türkiye'deki 196 rektörden 68'inin uluslararası makalesinin olmaması

türkiye’deki yükseköğretim sisteminin geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla kurulan üniversite araştırmaları laboratuvarı'nın (üniar) kurucularından prof. dr. engin karadağ, türkiye’deki görev yaşan 196 rektörün akademik profilini çıkaran bir çalışma yaptı. çalışma kapsamında rektörlerin bugüne kadar yaptığı tüm bilimsel çalışmalar inceledi.

atıf ve yayın verilerini derleyen “web of sience” sisteminden elde edilen verilere göre,

- uluslararası makalesi bulunmayan toplam rektör sayısı 68.

-toplam 55 rektörün uluslararası yayını bulunmuyor.

- hiç bir yerde atıf yapılmayan rektör sayısı 71. buradan

üniversitelerimizin en tepesinde oturtulan kişiler bunlar.
bu kafadaki yönetimden nasıl bir ilim , nasıl bir bilim çıkar tahmin etmek güç değil, ayrıca çıkmadığı da ortada.

dini yayınları vardır, gözünüzden kaçmıştır efendim.

cumaya gidip gitmediklerine ve bıyık şekillerine bakıldığı için akademik yeterliliğin pek önemi yoktur.

türkiyede fikri olanın bilgisi yok ki gelin görün akademide makalesi olan rektörler çoğunlukta olsun demek istediğim tanımdır.

türkiye'nin neden başarısız olduğunu, neden güçlü bir ekonomiye sahip olamadığını gözler önüne seren durumdur.

çünkü torpilin en son bile olmaması gereken akademide, isme özel ilan açılıyor. dayın yoksa, hocan çağırmadıysa yıllarca tek kuruş almadan köle gibi çalıştırılıyorsun. torpili olan kişi zaten kendini kasmıyor bile araştırma yapmak için, başkasına tez yazdırırken dolandırılıyor en fazla. üniversiteye gitmiş herkes farkındadır, bilimden uzak memur gibi süren sistemi. ülkenin yarısı deneyimi olsa dahi asgari maaşla çalıştırıldığından, gerçekten potansiyel bilim insanları, akademinin sıfır deneyim sayıldığı güzel ülkemizde, zaman kaybetmek istemediğinden, dayısı olan ve sıfır efor harcayan kesim işgal ediyor kadroları.

daha kötüsü; o 196 üniversitenin (!) çok değil 20 tanesinin adını sayabilecek rektör sayısının çok daha az olması ihtimali olabilir mi?

akademinin durumunu gösterir.

68 mi? yine iyi yahu.şu şartlarda 160 çıksa şaşırmayacağım bir olay.

ulusal makalelerinin de pek önemli şeyler olduğunu düşünmüyorum.

hele ki erzurum üniversitesinde sadece içindekiler bölümü olan doktora tezi yayınlandıktan sonra.

makale yazımı vb. kriterlerin her zaman doğru olarak algılanmaması gerektiğini düşündüğüm olaydır. bizim ülkemizde çoğu alanda yaşanan bir sorun var; çalışmayan, işini yapmayan insanların aslında iş yapıyormuş ya da çalışıyormuş gibi göründüğünü çoğumuz biliyoruz aslında. benzer şekilde makale yazmış, bir makalede ismi varmış gibi görünmesi onun o makaleyi yazdığı anlamına gelmiyor maalesef. makaleye hiç bir katkısı olmadan sadece isimlerinin yazılı olduğu makalesi olan bir sürü profesör var üniversitelerde. artık kriterler bile gerçek kriterler değil onlarda bile oyunlar var bilmediğimiz neler dönüyor üniversitelerde. onun için bu tür şeylere çok takılmayın derim, nacizane...

üniversitelerin haline bakınca çok yadırgamamak gerekiyor. böyle olmasaydı daha iyi yerlerde olurduk. zaten daha iyi yerlere gelen okulları da dibe çekmek için rektör atayıp duruyorlar. twitter birbirinin atamasını tebrik eden akademisyen dolu. makale yok ama twit var.

akademi dünyasında yaşanan bu kirli ve saçma sistem yüzünden, bu yaştan sonra ''acaba ben hangi sektörde çalışabilirim'' diye kara kara düşünüyorum. hayallerimi, gençliğimi çalan bu sistemin oluşumunda emeği geçen; rektöründen-özel kalemine, yök başkanından-çalıntı tezlerle doçentine kadar herkesin ama herkesin bedel ödemesini ve cezalandırılmasını istiyorum.
ceza alsalar çok bir şey değişmeyecek diye düşünüyorum, çünki bu adamların kadro verdiği, yetiştirdiği hocalar çatır çatur dersler veriyorlar. yeni neslin eğitim aldığı hocalara bakınca, kurtarılacak bir taraf göremiyorum. tgb gençliği, akp gençliği, ülkü ocakları gençliği, imam hatip gençliğini twitterdan gözlemleyince ağlamak istiyorum fakat ağlanacak halime genelde kahkaha atıyorum. ülke adına tükenmişlik sendromu yaşıyor olabilirim.
bugün, vasıfsız bir rektörün sebep olduğu zincirleme cehalet ve kıyımın örnekleri açıkça görülmektedir.

e yine iyi..! (çünkü realite daha umutsuzluk yaratır durumda) olanların makalelerine de bir ulaşabilsek, neşemiz tavan yapar kesin. ama bir önemi de yok. bir makalelik birbiriyle ilintili cümle kurmayı, bunu yazmayı becermek filan hafife alınmasın. hele bir de makalelerinden kendilerinin de haberleri var, okumadan aktarıp savunabilir durumda iseler şapka çıkartırız.

şu başlıkla birleştirilirse sözlükte çok da yer kaplamamış olacak gerçeklik.
(bkz: geceye bir vizyonsuzluk bırak)

şaşırdığım rakamdır. emin miyiz? 180 deseniz bu kadar şaşırmazdım açıkcası.

reyize biyatları tamsa, gerisini zıttır et, çoğu 2000 den sonra el çabukluğu marifet, gerçek eğitimi varmıdır bilen yok tipleri yükseltip rektör yaptılar, amerika da ; odtü, itü ve boğaziçi haricini s*kleyen yok. diploma olarak kabul etmiyorlar.

canımızdan çok sevdiğimiz, şanımız, şerefimiz, onlu sistemin mucidi metehan'ın varisi türk ordusu, 12 eylül'de darbe yapıp insanların donlarını çıkartıp sermayeye teslim etti. o günlerde meşhur intihalci profesörümüz kerküklü milyarder, devletin muteber adamı ihsan doğramacı, çat kapı kenanevren'in yanına girdi. "kenan" dedi. "bu işler böyle olmaz, üniversiteler anarşi yuvası. üniversite'ye ana kuzusu gelen burada düşünmeyi öğreniyor, anarşik oluyor, hak istiyor, hukuk diyor. böyle yürütemezsin"
"ne yapcaz ihsancım"dedi kenan.
"üniversiteleri boka çevirecez. leb dediğimizde lebbeyk diyen adamlar yetiştirecez. sen hele şu tutukladığın faşo itlerden ikisini üçünü as, gerisini serbest bırak. gerisini ben hallederim"
"peki" dedi süslü kenan. böylece yök doğdu. yök yasasının ertesinde rektörler toplantısı yapıldı. o anlı şanlı profesörlerimiz, siyah takım elbiseler içinde, alayı siyah gözlüklü, süslü kenan'ın huzurunda, meyhane rafında duran boş kulüp rakısı şişesi gibi sustaya durdular.
o yıl kenan ve ihsan nobel kimya ödülünü kazandı. çalışma konusu üniversiteleri boka çevirme konusunda olağanüstü başarıları.
üniversiteler boka döndü ama sorun vardı. bu ortamda "hoca" yetişmiyordu. doktora çalışması yapacak insanın günde 20 saat çalışacak azmi olmalıydı. kısaca oturmaktan g*tleri nasır bağlamayan insan doktora gibi doktora yapamazdı. (benim sınıf arkadaşlarımdan biri 90'larda ingiltere'de doktora yaptı. bir cümle yüzünden üç ay geri döndü çocuk. aklı başında gitti. döndüğünde tavanda yürüyebildiğini söyleyen biriydi)
buna da çare bulundu. nasılsa yapılmış kıyamet gibi doktora vardı. alıp türkçeye çevirir, azıcık değiştirirdin. oldu mu sana doktora. oldu. bu arada yeni bir sektör çıkartıldı ortaya: tez yazma sektörü. parasını verince sana tez yazıveriyordu adamlar. dünyada ilk. türk icadı
ah kahpe bizans ah. türk'e düşman gavurlar bu kez de yeni bir icat çıkardılar. veriyorsun tezi programa. bir saat sonra sana "lan bu tez intihal, çalıntı" diyor. bizim hocaların tezleri verildi. yarısı intihal çıktı.
ihsan'ın doktora tezi de intihal çıktı bu arada. (neyse yüce türk yargısı bu tezin intihal olmadığına karar verdi de hocanın itibarı kurtuldu.)
akademide kural, bir insanın tezi intihal çıkarsa akademik ünvanları iptal edilir. koskoca profesör tarih lisans mezunu olup iş arayacak.
neyse ki yök var. bir karar aldı: bir tezin intihal çıkması durumda bu kişinin daha önce kazandığı akademik ünvanlarının iptalini gerektirmez. yani banka soyup sermaye sahibi olduğunuzda banka soymuş olmanız gözardı edilir.
böylece intihal yasal hale getirdi.
derdinizi seveyim. rektörlerimizin uluslar arası makalesi yokmuş.

olanlar da çalıntı ya da kopyadır. çünkü gakgom bu ülke de yükseliş bilgi ve yetenek ile değil, ideoloji iledir. evet.

tüik mi açıkladı? :) işte liyakat işte feraset ;)