1.
yüzüne baktığında eşini bile tanıyamadığın, yüzleri tanımlayamayan allah düşmanımın başına vermesin dediğim hastalık
devamını gör...
2.
kişinin beyninde yüzleri tanımakla görevli olan bölgenin gelişmediği veya sonradan bir hasara maruz kaldığı nörolojik bir bozukluktur. prosopagnozi terimi, yunanca’da “yüz” ve “bilgi eksikliği” anlamına gelen “prosopo” ve “agnosia” sözcüklerinden türemiştir. ayrıca kelime anlamı olarak “yüz körlüğü” şeklinde ifade edilebilir.
buradan
buradan
devamını gör...
3.
"yüz körlüğü" olarak da biliniyor. tanıdığınız insanların yüzlerini hatırlayamama durumuna prosopagnosia deniyor. bu insanlar arkadaşlarının ve ailelerinin yüzlerini asla hatırlamazlar. bazı hastalar insanları seslerinden tanıyarak hayatlarını sürdürüyor.
devamını gör...
4.
aslında sadece yüzleri tanıyamamaktan ibaret değildir. bunun belli dereceleri var gibi düşünebilirsiniz. bazı insanlar direkt yüzleri görmüyor bazılarıysa yakın çevresinin dışındaki insanların yüzlerini ayırt edemiyor. genetik veya travmaya bağlı olabilir. ben de bundan muzdarip biri olarak film-dizi izlerken çok zorlanıyorum. kişileri ayırt edemediğimden ve isim hafızam da pek iyi olmadığından sürekli aynı kişiyi izliyormuş gibi hissediyorum. dışarıda karşılaştığım ve önceden tanışmış olduğum çoğu kişiyi tanıyamıyorum. arada sırada görüştüğüm birisi saçının rengini vb. değiştirirse onu tanımak iyice zorlaşıyor. yakın çevremi ve benim dikkatimi çeken belirgin özelliği olan kişileri tanıyabiliyorum. babam da aynı sorunları yaşıyor yani benimki genetik. bir tedavi yöntemi yok.
devamını gör...
5.
birazdan paylaşacağım deneyimlerim sayesinde kendinizle ilgili yeni bir şey keşfetme ihtimaliniz olan başlık. zira yüzleri ayırt edememe ile kendini gösteren, “yüz körlüğü” olarak da adlandırılan bu rahatsızlık toplumun kırkta birinde görülür. ancak farklı dereceleri vardır. bu rahatsızlıktan muzdarip olanların bir bölümü aynada kendini tanıyamazken, bir bölümü rahatsızlığının farkında bile değildir.
gelelim bana... insanları hatırlamakta oldum olası kötüydüm ve bunu dikkatsizliğime, zayıf hafızama bağlardım, ta ki yüz körlüğü ile ilgili izlediğim bir belgeselde aynı kadının iki fotoğrafını gösterip “yüz körü olanlar bu fotoğrafların aynı kişiye ait olduğunu iddia ederler” deninceye kadar. sonra araştırmalarım başladı, internette bir test yaptım ve teşhisi koydum.
on tane koyunun karşısına geçtiğinizde yüzleriyle ilgili ne denebilir? hepsi ilk bakışta birbirine benzer. ayırt etmek zorunda olsanız bazı özelliklerini ezberlersiniz. kulağı kısa, kafasında farklı renk tüy var, dişi kırık gibi. zamanla da hepsini öğrenirsiniz. on tane insanla bir araya geldiğinizde ise, şanslı çoğunluktansanız, her birini hiçbir çaba harcamadan ayırt edebilirsiniz. zavallı ben ise yanağında beni var, burnu büyük, kaşında yara izi var gibi ayırt edici özellikleri ezberlemeye çalışırım.
aslında insan yüzlerini herkes kendi ırkı için daha kolay ayırt eder. klişe olacak ama, normal olan sizin için de çinliler birbirlerine çok benzemiyor mu? saç, kıyafet gibi ipuçlarını elimine etmek için shaolin rahiplerinin olduğu bir filmi düşünün. insanları ayırmak zor değil mi? bruce lee gibi sık gördüğümüz karakterleri belki daha iyi tanıyorsunuzdur. filmin bir sahnesinde yer alsa tanırsınız. ama kung fu yapmayan, saçları kazınmış bir köylüyü oynasa belki tanımazsınız. buradan benim insanlar karşısındaki durumuma bağlayacağım.
yüzlere ilişkin ezberlemeye çalıştığım bilgiler, sizin bir bakışta hafızaya attığınızın yanında çok az, ayrıca pek ayırt edici değil. bıyıklı olarak kodladığım müdür, eğer iş yerindeki tek bıyıklı ise onu kolayca tanırım, ama çarşıda tanıyamam, çünkü bıyıklı çok insan vardır ve müdürü orada görme beklentim yoktur.
sizin birisiyle ilgili kafaya attığınız görsel 320x240 pikselse, benimki 32x24 olabilir. bir sürü kişiyle eşleşebilecek bir görüntü. bu durumda ilave bilgilere başvuruyorum. kıyafet, saç, yürüme şekli, postür, boy, kilo ve en önemlisi ses. sesler aynı normal insanlarda olduğu gibi bir çaba harcamaksızın hafızama kaydoluyor. yani “sesi ince, durarak ve alçak sesle konuşuyor” gibi bir kodlama yapmıyorum. aksine ses olduğu gibi hafızama geliyor ve birisi onun sesini tarif etmemi söylese tarif edebilirim. halbuki bir yüzü sorsalar, eğer özellikle dikkat edip, uzun, geniş, oval, cildi bozuk vb diye kodlamadıysam cevaplayamam.
tabii çok sık gördüğüm kişileri kolay tanıyorum. çünkü insan her temasta birşeyler kapıyor. yine de saçları boyayıp, maske takıp sürprizler yapmıyor da değiller.
acı birşey söyleyeyim. çocuklarımın bebekliklerini, annemin gençliğini de tam hatırlamıyorum. fotoğraflara baka baka bilgi tazeliyorum, anıları “fotoğraflardaki yüzlerle” restore ediyorum, yoksa herşey flulaşıyor.
sosyal hayatta pot kırdığım ve insanları görmezden gelmişim gibi olan zamanlar oluyor. çarşı gibi tanıdıkla karşılaşma ihtimalimin az olduğu yerlerde insanlarla göz teması kurmuyorum, tanıdık birine rastlamışsam o selam verir ve o an görmüş olur cevap veririm. çok tanıdığın olabileceği işyeri, veli toplantısı gibi ortamlarda herkese gülümseyerek bakarım, tanıdıksa zaten selam verir, tanıdık değilse tavrından anlarım, arada tanımadıklarıma da selam verdiğim oluyor ama sorun değil, en kötü ihtimalle tuhaf tuhaf bakıyorlar. eminim bi sürü kişi de cevap verip sonra iki saat “acaba bu kimdi” diye düşünmüştür.
haa bir de, teknoloji sağolsun, arada veli gruplarında profil fotolarına bakıp ezber yapıyorum.*
gelelim bana... insanları hatırlamakta oldum olası kötüydüm ve bunu dikkatsizliğime, zayıf hafızama bağlardım, ta ki yüz körlüğü ile ilgili izlediğim bir belgeselde aynı kadının iki fotoğrafını gösterip “yüz körü olanlar bu fotoğrafların aynı kişiye ait olduğunu iddia ederler” deninceye kadar. sonra araştırmalarım başladı, internette bir test yaptım ve teşhisi koydum.
on tane koyunun karşısına geçtiğinizde yüzleriyle ilgili ne denebilir? hepsi ilk bakışta birbirine benzer. ayırt etmek zorunda olsanız bazı özelliklerini ezberlersiniz. kulağı kısa, kafasında farklı renk tüy var, dişi kırık gibi. zamanla da hepsini öğrenirsiniz. on tane insanla bir araya geldiğinizde ise, şanslı çoğunluktansanız, her birini hiçbir çaba harcamadan ayırt edebilirsiniz. zavallı ben ise yanağında beni var, burnu büyük, kaşında yara izi var gibi ayırt edici özellikleri ezberlemeye çalışırım.
aslında insan yüzlerini herkes kendi ırkı için daha kolay ayırt eder. klişe olacak ama, normal olan sizin için de çinliler birbirlerine çok benzemiyor mu? saç, kıyafet gibi ipuçlarını elimine etmek için shaolin rahiplerinin olduğu bir filmi düşünün. insanları ayırmak zor değil mi? bruce lee gibi sık gördüğümüz karakterleri belki daha iyi tanıyorsunuzdur. filmin bir sahnesinde yer alsa tanırsınız. ama kung fu yapmayan, saçları kazınmış bir köylüyü oynasa belki tanımazsınız. buradan benim insanlar karşısındaki durumuma bağlayacağım.
yüzlere ilişkin ezberlemeye çalıştığım bilgiler, sizin bir bakışta hafızaya attığınızın yanında çok az, ayrıca pek ayırt edici değil. bıyıklı olarak kodladığım müdür, eğer iş yerindeki tek bıyıklı ise onu kolayca tanırım, ama çarşıda tanıyamam, çünkü bıyıklı çok insan vardır ve müdürü orada görme beklentim yoktur.
sizin birisiyle ilgili kafaya attığınız görsel 320x240 pikselse, benimki 32x24 olabilir. bir sürü kişiyle eşleşebilecek bir görüntü. bu durumda ilave bilgilere başvuruyorum. kıyafet, saç, yürüme şekli, postür, boy, kilo ve en önemlisi ses. sesler aynı normal insanlarda olduğu gibi bir çaba harcamaksızın hafızama kaydoluyor. yani “sesi ince, durarak ve alçak sesle konuşuyor” gibi bir kodlama yapmıyorum. aksine ses olduğu gibi hafızama geliyor ve birisi onun sesini tarif etmemi söylese tarif edebilirim. halbuki bir yüzü sorsalar, eğer özellikle dikkat edip, uzun, geniş, oval, cildi bozuk vb diye kodlamadıysam cevaplayamam.
tabii çok sık gördüğüm kişileri kolay tanıyorum. çünkü insan her temasta birşeyler kapıyor. yine de saçları boyayıp, maske takıp sürprizler yapmıyor da değiller.
acı birşey söyleyeyim. çocuklarımın bebekliklerini, annemin gençliğini de tam hatırlamıyorum. fotoğraflara baka baka bilgi tazeliyorum, anıları “fotoğraflardaki yüzlerle” restore ediyorum, yoksa herşey flulaşıyor.
sosyal hayatta pot kırdığım ve insanları görmezden gelmişim gibi olan zamanlar oluyor. çarşı gibi tanıdıkla karşılaşma ihtimalimin az olduğu yerlerde insanlarla göz teması kurmuyorum, tanıdık birine rastlamışsam o selam verir ve o an görmüş olur cevap veririm. çok tanıdığın olabileceği işyeri, veli toplantısı gibi ortamlarda herkese gülümseyerek bakarım, tanıdıksa zaten selam verir, tanıdık değilse tavrından anlarım, arada tanımadıklarıma da selam verdiğim oluyor ama sorun değil, en kötü ihtimalle tuhaf tuhaf bakıyorlar. eminim bi sürü kişi de cevap verip sonra iki saat “acaba bu kimdi” diye düşünmüştür.
haa bir de, teknoloji sağolsun, arada veli gruplarında profil fotolarına bakıp ezber yapıyorum.*
devamını gör...
6.