azra gibi bir şeyler yazar profili

azra gibi bir şeyler kapak fotoğrafı
azra gibi bir şeyler profil fotoğrafı
rozet
karma: 362 tanım: 46 başlık: 1 takipçi: 3

son tanımları | başucu eserleri


abla olmak

her an sinirden kudurmak, kafasını patlatma hayalleriyle uykuya dalmak, azıcık yüzünü görmeyince başına bir şey mi geldi diye telaştan dört dönmek, biri azıcık laf etse tüm bağları koparacak kadar sinirlenmek ama söz kendisine düşünce yerin dibine sokmak, harçlık vermek, haraç kesmek, uyuz etmek, rezil etmek, tüm aptal anılarını ileride büyüdüğünde dalga geçmek için hafızaya kaydetmek, arkadaşlarına burun kıvırmak, müzik zevkini geliştirmeye çalışmak, konuşunca bla bla diyerek dinlememek, o kendisini dinlemeyince şaplağı yüzüne geçirmek, aileyi doldurmak, kötü bir şey yapınca anne babadan gizli çözmek, suç ortağı ve kötü polis olmak.......
devamını gör...

film seçerken geçen sürenin filmi izlerken geçen süreden fazla olması

film tek başına izlenir ya bırak şu insanları diye kendi kendime konuşmama sebep olan durum.
bir ben oldum mu, kafamda zaten en başından belli olan filmi açıyorum (kararsızlığımın olmadığı tek konu film seçimidir, yoksa nefes alırken bile aman burnum aman ağzım diyerek araya düşen insanım.), ruh hâlimi bildiğimden cuk oturuyor, eleştirimi de bir güzel, açıp arkadaşımı yapıyorum. o da çok mükemmel biri olduğu için hemen izlemediyse izliyor, bir üç saat de eleştirisini yapıyoruz missss. aa düşündüm de, izlesem onunla olur. ama kesinlikle her diyalog arası anılarını bize sunan teyzem veya hiçbir filmi beğenmeyen annem doğru seçenek değil... arkadaş ortamında da zaten amaç gevşeklik olsun, tüm dakikalarda karakterlere sövmediğimiz mi yürüyüşlerini eleştirmediğimiz mi... hakaretler, hakaretler. film izlemekten çok stres atmaya dönüyor olay.
devamını gör...

zor günlerden geçenlerin en iyi bildiği şey

izahı olmayan şeylerin mizahı olur diyerek, çayını alıp önce ağlama, sonra sövme, en son ağır dalgasını geçme eylemlerini en yakınlarınla yapmak.
devamını gör...

bir tweet görseli bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dünyanın en muhteşem üçlüleri

müzik, yağmur ve yollar.
devamını gör...

geceye bir sanat eseri bırak

müzik de bir sanattır diyerek;

him-love you like i do
devamını gör...

babaların garip huyları

hep bir şeylerden beklenti duymaları ama bu öyle garip bir beklenti ki asla dillerine vurmaz. öyle sessizce gözlerler sizi, anlayasınız diye. ama tık yok. nereden bileceğiz biz senin büyüklerinden öğrendiğin adetleri? veyahut kişiliğinin ince detaylarını..... sonra bir an gelir çat diye söyleyiverirler, "senin de şunu yapmaman yok mu... çok canımı sıkıyor." diye. ee, ne diyeyim yani. keşke baştan deseydin ya..
devamını gör...

geceye bir soru bırak

öleceğiniz zamanı bilseniz, delirmeden nefes alabilir misiniz?
devamını gör...

hiç gelmeyecek birini beklemek

kimi zaman fark edilmese ya da görmezden gelinse dahi bekleneni de gün geçtikçe üzen ve sırtına binen bu yükten soğutan olaydır.

yollar güzeldir güzel olmasına da, sen yürürken. başkasının ayak izlerini takip etmek, özlemek ve gözlemek acı, amaçsız ve içini çürüten bir eylemdir. hatta giden de zikzak çizer, kimi zaman gökte ilerler, sırf görülmesin diye...

çok sevdiğim iki şiiri düşüreyim madem buraya, zihnime düşüşü gibi:

ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar.
ne de şeytan, bir günahı.
seni beklediğim kadar.

geçti istemem gelmeni,
yokluğunda buldum seni;
bırak vehmimde gölgeni,
gelme, artık neye yarar?

beklenen//necip fazıl kısakürek (1937)

sen, kaçan bir ürkek ceylânsın dağda,
ben, peşine düşmüş bir canavarım!
istersen dünyayı çağır imdada;
sen varsın dünyada, bir de ben varım!

seni korkutacak geçtiğin yollar,
arkandan gelecek hep ayak sesim.
sarıp vücudunu belirsiz kollar,
enseni yakacak ateş nefesim.

kimsesiz odanda kış geceleri,
için ürperdiği demler beni an!
de ki: odur sarsan pencereleri,
de ki: rüzgâr değil, odur haykıran!

göğsümden havaya kattığım zehir,
solduracak bir gül gibi ömrünü,
kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
bana kalacaksın yine son günü.

ölürsün... kapanır yollar geriye;
ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
varılmaz hayale işaret diye,
toprağında bir taş olur, beklerim...

bekleyen//necip fazıl kısakürek (1930)

not: kronolojik olarak 1. benim yazma sırama göre 2. şiirin bir tık korkunç olduğunun farkındayım lakin hatadan dönen şairimiz artık gelmesen de olur diyerek noktayı koymuş en nihayetinde.
devamını gör...

keşke gerçek olsa denilen şeyler

hogwarts, elbette ki.
devamını gör...

aile apartmanı

eve geç giremezsiniz. azıcık saati kaçırırsanız, apartman girişinde depar ataraktan neredeyse uçma seviyesinde dairenize varmaya çalışırsınız.

eğer uyumadıysa her an babaanneniz kapısını aralayıp sanki ölümden dönmüşsünüzcesine dizlerine vurmaya, nerelerde kaldın kızım, ne oldu gibi sızlanmalara başlar.

sizden daha erken saatlerde eve gelmek zorunda kalan büyük kuzeninizden durumunuzu gizlemeye çalışırsınız çünkü bu bir probleme dönüşebilir(aman aman o daha kaç yaşında yuhhhh).

amcalarınızdan köşe bucak kaçarsınız gözükmemek adına, çok sevseniz bile aniden bir azar seans başlayabilir.

tüm bunların yanında anne-baba korkusu tahmin edersiniz ki devede kulak kalır :d

tabii içsel bunalımlar dolar içinize çünkü.... yani bir salın be kardeşim.

bir başka problem; eve misafir çağırdığınızda, ses yalıtımınız yoksa her biri bağırıp çığlık çığlığa güldüğünde -ki bu bizim ortamlarda normaldir- siz diken üstünde titrersiniz çünkü her an alt, üst ve yan dairelerinizdeki akrabalarınız sizi arayıp uyarabilr ya da ertesi gün laf sokabilirler.

babaanne detayı yine burada ortaya çıkıp gelenleri sorgular, kimsiniz, necisiniz....

gece beşte noodle yapıp oturduğunuzda herkes gözü kapalı yemeğini yerken siz hâlâ büyük bir gerginlikle sesleri zapt etmeye çalışırsınız.

kötüdür, kötüdür, kötüdür........
devamını gör...

sabahın köründe uyanıp temizlik yapan anne

özellikle sabaha karşı 6 gibi uyuduysanız, yedi buçuk sekiz sularında bahsi geçen karakter kurnazca evin içinde gezinir. bulaşıkları takır tukur sesler eşliğinde yıkarken hoparlöre verdiği telefonundan yüksek bir tonda kız kardeşi konuşuyordur.

bulaşık işlemi bitince her yere çarparak sertçe süpürge işlemi başlar, vuğğ sesinden bahsetmiyorum bile. yetmez dış kapıyı açıp yeni uyanmış ve işlere dağılan apartman halkının gürültüsünü de vileda eşliğinde eve davet eder.

sizin kapınız açılıp odanızdaki eşyalar cart curt yer değiştirirken saat henüz sekiz buçuk bile olmamıştır ki siz sıcaktan yanmaya başladığınız o esnada "saat geçiyor, uyan artık!" nidalarıyla düştüğünüz bilinçsiz savruluştan çekip çıkarır.

hiç uyuyamamış bedeniniz derse gitmeye ve belki de sınava girmeye oldukça hazırdır!!!

küçük not: bu durum ailece uyuma günü sayılan pazar günü hariç her gün yaşanır, aksi mümkün değildir.
devamını gör...

