azra gibi bir şeyler yazar profili

azra gibi bir şeyler kapak fotoğrafı
azra gibi bir şeyler profil fotoğrafı
rozet
karma: 362 tanım: 46 başlık: 1 takipçi: 3

son tanımları | başucu eserleri


hiç gelmeyecek birini beklemek

kimi zaman fark edilmese ya da görmezden gelinse dahi bekleneni de gün geçtikçe üzen ve sırtına binen bu yükten soğutan olaydır.

yollar güzeldir güzel olmasına da, sen yürürken. başkasının ayak izlerini takip etmek, özlemek ve gözlemek acı, amaçsız ve içini çürüten bir eylemdir. hatta giden de zikzak çizer, kimi zaman gökte ilerler, sırf görülmesin diye...

çok sevdiğim iki şiiri düşüreyim madem buraya, zihnime düşüşü gibi:

ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar.
ne de şeytan, bir günahı.
seni beklediğim kadar.

geçti istemem gelmeni,
yokluğunda buldum seni;
bırak vehmimde gölgeni,
gelme, artık neye yarar?

beklenen//necip fazıl kısakürek (1937)

sen, kaçan bir ürkek ceylânsın dağda,
ben, peşine düşmüş bir canavarım!
istersen dünyayı çağır imdada;
sen varsın dünyada, bir de ben varım!

seni korkutacak geçtiğin yollar,
arkandan gelecek hep ayak sesim.
sarıp vücudunu belirsiz kollar,
enseni yakacak ateş nefesim.

kimsesiz odanda kış geceleri,
için ürperdiği demler beni an!
de ki: odur sarsan pencereleri,
de ki: rüzgâr değil, odur haykıran!

göğsümden havaya kattığım zehir,
solduracak bir gül gibi ömrünü,
kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
bana kalacaksın yine son günü.

ölürsün... kapanır yollar geriye;
ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
varılmaz hayale işaret diye,
toprağında bir taş olur, beklerim...

bekleyen//necip fazıl kısakürek (1930)

not: kronolojik olarak 1. benim yazma sırama göre 2. şiirin bir tık korkunç olduğunun farkındayım lakin hatadan dönen şairimiz artık gelmesen de olur diyerek noktayı koymuş en nihayetinde.
devamını gör...

yazarların en sevdiği şiir

benim tüm varlığım
seni kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine
götürecek
karanlık bir âyettir

ben bu âyette sana âh çektim, âh
ben bu âyette seni
ağaçla, suyla ve ateşle bütünleştirdim

hayat belki
bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
hayat belki
bir adamın kendini dala astığı bir iptir
hayat belki
okuldan dönen bir çocuktur
hayat belki
iki sevişme arası rehavette yakılan bir sigaradır

ya da yoldan geçen bir başkasına
şapkasını kaldırarak
anlamsız bir tebessümle "günaydın" diyen adamın
dalgınca yolun karşısına geçmesidir

hayat belki de
bakışlarımın senin gözbebeklerinde kendini yok ettiği
o örtülü andır
ve bunda
ayın özünü ve karanlığın anlamını harmanlayacağım bir his vardır

bir yalnızlık büyüklüğünde odada
bir aşk büyüklüğünde kalbim
kendi mutluluğunun yalın bahanelerine
vazodaki çiçeklerin güzelliğinin yok oluşuna
evimizin bahçesine diktiğin fidana
ve kanaryaların
bir pencere büyüklüğündeki
şarkısına bakıyor

âh
bana düşen budur
bana düşen budur
bana düşen
asılan bir perdenin benden aldığı gökyüzüdür
bana düşen
terk edilmiş bir merdivenden aşağı inmek
ve yalnızlık içinde çürüyen bir şeye ulaşmaktır
bana düşen
hatıralar bahçesinde hüzne dalıp dolaşmak
ve "ellerini seviyorum" diyen sesin
kederinde can vermektir

ellerimi ekiyorum bahçeye
biliyorum yeşereceğim
biliyorum
biliyorum
ve kırlangıçlar
mürekkepli parmaklarımın arasına bırakacaklar
yumurtalarını

iki çift kırmızı kirazdan
küpe takıyorum kulaklarıma
ve tırnaklarıma yıldızçiçeği yaprakları yapıştırıyorum

bir sokak var orada
çocuklarının bir zamanlar bana âşık olduğu
ki hâlâ dağınık saçları
ince boyunları
ve sıska bacaklarıyla
bir gece vakti rüzgârın yanına alıp götürdüğü küçücük kızın
masum gülücüklerini düşünürler

bir sokak var
kalbimin
çocukluğumun mahallelerinden çaldığı

zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve gebe bırakması bir oyluma zamanın kısır çizgisini
bir aynanın misafirliğinden dönen
bilinçli bir imgenin oylumuyla...

ve işte böyledir
biri ölür
biri kalır

hiçbir avcı
çukura dökülen küçücük bir derede
inci aramaz

hüzünlü
küçük bir peri tanıyorum ben
okyanusta yaşayan
yüreğini ahşap neyde
usul usul üfleyen
hüzünlü
küçük bir peri

gece bir öpücükle ölen
ve seher vakti bir öpücükle doğacak olan
...

yeniden doğuş//furûğ ferruhzâd
devamını gör...

kendine ait bir oda (kitap)

okuduğum andan beri aklımdan çıkmaz:

"elimdeki kitabı gurur ve önyargı’nın yanına bırakırken, bu sayfaları yazan kadın jane austen’dan daha parlak bir yeteneğe sahipti denebilir, diye düşündüm. ama o sayfaları tekrar okuyup içlerindeki o sarsıntıyı, o öfkeyi fark edince yazarın yeteneğini hiçbir zaman eksiksiz ve bütün olarak dışa vuramayacağını görüyorsunuz. kitapları biçimini yitirecek, çarpılacaklardır. sükûnet içinde yazacağına öfke içinde yazacaktır. karakterlerini anlatacağına kendini anlatacaktır. yazgısıyla savaş hâlindedir."

ve hep durup fark ederim ki ne zaman içimdekiler bir çağlayana dönse, sesimi duyuramasam ben de sayfalara kimseyi değil, bambaşka insan suretlerinde beni aktarıyorum.

insanların ağızlarına tıkatılmış böylesi ağır hisleri düşünüyorum sonra. yazgısıyla savaş hâlinde evet. ne yazık ki yazgısı o kadının eseri değildi. ve ne yazık ki hiçbir zaman olamayacak çünkü zihninde bile bir odayı kiralayamamaktır yaşamak.
devamını gör...

iz bırakan kitap cümleleri

"pazar günleri... şimdilerde... sokak aralarından geçerken... gözüme pijamalı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... evlerin pencere camları buharlaşmışsa... odaların içine asılmış çamaşır görürsem... bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayımlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek......... isterim hep."

çocukluğun soğuk geceleri//tezer özlü
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim