roux'un eski türk mitolojisi kitabında "annesi onu doğurup da ismi konulduğu zaman insan oğlu kalkıp ödlek'in atına biner." şeklinde geçiyor.
(bkz: kutadgu bilig) de ise ay ve zamanın kişileşip
beraber hareket ettiği belirtilmiş.
yani ödlek bizim efsanevi bir kişiliğimiz, zamanımız oluyor. doğunca atına binmiş oluyormuşuz.
şöyle ki okurken aklıma ilk gelen şey "ödüm patladı." derken aslında korkudan ziyade "zamanım doldu." denmek isteniyormuş gibime geldi.
bir de zaman tanrısı öd tengri var. öd tengri ile ödlek aynı kişi değil. adı üzerinde biri zaman tanrısı diğeri ise zamanın kişileştirilmiş hali.
oldukça ilginç. öd ve ödlek kelimesinin zamanla korku-korkaklığa evrilmesi daha dikkat çekici aslında.
öd: eski türkçede zaman demektir.
ödlek; ise zamanın kişileştirilmesidir. ödlek için jean-paul roux'un eski türk mitolojisi kitabında "annesi onu doğurup da ismi konulduğu zaman insan oğlu kalkıp ödlek'in atına biner." şeklinde geçiyor.
(bkz: kutadgu bilig) de ise ay ve zamanın kişileşip
beraber hareket ettiği belirtilmiş.
yani ödlek bizim efsanevi bir kişiliğimiz, zamanımız oluyor. doğunca atına binmiş oluyormuşuz.
şöyle ki okurken aklıma ilk gelen şey "ödüm patladı." derken aslında korkudan ziyade "zamanım doldu." denmek isteniyormuş gibime geldi.
bir de zaman tanrısı öd tengri var. öd tengri ile ödlek aynı kişi değil. adı üzerinde biri zaman tanrısı diğeri ise zamanın kişileştirilmiş hali.
oldukça ilginç. öd ve ödlek kelimesinin zamanla korku-korkaklığa evrilmesi daha dikkat çekici aslında.
devamını gör...
4.
elbette roux'un saptaması önemlidir. ama ödlek tabiri ile ilgili tanımlamasını bitirirken ''pek de zaman tanrısı ile ilintiliymiş gibi görünmüyor.'' tarzında bir ifade kullanır. esasen ortaya kesin bir kanaat koymaz. öd tengri'den bahsederken de orhun yazıtlarındaki şu ifadeye atıf yapar; "zaman tanrısı karar verir, tüm insan oğulları ölümcül olarak dünyaya gelmiştir." aynı zamanda @yarasa seneca'nın insanoğlunun zamanın atına binmesi hususunda dikkat çektiği nokta ''ödlek atı'' tabirini doğurmuştur. esasen bu üç kavramda türklerde geçmişten bugüne zaman iyeleri olarak algılanır. burada bir kavramsallaştırmaya gidilecekse öncelikle zamanın kim tarafından kontrol edildiğine bakmamız gerekir. bunun cevabı zaten orhun kitabelerinde verilmiş. zaman tanrısı yani öd tengri. sonrasında insanoğlunun zamanın atına bindiği tabirini ele alırsak insan için bu atların çok hızlı ve çabuk hareket ettiğinden bahsedilir. bir nevi alaca at söylencesine gönderme vardır. onun sahibi ise öd tengri'dir.
zamanın efendisinin ve zamanın birbirinden farklı kavramlar olduğunu düşünmek bana çok mantıklı gelmiyor. esasen bunlar içe içe geçmiş kavramlardır. kişiselleştirme mevzusuna gelirsek de burada ana karakter olarak gördüğümüz iye öd tengridir. ödlek ise onun hizmetkârıdır. şöyle ki; ödleğe öç alan ve insanları öldüren bir iye olma özelliği atfedilmiş. yani ödlek zamanı avuçlarının içinde tutan zaman tanrısının bir nevi tetikçisidir. * insan için zamanın akışını * ayarlayan bizatihi öd tengridir. yani mühür, öd tengri'dedir. * burada şöyle bir kategorileştirmeye gidilebilir. zamanın tanrısı (öd tengri) zamanın hizmetkârı (ödlek) ve zamanın kendisi (öd)...
öd tengri ifadesinin ''altın köl'' yazıtlarında da bulunduğunu unutmamak lazım. eski kitabelerde bu tabirin yer alması ve sonrasında kaşgarlı mahmut'un bu metinleri hemen hemen aynı şekilde kullanıp, öd tengri ifadesi yerine zaman * ifadesini kullanmasının ise öd tengri kavramının toplumsal hafızadan yavaş yavaş silinmesi ile ilintilidir diye düşünüyorum.
bu tabirlerin zamanla farklı anlamlarda kullanılmaya başlaması ise kanımca insanoğlunun en büyük korkusunun tezahüründen başka bir şey değil; ölüm korkusu... geçmişten günümüze, insanın yaşadığı korkuların en heybetlisi ölüm korkusu olsa gerek. hal böyle olunca, ödüm patladı ifadesi ''ölecekmiş gibi korktum'' ''ölüyormuşum gibi korktum'' tarzı bir bir anlatımı haiz olabilir. zira ölüm vakti ödleğin atından inme vaktidir. ödleğin insanların yaşamına son veren bir iye olduğu düşünülürse, insanın ödünün patlamasının kendi kıyametinin ve yok oluşunun yani zamanının dolmasını ifade ettiğini söyleyebiliriz, bu değişimin altında yatan temel etken bu olabilir. böylece ''ödü patlamak'' deyimi insanın en büyük korkusunu temel alan bir tecrübenin geçmişten günümüze değişerek aktarılmasıyla oluşmuştur diyebiliriz. hakeza aynı şeyi ''yarım ödle durmak'' deyimi için de söyleyebiliriz. ''ömrümün yarısını yediniz. böyle şaka yapılır mı?'' tarzı açılımlara gitmek mümkündür.
neyse bakalım ödünüz bol olsun. ödleğin atı sizin için yavaş koşsun. *
zamanın efendisinin ve zamanın birbirinden farklı kavramlar olduğunu düşünmek bana çok mantıklı gelmiyor. esasen bunlar içe içe geçmiş kavramlardır. kişiselleştirme mevzusuna gelirsek de burada ana karakter olarak gördüğümüz iye öd tengridir. ödlek ise onun hizmetkârıdır. şöyle ki; ödleğe öç alan ve insanları öldüren bir iye olma özelliği atfedilmiş. yani ödlek zamanı avuçlarının içinde tutan zaman tanrısının bir nevi tetikçisidir. * insan için zamanın akışını * ayarlayan bizatihi öd tengridir. yani mühür, öd tengri'dedir. * burada şöyle bir kategorileştirmeye gidilebilir. zamanın tanrısı (öd tengri) zamanın hizmetkârı (ödlek) ve zamanın kendisi (öd)...
öd tengri ifadesinin ''altın köl'' yazıtlarında da bulunduğunu unutmamak lazım. eski kitabelerde bu tabirin yer alması ve sonrasında kaşgarlı mahmut'un bu metinleri hemen hemen aynı şekilde kullanıp, öd tengri ifadesi yerine zaman * ifadesini kullanmasının ise öd tengri kavramının toplumsal hafızadan yavaş yavaş silinmesi ile ilintilidir diye düşünüyorum.
bu tabirlerin zamanla farklı anlamlarda kullanılmaya başlaması ise kanımca insanoğlunun en büyük korkusunun tezahüründen başka bir şey değil; ölüm korkusu... geçmişten günümüze, insanın yaşadığı korkuların en heybetlisi ölüm korkusu olsa gerek. hal böyle olunca, ödüm patladı ifadesi ''ölecekmiş gibi korktum'' ''ölüyormuşum gibi korktum'' tarzı bir bir anlatımı haiz olabilir. zira ölüm vakti ödleğin atından inme vaktidir. ödleğin insanların yaşamına son veren bir iye olduğu düşünülürse, insanın ödünün patlamasının kendi kıyametinin ve yok oluşunun yani zamanının dolmasını ifade ettiğini söyleyebiliriz, bu değişimin altında yatan temel etken bu olabilir. böylece ''ödü patlamak'' deyimi insanın en büyük korkusunu temel alan bir tecrübenin geçmişten günümüze değişerek aktarılmasıyla oluşmuştur diyebiliriz. hakeza aynı şeyi ''yarım ödle durmak'' deyimi için de söyleyebiliriz. ''ömrümün yarısını yediniz. böyle şaka yapılır mı?'' tarzı açılımlara gitmek mümkündür.
neyse bakalım ödünüz bol olsun. ödleğin atı sizin için yavaş koşsun. *
devamını gör...
5.
ne ödlekmiş yarasa demeyin şimdi, baştan diyeyim.* dikkatimi çok çekmişti ve ateist kaplumbağa'nın tanımı ve öncesinde de lahmacuncudanterasagelenkurum 'un yolladığı bir kaynak sayesinde bu konuda bir tık daha aydınlandım, aydınlama güncellemesi yazıyorum bu yüzden.
