1.
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
korkmuyorum !
ne pahasına olursa olsun gerçeklerden korkmuyorum !
çoğu zaman maddesel formumu yatıştırıp kurmakta olduğum dünya'dan korkmuyorum !
sizin gibi olmaktan korkuyorum...
boşlukla dans etmekten korkmuyorum !
sizlerle akışta sürüklenip gitmekten korkuyorum !
ama yaşayabileceğim 1 gram mutluluk ihtimali için akıntıda çırpınmaktan,birkaç kuyruk hareketi yapmaktan da asla alıkoymadım koyamam !
aşka inanırım çünkü bütün ihtimalleri hiçe atan bir kadın var !
bu akıntıda beni hayal dünyama ve evime itekleyen.
kendimi akışına bırakmadığım babamın,neden yüzmüyorsun dediği,yüzmeyi akıntıda,fazla yaşamış olmanın vermiş olduğu pedegojik faşizan düşüncenin akışından kaçarken öğrendiğim o günden beridir ki hiçbir oltaya düşmüyorum..
yada düşmüş gibi bilmemiş gibi öğrenmemiş gibi davranıyorum ilerlerken..
ve düşmeyeceğim ilelebet !
nereye varacağımı bilmiyorum ama bu akıntı bana haz veriyor..
belki tek kişilik bir manzara belki bir aile belki bir gezegen belki bir galaksi belki bir omurga...
ama yolun sonunda beni bekleyen bir ruh var onu biliyorum !
onunla sohbetim hiçbir zaman başlamadı ve bitmeyecek !
ne dış görünüşüm,ne zekam,ne yanlışlarım ne de doğrularım !
hiçbirisi !
o beni ben olduğum için kabul etti !
bende beni ben olduğum sürece bu akıntıdan çıkarmak için kulaç atmaya devam edeceğim..
"ışığında dans eden kelebek,karanlık olduğunda ışığının olmadığını,olmayacağını,nasıl yanması gerektiğini,amasını mamasını beynine yedirmeye çalışacaktır;oysa ki öldüğünün farkında değildir o ışık kendi kendini söndürene kadar...." demiş birisi !
mezarlar oldu olası hoşuma gitmez.
benliğimce bir insanın yaşamının metalaştırılmasının son vurucu tescilidir.
alkışlarla yaşamıyordur ki,gözyaşlarıyla ölsün !
yada hiç yaşamamıştır belki !
size sormak lazım yaşıyor mu ?
yaşıyor mu hocam ?
yada öldü mü ?
pek sanmıyorum ama ölüler konuşmaz derler.böyle saçmalık olmaz !
konuşmadanda yaşanır !
hemde çok güzel yaşanır !
ben varım demenin veya demek zorunda bırakılmanın bu akışın sonunun bir kanalizasyon kadar ölü olduğunun dışavurumunun çirkinliği ederinde konuşulmadan da yaşanabileceği kanısındayım.
kalbim atıyor !
yaşıyorum !
kalbim atıyor !
ey ! duyun millet !
kalbim atıyor bu saçmalıklara işte, yaşıyorum...
her geçen gün biraz daha yaşadığımı anlıyorum...
çünkü yaşadığımı hatırlatan basitleştirme politikaları,zamanı çalmaya yeltenen süslü hırsız methiyeler,kuduz köpek gibi saldırılmaya mahkûm edilmiş idealar...
görülmekten korkulan birşey var...
o da aşk.
içimdeki aşkı yaşıyorum ve hissediyorum,elime megafon alıp minimal ruhlara duyurmak benliğime yapabileceğim en basit olasılık..
aşkla doğarsın,aşkla yaşarsın,aşkla ölürsün...
aşk rol kabul etmez !
aşk sonradan öğrenilmez !
ya vardır ! ya yoktur !
aşkla iç,aşkla yaz,aşkla seviş.....
birkez kaybedilirse yerine herşeyi koysanda nafile....
ağzınızdan çıkan iki kelime,onay yada red cümleleriyle üzerime toprak atılıyorsa,kabul görülüyorsam ben zaten yaşamamışımdır...
söz konusu eğer aşk ise ben bu hayatı aşkla evvelden yaşıyorum !
bata çıka kendimle çarpıştığım bir serüven bu !
kendi gözümle,aklımla,kulağımla,benliğimle yaşıyorum bu aşkı...
ve bu aşkta ne putlara ne başka bir göze ne de başka bir dile...
ihtiyacım yok !
ihtiyacım olan tek şey öz !
bir çift göz !
değişmeyen bir söz !
pembe,mor,kırmızı,şeffaf,acı,tatlı,iyi,kötü.....
hiçbiri değilim !
gözden kaçış....
öze varış....
heykellere tapıp sonunda taşlaşıp heykel olmaktansa,ya paramparça olup dağılmayı yada evime bir heykel bırakmayı yeğlerim...
sonra manyağın biri gelir aradan 100 yıl geçmiştir.
sindirim sorunlarının ardından,ona o heykele tapınmayı öğretmiştir birileri...
işte o gün kulağına fısıldayacağım:
-senin heykelin nerede ?
-tanrın nerede ?
-özün nerede ?
-ruhun nerede ?
-karşında duran donuk hareketsiz obje sana statünümü veriyor ?
-arkadaşın mı ?
-yapıdaşın mı ? yapıtaşınmı ?
öyle yada böyle hayat denilen bu tiyatro bitecek ve artık alkışlarında,terk edişlerin veya edilişlerin de hiçbir önemi yok !
bildiğim tek birşey varsa o da bilge olan doğanın ve evrenin kalıcılığıdır.
bizler mi ?
doğa ana o gün uyandığında ilk sallayacağı bitler bizler olacağız.....
o güne kadar ona sözüm var !
öze varacağım anne !
ne pahasına olursa olsun gerçeklerden korkmuyorum !
çoğu zaman maddesel formumu yatıştırıp kurmakta olduğum dünya'dan korkmuyorum !
sizin gibi olmaktan korkuyorum...
boşlukla dans etmekten korkmuyorum !
sizlerle akışta sürüklenip gitmekten korkuyorum !
ama yaşayabileceğim 1 gram mutluluk ihtimali için akıntıda çırpınmaktan,birkaç kuyruk hareketi yapmaktan da asla alıkoymadım koyamam !
aşka inanırım çünkü bütün ihtimalleri hiçe atan bir kadın var !
bu akıntıda beni hayal dünyama ve evime itekleyen.
kendimi akışına bırakmadığım babamın,neden yüzmüyorsun dediği,yüzmeyi akıntıda,fazla yaşamış olmanın vermiş olduğu pedegojik faşizan düşüncenin akışından kaçarken öğrendiğim o günden beridir ki hiçbir oltaya düşmüyorum..
yada düşmüş gibi bilmemiş gibi öğrenmemiş gibi davranıyorum ilerlerken..
ve düşmeyeceğim ilelebet !
nereye varacağımı bilmiyorum ama bu akıntı bana haz veriyor..
belki tek kişilik bir manzara belki bir aile belki bir gezegen belki bir galaksi belki bir omurga...
ama yolun sonunda beni bekleyen bir ruh var onu biliyorum !
onunla sohbetim hiçbir zaman başlamadı ve bitmeyecek !
ne dış görünüşüm,ne zekam,ne yanlışlarım ne de doğrularım !
hiçbirisi !
o beni ben olduğum için kabul etti !
bende beni ben olduğum sürece bu akıntıdan çıkarmak için kulaç atmaya devam edeceğim..
"ışığında dans eden kelebek,karanlık olduğunda ışığının olmadığını,olmayacağını,nasıl yanması gerektiğini,amasını mamasını beynine yedirmeye çalışacaktır;oysa ki öldüğünün farkında değildir o ışık kendi kendini söndürene kadar...." demiş birisi !
mezarlar oldu olası hoşuma gitmez.
benliğimce bir insanın yaşamının metalaştırılmasının son vurucu tescilidir.
alkışlarla yaşamıyordur ki,gözyaşlarıyla ölsün !
yada hiç yaşamamıştır belki !
size sormak lazım yaşıyor mu ?
yaşıyor mu hocam ?
yada öldü mü ?
pek sanmıyorum ama ölüler konuşmaz derler.böyle saçmalık olmaz !
konuşmadanda yaşanır !
hemde çok güzel yaşanır !
ben varım demenin veya demek zorunda bırakılmanın bu akışın sonunun bir kanalizasyon kadar ölü olduğunun dışavurumunun çirkinliği ederinde konuşulmadan da yaşanabileceği kanısındayım.
kalbim atıyor !
yaşıyorum !
kalbim atıyor !
ey ! duyun millet !
kalbim atıyor bu saçmalıklara işte, yaşıyorum...
her geçen gün biraz daha yaşadığımı anlıyorum...
çünkü yaşadığımı hatırlatan basitleştirme politikaları,zamanı çalmaya yeltenen süslü hırsız methiyeler,kuduz köpek gibi saldırılmaya mahkûm edilmiş idealar...
görülmekten korkulan birşey var...
o da aşk.
içimdeki aşkı yaşıyorum ve hissediyorum,elime megafon alıp minimal ruhlara duyurmak benliğime yapabileceğim en basit olasılık..
aşkla doğarsın,aşkla yaşarsın,aşkla ölürsün...
aşk rol kabul etmez !
aşk sonradan öğrenilmez !
ya vardır ! ya yoktur !
aşkla iç,aşkla yaz,aşkla seviş.....
birkez kaybedilirse yerine herşeyi koysanda nafile....
ağzınızdan çıkan iki kelime,onay yada red cümleleriyle üzerime toprak atılıyorsa,kabul görülüyorsam ben zaten yaşamamışımdır...
söz konusu eğer aşk ise ben bu hayatı aşkla evvelden yaşıyorum !
bata çıka kendimle çarpıştığım bir serüven bu !
kendi gözümle,aklımla,kulağımla,benliğimle yaşıyorum bu aşkı...
ve bu aşkta ne putlara ne başka bir göze ne de başka bir dile...
ihtiyacım yok !
ihtiyacım olan tek şey öz !
bir çift göz !
değişmeyen bir söz !
pembe,mor,kırmızı,şeffaf,acı,tatlı,iyi,kötü.....
hiçbiri değilim !
gözden kaçış....
öze varış....
heykellere tapıp sonunda taşlaşıp heykel olmaktansa,ya paramparça olup dağılmayı yada evime bir heykel bırakmayı yeğlerim...
sonra manyağın biri gelir aradan 100 yıl geçmiştir.
sindirim sorunlarının ardından,ona o heykele tapınmayı öğretmiştir birileri...
işte o gün kulağına fısıldayacağım:
-senin heykelin nerede ?
-tanrın nerede ?
-özün nerede ?
-ruhun nerede ?
-karşında duran donuk hareketsiz obje sana statünümü veriyor ?
-arkadaşın mı ?
-yapıdaşın mı ? yapıtaşınmı ?
öyle yada böyle hayat denilen bu tiyatro bitecek ve artık alkışlarında,terk edişlerin veya edilişlerin de hiçbir önemi yok !
bildiğim tek birşey varsa o da bilge olan doğanın ve evrenin kalıcılığıdır.
bizler mi ?
doğa ana o gün uyandığında ilk sallayacağı bitler bizler olacağız.....
o güne kadar ona sözüm var !
öze varacağım anne !
devamını gör...