lynne ramsay'in yönettiği, lionel shriver'in aynı adlı romanından uyarlanan 2011 yılında gösterilmiş olan amerikan ve ingiliz ortak yapımı olan film.
eva khatchadourian, kocası franklin'den çocuk sahibi olmak için çok sevdiği özgürlüğünden ve bohem yaşam tarzından vazgeçen bir gezi yazarı/yayıncısıdır. eva, kevin adında bir erkek bebek doğurduğunda, onunla bağ kuramıyor ve kevin, huysuz, talepkar bir çocuktan sosyopatik bir gence dönüştüğünde, eva, oğlunun korkunç eyleminin sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalır.
eva khatchadourian, kocası franklin'den çocuk sahibi olmak için çok sevdiği özgürlüğünden ve bohem yaşam tarzından vazgeçen bir gezi yazarı/yayıncısıdır. eva, kevin adında bir erkek bebek doğurduğunda, onunla bağ kuramıyor ve kevin, huysuz, talepkar bir çocuktan sosyopatik bir gence dönüştüğünde, eva, oğlunun korkunç eyleminin sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "cinlisophie" tarafından 03.01.2021 23:45 tarihinde açılmıştır.
1.
insana bir çocuğun doğuştan mı yoksa sonradan mı saykotik olduğunu sorgulatan; anne olmanın farklı bir yüzü ile karşı karşıya bırakan; başrollerinde ezra miller,tilda swinton ve john reilly olan yönetmenliğini de başrollerdeki tilda swinton ve john reilly'nin yaptığı 2011 yapımı psikolojik gerilim filmidir.
devamını gör...
2.
her doğuran da kendine anayım demesin, sonucu çıkarılacak bir film. al işte ebeveyn olmayı istememek için bir neden daha. çocuğu hayırlı, iyi biri olarak yetiştiremediysen ayvayı yedin.
devamını gör...
3.
izlediğim en tuhaf filmlerden birisiydi... evet, en tuhaf... izledikten sonra bir çocuk nasıl büyütülmemeli kısmını daha iyi idrak ettim, bana psikolojik gerilim denilen şeyi ciddi ciddi yaşatmış, kendi kulvarındaki en iyi filmlerden biri olmasına karşın, tekrar izlemeyeceğim kadar sıkıcı bir film deneyimi de yaşattı... neden mi? gelin spoiler vermeden anlatayım.
öncelikle, filmin oyunculukları kusursuz... herkes öyle bir oynamış ki, ciddi anlamda gerçek dünyadan bir an gibi geldi bana. filmin sahneleri, çekim açıları falan da gayet hoş, senaryosu ve verdiği deneyim de öyle ama kimse çıkıp bu flashbacklerin artık tahammül edilemeyecek noktaya ulaştığını anlatmadı mı?
yani flashback kısmının bokunun çıkmasını ilk kez bu filmde yaşadım, geçmiş ve gelecek öyle iç içe girmiş ki, filmi izlenirken çok zorlandım, öyle ki bir zamandan sonra 20 dakikada bir durdurup gezindim sıkıntımdan evin içerisinde... kaldı ki ben uzun sahneleri çok seviyorum, kadın kapıyı açacak, yürüyecek, odasına girecek, bir şeyler yapacak falan... bunda öyle bir şey yok, kadın kapıyı aralıyor ve tak! 10 dakika sonrası, oğluyla konuşuyor, tak! 20 dakika öncesini analtıyor, sonrasında 3 gün sonrası falan derken zaman algısı yok gibi resmen filmde... çok rahatsız oldum bundan.
öncelikle, filmin oyunculukları kusursuz... herkes öyle bir oynamış ki, ciddi anlamda gerçek dünyadan bir an gibi geldi bana. filmin sahneleri, çekim açıları falan da gayet hoş, senaryosu ve verdiği deneyim de öyle ama kimse çıkıp bu flashbacklerin artık tahammül edilemeyecek noktaya ulaştığını anlatmadı mı?
yani flashback kısmının bokunun çıkmasını ilk kez bu filmde yaşadım, geçmiş ve gelecek öyle iç içe girmiş ki, filmi izlenirken çok zorlandım, öyle ki bir zamandan sonra 20 dakikada bir durdurup gezindim sıkıntımdan evin içerisinde... kaldı ki ben uzun sahneleri çok seviyorum, kadın kapıyı açacak, yürüyecek, odasına girecek, bir şeyler yapacak falan... bunda öyle bir şey yok, kadın kapıyı aralıyor ve tak! 10 dakika sonrası, oğluyla konuşuyor, tak! 20 dakika öncesini analtıyor, sonrasında 3 gün sonrası falan derken zaman algısı yok gibi resmen filmde... çok rahatsız oldum bundan.
devamını gör...
4.
cağnım tilda swinton'ın başrolde olduğu film. salt bu nedenle bile izleyesim vardı. manyak karakterleri seviyor olmak da cabası.
hayatı herhangi bir şekilde yaşamayı anlayabiliyorum, muhasebe defteri gibi hesaplı kitaplı, oyun gibi, deneyim deneyimdir diyerek, kurallı, kuralsız. bu biçimlerin pek çoğuna da saygı duyuyorum. bir insansınız ve bir kez yaşayacaksınız. o zaman kendi yolunuzla yaşayın, anlaşılabilir bu. ama bu kadar spontane bir şekilde hamile kalmayı asla anlayamadım. yani eva, hiç mi düşünmedin bacım ben buna hazır mıyım, altından kalkabilir miyim diye... çocuk yahu bu, içinden çıktığı zaman geri dönüşü yok baya ortalama 80 sene dünyada takılıyor. otsu bitki değil ki hevesini alana dek sula 1 senede kurusun gitsin...
hamilelik sürecindeki tavırlarını, karnına bakışını, surat ifadesini falan görseniz bebek tecavüz bebeği herhalde dersiniz. o kadar memnuniyetsiz ki içinde bulunduğu durumdan. çocuk rahminde değil midesinde olsa mide asidi ile kemiklerine dek eritecek kadın. yavrum sen istemiştin ama bunu? kaza bebeği de değil ki, kocan sana hatırlattı korunmuyo muyuz hacı, emin misin diye...
aslında bu pişmanlığı da bir yere kadar anlayabilirim ama bir yere kadar. hadi bebek içindeyken yaşa pişmanlığını, 9 ay vaktin var doya doya kendine sövmen için. bari dışarı çıkınca adapte olaydın ya duruma? postpartum mu oldu ne oldu diyeceğim ama o da tam olarak öyle bir şey değil galiba. bari bi uzmana gidip "ben çocuğumu sevemiyorum ve ona tahammül edemiyorum nabıcaz?" diyeydin be ablacım... (bu arada annemin de hamileliğinde ve ben bebekken benzer bi kafada olduğuna yemin edebilirim ama ispatlayamam, itiraf etmiyo ama inanıyorum buna. iyi ki sosyopat olmamışım...)
bu arada diğer karakteri yani kevin'i de tam anlayamadım. onun manyaklığı anne sevgisizliğinden mi yoksa bi yatkınlık da var mıydı emin değilim. yani çocuk o kadar küçük yaşta direnme ve maniple etme eğilimi içerisinde ki ve tabii cezalandırma/ öç alma, nutkum tutuldu. hani süper bi annesi olsaydı da manyak olurdu ama bu kadar manyak olmazdı gibi geliyor. benim exlerim gibi bişi olurdu aşağı yukarı herhalde *. sen çocuksun ya anneyi cezalandırmak adına konuşmayı reddetmek nereden çıkıyor? mikrop kadarken nası kadının odasını rezil edebiliyosun? tuvalet sorunu da zaten anneyi cezalandırmak için. bir şeye daha yemin edebilirim ama ispatlayamam: altına kaka yapmayı annesinden korktuğu için bırakmadı. annesine gerçekten vicdan azabı çekeceği bir şey yaptırtmayı başardı ve hem annenin tepkisinin büyüklüğünden hem de olayın anneye olan etkisinin büyüklüğünden tatmin oldu. mişın kompliit yani ondan dedi bari artık tuvalete sıçayım bana da zor oluyor diye. tüm kalbimle inanıyorum buna.
ergenlik döneminde zaten iyice ustalaşıyor insanları incitme konusunda. herkesi canını en çok yakacak yerden vuruyor. küçücük kız kardeşini bile. babaya yapmıyor mesela çünkü baba orada kendisini koruyacak bir eleman. anneyle ilişkileri gereği anne zaten nasıl bir manyak olduğunun farkında. baba en baştan beri onu da sevmişti o yüzden ona bu manyaklığı kondurması zor. bir de insanlar olarak şunu yapma eğilimindeyiz birilerine karşı: ee bana iyi davranıyor ali'ye kötü. ali'den bana ne, demek ki sorun ali'de. gerçekten böyle düşünüyoruz eşimiz dostumuz hakkında. ama bize nasıl davranırsa davransın, gerçekten sorun ali'de bile olsa, ali ile nasıl baş ettiği, ona karşı ne kadar ileri gittiği / çirkinleştiği de o kişinin ne olduğu ile ilişkili. ali'ye böyle davranan birisi sorun bende olduğunda bana da böyle davranabilir ve bir gün sorun bende de olabilir çünkü insanım ve hata yapabilirim diye düşünmüyoruz.
annesi kevin'e ne kadar mesafeliydiyse kevin de tüm insanlara o kadar mesafeli olup çıkıyor. filmin sonunda "neden yaptın?" sorusuna cevap veremiyor. cevap verebilse kurtulabilir ama aynı zamanda cevap verebilse ve kurtulsa yaşamı boyunca yaptığı şeyin acısını ve pişmanlığını duyar. o yüzden kevin bu sorunun yanıtını kendisine belki de hiçbir zaman veremeyecek. belki de verir sonra da kendini filan öldürür, çok da iyi olur.
ama filmin içinde o yanıtı veriyor aslında: "geometriden a almış olsam beni izler miydiniz? sıkılıp kapatırdınız." görülmek için yapıyor bunu kevin bence. varlığı birileri tarafından görülsün ve birilerinde bir duygu uyandırabilsin diye, o duygu dehşet olsa da, nefret olsa da önemli değil. çünkü kevin annesi tarafından sadece bu şekilde görülmüştü, çünkü annesinde dehşet, öfke, korku dışında bir duygu uyandıramamış, başka türlüsünü öğrenememişti. belki de kendisi de bu yüzden, bunlar dışında bir duygu hissetmiyor, onları tanımıyor. dolayısıyla kendi içinde bu hisleri yaratamadığı gibi bir başkasında da yaratamıyor, belki bu ihtimal aklına bile gelmiyor.
eva şüphesiz oğlunu hiç sevmemiş değil. sandığımız kadar kayıtsız, sevgisiz ve donuk bir anne olsa tüm olanlardan sonra ilk o arkasını dönerdi kevin'e. ama bazen düşünüyorum, belki de yanlış sevilmektense hiç sevilmemek daha iyidir. çünkü bizi seven insanları severiz biz de, hiç değilse sempati duyarız. ve günün sonunda da en çok sevdiğimiz insanlar tarafından acıtılırız. hiç sevilmeseydik, sevilmemiş olmanın acısını yaşardık. ama yamuk yumuk sevildiysek bunu anlamlandırmak, bununla başa çıkmak çok daha zor oluyor herhalde.
filmi beğendim. bir daha tövbeler olsun izlemem. ama siz bakabilirsiniz.
hayatı herhangi bir şekilde yaşamayı anlayabiliyorum, muhasebe defteri gibi hesaplı kitaplı, oyun gibi, deneyim deneyimdir diyerek, kurallı, kuralsız. bu biçimlerin pek çoğuna da saygı duyuyorum. bir insansınız ve bir kez yaşayacaksınız. o zaman kendi yolunuzla yaşayın, anlaşılabilir bu. ama bu kadar spontane bir şekilde hamile kalmayı asla anlayamadım. yani eva, hiç mi düşünmedin bacım ben buna hazır mıyım, altından kalkabilir miyim diye... çocuk yahu bu, içinden çıktığı zaman geri dönüşü yok baya ortalama 80 sene dünyada takılıyor. otsu bitki değil ki hevesini alana dek sula 1 senede kurusun gitsin...
hamilelik sürecindeki tavırlarını, karnına bakışını, surat ifadesini falan görseniz bebek tecavüz bebeği herhalde dersiniz. o kadar memnuniyetsiz ki içinde bulunduğu durumdan. çocuk rahminde değil midesinde olsa mide asidi ile kemiklerine dek eritecek kadın. yavrum sen istemiştin ama bunu? kaza bebeği de değil ki, kocan sana hatırlattı korunmuyo muyuz hacı, emin misin diye...
aslında bu pişmanlığı da bir yere kadar anlayabilirim ama bir yere kadar. hadi bebek içindeyken yaşa pişmanlığını, 9 ay vaktin var doya doya kendine sövmen için. bari dışarı çıkınca adapte olaydın ya duruma? postpartum mu oldu ne oldu diyeceğim ama o da tam olarak öyle bir şey değil galiba. bari bi uzmana gidip "ben çocuğumu sevemiyorum ve ona tahammül edemiyorum nabıcaz?" diyeydin be ablacım... (bu arada annemin de hamileliğinde ve ben bebekken benzer bi kafada olduğuna yemin edebilirim ama ispatlayamam, itiraf etmiyo ama inanıyorum buna. iyi ki sosyopat olmamışım...)