üstteki yazarın ne sevdiğini kapak fotoğrafından tahmin et

dwight schrute'un kameraya ansızın attığı şu bakışı seviyor:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tek görselde yazarların mizah anlayışı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yazarların en sevdiği şiir

benim tüm varlığım
seni kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine
götürecek
karanlık bir âyettir

ben bu âyette sana âh çektim, âh
ben bu âyette seni
ağaçla, suyla ve ateşle bütünleştirdim

hayat belki
bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
hayat belki
bir adamın kendini dala astığı bir iptir
hayat belki
okuldan dönen bir çocuktur
hayat belki
iki sevişme arası rehavette yakılan bir sigaradır

ya da yoldan geçen bir başkasına
şapkasını kaldırarak
anlamsız bir tebessümle "günaydın" diyen adamın
dalgınca yolun karşısına geçmesidir

hayat belki de
bakışlarımın senin gözbebeklerinde kendini yok ettiği
o örtülü andır
ve bunda
ayın özünü ve karanlığın anlamını harmanlayacağım bir his vardır

bir yalnızlık büyüklüğünde odada
bir aşk büyüklüğünde kalbim
kendi mutluluğunun yalın bahanelerine
vazodaki çiçeklerin güzelliğinin yok oluşuna
evimizin bahçesine diktiğin fidana
ve kanaryaların
bir pencere büyüklüğündeki
şarkısına bakıyor

âh
bana düşen budur
bana düşen budur
bana düşen
asılan bir perdenin benden aldığı gökyüzüdür
bana düşen
terk edilmiş bir merdivenden aşağı inmek
ve yalnızlık içinde çürüyen bir şeye ulaşmaktır
bana düşen
hatıralar bahçesinde hüzne dalıp dolaşmak
ve "ellerini seviyorum" diyen sesin
kederinde can vermektir

ellerimi ekiyorum bahçeye
biliyorum yeşereceğim
biliyorum
biliyorum
ve kırlangıçlar
mürekkepli parmaklarımın arasına bırakacaklar
yumurtalarını

iki çift kırmızı kirazdan
küpe takıyorum kulaklarıma
ve tırnaklarıma yıldızçiçeği yaprakları yapıştırıyorum

bir sokak var orada
çocuklarının bir zamanlar bana âşık olduğu
ki hâlâ dağınık saçları
ince boyunları
ve sıska bacaklarıyla
bir gece vakti rüzgârın yanına alıp götürdüğü küçücük kızın
masum gülücüklerini düşünürler

bir sokak var
kalbimin
çocukluğumun mahallelerinden çaldığı

zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve gebe bırakması bir oyluma zamanın kısır çizgisini
bir aynanın misafirliğinden dönen
bilinçli bir imgenin oylumuyla...

ve işte böyledir
biri ölür
biri kalır

hiçbir avcı
çukura dökülen küçücük bir derede
inci aramaz

hüzünlü
küçük bir peri tanıyorum ben
okyanusta yaşayan
yüreğini ahşap neyde
usul usul üfleyen
hüzünlü
küçük bir peri

gece bir öpücükle ölen
ve seher vakti bir öpücükle doğacak olan
...

yeniden doğuş//furûğ ferruhzâd
devamını gör...

yazarların unutamadıkları dizi replikleri

geçmiş asla kaybolmaz, sadece günümüze karışmak için doğru anı bekler.//gossip girl
devamını gör...

linkin park

9 sene önce eve yeni gelmiş, internete giren televizyonda kuzenimin açtığı o an bana fazlasıyla ilginç gelen bir klibi olan crawling şarkısıyla dünyasına girdiğim gruptur.

