1.
ing. mirror in the mirror. yani ayna içinde ayna; yansıma içinde yansıma, resim içinde resim, kare içinde kare, sonsuzluk içinde sonsuzluk. sanatçı arvo pärt'ın 1978 yılı çıkışlı, estonya'dan ayrılmadan önceki son bestelerinden olan, piyano ve keman içerikli bestesi. benim ise 2004 yılı çıkışlı dear frankie filmi soundtrack 7. sıradaki eseri olarak ilk defa tanıdığım, tanıştığım eser. kemanın yumuşaklığına piyanonun süregelen fakat sakin dokunuşları eşlik eder. çok net, çok temiz bir sound ile eşsiz bir dinleme deneyimi sunar ki klasik müziğin hüzünlü eserlerinin ortak özelliğidir. estonya'nın sovyetler'in parçası olması pärt'ın nereden kaynaklı, bu hüzne sahip olduğunun da net cevabıdır aslında. tarkovski, turgenyev, puşkinvari ağırlık hissedilir eser(lerin)de.
gece vakti, birçok şeyi arkada bırakıp sessiz, ıpıssız yollarda ilerlemek olarak benim hafıza sözlüğümde yer etmiş olan, gördüğüm, duyduğum anda bana bunu çağrıştıran ve bunun tanımını yapan beste. uzun yıllardır çok yürüdüm, çok tren seyahati, araba seyahati yaptım. bu yüzden bu tip şeylere çok fazla anlam yükleyen, yalnızlığıma eşlik eden herşeyi çeşitli imge, obje ve güzelliklere hafızamda kilitli bıraktığım ve gerektiğinde açıp baktığım ya da tekrar yaşadığım şeyler olarak bakıyorum. ne zaman açıp dinlesem bana o sert kış ayları, sıcak yaz aylarında kilometrelerce yolda başımı cama(tren-otobus) yaslamış, sol ya da sağ tarafa yaslanmışken yansımalardaki silik sarı sokak lambalarının, gece huzurundaki düzenini, hayatla ilgili ağır düşünceler üzerine yaptığım mesailerimi hatırlatıyor. yolculuk hiç bitmeyecekmiş gibi istasyon istasyon ilerlerken yaşanmışlığın ve o anlık kimsesizliğin bünyemdeki ağırlığını tekrar tekrar hissediyorum. ağır olma sebebi dert değil, cevap bulunamayan sorular olması. belli dertlerin çözülme ya da çözülmemesi üzerine düşünebilir en azından çaresizliğiniz bu sınırlar üzerine olur. ama bu tip hayat üzerine düşüncelerde belirsizlik ve sonsuzluk olduğu için hiçbir zaman cevap bulamazsınız. göz altı morluklarının kaynağı her zaman vitaminsizlik ya da uykusuzluk olmaz. asıl kaynağı hayat düşüncesidir. bu düşünce de bir kere aklınıza girdi mi, bir daha ne uykudan ne de gecelerden verim alırsınız; göz altı morluklarınızın açıklaması net şekilde yaşanmışlıktır tam da bu yüzden. sessiz gecelerde her taraf ıssız olduğu anda, bazı bünyelerin daha bir yaşam dolu olmasının sebebi de bu dolu zihindir. ironik şekilde daha yaşam dolu olan zihin yine kendini, en çok geceleri harap ederek yaşlandırır. çözüm bulunmaz çünkü mesele bir kere o uyanışın olmasıdır. sonrasında ne geri dönüş olur ne de bir daha yastığa rahatça koyulur o baş.
pärt, hüznün bestesini uzun yıllar akıllardan silinmeyecek bir hale getirmiştir ki henüz 40 yıl olmuşken klasikler arasında, hüznün marşları arasında şimdiden yerini almış.
sevgili ivanmilinski'nin kitap okuma müzikleri başlığını 1 yıl önce görmüş, kenara bir taslak atarak kenarda tutmuştum. bugünden itibaren de benim onlarca, yüzlerce saatlik okumalarımda arkada çalan bütün eserleri önce kendi başlığı, sonra da o başlıkta listeleyecegim. ilk sırada bu eser olsun dedim. antisosyal'in gereğinden fazla anlam yükleyeceği bu listelerden birisi de bende var. hem de çooook uzun süredir, ve sürekli güncelleniyor. başlangıcı yapmışken devamını da önümüzdeki aylar, belki yıllarda getireceğim. liste başlıkların içi doldurulmuş şekilde genişleyecek ve ilgili başlıkta kalacak.
gece vakti, birçok şeyi arkada bırakıp sessiz, ıpıssız yollarda ilerlemek olarak benim hafıza sözlüğümde yer etmiş olan, gördüğüm, duyduğum anda bana bunu çağrıştıran ve bunun tanımını yapan beste. uzun yıllardır çok yürüdüm, çok tren seyahati, araba seyahati yaptım. bu yüzden bu tip şeylere çok fazla anlam yükleyen, yalnızlığıma eşlik eden herşeyi çeşitli imge, obje ve güzelliklere hafızamda kilitli bıraktığım ve gerektiğinde açıp baktığım ya da tekrar yaşadığım şeyler olarak bakıyorum. ne zaman açıp dinlesem bana o sert kış ayları, sıcak yaz aylarında kilometrelerce yolda başımı cama(tren-otobus) yaslamış, sol ya da sağ tarafa yaslanmışken yansımalardaki silik sarı sokak lambalarının, gece huzurundaki düzenini, hayatla ilgili ağır düşünceler üzerine yaptığım mesailerimi hatırlatıyor. yolculuk hiç bitmeyecekmiş gibi istasyon istasyon ilerlerken yaşanmışlığın ve o anlık kimsesizliğin bünyemdeki ağırlığını tekrar tekrar hissediyorum. ağır olma sebebi dert değil, cevap bulunamayan sorular olması. belli dertlerin çözülme ya da çözülmemesi üzerine düşünebilir en azından çaresizliğiniz bu sınırlar üzerine olur. ama bu tip hayat üzerine düşüncelerde belirsizlik ve sonsuzluk olduğu için hiçbir zaman cevap bulamazsınız. göz altı morluklarının kaynağı her zaman vitaminsizlik ya da uykusuzluk olmaz. asıl kaynağı hayat düşüncesidir. bu düşünce de bir kere aklınıza girdi mi, bir daha ne uykudan ne de gecelerden verim alırsınız; göz altı morluklarınızın açıklaması net şekilde yaşanmışlıktır tam da bu yüzden. sessiz gecelerde her taraf ıssız olduğu anda, bazı bünyelerin daha bir yaşam dolu olmasının sebebi de bu dolu zihindir. ironik şekilde daha yaşam dolu olan zihin yine kendini, en çok geceleri harap ederek yaşlandırır. çözüm bulunmaz çünkü mesele bir kere o uyanışın olmasıdır. sonrasında ne geri dönüş olur ne de bir daha yastığa rahatça koyulur o baş.
pärt, hüznün bestesini uzun yıllar akıllardan silinmeyecek bir hale getirmiştir ki henüz 40 yıl olmuşken klasikler arasında, hüznün marşları arasında şimdiden yerini almış.
sevgili ivanmilinski'nin kitap okuma müzikleri başlığını 1 yıl önce görmüş, kenara bir taslak atarak kenarda tutmuştum. bugünden itibaren de benim onlarca, yüzlerce saatlik okumalarımda arkada çalan bütün eserleri önce kendi başlığı, sonra da o başlıkta listeleyecegim. ilk sırada bu eser olsun dedim. antisosyal'in gereğinden fazla anlam yükleyeceği bu listelerden birisi de bende var. hem de çooook uzun süredir, ve sürekli güncelleniyor. başlangıcı yapmışken devamını da önümüzdeki aylar, belki yıllarda getireceğim. liste başlıkların içi doldurulmuş şekilde genişleyecek ve ilgili başlıkta kalacak.
devamını gör...