bu arada diğer karakteri yani kevin'i de tam anlayamadım. onun manyaklığı anne sevgisizliğinden mi yoksa bi yatkınlık da var mıydı emin değilim. yani çocuk o kadar küçük yaşta direnme ve maniple etme eğilimi içerisinde ki ve tabii cezalandırma/ öç alma, nutkum tutuldu. hani süper bi annesi olsaydı da manyak olurdu ama bu kadar manyak olmazdı gibi geliyor. benim exlerim gibi bişi olurdu aşağı yukarı herhalde *. sen çocuksun ya anneyi cezalandırmak adına konuşmayı reddetmek nereden çıkıyor? mikrop kadarken nası kadının odasını rezil edebiliyosun? tuvalet sorunu da zaten anneyi cezalandırmak için. bir şeye daha yemin edebilirim ama ispatlayamam: altına kaka yapmayı annesinden korktuğu için bırakmadı. annesine gerçekten vicdan azabı çekeceği bir şey yaptırtmayı başardı ve hem annenin tepkisinin büyüklüğünden hem de olayın anneye olan etkisinin büyüklüğünden tatmin oldu. mişın kompliit yani ondan dedi bari artık tuvalete sıçayım bana da zor oluyor diye. tüm kalbimle inanıyorum buna.
ergenlik döneminde zaten iyice ustalaşıyor insanları incitme konusunda. herkesi canını en çok yakacak yerden vuruyor. küçücük kız kardeşini bile. babaya yapmıyor mesela çünkü baba orada kendisini koruyacak bir eleman. anneyle ilişkileri gereği anne zaten nasıl bir manyak olduğunun farkında. baba en baştan beri onu da sevmişti o yüzden ona bu manyaklığı kondurması zor. bir de insanlar olarak şunu yapma eğilimindeyiz birilerine karşı: ee bana iyi davranıyor ali'ye kötü. ali'den bana ne, demek ki sorun ali'de. gerçekten böyle düşünüyoruz eşimiz dostumuz hakkında. ama bize nasıl davranırsa davransın, gerçekten sorun ali'de bile olsa, ali ile nasıl baş ettiği, ona karşı ne kadar ileri gittiği / çirkinleştiği de o kişinin ne olduğu ile ilişkili. ali'ye böyle davranan birisi sorun bende olduğunda bana da böyle davranabilir ve bir gün sorun bende de olabilir çünkü insanım ve hata yapabilirim diye düşünmüyoruz.
annesi kevin'e ne kadar mesafeliydiyse kevin de tüm insanlara o kadar mesafeli olup çıkıyor. filmin sonunda "neden yaptın?" sorusuna cevap veremiyor. cevap verebilse kurtulabilir ama aynı zamanda cevap verebilse ve kurtulsa yaşamı boyunca yaptığı şeyin acısını ve pişmanlığını duyar. o yüzden kevin bu sorunun yanıtını kendisine belki de hiçbir zaman veremeyecek. belki de verir sonra da kendini filan öldürür, çok da iyi olur.
ama filmin içinde o yanıtı veriyor aslında: "geometriden a almış olsam beni izler miydiniz? sıkılıp kapatırdınız." görülmek için yapıyor bunu kevin bence. varlığı birileri tarafından görülsün ve birilerinde bir duygu uyandırabilsin diye, o duygu dehşet olsa da, nefret olsa da önemli değil. çünkü kevin annesi tarafından sadece bu şekilde görülmüştü, çünkü annesinde dehşet, öfke, korku dışında bir duygu uyandıramamış, başka türlüsünü öğrenememişti. belki de kendisi de bu yüzden, bunlar dışında bir duygu hissetmiyor, onları tanımıyor. dolayısıyla kendi içinde bu hisleri yaratamadığı gibi bir başkasında da yaratamıyor, belki bu ihtimal aklına bile gelmiyor.
eva şüphesiz oğlunu hiç sevmemiş değil. sandığımız kadar kayıtsız, sevgisiz ve donuk bir anne olsa tüm olanlardan sonra ilk o arkasını dönerdi kevin'e. ama bazen düşünüyorum, belki de yanlış sevilmektense hiç sevilmemek daha iyidir. çünkü bizi seven insanları severiz biz de, hiç değilse sempati duyarız. ve günün sonunda da en çok sevdiğimiz insanlar tarafından acıtılırız. hiç sevilmeseydik, sevilmemiş olmanın acısını yaşardık. ama yamuk yumuk sevildiysek bunu anlamlandırmak, bununla başa çıkmak çok daha zor oluyor herhalde.
filmi beğendim. bir daha tövbeler olsun izlemem. ama siz bakabilirsiniz.
devamını gör...
5.
buddy holly'nin tatlı mı tatlı everyday'ini bile korkunç bir hale getirmeyi başarmış rahatsız edici ve çok başarılı film.
ezra miller'ın mental açıdan sıkıntılı, antisosyal kişilik bozukluğundan muzdarip karakterleri şüphe çekecek kadar iyi oynamasının gerçek hayattaki ürkütücü yansımasına dair ilk göstergelerden.
ezra miller'ın mental açıdan sıkıntılı, antisosyal kişilik bozukluğundan muzdarip karakterleri şüphe çekecek kadar iyi oynamasının gerçek hayattaki ürkütücü yansımasına dair ilk göstergelerden.
devamını gör...