muhteşem bir cevat çapan şiiridir,


uzun, karanlık bir çığlığın da ardına düşebilir insan,
titrek, eğri büğrü bir yazının çağrısına da uyar.
bırakıp her şeyi döner -
aşk bir buluşmadır çünkü,
her zaman gecikmiş bir buluşma.

bitmeyen bir kavuşmadır da aşk -
araya her zaman bir şeyler girer:
bazen kendi sevincinin kanat gölgesi,
bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi,
tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir -
araya her zaman bir şeyler girer:
çalışma saatleri, karşılıksız sorular.
nereden bilebilir insan
bunların hepsinin de aşk olabileceğini?

çoğu kez aldatıcıdır da,
bakarsın, herkes onun askeri, onun şehidi.
oysa aşk hiçbir zaman bir yarış değildir ki.
bu yüzden yanılır hep
sayın muhbir vatandaş, köftehor okur, arsız yetkili.
sararmış bir fotoğraf olarak da çıkabilir karşına,
borulu bir fonoğraf kılığıyla da.
bakarsın, ona da dadanmış
gündelik hayatın sosyolojisi.

yeniden duyulur bazen o uzun ve karanlık çığlık.
çağıran o titrek yazı yeniden belirir -
çünkü aşk en eski köprüsüdür balkanların, en eski.
devamını gör...
iki şiirden oluşan uzun mazzam ahmet telli şiiridir. buyurun lutfen;

soluk soluğa - 1

hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de serüvenlere
vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar

nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
gitmişti o kentten anımsamıyor artık
hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
korkular geçiren o kız nerededir şimdi
sensiz olursam yaşayamam diyen
o liseli kız hangi kentte kaldı
ve o sarışın
o afeti devran bekler mi hala
atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

üşüten bir acıydı belki her ayrılık
her yolculuk yangınların başladığı yereydi
ama vakti olmadı hesabını tutmaya
aşkların, ayrılıkların ve acıların

istese de kalamazdı vakti gelince
geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
yürek burkulması ve hüzün ve keder
aralıksız doldururdu acıların bohçasını
dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
içinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
ay bile soğuktur o zaman
bir buz parçasıdır
çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler

biraz da serüvendi yaşamak
belki yatkındı büyük yolculuklara
ki serüvenler daima büyük aşklar
ve büyük yolculuklarla başlar

anıları aşkları ve bir kenti
bırakıp gidebilirdi apansız
apansız başlardı yolculuklar
hangi saatinde olursa günün
ve hep kar yağardı nedense
durmadan kar yağardı yol boyunca
ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
kent görünmez olunca arkada
ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun


ne zaman yollara düşse biterdi acılar
gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
kavaklarsa oynak bir çingene kızı
her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları

mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
ölümdür biraz hep aynı yatakta
aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
kitapları hep aynı raflara sıralamak
aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
soluk soluğa yaşamalı insan
her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
ve cehenneme dönse de bir ömür
mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün

ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
ölüme ve aşka durmadan kement atan
serüvenlerle geçsin yaşamak

buz tutmuş bir dünya ortasında
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
önünde dağlar, uçurumlar
sarsılan gök, yarılan toprak
çelik uğultularla burgaçlanırken
yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
ve her nasılsa keklik sekişli
bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
ne kalmışsa bir önceki serüvenden

soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
pervasız bir acemi, bir çılgın
soyu tükenen bir bilgeydi belki de...

o yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
sevince deli gibi severdi
pervasız severdi sevince
dövüşmek ancak ona yakışırdı
ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
yoktu bağlandığı herhangi bir şey
bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

ne bilir ömrün değerini bir çılgın
yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
ve başarısız eylemler çağında o
kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

yerleşik yargıları olmadı hiç
kurmadı güzel gelecek düşleri
nerede bir yangın, nerede tehlike
o mutlaka oradaydı birdenbire
dinsizdi, özgür sayılırdı belki
ama bağlanmazdı özgürlüğe de
hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi

ayrıntıların izi kalmamış artık
üst üste yaşanmakta ayrılıklar
ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
dağların, denizlerin üzerinden

geride kalan ne varsa soluktur şimdi
titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
o eski konaklar gibidir anılar
gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
belki sağanak boşanır apansız
yüzyıllık bir yağmur başlar
ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
yok olup gider her şey, belki kül olur

hırçın bir okyanustur yürek
dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
anılarsa birer çıban izidir
yaşanmaz onların ölgün gölgesinde

durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
bekleyişleri kemiren çakal sesleri
oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı


bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı

nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmana atlar gibi
soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahin gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima


hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de serüvenlere

pervasız bir acemi
soyu tükenen bir bilgeydi belki de

ama bir şey vardı yine de
başarısız ihtilallerden kendine kalan.
devamını gör...
teoman'ın nadide parçalarından birisidir.
sözleri;

konuşacağım uyusan da
tek bir kelime bile duymasan da
biterken bir zamanlar
çok sevdiğimiz bu hikaye
dokunuyorum ellerine
aralanmış bacaklarına
eğilip ıslak ağzına
ağzımı dayıyorum son kez
soluk soluğa
soluk soluğa
soluk soluğa
soluk soluğa
saçların darmadağın
iç çamaşırların odaya saçılmış
dün ağladıktan sonra
makyajın yastığına akmış
uyandırmadan seni
sıyırıp üstünden her şeyi
terden ıslak vücudumu
vücuduna dayıyorum son kez
soluk soluğa
soluk soluğa
soluk soluğa
soluk soluğa
artık çok üzmüyor beni
hiç bir şey hissetmiyorum hatta
bir kaç anı sadece onlar da
silinir nasılsa zamanla
bırakmıştım uzun zamandır
ama ihtiyacım var şu anda
bazen bir içki şişesi
yaşam destek ünitesi
bu kez gerçekten giderken
gerçekten terkederken
sana kapıyı çekerken
uzun uzun bakıyorum son kez
soluk soluğa
soluk soluğa
soluk soluğa
soluk soluğa
soluk soluğa
soluk soluğa
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
sıyrılıp gelen'den sonra bir başka grup yorum ve ahmet telli iş birliği.



---! alıntı !---

büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar

ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
ölümle alay ederler sanki

nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

neydi onları ordan oraya
savurup duran şey

onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde

her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi

ne altın arayıcısıydılar
ne de aylak bir gezgin

vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
bulurlar heder olmanın bir yolunu

onlar ki bu dünyada
kahraman olmaya mahkumdurlar

sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anılar

nasıl yazmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan

o serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri

parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)

fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları

---! alıntı !---
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"soluk soluğa" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim