2006 yılı abd yapımı film.birbirinden farklı yüzyıllarda yaşayan üç karakterin hikayesini tek bir ortak noktada toplamayı başaran fantastik film.
film, toplamda 9 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "turab" tarafından 19.12.2020 02:05 tarihinde açılmıştır.
1.
(bkz: darren aronofsky) filmi.
ölüm kabullenilmesi gereken bir gerçektir. doğru ile, yanlış ile, mücadele veya teslim oluş ile ilgilenmeyen soğuk bir gerçektir.
bu film, bir kabulleniş hikayesidir.
ölüm kabullenilmesi gereken bir gerçektir. doğru ile, yanlış ile, mücadele veya teslim oluş ile ilgilenmeyen soğuk bir gerçektir.
bu film, bir kabulleniş hikayesidir.
devamını gör...
2.
darren aronofksy'nin hakettigi degeri gormeyen filmidir. muzikleri ve gorselligiyle sinema sanatinin onemli eserlerindendir. filmde turuncunun tonlari hakimdir. yillar once izlendiginde aglatmistir ancak artik sebep oldugu uzuntuden kaynakli yurek burkulmasi filmi benim icin tekrar izlenemez kilmistir. olumun geride kalanlar icin nasil bir sey oldugunu metaforlardan yararlanarak basarili bir sekilde anlatmistir. filmden sonra soundtracklerini dinlemeye devam ederek filmin uzerinizde biraktigi etkiyi surdurebilirsiniz.
devamını gör...
3.
binlerce film izlemiş biri olarak hayatımda beni bu kadar etkileyen film görmedim. ilk girişinden itibaren tüylerim diken modunda izliyorum. normalde bir filmi tekrar izleme gibi huyum hiç yoktur ama bu filmi defalarca izledim, izlerim. hayatımın filmi diye görüyorum. bir adamın kadına olan bağlılığı, uğruna her şeyi göze alması, o müzikler, ortam enfes. ileride yazar olunca daha detaylı bir içerikle bu başlığa mutlaka döneceğim.
devamını gör...
4.
bir yakınınızı, sevdiğiniz bir insanı kaybetmeden önce izlediğinizde başka, sonra izlediğinizde başka etkileri olan bir film.
hoş ölüm ile ilgili başa gelmeden okunan, izlenen, düşünülen her şey boş ya. neyse.
hoş ölüm ile ilgili başa gelmeden okunan, izlenen, düşünülen her şey boş ya. neyse.
devamını gör...
5.
darren aronofsky'nin kıyıda köşede kalmış bilimkurgu, fantastik, tarih, din ile harmanlanmış 2006 yapımlı dram filmidir.
gerek müziğiyle, görselliğiyle, diyaloglarıyla insana bilmediği bilip de kabullenemediği bir gerçekle yüzleştiriyor; ölümle. ölümün aslında bir yok oluş değil başka şekilde var oluş olduğuna değiniyor. ısabel bunu kabullenmemiz ve huzura ermemiz gerektiğini düşünürken; eşi tomas ölümün tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu savunuyor. aralarındaki o aşk ise durumu daha da acıklı hale getirdiği için ekran başında salya sümük olan bize bize oluyor. tabii kim kabullenir ki sevdiği insanın gömülüp bir ağacın meyvesi olduktan sonra dalına konan kuşun yemi olacağını? diğer evrenler ise başlı başına masalsı, felsefik. ne anlayacağınız, nasıl yorumlayacağınız iç dünyanızla ilgili.
oyunculuklar mükemmeldi, özellikle rachel weisz'in güzelliği anlatılamaz, göz kamaştırıyor ama gerçek anlamda. maalesef gişelerde çakan filmin imdb puanı da öyle yüksek değil. benim ise ne önerirsin sorularına ilk cevabımdır bu efsane.
"ölüm yaradılışın bir parçasıdır."
gerek müziğiyle, görselliğiyle, diyaloglarıyla insana bilmediği bilip de kabullenemediği bir gerçekle yüzleştiriyor; ölümle. ölümün aslında bir yok oluş değil başka şekilde var oluş olduğuna değiniyor. ısabel bunu kabullenmemiz ve huzura ermemiz gerektiğini düşünürken; eşi tomas ölümün tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu savunuyor. aralarındaki o aşk ise durumu daha da acıklı hale getirdiği için ekran başında salya sümük olan bize bize oluyor. tabii kim kabullenir ki sevdiği insanın gömülüp bir ağacın meyvesi olduktan sonra dalına konan kuşun yemi olacağını? diğer evrenler ise başlı başına masalsı, felsefik. ne anlayacağınız, nasıl yorumlayacağınız iç dünyanızla ilgili.
oyunculuklar mükemmeldi, özellikle rachel weisz'in güzelliği anlatılamaz, göz kamaştırıyor ama gerçek anlamda. maalesef gişelerde çakan filmin imdb puanı da öyle yüksek değil. benim ise ne önerirsin sorularına ilk cevabımdır bu efsane.
"ölüm yaradılışın bir parçasıdır."
devamını gör...
6.
darren aronofsky'nin ilk başta 70 milyon dolar bütçeyle başrollerde brad pitt ve cate blanchett ile çekmek isteyip, yapımcı şirket warner bros'un 35 milyon dolar bütçe ayırması sebebiyle hugh jackman ve rachel weisz ile çektiği, yaklaşık 16 milyon dolar gişe hasılatıyla da zarar eden filmi.
filmin zarar etmesinin en büyük sebebi genel izleyici kitlesine hitap etmemesidir çünkü, film daha çok mistisizmle ilgili, yaşamı ve ölümü sorgulayan insanlara hitap etmektedir. çok bilindik bir düşünce olan "ölüm bir son değil, başlangıçtır" fikrinin işlendiği bu film, bu basit temasına rağmen, olay örgüsü ve düşüncelere dokunuşuyla, çağının ötesinde, görsel ve müzikal bir başyapıttır. bu filmi "the fountain" yapan da aronofsky'den ziyade, müzikleriyle clint mansell'dir.
film, "bu nedenle tanrı adem ve havva'yı cennet bahçelerinden kovdu ve hayat ağacını koruması için yanan bir kılıç yerleştirdi" eski ahit 3:24 göndermesiyle başlıyor. filmin 3 ayrı hikaye üzerinden işlendiği düşünülse de aslında tek bir hikaye var. ana karakterlerimiz; beyin sapında tümör olan, günleri sayılı izzi creo ve karısının hastalığına çare arayan beyin cerrahı thomas creo.
doktor thomas ölümün de diğerleri gibi bir hastalık olduğunu, bunun da bir çaresi olması gerektiğini ve çaresini de bulacağını düşünen birisidir. karısının son günlerinde onunla daha çok vakit geçirmek varken, gecelerini dahi laboratuvarda harcamakta, onun hayatının son dönemini kaçırmaktadır. hatta alyansını bile laboratuvarda kaybetmiştir. karısı izzi ise ölümün de hayatın bir parçası olduğunu düşünen, bu gerçekle daha barışık bir karakterdir. sonunu tamamlayamayacağı bir kitap yazmaya başlar ve sonunu thomas'tan tamamlamasını ister. "the fountain" adını verdiği bu kitapta ilişkilerinin ve içinde bulundukları durumun tamamen bir yansımasını görürüz.
izzi creo karşımıza 16. yüzyıl ispanya kraliçesi isabella olarak çıkar. fethedilen güney amerika topraklarından dönen bir rahip, mayaların, özsuyundan içenin ölümsüzlüğe kavuştuğu, yeri gizli bir hayat ağacına sahip oldukları bilgisiyle döner. kraliçenin bu fikre kapılması engizisyon başhakimi tarafından hoş karşılanmaz, kraliçe ve destekçileri günahkarlık ve heretiklikle suçlanır. hükmü verilen ve etrafı kuşatılan kraliçenin tek umudu fatih kaptan tomas verde'dir. kraliçeden icazet ve hatta alyans alan verde, gizli piramidi ve hayat ağacını bulmak, kraliçeyle sonsuza kadar beraber yaşamak umuduyla yola çıkar.
kitabın sonunu doktor creo tamamlıyor demiştik. hikayemizin üçüncü kısmında * da, aydınlanma yaşayan doktorumuzun bir baloncuk içinde, izzi'nin yansıması bir ağaç ile orion takım yıldızı'ndaki, messier 42 nebulası'na yolculuğu anlatılıyor. maya inanışında bu nebulanın etrafını sardığı, ölmek üzere olan yıldıza xibalba demişler. mayaların ölüm ve yaşam döngüsünü, bir yıldız ölecek ki yeni yıldızlar doğsun seviyesinde keşifleri gerçekten çok ilginç.
film hakkında yeterince spoiler verdik. önce, fragman tadında, clint mansell şaheseri "death is the road to awe"yi dinleyelim.
death is the road to awe
aşağıdaki videoyu filmde sanırım göremezsiniz. en azından benim izlediğim filmde yoktu. bu sahnelerden de mahrum kalmayın. *
life on a ship
hepimizin karşısına sözlüksel platformlarda "ölümün insanı çıldırtmıyor oluşu" başlığı çıkmıştır. çoğu kişi inancı gereği öldükten sonra da hayat olduğuna inanır. herhangi bir dini inanca sahip olmayan birisi bile böyle bir beklenti içinde olabilir. hatta düşünceler, "yeter ki olsun, cehennemde yanmaya da razıyım" boyutuna kadar taşınabilir, çoğaltılabilir.
öncelikle ölümden çıldırtmayacak seviyede korkmamamızın sebebi, bu duyguyu hiçbir şekilde tecrübe etmemiş olmamız ve edemeyecek olmamız. sinir sistemimizde bir duygunun tecrübe olarak kalabilmesi için o tecrübenin sinir ağına işlenmesi lazım. yani beyin aslında hiçbir zaman öldüğünün farkına varamıyor. fizyolojik olarak böyle bir rahatlık söz konusu.
"olur mu ya, insan boğulurken ölmekten nasıl korkuyor!" dediğinizi duyar gibiyim. boğulma tecrübesi yaşamış birisiyim. insan ölümden sonrası veya sonrasızlığından ziyade, yüksekten düşerek, araba çarparak, bomba patlayarak, kurşunlanarak, boğularak, herhangi bir uzvu koparak, yırtıcılara yem olarak ölmek gibi travmatik ölümlerden korkmaktadır. aslında bu da sinir sistemimizin yarattığı mekanik bilincin * üzerinde oluşan acı çekme korkusudur. burada da gözlemleyerek öğrenme konusunda görevli ayna nöronlar devreye giriyor.
ölümsüz olduğunuzu varsayın. kopan, parçalanan bir uzvunuz bile kendini yenilesin. yukarıda saydığım travmatik acılar bünyenizde yine de korkuya sebep olacaktır. bilinciniz bu acılardan her zaman kaçınmak isteyecektir. yoksa ölüm ve sonrası, inancı en sağlam kişi tarafından bile korkudan ziyade endişeli bir bekleyiş olacaktır. konuyu çok da uzatmadan, çok eskiden yazdığım, başka bir yazı içinde de paylaştığım bir şiirle kapatmak isterim.
bir öbek anemon bırak,
yaşarken yeşertemediklerini
harami arılar çalsın,
umudunun özünü
yolgezer kelebekler uçursun
ömürlerince mesafeye,
bir polen taneciğinde,
varsın her şeyini...
filmin zarar etmesinin en büyük sebebi genel izleyici kitlesine hitap etmemesidir çünkü, film daha çok mistisizmle ilgili, yaşamı ve ölümü sorgulayan insanlara hitap etmektedir. çok bilindik bir düşünce olan "ölüm bir son değil, başlangıçtır" fikrinin işlendiği bu film, bu basit temasına rağmen, olay örgüsü ve düşüncelere dokunuşuyla, çağının ötesinde, görsel ve müzikal bir başyapıttır. bu filmi "the fountain" yapan da aronofsky'den ziyade, müzikleriyle clint mansell'dir.
film, "bu nedenle tanrı adem ve havva'yı cennet bahçelerinden kovdu ve hayat ağacını koruması için yanan bir kılıç yerleştirdi" eski ahit 3:24 göndermesiyle başlıyor. filmin 3 ayrı hikaye üzerinden işlendiği düşünülse de aslında tek bir hikaye var. ana karakterlerimiz; beyin sapında tümör olan, günleri sayılı izzi creo ve karısının hastalığına çare arayan beyin cerrahı thomas creo.
doktor thomas ölümün de diğerleri gibi bir hastalık olduğunu, bunun da bir çaresi olması gerektiğini ve çaresini de bulacağını düşünen birisidir. karısının son günlerinde onunla daha çok vakit geçirmek varken, gecelerini dahi laboratuvarda harcamakta, onun hayatının son dönemini kaçırmaktadır. hatta alyansını bile laboratuvarda kaybetmiştir. karısı izzi ise ölümün de hayatın bir parçası olduğunu düşünen, bu gerçekle daha barışık bir karakterdir. sonunu tamamlayamayacağı bir kitap yazmaya başlar ve sonunu thomas'tan tamamlamasını ister. "the fountain" adını verdiği bu kitapta ilişkilerinin ve içinde bulundukları durumun tamamen bir yansımasını görürüz.
izzi creo karşımıza 16. yüzyıl ispanya kraliçesi isabella olarak çıkar. fethedilen güney amerika topraklarından dönen bir rahip, mayaların, özsuyundan içenin ölümsüzlüğe kavuştuğu, yeri gizli bir hayat ağacına sahip oldukları bilgisiyle döner. kraliçenin bu fikre kapılması engizisyon başhakimi tarafından hoş karşılanmaz, kraliçe ve destekçileri günahkarlık ve heretiklikle suçlanır. hükmü verilen ve etrafı kuşatılan kraliçenin tek umudu fatih kaptan tomas verde'dir. kraliçeden icazet ve hatta alyans alan verde, gizli piramidi ve hayat ağacını bulmak, kraliçeyle sonsuza kadar beraber yaşamak umuduyla yola çıkar.
kitabın sonunu doktor creo tamamlıyor demiştik. hikayemizin üçüncü kısmında * da, aydınlanma yaşayan doktorumuzun bir baloncuk içinde, izzi'nin yansıması bir ağaç ile orion takım yıldızı'ndaki, messier 42 nebulası'na yolculuğu anlatılıyor. maya inanışında bu nebulanın etrafını sardığı, ölmek üzere olan yıldıza xibalba demişler. mayaların ölüm ve yaşam döngüsünü, bir yıldız ölecek ki yeni yıldızlar doğsun seviyesinde keşifleri gerçekten çok ilginç.
film hakkında yeterince spoiler verdik. önce, fragman tadında, clint mansell şaheseri "death is the road to awe"yi dinleyelim.
death is the road to awe
aşağıdaki videoyu filmde sanırım göremezsiniz. en azından benim izlediğim filmde yoktu. bu sahnelerden de mahrum kalmayın. *
life on a ship
hepimizin karşısına sözlüksel platformlarda "ölümün insanı çıldırtmıyor oluşu" başlığı çıkmıştır. çoğu kişi inancı gereği öldükten sonra da hayat olduğuna inanır. herhangi bir dini inanca sahip olmayan birisi bile böyle bir beklenti içinde olabilir. hatta düşünceler, "yeter ki olsun, cehennemde yanmaya da razıyım" boyutuna kadar taşınabilir, çoğaltılabilir.
öncelikle ölümden çıldırtmayacak seviyede korkmamamızın sebebi, bu duyguyu hiçbir şekilde tecrübe etmemiş olmamız ve edemeyecek olmamız. sinir sistemimizde bir duygunun tecrübe olarak kalabilmesi için o tecrübenin sinir ağına işlenmesi lazım. yani beyin aslında hiçbir zaman öldüğünün farkına varamıyor. fizyolojik olarak böyle bir rahatlık söz konusu.
"olur mu ya, insan boğulurken ölmekten nasıl korkuyor!" dediğinizi duyar gibiyim. boğulma tecrübesi yaşamış birisiyim. insan ölümden sonrası veya sonrasızlığından ziyade, yüksekten düşerek, araba çarparak, bomba patlayarak, kurşunlanarak, boğularak, herhangi bir uzvu koparak, yırtıcılara yem olarak ölmek gibi travmatik ölümlerden korkmaktadır. aslında bu da sinir sistemimizin yarattığı mekanik bilincin * üzerinde oluşan acı çekme korkusudur. burada da gözlemleyerek öğrenme konusunda görevli ayna nöronlar devreye giriyor.
ölümsüz olduğunuzu varsayın. kopan, parçalanan bir uzvunuz bile kendini yenilesin. yukarıda saydığım travmatik acılar bünyenizde yine de korkuya sebep olacaktır. bilinciniz bu acılardan her zaman kaçınmak isteyecektir. yoksa ölüm ve sonrası, inancı en sağlam kişi tarafından bile korkudan ziyade endişeli bir bekleyiş olacaktır. konuyu çok da uzatmadan, çok eskiden yazdığım, başka bir yazı içinde de paylaştığım bir şiirle kapatmak isterim.
bir öbek anemon bırak,
yaşarken yeşertemediklerini
harami arılar çalsın,
umudunun özünü
yolgezer kelebekler uçursun
ömürlerince mesafeye,
bir polen taneciğinde,
varsın her şeyini...
devamını gör...
7.
ölüm, hayat ve aşkın katmanlı ve girift şekilde işlendiği masalsı ve bir o kadar da etkileyici bir film the fountain. harika bir kurgusu var. tür olarak dram macera romantik diyebiliriz.
filmin konusundan kısaca bahsedeyim diyorum ama spoiler vermeden anlatmak zor. yine de deneyeceğim. tanımın devamı için sorumluluk kabul etmem baştan söyleyeyim.*
doktor tommy'nin eşi ızzi hastadır ve durumu kötüye gitmektedir. tommy aynı zamanda bir maymun üzerinde çalışmalar yürütmekte ve maymundaki tümörü iyileştirmeye çalışmaktadır. bu çabalarının eşinin hastalığında da işe yarayacağını düşünmektir.
eşi ise ölümü kabullenmiştir. 16. yy.'da geçen bir hikaye yazmaktadır. ızzi mistik yönü olan ve ölümün bir son olmadığını düşünen bir karakter. hikayesi de mistik temellere dayanıyor. hikayeye göre ispanya kraliçesinin hakimiyet alanı daralmaktadır ve fedaisi tomas'ı ülkesinin kurtuluşu için kilit bir göreve yollar.
ızzi hikayenin son bölümünü yazamadığı için tommy'den yardım ister.
tommy hem eşinin hastalığı hem de hikaye ile baş etmek durumundadır.
konumuz bu şekilde. bir de müzikleri var ki, zaten malumunuzdur diye düşünüyorum, acayip bir havaya sahip. tüyleri diken diken ediyor. filmin önüne geçen müzikler diye tabir edilen cinsten.
bundan sonrası spoiler sevgili okuyucu.
filmimiz üç ayrı zaman diliminde geçiyor. 21.yy, 16. yy ve 26.yy.
filmde 26 yy. sayısal olarak net değil ama bir afiş var. şurada gördüğünüz gibi.
net bir şekilde anlıyoruz kapsülde geçen zaman dilimini. zaten filmin yönetmeni de bir bilim kurgu filmi çektiklerini söylüyor.
bu bağlamda tommy'nin o zamana kadar yaşaması için o çok aradığı ölümsüzlüğü bulması gerekiyor. ve buluyor da.
21. yy kısmında tommy ve ekibi maymunu iyileştirebilmişti. ölümsüzlüğü keşfediyor ama ızzi'ye bir faydası olmuyor. ızzi'nin kaybını aşamıyor. kitabı da bitiremiyor. fakat geçen zaman içinde tommy'nin bakış açısı değişiyor. artık o bilim insanı yok. mecnun mecnun hayat ağacıyla konuşuyor. onu ızzi ile özdeşleştirmiş durumda. hayali olarak onunla yaşadığı ve pişmanlık duyduğu sahneleri zihninde yaşıyor. karda yürüme teklifini reddetmişti filmin başında hatırlarsanız.
ve filmin çözümü de tommy'nin ölümü kabullenmesiyle oluyor. kendisini ızzi'nin bakış açısına teslim ediyor deyim yerindeyse. karda yürüme teklifini zihinsel olarak kabul ettikten sonra da kitabı tamamlamayı başarıyor.
maya efsanesi, xibalba, hayat ağacı, budizm( tommy meditasyon yapıyor bir sahnede) gibi unsurlarla kitabın devamı tam da ızzi'nin istediği gibi bitiyor.
tommy'nin xibalba'ya ulaşmasıyla da 26. yy kısmı sona eriyor.
filmin sonunda ise benim zihinsel olduğunu düşündüğüm o karda yürüme teklifinin kabulünden sonra tommy'yi ızzi'nin mezarı başında elinde yine ızzi'nin verdiği çınar tohumuyla görüyoruz. bence yine tommy'nin zihnindeyiz bu sahnede.
kapsüllü kısımların içsel yolculuk olabileceği de söyleniyor. bilemiyorum sizin nasıl bir çözümünüz var ama zaten bu filmin net bir çözüme ihtiyacı da yok.
şuradan daha ayırıntılı bir okuma yapabilirsiniz.
üç ayrı zaman diliminin birbiriyle iç içe ve özdeş olması da filmi başka bir yere taşıyor. tek bir hikaye seyrediyoruz aslında.
filmin rotten puanının düşük olmasını da anlayabilmiş değilim. zaten bu puanlama olayı saçma sapan bir şey bence. ne hissediyorsanız puan odur.
o halde, together we will live forever.
filmin konusundan kısaca bahsedeyim diyorum ama spoiler vermeden anlatmak zor. yine de deneyeceğim. tanımın devamı için sorumluluk kabul etmem baştan söyleyeyim.*
doktor tommy'nin eşi ızzi hastadır ve durumu kötüye gitmektedir. tommy aynı zamanda bir maymun üzerinde çalışmalar yürütmekte ve maymundaki tümörü iyileştirmeye çalışmaktadır. bu çabalarının eşinin hastalığında da işe yarayacağını düşünmektir.
eşi ise ölümü kabullenmiştir. 16. yy.'da geçen bir hikaye yazmaktadır. ızzi mistik yönü olan ve ölümün bir son olmadığını düşünen bir karakter. hikayesi de mistik temellere dayanıyor. hikayeye göre ispanya kraliçesinin hakimiyet alanı daralmaktadır ve fedaisi tomas'ı ülkesinin kurtuluşu için kilit bir göreve yollar.
ızzi hikayenin son bölümünü yazamadığı için tommy'den yardım ister.
tommy hem eşinin hastalığı hem de hikaye ile baş etmek durumundadır.
konumuz bu şekilde. bir de müzikleri var ki, zaten malumunuzdur diye düşünüyorum, acayip bir havaya sahip. tüyleri diken diken ediyor. filmin önüne geçen müzikler diye tabir edilen cinsten.
bundan sonrası spoiler sevgili okuyucu.
filmimiz üç ayrı zaman diliminde geçiyor. 21.yy, 16. yy ve 26.yy.
filmde 26 yy. sayısal olarak net değil ama bir afiş var. şurada gördüğünüz gibi.
net bir şekilde anlıyoruz kapsülde geçen zaman dilimini. zaten filmin yönetmeni de bir bilim kurgu filmi çektiklerini söylüyor.
bu bağlamda tommy'nin o zamana kadar yaşaması için o çok aradığı ölümsüzlüğü bulması gerekiyor. ve buluyor da.
21. yy kısmında tommy ve ekibi maymunu iyileştirebilmişti. ölümsüzlüğü keşfediyor ama ızzi'ye bir faydası olmuyor. ızzi'nin kaybını aşamıyor. kitabı da bitiremiyor. fakat geçen zaman içinde tommy'nin bakış açısı değişiyor. artık o bilim insanı yok. mecnun mecnun hayat ağacıyla konuşuyor. onu ızzi ile özdeşleştirmiş durumda. hayali olarak onunla yaşadığı ve pişmanlık duyduğu sahneleri zihninde yaşıyor. karda yürüme teklifini reddetmişti filmin başında hatırlarsanız.
ve filmin çözümü de tommy'nin ölümü kabullenmesiyle oluyor. kendisini ızzi'nin bakış açısına teslim ediyor deyim yerindeyse. karda yürüme teklifini zihinsel olarak kabul ettikten sonra da kitabı tamamlamayı başarıyor.
maya efsanesi, xibalba, hayat ağacı, budizm( tommy meditasyon yapıyor bir sahnede) gibi unsurlarla kitabın devamı tam da ızzi'nin istediği gibi bitiyor.
tommy'nin xibalba'ya ulaşmasıyla da 26. yy kısmı sona eriyor.
filmin sonunda ise benim zihinsel olduğunu düşündüğüm o karda yürüme teklifinin kabulünden sonra tommy'yi ızzi'nin mezarı başında elinde yine ızzi'nin verdiği çınar tohumuyla görüyoruz. bence yine tommy'nin zihnindeyiz bu sahnede.
kapsüllü kısımların içsel yolculuk olabileceği de söyleniyor. bilemiyorum sizin nasıl bir çözümünüz var ama zaten bu filmin net bir çözüme ihtiyacı da yok.
şuradan daha ayırıntılı bir okuma yapabilirsiniz.
üç ayrı zaman diliminin birbiriyle iç içe ve özdeş olması da filmi başka bir yere taşıyor. tek bir hikaye seyrediyoruz aslında.
filmin rotten puanının düşük olmasını da anlayabilmiş değilim. zaten bu puanlama olayı saçma sapan bir şey bence. ne hissediyorsanız puan odur.
o halde, together we will live forever.
devamını gör...
8.
insanın ölümsüzlük arayışını reenkarne ruhlar ile anlatan çok sevdiğim film.
hemen her sahnesi dinsel ve mitolojik ögeler barındıran ve ölümsüzlüğü anca tüm mitlerde var olan kutsal hayat ağacında yok olunca bulan destansı bir film.
şeffaf kürede evrende seyahat ederken çalan müzikler olsun o sahneler olsun, hepsi muhteşem...
bir kaç ayda bir izlediğim şaheser.
hemen her sahnesi dinsel ve mitolojik ögeler barındıran ve ölümsüzlüğü anca tüm mitlerde var olan kutsal hayat ağacında yok olunca bulan destansı bir film.
şeffaf kürede evrende seyahat ederken çalan müzikler olsun o sahneler olsun, hepsi muhteşem...
bir kaç ayda bir izlediğim şaheser.
devamını gör...