ödlek bilge kağan yazıtında "ödiŋe küni tegdük üçün" diye geçiyor ve anlam olarak "ömründe eceli geldiği için." diye geçiyor. aslında yazdığım #1807892 tanımda öd-ödlek kelimelerinin başkalaşmış olabileceğini düşünmüştüm. bu yazıtta geçen ifadede öd'ün zaman anlamında kullanılışı gözümüze çarpıyor. ancak başka bir yazıtta başka bir anlamda da geçiyor.
öd, orhun bengitaşlarında "teŋri yir bulgakın üçün, ödiŋe küni tegdük üçün
yagı boltı." şeklinde bir cümleyle geçiyor. çevirisi "gök ile yer bulandığı için, ödüne kıskançlık girdiği için düşman oldu." burada öd'ün safra kesesi anlamıyla geçtiği belirtilmiş. anlamını biraz kurcalayacak olursak benim aklıma şu geldi.
safra kesesi ve korku duygusu ilişkisinden yola çıkarak, safra kesesini bir duygusal mekanizma organı gibi ele alıp bu keseye kıskançlık duygusunun düştüğünü söylemişler. yani daha basit tabirle, 'huyuna kıskançlık geldiği için', 'kıskançlık duygusu içine düştüğü için' gibi anlamlar çıkarılabilir.
yani bu söylemlerden yola çıkarak aslında eski türkçede de öd'ü hem safra kesesi korku-korkaklık mekanizması anlamında kullanmışken aynı zamanda öd; zaman, çağ anlamında da kullanmışlar.
tabii ben yine nasıl anladıysam öyle yorumlamış oldum bu cümleleri. öd'üm tükendi bu kelimeyi anlayana kadar arkadaşlar. *
ödlek bilge kağan yazıtında "ödiŋe küni tegdük üçün" diye geçiyor ve anlam olarak "ömründe eceli geldiği için." diye geçiyor. aslında yazdığım #1807892 tanımda öd-ödlek kelimelerinin başkalaşmış olabileceğini düşünmüştüm. bu yazıtta geçen ifadede öd'ün zaman anlamında kullanılışı gözümüze çarpıyor. ancak başka bir yazıtta başka bir anlamda da geçiyor.
öd, orhun bengitaşlarında "teŋri yir bulgakın üçün, ödiŋe küni tegdük üçün
yagı boltı." şeklinde bir cümleyle geçiyor. çevirisi "gök ile yer bulandığı için, ödüne kıskançlık girdiği için düşman oldu." burada öd'ün safra kesesi anlamıyla geçtiği belirtilmiş. anlamını biraz kurcalayacak olursak benim aklıma şu geldi.
safra kesesi ve korku duygusu ilişkisinden yola çıkarak, safra kesesini bir duygusal mekanizma organı gibi ele alıp bu keseye kıskançlık duygusunun düştüğünü söylemişler. yani daha basit tabirle, 'huyuna kıskançlık geldiği için', 'kıskançlık duygusu içine düştüğü için' gibi anlamlar çıkarılabilir.
yani bu söylemlerden yola çıkarak aslında eski türkçede de öd'ü hem safra kesesi korku-korkaklık mekanizması anlamında kullanmışken aynı zamanda öd; zaman, çağ anlamında da kullanmışlar.
tabii ben yine nasıl anladıysam öyle yorumlamış oldum bu cümleleri. öd'üm tükendi bu kelimeyi anlayana kadar arkadaşlar. *
devamını gör...
6.
iki tane öd olduğu kesin gibi bir şey:
1. öd: genel olarak "zaman" anlamında olup anlam daralmasına uğrayarak günün belirli bir zamanına denk düşmüş günümüzde. hangi sözcükte yaşıyor peki? "öğle" sözcüğü. bu "öd"deki d sesimiz günümüzdeki d gibi değil daha çok y'ye yakın bir ses. öğle yazdığımıza bakmayın, öyle diyoruz aslında. işte bu öd'den türeyen ödlek sözcüğü de dlt, nehcü'l-feradis, mu'inü'l-mürid gibi eserlerin hepsinde zaman anlamında, dlt en çok geçtiği ve anlamı en geniş olduğu yer. feradis ve mürid'de ise daha günümüzdeki anlamıyla, yani doğrudan "öğle vakti" anlamında kullanılıyor. bu arada hepsinde ödlek şekli mevcut. ödlek nasıl öğle oldu, şu şekkıl oldu: ödleg > öyleg* > öyle.
2. öd: derleme sözlüğü'nde amasya'nın merzifon köylerinde "yüreklilik" anlamına gelen bir öd sözcüğü tespit edilmiş. işte bu öd muhtemelen başlıktaki öd. korkak anlamına gelen bu vatandaş le+k ekiyle yoksunluk anlamı kazanmış.* yani yüreksiz, yüreksizlik ve yine yani bir nevi korkak, korkaklık anlamlarına gelmiş. şimdi diyeceksiniz ki türkçede d sesi ile bir kelime bitmemeli. hemen cevabını verelim; çünkü baştaki ö sesi uzun bir ünlü imiş aslında. nereden uydurdun diyecek olursanız da türkçedeki asli uzun ünlüleri koruyan türkmence, hakasça ve yakutça aynı kelime uzun ünlülü. trkm.=ö:t, hak.= ö:t, yak.=üös. benzer bir durum od sözcüğü için de geçerli, özü o:d'dur.
3. öd: muhtemelen 2. öd ile aynı öd, dlt'de ö:t diye geçiyor, anlamı da safra. diğer bazı türk dillerinde de aynı anlamda kullanılmaya devam ediyor bizdeki gibi.
ihtimaller ise şöyle:
1. üçüncü öd kelimenin orijinali olup ödü sıtmak, ödü bokuna karışmak deyimlerindeki gibi anlam genişlemesiyle 2. öd'ün ortaya çıkmasını sağladı. yani 2. ve 3. öd aynı sözcük. ki bence en mantıklısı bu.
2. üç tane öd var. biri öd, biri ö:t biri de ö:d. bu en uzak ihtimal çünkü kelimenin maksimum 2 farklı anlamı var ve iki anlamı* birbirine yakın anlamlar. bizimla degil bu ihtimal.
3. hiçbiri doğru değil.*
1. öd: genel olarak "zaman" anlamında olup anlam daralmasına uğrayarak günün belirli bir zamanına denk düşmüş günümüzde. hangi sözcükte yaşıyor peki? "öğle" sözcüğü. bu "öd"deki d sesimiz günümüzdeki d gibi değil daha çok y'ye yakın bir ses. öğle yazdığımıza bakmayın, öyle diyoruz aslında. işte bu öd'den türeyen ödlek sözcüğü de dlt, nehcü'l-feradis, mu'inü'l-mürid gibi eserlerin hepsinde zaman anlamında, dlt en çok geçtiği ve anlamı en geniş olduğu yer. feradis ve mürid'de ise daha günümüzdeki anlamıyla, yani doğrudan "öğle vakti" anlamında kullanılıyor. bu arada hepsinde ödlek şekli mevcut. ödlek nasıl öğle oldu, şu şekkıl oldu: ödleg > öyleg* > öyle.
2. öd: derleme sözlüğü'nde amasya'nın merzifon köylerinde "yüreklilik" anlamına gelen bir öd sözcüğü tespit edilmiş. işte bu öd muhtemelen başlıktaki öd. korkak anlamına gelen bu vatandaş le+k ekiyle yoksunluk anlamı kazanmış.* yani yüreksiz, yüreksizlik ve yine yani bir nevi korkak, korkaklık anlamlarına gelmiş. şimdi diyeceksiniz ki türkçede d sesi ile bir kelime bitmemeli. hemen cevabını verelim; çünkü baştaki ö sesi uzun bir ünlü imiş aslında. nereden uydurdun diyecek olursanız da türkçedeki asli uzun ünlüleri koruyan türkmence, hakasça ve yakutça aynı kelime uzun ünlülü. trkm.=ö:t, hak.= ö:t, yak.=üös. benzer bir durum od sözcüğü için de geçerli, özü o:d'dur.
3. öd: muhtemelen 2. öd ile aynı öd, dlt'de ö:t diye geçiyor, anlamı da safra. diğer bazı türk dillerinde de aynı anlamda kullanılmaya devam ediyor bizdeki gibi.
ihtimaller ise şöyle:
1. üçüncü öd kelimenin orijinali olup ödü sıtmak, ödü bokuna karışmak deyimlerindeki gibi anlam genişlemesiyle 2. öd'ün ortaya çıkmasını sağladı. yani 2. ve 3. öd aynı sözcük. ki bence en mantıklısı bu.
2. üç tane öd var. biri öd, biri ö:t biri de ö:d. bu en uzak ihtimal çünkü kelimenin maksimum 2 farklı anlamı var ve iki anlamı* birbirine yakın anlamlar. bizimla degil bu ihtimal.
3. hiçbiri doğru değil.*
devamını gör...
7.
daha içeri girmeden beni öldürecekler ühü ühü deyip ayrı odaya çıkmış...lan adam 8 yıldır orda gık demiyor...ne oldu börü mörü?
devamını gör...
8.
korkak
devamını gör...