#vizyondaki filmler
drama / yerli
4 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

mahsun, özcan ve haluk leventin nasıl piyasa yaptığını anlatan mahsun kırmızıgül filmi.
izleyen izler ama ben eser yenenler oynadığı için izlemem.

edit: entrym onaylanırsa filmş puanlamak isterim pls.
devamını gör...
90lar türkiyesi ki benim çocukluğumdur, şöyle bir bakıp çıkmak adına gittiğim film. film normalde şubat başında vizyona girdi ama sanırım vizyondaki ikinci ya da üçüncü günüydü 6 şubat depremi olunca film geri çekildi.

90ların sonunda unkapanı devri bitti dendiği noktada hilmi topaloğlu'nun kurduğu prestij müzik yapım şirketinin atılımı ile tekrar küllerinden doğmuştur. 80lerden her albüme bir film yapılarak patlatılan özellikle arabesk kültürünün devlerinin yüzleri yavaş yavaş eskimeye başlamıştır. gazino kültürü son demlerini yaşamaktadır. diğer tarafta cem karaca, barış manço, moğollar, mfö arabesk karşısında 90lar rövanşını kaybetmiş, kendine has mütevazı dinleyci kitlesiyle ancak çorbasını kaynatabilmektedir. üstelik ferdi tayfur, orhan gencebay, müslüm gürses, emrah hepsinin kendi çalıştıkları plak şirketleri vardır. özel televizyonlar serpilip büyümeye başlamışken hilmi topaloğlu toplumdaki bu yenilik arayışının kokusunu almış tabiri caizse yetenek avına çıkmıştır. ilk başlarda ağabey mustafa topaloğu'nun kısmen bilinirliği üzerinden onun kasetlerinin dağıtımını yaparak ayakta durmaya çalışırken 3 yeni yeteneğe yatırım yaparak büyük bir kumar oynar. mahsun kırmızıgül, özcan deniz, haluk levent.


sinematografik olarak mahsun kırmızıgül filmlerini çok başarılı bulmuyorum. nitekim hikayeden bağımsız olarak beklediğim gibi oldu. filmin akış hızı teknik olarak problemliydi. yani film başlar başlamaz
gazino iflas etti, yeni yer açalım, plak şirketimizi kurduk olayları birbirinden kopuk kopuk çat çat geliyor. dramatik yapı yem zaman ekseni açısından hem de serim-düğüm-çözüm anlamında problemleydi. üstelik nasıl olsa filmde kendimi anlatıyorum diye mahsun kendini öve öve bitiremedi. sanırım üzerine yapışan o kıro imajı nedeniyle de hala kompleks yaşıyor. ısrarla konservatuarlı olduğunu, şan dersleri okuduğunu, arya eğitimi aldığını filan gözümüzün içine sokuyor.
. ben asılında arya okuyorum, entelektüel kitleye müzik yapıyordum da müzik piyasasının şartları buraya getirdi. işte belkıs aral'dan ders aldım filan. hatta bir yerde belkıs aran (yerseniz) kendisi için bir yerde başka ülkede doğsan pavarotti gibi dünya starı olabilirdin diyor filan.

açıkcası filme giderken prestij müziğin starları mustafa sandal, gülşen, feridun düzağaç, zerrin özer, grup vitamin gibi o dönem için çok radikal sayılacak isimleri nasıl topladığı, nasıl keşfettiği ile anekdotlarla rastlaşırım merakıyla izledim. idobay ile o amansız rekabeti filan... o dönemi yaşayanlar bilir, ibrahim tatlıses çocuk şarkıcı olarak küçük ibo'yu keşfediyor, prestij hemen karşısına küçük onur'u çıkarıyor. prestij mustafa topaloğlu'na karadeniz türkülerinden bir albüm yapıyor, idobay hemen ismail türüt'ü parlatıyor. idobay anadolu rockband olarak grup destan'ı sürüyor piyasaya, prestij kim bunlar'ı sürüyor dağlar kızı reyhan ile(daha sonra flört olacak grubun adı)... neyse efendim bu süreçleri okumuş, görmüş ve merak eden biri olarak gittim filme ama filmde bunların hiçbiri yoktu. mahsun ne kadar büyük sanatçı olduğunu, nasıl engellemeler ile karşılaştığının şovunu yapıp bitirdi filmi. filmde de yersen hilmi abisini onore ediyor. sanki 2000lerin ortasında iflas sürecinde mahsun kırmızıgül ile hilmi topaloğlu'nun nasıl olaylı ayrıldığını, birbirlerini kalleşlikle itham ettiklerini hatırlamıyoruz. hatta film vizyona girer girmez hilmi topaloğlu'nun oğullarının mahkemede yaşadıkları, olaylar, olaylar. filmde evladım için sanat yapıyorum, iyi aile babası imajı çizen mahsun'un gerçekte, çocuğunun annesi eşinden ayrılıp seda sayan ile evlendiğini, bade işçil'i filan bilmiyoruz sanki...

neyse efendim magazini bırakıp filme dönersek, mahsun'un yönetmenlik açısından yetersizliği filmde ali sürmeli, erkan petekkaya gibi isimleri kısacık 3-5 sekans da oynatırken eser yenenler gibi oyunculuğu yerlerde bir adama o kadar büyük rol vermesini anlamıyorum.

sinemada her kamera hareketinin, her açının, ışığın dramatik yapıyla tutarlı bir zeminde bağdaşması gerekir. en basit örneği işte godfather filminde marlon brando'nun ışığını tepesinden dik bir açıyla verirler, bu açıyla yüz aydınlanınca gözaltları karanlık çıkar, ki marlon brando'nun canlandırdığı karakter de karanlık, ifadesiz, soğuk kanlı bir karakter olarak kurgulanmıştır. mesela aynı ışık ve kamera açısını jim carey'nin bir komedi filminde yapsanız, karakterin komikliğinden çalarsınız, amacına ulaşmaz. neyse daha uzatmayacağım yeni hevesli gençler ilk kamerayı eline aldıklarında ilk kısa filmlerinde filan kendilerine büyülü gelen ,kendileri keşfetmişcesine acayip zekice(!) kamera hileleri denemekten zevk alırlar. bir yönetmenin amatör olduğunu tam da işte bu hareketlerden anlarsınız. filmde mahsun'un kameranın öne tracking yaptığı yerde zoom out ile oluşturmaya çalıştırdığı hayal kırıklığı efektine çok güldüm. üstelik birden fazla kez tekrarlamış ve yanlış hızda yapılmış. gerçi o görnütü yönetmenin işi ama sen de bunu koymazsın be mahsun abi. olmuyor işte bırak kalsın.


ne çok yazmışım öyle.
devamını gör...
amazon prime'a geldi diye izleyelim dedik. ülkemizin önde gelen seslerinden oldukları için yükselişlerini gösteren bir filmin güzel olacağını düşünmüştüm. hayal kırıklığı yaşadım denebilir.
sinematografik açıdan güzeldi. renkler canlı, açılar idare ederdi. o dönemi yansıtması adına renklerin doygunluğunu kullanmak iyi bir fikirdi. neredesin firuze'yi geçemese de, güzel denilebilirdi.
fakat içerik bakımından bence çok yüzeyseldi. her bir şarkıcının yükseliş hikayesini kişisel olarak daha detaylı bildiğim için de öyle gelmiş olabilir. zorluklarını çok yüzeysel gösterip, hop, hallediyorlar.
dönemin magazin özeti gibi olmuş biraz. izletmesi, film değerinin olması lâzımdı. mahsun daha güzel bir şey çıkarabilirdi, zirâ bence ülkemizin iyi senaristlerinden/yönetmenlerinden biri. (güneşi gördüm'ün en sevdiğim türk filmi olduğunu sürekli vurgulama ihtiyacı duyuyorum :d)
oyuncuların gerek hareketleri gerek tipleri, canlandırdıkları kişilere benzemişti. içlerinde en az benzeyeni özcan'dı ama onda da böyle "ne alâka" demiyordun, iyi seçilmiş denilebilirdi.
mahmut kırmızıgül babasına hâkikaten çok benziyor yâhu!
bir tek eser yenenler'in oyunculuğu yapay geldi. çghb 1'den beri kendini hiç mi geliştiremedin eser?
döneme dair şeyler keşke daha detaylı işlenebilseydi. mahsun'a ait bir film olacaksa da mesela ibrahim tatlıses'in onun sahneye çıkmasını engellemesi daha iyi anlatılabilirdi. tabii bu objektif bir bakış açısıyla sinemaya taşınsa daha uygun olurdu, mahsun da bu yüzden yüzeysel anlatmıştır sanıyorum ki.
tüm kaosun ortasında, sahneye çıkmasına izin verilmeyen mahsun'un bir anda çıkıp "hepimiz kardeşiz" demesiyle ülkenin kucaklaşması güldürmedi değil. mahsun, bir de dünyaya söyle şu şarkıyı da, savaşlar bitsin*
devamını gör...
vizyona çıktığı 3 şubat'ta izlemeyi kafama koymuştum. 6 şubat gecesi yaşadığımız büyük felaketten sonra ne film kaldı aklımda ne de başka şeyler. allah bir daha yaşatmasın, ölenlere rahmet, kalanlara sabır diliyorum.

yaşı elliye yaklaşan biriysen ve 1990lar da hayatının en keyifli zamanlarıysa bu filme kayıtsız kalamıyorsun. amazon prime'da görünce, oturdum karşısına.

ezel akay'ın muhteşem filmi neredesin firuze'yi kare kare ezbere bildiğim için ve o filmin de benzer bir hikayeden yola çıktığından hareketle gereksiz bir kıyaslama içine girdim başında ama ikisi tür olarak kesinlikle birbirinden farklı. neredesin firuze'yi daha fazla anmayı her iki filme de haksızlık olduğunu düşündüğüm için daha fazla anmayacağım elbette ama bahsetmeden de olmazdı elbet.

gelelim başlığa konu olan filme, az çok duyduğunuz gibi 1990larda müzik piyasasında fırtına gibi esen prestij müzik'in ve kurucusu hilmi topaloğlu'nun hikayesini anlatıyor.

mahsun kırmızıgül'ün yönettiği filmde hilmi topaloğlu ve ortağı şinasi'nin binbir dalavere, çile ile kurdukları müzik yapım firmasına tam da batmak üzereyken gelen üç genç şarkıcı ile şansının dönmesi ve piyasaya yön veren bir yapımcıya dönüşmesinin hikayesi anlatılıyor. biyografik bir film.

çok sayıda konuk oyuncu var filmde ama başrolleri engin hepileri, eser yenenler, mahmut kırmızıgül paylaşıyor. özcan deniz ve haluk levent'e benzeyen iki no name oyuncu da var.

çok uzun uzun eleştirebilirim ama yapmayacağım. bu filmin geçtiği yıllarda genç olmuş biri için ağızda kalan kavunlu sakız tadı gibi çünkü. başladım, ileri sarmadan, hızlı oynatmadan sonuna kadar izledim.

ben filme 5 verdim, on üzerinden tabii. biraz daha diyebileceğim pek çok eksiklik var. en büyük sorun da eser yenenler, gereğinden fazla karikatürize bir rolü iyice aşağı çekmiş. olmasaydı çok daha iyi olurdu diyeceğim en hacimli karakter onun oynadığı.

mahsun kırmızıgül senarist olarak kendini minik minik övgülerle ödüllendirmiş. oğlunun kendine inanılmaz şekilde benzemesine şaşırdım. o nasıl bir gen aktarımı öyle.

alişan yok filmde, halbuki üç silahşörler gibi gezerlerken yanlarından hiç ayrılmazdı. belki de başlangıçta yoktu pek bilmiyorum orasını. 2003'te vefat eden hilmi topaloğlu'na bir saygı duruşu demiş mahsun kırmızıgül, ben de izledim. yaşınız o yılları hatırlamaya yetiyorsa siz de izleyin.
devamını gör...
bir mahsun kırmızıgül filmidir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
filmin senaryosunu da yönetmen mahsun kırmızıgül yazmıştır. daha önce mahsun kırmızıgül sinematik evreni başlığında kendisi ve sinematik evreni hakkında düşündüklerimi derli toplu yazmıştım. hala da aynı fikirdeyim.

filmin başrollerinde engin hepileri, mahmut kırmızıgül, ali erkin acır, eser yenenler, şebnem bozoklu, melisa döngel, zafer ergin, onur gözeten, aslıhan güner, erkan petekkaya, bülent emrah parlak ve erdal özyağcılar oynamıştır. mahsun kırmızıgül böyle kalabalık kadroları sever.

biz bu hikayeyi daha önce özcan deniz sinematik evreninde izlemiştik. ezel akay tarafından çekilmiş en iyi film olan neredesin firuze de aynı konuyu izlemiş ve hayran olmuştuk.

prestij müziğin şaşalı dönemlerini benimle yaşıt olanlar bilir. sonraki çöküşü de öyle. özcan deniz, ezel akay aracılığıyla bu hikayeyi daha eğlenceli anlatırken mahsun kırmızıgül her zaman yaptığı gibi daha ağlak bir yol seçmiştir.

fazladan bir haluk levent'imiz de var bu filmde. tabii bu filmde diğer filmde olmayan başka karakterler de var. ayrıca filmin tek artısı mahsun kırmızıgül'ü oğlu mahmut kırmızıgül'ün oynaması. kötü oyunculuk olsa da en azından benzerlik inanılmaz.

gelelim filme. film kötü bir film bana göre. yönetmelik açısında tam bir felaket ama buna değinmeye gerek yok. eser yenenler ve bülent emrak parlak ise en az mahmut kırmızıgül kadar kötü oyunculuk sergilemiş. filmin içindeki ilişkilerin samimiyetsizce verilmesi de cabası.

yani ben sizin yerinizde olsam bu filmi izlemem ama ben izledim. kötü film görünce dayanamıyorum.
devamını gör...
o kadar kötü ki çok iyi.

ben artık bazı filmlerden böyle keyif almaya başladım. kötü filmler kötülüğün dozunu arttırdıkça keyif almaya başlıyorum. prestij meselesi filmi bunlardan biri.

filmin kötülüğüne kahkaha atarken keyif aldım.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"prestij meselesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim