ramazan ayında televizyona çıkan hocalar

üzerlerinde en pahalı takım elbiseleri ile ekran başındakilere "oruç tutmak fakirin açın halinden anlamaktır." yalanı sıkıp program sonrası son model mercedeslerine binip stüdyoyu terkedecek şarlatanlar topluluğu.

altın varaklı tahtta oturup açlıktan ölen çocuklar için dua eden papanın müslüman versiyonudurlar. insanların yokluktan delirip sağa sola saldırmalarını engellemek için onları uyutmakla görevlidirler. sabret, şükret gibi telkinlerde bulunup; cennet, ahiret, huri gibi vaatlerle kandırırlar. peygamber de bir odalı evde yaşardı, bir hurmayla oruç açardı tam doymadan sofradan kalkardı, gösteriş sevmezdi gibi şeyler söyler; bakın o da sizin gibiydi, siz de onun gibi yaşayın mesajı verirler. sonrada son model arabalarına binip lüks villalarına giderler. bazılarının otelleri dahi vardır. ama nedense gelip geçici dünya, malınızı bölüşün, lüksten gösterişten kaçının sözleri kendileri için geçerli değildir; paraları tatlıdır. kendi çocukları hep gavur dedikleri ülkelerde eğitim alır, yaşar.

tanım: hemen hemen her evde bulunan ve dünyanın en önemli kitabı diye savunulan kitabı, savunucuları okumaya zahmet etmediği için başkasından dinlemeye çalıştığından, 14 asırdır tek bir güncelleme dahi gelmemesine rağmen her sene aynı şeyleri anlatıp parayı cukkalayan din tüccarları.

11 ayın sultanları olur kendileri...

biz çalışanlar hani yazın yapacağımız tatili nasıl dört gözle bekleyip gün sayıyorsak sanırım onlar da ramazan ayı gelse de yine aynı şeyleri söyleyerek güzel güzel para kazansak diye bekliyordur.
çünkü bir defada anlamayan, okumayan, bilmeyi reddeden garip bir kesim tarafından her sene “sakız orucu bozuyor mu?”, “diş fırçalasak orucu bozar mı?”, “tam suyu içtim yutuyordum ki ezan okundu orucum bozuldu mu?” vs türlü saçma soruya yeniden cevap aranacak...

az önce bir tanesi maske, mesafe, hijyen dedikten saniyeler sonra “cuma, teravih gibi kalabalık namazlarda safları sıkı tutun” dedi. ardından “herkes bir yakınının faturasını ödese” demiş o sıra mutfakta olduğum için hadsizce, “kendi faturasını ödeyebilse insanlar zaten buna gerek kalmayacağı...” falan diye ipe sapa gelmez bir düşünce geçiverdi bir an aklımdan. “bi yürü git” dedim sonra kendi kendime “hoca bu boru mu o diyorsa bir bildiği vardır” dedim. sonra yaşadığım bu aydınlanma ile tv’yi kapattım. bir daha da açmayı düşünmüyorum. yine de bu satırları yazmama vesile olduğu için kendisine hürmetler, saygılar.

benim fikrimce ramazan ayı sadece “sahur-iftar arası aç kaldım tamam, orucumu tuttum” demek değildir. açken kendine hakim olabilmek, o zıkkım sigarayı içemedin diye insanlara lav püskürmek de değildir. hatta oruçluyken daha sabırlı ve anlayışlı olmak gerektiğini düşünüyorum. insan kalmak...
sen oruçluyken başkası oruç tutmuyor ya da belki tutamıyor diye onunla ilgili kafanda ileri geri fikirler yürütmek de değildir. onun tuttuğu ya da tutmadığı oruçtan sen değil o sorumlu ama senin onunla ilgili iyi-kötü düşüncelerin senin sevap ya da günah point’lerini etkiler demedi deme. yani bilmem kaç promil alkollüyken “o bene geldi zabadanak çarptı, suçlu o” diyen nüktedan şirin gibi sen de yırtamazsın bunlardan. iyi düşünelim iyi olsun.
ve allah hakkıyla tutabilen herkesin orucunu kabul etsin inşallah. çok amin *

tatil beldesi esnafı gibi yılın kısa bir süresinde yüksek fiyatlarla çalışır, geri kalanında kazandıklarını yerler.

kendilerine dair tebessüm ettiren bir videoya denk geldiğim kişiler.

bir ramazan klasiğidir.

hiç izlemediğimdir.
özellikle nihat hatipoğlu, adamın sesine tahammülüm yok. bir ara oğlu vardı muadili. o da aynı şekilde.

benim hâlâ anlamadığım nihat hatipoğlu'nun nasıl ortadan kaybolduğu. bir anda çıkıp bir anda kayboluyor.*

kapasite olarak yetersizdir.
bu millete yıllardır
öğretemediler
sakız çiğnemenin orocu bozup bozmadigini.

sanki biz okumayı bilmiyoruz ve hep orucu ne bozar bilemiyoruz gibi. her sene sıfırlanıyoruz sanki.

boş beleş insanlardır. hakikati konuşmak yerine halkı uyutmak için olması gereken büyülü sözleri söylerler. bunlar, firavun zamanındaki büyücüler, din adamları gibidir. görevleri, uydurdukları masallara, oluşturdukları kurumsal müslümanlık dinine insanları çekmektir. vahiyden, hakikatten uzaktırlar. bir aylık konuşmalarını yaparlar, babil büyülerini ortalığa saçarlar, kazanmasını gerekeni kazanırlar ve köşelerine çekilirler. aldıkları para, yedikleri zehirli ekmektir. din satar din pazarlarlar. allah rızası anonim şirketi bünyesinde çalışırlar.