#ödüllü filmler
yönetmen koltuğunda joachim trier'in yer aldığı 2006 yapımlı dram filmidir. türkiye'de ''tekrar'' ismi ile vizyona giren film, iki arkadaşın yazar olmak uğruna harcadığı çabayı anlatmaktadır. erik ve philip yazar olmak için dişini tırnağına takmış ve hatta yayın evlerinin kapılarında düşüp kalkan iki yakın dost haline gelmiştir. ün ve şöhret bu ikiliye nasıl gelecektir? bekledikleri yazarlık serüveni sandıkları gibi olacak mıdır peki?
*amanda ödülleri - en iyi yönetmen
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "yeni nick" tarafından 04.01.2022 17:08 tarihinde açılmıştır.
1.
joachim trier'in ilk uzun metraj filmi. 2006.
erik ve phillip adında iki arkadaşın yazar olma hayallerine ulaşırkenki katettikleri sancılı süreçleri anlatır. özellikle phillip abinin hastalığından ötürü içine düştüğü haller can sıkıcıdır.
başta gay filmi sandım doğrusu.. filmin bir yerinde, senarist herhalde benim gibi düşünenler olduğunu tahmin ettiği için ufak bi homo diyalogu ve mevzusu koymuş..* alttan alta mesajı verdi galiba.. sonuç olarak güzel dostlukların vurgulandığı güzel 1 kuzey filmi..
benim anlamadığım şey bu şeref yoksunlarının gelir kaynakları ne aga?
tutankamonun laneti ukdesi.*
erik ve phillip adında iki arkadaşın yazar olma hayallerine ulaşırkenki katettikleri sancılı süreçleri anlatır. özellikle phillip abinin hastalığından ötürü içine düştüğü haller can sıkıcıdır.
başta gay filmi sandım doğrusu.. filmin bir yerinde, senarist herhalde benim gibi düşünenler olduğunu tahmin ettiği için ufak bi homo diyalogu ve mevzusu koymuş..* alttan alta mesajı verdi galiba.. sonuç olarak güzel dostlukların vurgulandığı güzel 1 kuzey filmi..
benim anlamadığım şey bu şeref yoksunlarının gelir kaynakları ne aga?
tutankamonun laneti ukdesi.*
devamını gör...
2.
oslo 3'lemesinin ilk filmi. 2007 yapımıymış. istanbul film festivalinde altın lale almış. tabi ki ben de hem oslo 3'lemesini hem yönetmen joachim trier'i hem de bu filmi, 2021 yılında çıkan (bkz: dünyanın en kötü insanı) filmini izledikten sonra öğrendim. o filmi ve oyunculukları ve yönetmeni çok beğenmiştim. dün akşam da reprise (tekrar) izledim. gerçekten muhteşem bir film. yönetmene bir kez daha hayran oldum.
yazarlık, yaratıcılık, dostluk, edebiyat, müzik dolu bir film.
yaratıcılık üzerinde baya durulmuş, yazmadan önceki geçen zamanda neler yaşanıyor, yazarların başlarına neler gelebiliyor -psikoz dahil- ilham dediğimiz şey hep aynı şekilde mi gelir. bu konular güzel işlenmiş.
filmde benim için çok can alıcı bazı durumlar vardı, ana konusu dışında. eril bir gözden ortaya çıkmış, yönetmen bunu bile isteye yapmış. güzel bir ayrıntı. erkek arkadaş gurubu, ciddi ilişkisi olanla dalga geçilen bir gurup, evli olan arkadaşlarının evini pencereden gördüklerinde ortam kötü deyip çekip gidiyorlar, ancak aradan yılar geçtiğinde hemen hemen hepsinin ciddi ilişkileri olduğunu da görüyoruz.
norveç sahneler baya iyi bence. insanın bir kuzeye gidesi geliyor.
not: aradaki ikinci film (bkz: oslo, 31 ağustos) ben onu heniz izlemedim. bu filmle onun arasında 5 yıl var. üçüncü film ise ikinci filmden 11 yıl sonra çekilmiş. bence dikkat çekici bir 3'leme...
yazarlık, yaratıcılık, dostluk, edebiyat, müzik dolu bir film.
yaratıcılık üzerinde baya durulmuş, yazmadan önceki geçen zamanda neler yaşanıyor, yazarların başlarına neler gelebiliyor -psikoz dahil- ilham dediğimiz şey hep aynı şekilde mi gelir. bu konular güzel işlenmiş.
filmde benim için çok can alıcı bazı durumlar vardı, ana konusu dışında. eril bir gözden ortaya çıkmış, yönetmen bunu bile isteye yapmış. güzel bir ayrıntı. erkek arkadaş gurubu, ciddi ilişkisi olanla dalga geçilen bir gurup, evli olan arkadaşlarının evini pencereden gördüklerinde ortam kötü deyip çekip gidiyorlar, ancak aradan yılar geçtiğinde hemen hemen hepsinin ciddi ilişkileri olduğunu da görüyoruz.
norveç sahneler baya iyi bence. insanın bir kuzeye gidesi geliyor.
not: aradaki ikinci film (bkz: oslo, 31 ağustos) ben onu heniz izlemedim. bu filmle onun arasında 5 yıl var. üçüncü film ise ikinci filmden 11 yıl sonra çekilmiş. bence dikkat çekici bir 3'leme...
devamını gör...
3.
dünyanın en kötü insanı filmimi izledikten sonra bunun aslında oslo üçlemesi'nin son filmi olduğunu öğrendim ve diğer filmleri de izlemeye karar verdim. yönetmen joachim trier bu filmde de yine entelektüel dertleri anlatmış. adamların öyle bir hayatı var ki ben de norveç vatandaşı olsam da böyle dertlerim olsa diye düşündüm. onların dertleri bile güzel.
film yazar olmak isteyen iki arkadaşın yazar olmak için harcadığı çabaları, birinin yazar olunca diğerinin psikolojisini ve vazgeçmemesini ve onun da yazar olma serüvenini anlatıyor. filmde en hoşuma giden bazı sahnelerde geleceğin birkaç versiyonunu göstermeleri oldu. dosyaları kabul edildi ve yazar oldular, dosyaları kabul edilmedi ve başka şeyler yaptılar, hayır aslında sadece birinin dosyası kabul edildi gibi. bir anlatıcının olması ve böyle müdahalelerde bulunması da filme ayrı bir güzellik katmıştı. dikkat çeken bir diğer nokta ise insanların bu memlekette kendine ve çevrelerine olan güvenleri. adam yazmak için ailesine ve yakın arkadaşlarına haber vermeden ülkeyi terk edip bir sene sonra geri dönüyor. aldığı tepki sanki dün görüşülmüş gibi doğal. kimse başına bir şey geldi mi diye düşünmüyor. ya da vay hain bizi nasıl habersiz bırakırsın diye onu bunaltıp yargılamıyorlar. onun kişisel özgürlüğüne saygı duyup geri geldiğinde kucak açıyorlar. kültür farkları filmin her yerinde hissediliyor.
çok beğendim ama psikolojimi de bozmadı değil. biz bu dertlere sahip olmak için daha ne kadar gelişeceğiz? bıktık.
film yazar olmak isteyen iki arkadaşın yazar olmak için harcadığı çabaları, birinin yazar olunca diğerinin psikolojisini ve vazgeçmemesini ve onun da yazar olma serüvenini anlatıyor. filmde en hoşuma giden bazı sahnelerde geleceğin birkaç versiyonunu göstermeleri oldu. dosyaları kabul edildi ve yazar oldular, dosyaları kabul edilmedi ve başka şeyler yaptılar, hayır aslında sadece birinin dosyası kabul edildi gibi. bir anlatıcının olması ve böyle müdahalelerde bulunması da filme ayrı bir güzellik katmıştı. dikkat çeken bir diğer nokta ise insanların bu memlekette kendine ve çevrelerine olan güvenleri. adam yazmak için ailesine ve yakın arkadaşlarına haber vermeden ülkeyi terk edip bir sene sonra geri dönüyor. aldığı tepki sanki dün görüşülmüş gibi doğal. kimse başına bir şey geldi mi diye düşünmüyor. ya da vay hain bizi nasıl habersiz bırakırsın diye onu bunaltıp yargılamıyorlar. onun kişisel özgürlüğüne saygı duyup geri geldiğinde kucak açıyorlar. kültür farkları filmin her yerinde hissediliyor.
çok beğendim ama psikolojimi de bozmadı değil. biz bu dertlere sahip olmak için daha ne kadar gelişeceğiz? bıktık.
devamını gör...
4.
2006 yılında çekilmiş sonrasında sinema tarihine oslo üçlemesinin ilk filmi olarak geçecek joachim trier filmi. bireyin hayatta işgal ettiği alanı anlamladırma mücadelesine ışık tutmayı amaçlamış filmlerden biridir. oslo üçlemesinin ana temasının bağımlı bir ilişki üzerinden aktarıldığı bu filmde hem ana karakterin hem de yan karakterlerin tutkularının peşinden koşarken nelerden vazgeçtiklerini, vazgeçtikleri şeylerin hayatlarını nasıl şekillendirdiğini, yaşadıkları başarıları, pişmanlıkları-hayal kırıklıkları o denli gerçekci ve doğal aktarmış ki trier, philip'in ruhsal bunalımlarını da eric'in kendini ispat etmek için verdiği mücadeleyi de zihnimde ve yüreğimde oldukça yoğun bir şekilde hissettim. insanı kendiyle hesaplaşmak zorunda bırakan böyle filmleri seviyorum sözlük.
devamını gör...