9 senedir birtakım sitelerin (bkz: spotify) istatistiklerine de dayanarak vardığım kanı ile en çok dinlediğim sanatçı/grup olma rekorunu asla elinden bırakmıyor.

chester'ın ölüm haberini alışım da hep hatırımdadır, bunu kabullenip oturuşum da. çok severim, en çok severim, herkesin hayatına da dokunur bu grup.

kendimi en çok bulduğum şarkısı runaway, chester'ı en çok bulduğum şarkısı leave out all the rest'tir.
(sözlerinden bir parça:
"when my time comes
forget the wrong that i've done
help me leave behind some reasons to be missed
and don't resent me
and when you're feeling empty
keep me in your memory
leave out all the rest")

hâlâ daha one more light albümüne yapılmış kötü yorumları şahsıma yapılmış bir hakaret sayıp bu kişilere de sinir hissi duymaktan kendimi alamam, chester'ın zaten acı çekmiş yüreğini biraz daha burktukları için.

chester'ın ölümünün ardından mike shinoda'nın çıkardığı over again şarkısı her daim bir kaybın ardından söylenebilecek en özel ve anlamlı şarkılar arasına girer benim için. dinledikçe hayatımdan akıp gitmiş yaşamları düşünür ve hislerimi tercüme edişine hayran olurum. buradan

hybrid theory en çok sevilen albümlerinden olmuştur hep.

kişisel tercihim olarak breaking the habit, one more light, she couldn't çok sevdiğim şarkılarıdır ama genel olarak çoğu şarkısını içine attığım bir listem de mevcut. buradan

öyle işte. can acıtacak kadar güzeldir.
devamını gör...

reggae

abimin zamanında en sevdiğim kadın sanatçısı mo'kalamity dediği ve benim de kendisine çokça katıldığım, jamaika'nın yanı sıra fransız sanatçılarını da severek takip ettiğim (aşırı müptelası olmadığım türü hâlâ daha keşfetme aşamasındayım ama biga ranx dinlemekten şu anlık keyif alıyorum oldukça) müzik türüdür.

araba yolculuklarında son ses who you think you are-alborosie ve türevleri açıp camları indirerek güneşli olmasa bile sımsıcak hissettirecek günün tadını çıkarasım gelir.

dinlenmesi gereken, yayılsa herkesin damağında güzel tat bırakacak hoş mu hoş müzik dalıdır.
devamını gör...

bursa

bursa iyidir güzeldir de ilçelerinden biri vardır ki; fabrika bacaları sağ olsun havasının kirinden geçilmez, insanı da havadan mı kapmış nedir asık mı asık suratlı, herkese laf sokma çabası içinde, ayıp olmasın ama bir tık görgüsüz, mini etek görse "başımıza taş yağacak" diyerek ortalı yıkacak, komşum ne yapmış, eve kimle girmiş, sokakta kimle yürümüş, şu benim komşumun torunu mu, yanındaki erkek kimmiş, arayayım haber vereyim gibi kişilik özellikleriyle dolu, tek mekanı birkaç sene önce açılmış küçük mü küçük avmsi ve liselilerin öpüşme mekanı olan kültür park olan, neredeyse tüm kafeleri nargile dumanı altında sabahtan akşama kadar oturan ergen diye adlandırılmış tek tip insanlarla dolu olan(ergen diyorum çünkü bu kişiler sokaktan geçen kıza pişt höö diye bağırmayı erkeklik sanan tipler ve herkese burun kıvırıp daha birkaç ay önce açılmış olan starbucksdan kahve aldığında kendini dünyanın en havalı insanı sananlar), gece dışarıya çıkmayı asla tercih etmeyeceğiniz çünkü ya canınızdan ya psikolojinziden olacağınız, evinizin önünde 3-5 diyemeyeceğiniz kadar çok serserinin birikip ateş yaktığı, polis gelse bile ertesi gün bir daha yaktığı, tiyatrosuna arada güzel şeyler gelen ama genel olarak insana nefes aldırmayan, yaşayan 40 yaş altı herkesin kurtulmak istediği lakin bataklık gibi durmadan geri dönmek zorunda kaldığı, yerlisinden çok mobilyasından ötürü uzaklardan taşınmışlarının çok olduğu bir çukurdur. bu da böyle biline.
devamını gör...

mutluluk sebebim

dışarıda miyav miyav bağırıyor, dolu kabındaki mamasını beğenmemiş olacak değişim istiyor. ben de el mecbur paket bitsin de yenisini alayım diye oyalıyorum... çok mu acımasızım ne? biraz daha sabret en fazla bir iki güne yeni bir mamaya merhaba diyeceksin güzellik!!!(tabii onu da beğenmezsen de o nazlı göbüşün aç kalmak zorunda anacım.)
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim