asıl adı aleksandr petrovics olan, 1823 doğumlu macaristan ulusal şairi ve liberal devrimci, savaş kahramanı. şiirleriyle, özellikle de 'nemzeti dal' şiiriyle bağımsızlık yolunda önemli bir rol oynamıştır. 1849 yılında, henüz 26 yaşındayken kendisinin de ölmeyi istediği biçimde savaşın ön saflarında savaşarak ölmüştür. savaş sonrası cesedi bulunamamış, ortak mezara gömüldüğü anlaşılmıştır. herkesin o'nun şiirlerini okuması gerektiğini düşündüğüm nitelikte biri, okuyup da aktarmak istediklerini anlamamak işten değil. kendisinin, döneminde yaşayan insanlara söylediği çok güzel bir şey var; 'beşikten beri kafana soktukları nedir? vazifelerin. ben sana haklarını öğreteceğim...'

nasıl bir ölüm istediğini belirttiği bir düşünce kurcalar kafamı şiiri;

bir düşünce kurcalar kafamı:
yatakta, başım yumuşak yastıkta mı ölmeli?
yoksa bir karanfil gibi mi solmalı yavaşça,
gizli bir kurdun içten içe kemirdiği?
sessiz sedasız eriyip gitmeli mi yoksa
boş bir odaya bırakılmış mum gibi?
istemem, tanrım, böyle bir ölüm istemem!
ölmeyi dilerim ben, ölmeyi birdenbire:
ayakta, yıldırımla parçalanan bir ağaç gibi,
kasırgayla devrilen bir ağaç gibi ölmeyi,
uçuruma yuvarlanan bir kaya gibi,
tepeden tırnağa titrete sarsa yeri göğü.
uyanacak bir gün kölelikten usanan halklar,
koşacaklar savaş alanına doğru.
yüzler yalım yalım, bayraklar altında duracaklar.
dört bir yanda pırıl pırıl şu onurlu parola:
herkese özgürlük! her yerde özgürlük, her yerde!
yayınca halklar bağıra bağıra
bu sözcükleri dört bucağa, doğudan batıya,
ve başlayınca saldırılar zorbalığa karşı,
isterim ölmek en ön sıralarda,
isterim sulasın yüreğim o şeref tarlasını
gençliğimin fışkıran al kanatlarıyla.
ağzımdan çıkan mutlu son sözüm
bastırılsın isterim çelik gürültüsüyle,
borazan sesiyle, top gümbürtüsüyle.
kazanılan zaferle atlar kişnesinler,
var hızlarıyla çiğneyip geçsinler cesedimi,
bıraksınlar paramparça gövdemi savaş alanında.
başlayınca sonra cenaze töreni,
getirilsin bir araya bütün kemiklerim,
matem marşları çalsın durmadan
kara tüllü bayraklar altında.
bir mezara gömülsün kahramanların hepsi,
senin uğrunda can verenlerin hepsi,
ey özgürlük, ey dünyanın özgürlüğü!



ve sen böylesine özgürlük peşinden koşarsın da seni geri çevirmek isteyenler olmaz mı? tabii ki de olur. onlara da bir çift lafı var. tutuculara şiiri;


düşmana savaş açtık biz
ve atıldık yiğitçe ileri
tutucular! geride bir yerdeydiniz
savaş ağırlıklarının sürüklendiği.
gölgesi yürüyüş kollarının
o kof vücutlarınıza düşüyordu
güneşin kavurduğu saatlerde
bu gölgeler sizi serinletiyordu.

savaş başladığı anda da
kendi kendinizle tutarlı kaldınız.
engel olmak için çarpışmaya
paçalarımıza sarıldınız
"geriye! geriye!" diye haykırarak
yükselttiniz korkak bir uluma
"ateş etmeyin! ateş etmeyin!
dayanamıyoruz barut kokusuna."

"geriye! geriye! zaman var daha
başka çıkış yolları da var
evlere dönelim bir an önce
ne güzel çıtırdar şimdi soba!
kırbaçla dövsünler bizi ne çıkar
kellemiz yerinde kalsın da
evlere dönelim, evlere dönelim
kırbaç kılıca yeğdir ne de olsa!"

işte tam böyle bir savaş türküsü
zırlayıp duruyordunuz gerilerde.
tanrı yardım etti de bu savaş
sonuçlandı büyük bir zaferle.
o zaman nadide bir kuş sürüsü
olup yükseldiniz başımızın üstünde
ve bu baykuşlar, sizler yani
başladınız zafer marşını öttürmeye.

ah eğer susmanız zorsa bu denli
yavaş ötemez misiniz biraz daha
inanın daha çok saygı duyarız-
size o zaman... nedir bu yaygara?
o ikiyüzlü, hain coşkunuzla
kendinizi aldatıyorsunuz ancak:
zaferle biten her savaş sonunda
bizi aldatabileceğinizi sanarak!


durdurmak için yalanlar da söyleyecekler, birileri çıkacak; dur diyecekler, burası iyi, yeter sana bunlar. yalanlara kanmayıp, gerçekten aydınlanıp, huzur içinde yaşayabilsinler diye çağımızın şairlerine şiirini yazacak;


öyle kolay sanma sen bu işi, kardeşim,
hemen kalkışma tellerden şarkılar döktürmeye!
sazı bir kere eline almaya göresin,
bir görev yüklendin demektir, bilesin,
çok ağır bir görev, ve belalı.
geldinse anlatmaya yalnız kendi derdini, kardeşim,
yalnız kendi zevkini anlatmaya geldinse,
bırak elinden o kutsal sazı,
sana burda hiç kimse kulak asmaz.

biz yaşamadayız bugün bir çölde, kardeşim,
çok eskilerde bir musa vardı hani,
işte biz o musa gibi yaşamadayız bugün;
tanrı tekparça ateşten bir kılavuz vermişti ona,
o da ateşten kılavuzun peşinden gitmişti.
bugün tanrı tekparça ateşten şaire ne der bak:
sizsiniz halkı mutluluğa götüren yolu aydınlatacak.

ey şairler, gireceksiniz halkla kol kola,
alevlerin, fırtınaların içinden geçeceksiniz,
hiç durmadan yürüyeceksiniz, ama hiç durmadan;
alçaktır halkın bayrağını elinden düşüren de,
şurda, geride, bir kenarda gizli gizli,
bir parça dinleneyim, diyen de alçak.

halk bakacak, görecek, anlayacak,
acı çeken kim, başkaldıran kim, dövüşen kim,
kim işi oluruna bırakmış,
kim günü gün eden,
kim şarlatan,
kim korkak!

peygamberler çıkacak, yalancı ve kurnaz,
durun, diyecekler size, durun, ey insanlar,
işte burası, diyecekler, sizi yaşatacak yer,
işte burası bolluk ülkesi, mutlu toprak.
bu korkunç yalanlara kanmayacak ama hiç kimse,
ne açlık kanacak, ne susuzluk kanacak, ne de umutsuz yaşamak,
haykıracak güneşte kavrulan milyonlarca insan,
hepsi yalan, diyecekler, hepsi yalan, hepsi yalan.

ne zaman eşit pay alırsak bolluk sepetinden,
ne zaman hepimiz sırayla oturursak halk sofrasına,
ne zaman her eve girerse bereketli aydınlığı bilimin,
ne zaman pırıl pırıl yanarsa tekmil evler aydınlıklar içinde,
işte o zaman deriz, burada duralım, tamam,
işte burası bolluk ülkesi, mutlu toprak.

biz o güne kadar, dur durak bilmeden
sürdüreceğiz amansız savaşımızı,
dağ taş demeden yürüyeceğiz,
gözler çakmak çakmak, yumruklar sımsıkı.
sonunda, bütün bu çabalara karşılık
hiçbir şey geçmeyebilir de elimize,
yola çıkarken zaten biz bunu göze almıştık.

ölüm kondurup alnımıza yumuşak bir öpücük,
kaparsa usulcana göz kapaklarımızı,
ve ipekten kefenler ve çiçekler içinde
alıp korsa bizi kara toprağa,
bu bile yeter de artar bize.



tüm bunları, halkının çilesini çok kez dile getirdi ve bir kez daha getirecek. halk şiirini yazacak;


bir eliyle sarılmış sabana,
öbür eliyle kılıç tutmakta.
böyle görülür uysal halk karşıdan
durmadan alın teri dökmesi bundan
ve bulanması al kanlara.

gereksinimleri o denli az ki
bunca alınteri doğrusu boşuna!
yiyeceğini ve giyeceğini,
çalışmasa da verir belki
kendisine toprak ana.

düşman geldiğinde can veren hep o
kılıç sallayan hep o, bakın.
niçin? hep yurdu savunmak için mi?
hakkı olduğu yeri yurt bilir ancak kişi
hiçbir hakkı yok olsa da bu halkın!



yazdığı şiirler macaristan'ı aşıp dünyaya yayıldı, şiirinin, yazdıklarının evrenselliğini, geçerliliğini hâlâ koruduğunu, bugün bile yaşananlardan gördüklerimizle fark ettik.
devamını gör...
sándor petőfi

macaristan'ın ulusal şairi olarak kabul edilmiş olup; 1823/1849 yılları arasında yaşamıştır.
yoksul bir ailede büyümüş, şiiri yayınlandıktan sonra adı duyulmaya başlanmış, macar devriminin önemli isimlerinden biri olarak bilinir.

nemzeti dal en bilinen şiirlerinden olup kendisi 26 yaşında hayatını kaybetmiştir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


bir düşünce kurcalar kafamı:
yatakta, başım yumuşak yastıkta mı ölmeli?
yoksa bir karanfil gibi mi solmalı yavaşça, gizli bir kurdun içten içe kemirdiği?
sessiz sedasız eriyip gitmeli mi
yoksa boş bir odaya bırakılmış mum gibi?

istemem, tanrım, böyle bir ölüm istemem! ölmeyi dilerim ben, ölmeyi birdenbire:
ayakta, yıldırımla parçalanan bir ağaç gibi
kasırgayla devrilen bir ağaç gibi ölmeyi, uçuruma yuvarlanan bir kaya gibi, tepeden tırnağa titrete sarsa yeri göğü.

uyanacak bir gün kölelikten usanan halklar, koşacaklar savaş alanına doğru. yüzler yalım yalım, bayraklar altında duracaklar.

dört bir yanda pırıl pırıl şu onurlu parola: herkese özgürlük! her yerde özgürlük, her yerde!

yayınca halklar bağıra bağıra bu sözcükleri dört bucağa, doğudan batıya, ve başlayınca saldırılar zorbalığa karşı, isterim ölmek en ön sıralarda, isterim sulasın yüreğim o şeref tarlasını gençliğimin fışkıran al kanatlarıyla.

ağzımdan çıkan mutlu son sözüm bastırılsın isterim çelik gürültüsüyle, borazan sesiyle, top gümbürtüsüyle. kazanılan zaferle atlar kişnesinler, var hızlarıyla çiğneyip geçsinler cesedimi, bıraksınlar paramparça gövdemi savaş alanında.

başlayınca sonra cenaze töreni, getirilsin bir araya bütün kemiklerim, matem marşları çalsın durmadan kara tüllü bayraklar altında. bir mezara gömülsün kahramanların hepsi, senin uğrunda can verenlerin hepsi, ey özgürlük, ey dünyanın özgürlüğü!


buradan
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sandor petofi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim