ütopyalar sevilmezken distopyaların sevilmesi
başlık "orsalesta anafor" tarafından 29.03.2022 22:44 tarihinde açılmıştır.
1.
@orsalesta anafor'un serzenişini anlıyorum lakin meselenin ''sevmek'' ya da ''sevmemek'' noktasında değerlendirilmesini yanlış buluyorum. bu tarz eserlerin yazılış amacı nedir? neden bu tarz eserler kaleme alınmıştır? önemli olan, meseleye bu noktadan yaklaşmaktır. distopyaların çoğunluğunun bir kurgu üzerinden gerçekliğe selam çaktığını ve bir mesaj vermeye çalıştığını görürsünüz. bu tarz eserlerin yazarlarının bir kaygısı vardır. farkındalık yaratmaya çalışırlar. insanoğlunun hamurundakileri ortaya dökerler. peki bu kötülükleri yani insanoğlunun hükmetme sevdasını, acımasızlığını, vicdansızlığını, yok edici yönünü neden tekrar tekrar ve farklı kurgularla ortaya koyarlar? kötüye kötü demek için mi? bir tespit yapmak için bunca emek vermeye gerek yok. kurgusal dünyalar üzerinden dünya gerçekliğini inşa etmeye de gerek yok. kötüye kötü der ve geçersiniz. bu eserlerin çoğu tam tersi şekilde daha iyisini nasıl inşa ederiz sorusunu sorabilmek adına verilmiştir. insanoğlunun ve yarattığı medeniyetin özeleştirisidir. siz bu eksiklikleri ve zaafları tespit edemezseniz yani bir distopya yazamazsanız, ütopya yazmanızın bir anlamı olmaz. sorunun farkında değilseniz, bir distopya içerisinde ütopyayı yaşarsınız ama ruhunuz duymaz. zaten çoğu distopik eserin alt metni bu şekilde kurgulanmıştır. bu aralar çok zamanım olmadığı için uzun uzun yazamayacağım. * ama kurgu eserler üzerine bu sözlükte yığınla değerlendirme yapıldı. distopyalar rahatsız eder, distopyalar insana ve yarattığı bu acımasız medeniyete karşı en ağır eleştirileri yapar. distopya okumayı sevmek kötülüğü olumlamak değildir. bilakis sizin de serzenişte bulunduğunuz olumsuzlukların nalına mıhına tenkit edildiğinin farkında olmaktır.
distopik eserler, altı kısık ateşte yakılmış bir kazanın içerisindeki kurbağa olduğunuzu size itinayla ve haykırarak hatırlatır. bu çığlığa kulak vermemek daha iyisini inşa edebilmenizin önündeki en büyük engellerden birisi olacaktır. başlıkta belirtilen söylemle meseleye bakarsak da, distopyaları sevmek kötülüğü sevmek değildir. farkındalığı sevmektir. bu tarz kurgu eserlerin gerçekliğe giden en kestirme yol olduğunu anladığımızda umarım çoktan kurbağa çorbası haline gelmiş olmayız. * özetle; ütopyaları sevebilmek, distopyaları kavramaktan geçer.
distopik eserler, altı kısık ateşte yakılmış bir kazanın içerisindeki kurbağa olduğunuzu size itinayla ve haykırarak hatırlatır. bu çığlığa kulak vermemek daha iyisini inşa edebilmenizin önündeki en büyük engellerden birisi olacaktır. başlıkta belirtilen söylemle meseleye bakarsak da, distopyaları sevmek kötülüğü sevmek değildir. farkındalığı sevmektir. bu tarz kurgu eserlerin gerçekliğe giden en kestirme yol olduğunu anladığımızda umarım çoktan kurbağa çorbası haline gelmiş olmayız. * özetle; ütopyaları sevebilmek, distopyaları kavramaktan geçer.
devamını gör...
2.
şiddet-kan-vahşet-birbirini ezme-ölüm-diktatörlükler-savaş-açlık-kıtlık-iklim krizleri-istilalar...
evet, bunlar daha çok seviliyor.
evet, bunlar daha çok seviliyor.
devamını gör...
3.
karanliga cik fazla bakarsaniz karanlikta sizin icinize bakar seklinde ozetleriz malesefki hayatlarimiz disardan utopya gibi gorunsede bir kaos ve distopyadan farksiz ve o kadar yabanciyizki o dunyaya kendimizi ait hissettigimiz yer bir utopya degil nereye aitsek orayi severiz .
devamını gör...
4.
distopyaların yaşanma ihtimali, ütopyaların yaşanma ihtimalinden her zaman daha fazladır. belki de sevilme nedeni budur.
devamını gör...
5.
(bkz: bir dış güç gelir ve baskı uygular korkusu)
aslında her distopya, bir ütopya üzerine kurulur.
ne yazık ki, bazen küçük detaylar bazense devasa yıkımlar, bunalımlar, ütopyanın etrafını bir çamur gibi sarar...
yaşanmasını imkansız hale getirir, namümküm kılar...
başka bir güç de değil, insan faktörü yüzünden olur bu, yüzde 99 ihtimalle.
ütopyayı yaratan da insan, sonrasında içinde bulunduğu distopyaya anlam vermeye çalışan da...
aslında her distopya, bir ütopya üzerine kurulur.
ne yazık ki, bazen küçük detaylar bazense devasa yıkımlar, bunalımlar, ütopyanın etrafını bir çamur gibi sarar...
yaşanmasını imkansız hale getirir, namümküm kılar...
başka bir güç de değil, insan faktörü yüzünden olur bu, yüzde 99 ihtimalle.
ütopyayı yaratan da insan, sonrasında içinde bulunduğu distopyaya anlam vermeye çalışan da...
devamını gör...
6.
insan zihni ütopyayı kurgularken fazla zorlanmıyor. yaşamın kimi kesitlerinde demet akalın aforizmalarında olduğu gibi "mutluluğun formülü çok açık." tekdüzeliği var. fakat distopya kurgularken seçenekler sınırsız. her an her yerden bir kötülük fırlayacakmış gibi karamsar bir hayatın içindeyiz. o nedenle distopya daha yaşama dair ve daha gerçekçi geliyor insanoğluna.
devamını gör...
7.
distopyalar olandır, ütopya ise hayal diye düşünürsek , distopyanın neden sevdiği anlaşılabilir. bu distopik bir evreninin sevildiğinden değil, bilakis mevcut tehditleri gösterdiği içindir.
cesur yeni dünya kitabı buna çok güzel örnek. baktığımızda aslında ütopik bir dünya sunuyor. ilaçla milaçla ama olsun,herkes mutlu. herkes sınıfının bilinciyle büyüyor ve bu yüzden mevcut sınıfını kabulleniyor ve şikayet etmiyor; bu nedenle de kavga-savaş yok. isyan edenler bu dünyadan izole edilmiş durumda ve diğer tarafla teması yok denecek kadar az. bu durumda bu dünyaya bir ütopya diyebilir miyiz? evet tabi ki diyebiliriz. yok diyemeyiz dersek, ütopyadan neyi kastettiğimizi bilmemiz gerekir. ütopya nedir? şu an herkesin hem fikir olabileceği tek ütopik yer var: cennet. cennete ulaşabilmek için ise önce cehennemi bilmemiz gerekmez mi? yani hangi şartlarda ,hangi günahları işlersek bir distopya olan cehenneme gideriz? ve hangi sevapları ve iyi eylemleri yaparsak bir ütopya olan cennete ulaşabiliriz? burada kastettiğim cennet-cehennem kavramı değil. kastettiğim şu ki, ütopyaya ulaşmak için önce distopyayı bilmemiz gerekir. eğer distopik bir dünyayı iyi bilirsek, o zaman distopyaya yol açan şeyleri bertaraf etme imkanımız olur. yoksa , distopik bir ülkedeyken ,'tüm avrupa bizi kıskanıyor', 'ekonomimiz çok iyi' gibi laflarla kendimizi ütopyada zannedebiliriz.
cesur yeni dünya kitabı buna çok güzel örnek. baktığımızda aslında ütopik bir dünya sunuyor. ilaçla milaçla ama olsun,herkes mutlu. herkes sınıfının bilinciyle büyüyor ve bu yüzden mevcut sınıfını kabulleniyor ve şikayet etmiyor; bu nedenle de kavga-savaş yok. isyan edenler bu dünyadan izole edilmiş durumda ve diğer tarafla teması yok denecek kadar az. bu durumda bu dünyaya bir ütopya diyebilir miyiz? evet tabi ki diyebiliriz. yok diyemeyiz dersek, ütopyadan neyi kastettiğimizi bilmemiz gerekir. ütopya nedir? şu an herkesin hem fikir olabileceği tek ütopik yer var: cennet. cennete ulaşabilmek için ise önce cehennemi bilmemiz gerekmez mi? yani hangi şartlarda ,hangi günahları işlersek bir distopya olan cehenneme gideriz? ve hangi sevapları ve iyi eylemleri yaparsak bir ütopya olan cennete ulaşabiliriz? burada kastettiğim cennet-cehennem kavramı değil. kastettiğim şu ki, ütopyaya ulaşmak için önce distopyayı bilmemiz gerekir. eğer distopik bir dünyayı iyi bilirsek, o zaman distopyaya yol açan şeyleri bertaraf etme imkanımız olur. yoksa , distopik bir ülkedeyken ,'tüm avrupa bizi kıskanıyor', 'ekonomimiz çok iyi' gibi laflarla kendimizi ütopyada zannedebiliriz.
devamını gör...