en son dolandırıldığım şehir.
geçen yıl sonunda yayladağ lokumunu görmeye gittik hanımla birlikte. uçaktan indik ayağımızı bastık, ilk dakikadan sorunlar patladı. valizi gelmemiş hanımefendinin, gecenin yarısında havaalanını birbirine kattı. alandaki görevli hanımefendi de zaten baktı ki bizim kıza laf anlatamıyor, bana anlatıyor falan. kaptım hatunu, atladık taksiye eldeki çantayla valizle falan, tutanağı tuttuk gittik otogara. saat gece 3, ben sinirli o benden daha sinirli. sabah 6da mı ne antakyada olmamız lazım, daha vakit de var, dedim gel 1 aydır diyettesin, 2 gündür sadece sıvı besleniyorsun falan. gel biz adanaya gelmişken yerinde bi adana yiyelim. taksinin kapısını açar açmaz zaten aşti gibi "giieel abim giel nereye" diye birileri yabıştı paçamıza. ya şimdi perondaki otobüse binin ya da 1 saat sonra gelecek olana dediler, biz de o arada adananın adanada tadına bakmayı seçtik.
şimdi efendim bir düşünün. ben turuncu saçlı avrupai bir oğlan, yanımda süslenmiş püslenmiş bir kız, sırtımız elimiz çanta valiz dolu, yere ayak basar basmaz "aha bunlar euro. vallahi de euro billahi de euro" diye bütün otogar içinden geçirmediyse ben de büyücü değilim. o saatte açık iki yer var, biri çay ocağı diğeri bitişiğindeki kebapçı. uzatmayayım, girdik yedik.
arkadaşlar bizi bir kazıkladılar, bir kazıkladılaarr... kişi başı ödediğim fiyata istanbulda 3 kişi yer. öyle bir kazık. az daha soksalar bodrumdaki kazık mekanlar gibi olacak. el mahkum, ödedik çıktık otobüsü beklemeye. firmanın yazıhanesinde (bakın yürüyen euro olduğumu bu kelimeden bile anlarsınız. yazaaaaane değil, yazıhane) muhabbet ediyoruz dayılarla. anlattık durumu, neymiş efendim orası arkadaşınınmış da şu an çalışan adam bize iki kat fiyat çekip yarısını cebe indirecekmiş. yarın patrona söyleyeceklermiş, bundan sonra kimseye nanik yaptırtmayacaklarmış. sert bir dille uyaracaklarmış da falan. "birader sen ne anlatıyon, git konuş al fazla kestiği parayı getir bana o zaman, alacan mı yok. sus tamam kaptırdığımız para başımızın gözümüzün sadakası olsun tatavasını yapma artık" dedim de anca durdular.
abi sen cidden ne anlatıyodun bana ya. dolandırılmamak için tavsiye falan verdiler. ulan desenize biz geleni öpüyoruz gideni öpüyoruz, böyle de ahlaksız insanlarız diye. ben ahlaksızım ama sen bunu yeme dediler resmen. neyse meramıma geleyim, uzun zaman oldu dolandırılmadım. misafir edecek varsa otobüs biletimi alıp gelebilirim, bir de sizin şehrinizde dolandırılayım.
geçen yıl sonunda yayladağ lokumunu görmeye gittik hanımla birlikte. uçaktan indik ayağımızı bastık, ilk dakikadan sorunlar patladı. valizi gelmemiş hanımefendinin, gecenin yarısında havaalanını birbirine kattı. alandaki görevli hanımefendi de zaten baktı ki bizim kıza laf anlatamıyor, bana anlatıyor falan. kaptım hatunu, atladık taksiye eldeki çantayla valizle falan, tutanağı tuttuk gittik otogara. saat gece 3, ben sinirli o benden daha sinirli. sabah 6da mı ne antakyada olmamız lazım, daha vakit de var, dedim gel 1 aydır diyettesin, 2 gündür sadece sıvı besleniyorsun falan. gel biz adanaya gelmişken yerinde bi adana yiyelim. taksinin kapısını açar açmaz zaten aşti gibi "giieel abim giel nereye" diye birileri yabıştı paçamıza. ya şimdi perondaki otobüse binin ya da 1 saat sonra gelecek olana dediler, biz de o arada adananın adanada tadına bakmayı seçtik.
şimdi efendim bir düşünün. ben turuncu saçlı avrupai bir oğlan, yanımda süslenmiş püslenmiş bir kız, sırtımız elimiz çanta valiz dolu, yere ayak basar basmaz "aha bunlar euro. vallahi de euro billahi de euro" diye bütün otogar içinden geçirmediyse ben de büyücü değilim. o saatte açık iki yer var, biri çay ocağı diğeri bitişiğindeki kebapçı. uzatmayayım, girdik yedik.
arkadaşlar bizi bir kazıkladılar, bir kazıkladılaarr... kişi başı ödediğim fiyata istanbulda 3 kişi yer. öyle bir kazık. az daha soksalar bodrumdaki kazık mekanlar gibi olacak. el mahkum, ödedik çıktık otobüsü beklemeye. firmanın yazıhanesinde (bakın yürüyen euro olduğumu bu kelimeden bile anlarsınız. yazaaaaane değil, yazıhane) muhabbet ediyoruz dayılarla. anlattık durumu, neymiş efendim orası arkadaşınınmış da şu an çalışan adam bize iki kat fiyat çekip yarısını cebe indirecekmiş. yarın patrona söyleyeceklermiş, bundan sonra kimseye nanik yaptırtmayacaklarmış. sert bir dille uyaracaklarmış da falan. "birader sen ne anlatıyon, git konuş al fazla kestiği parayı getir bana o zaman, alacan mı yok. sus tamam kaptırdığımız para başımızın gözümüzün sadakası olsun tatavasını yapma artık" dedim de anca durdular.
abi sen cidden ne anlatıyodun bana ya. dolandırılmamak için tavsiye falan verdiler. ulan desenize biz geleni öpüyoruz gideni öpüyoruz, böyle de ahlaksız insanlarız diye. ben ahlaksızım ama sen bunu yeme dediler resmen. neyse meramıma geleyim, uzun zaman oldu dolandırılmadım. misafir edecek varsa otobüs biletimi alıp gelebilirim, bir de sizin şehrinizde dolandırılayım.

devamını gör...