yarın doğum günüm ama kendime erken doğum günü hediyesi vermek istedim ve uzun zaman sonra sinemaya gittim. ardından da bir yemek yemeyelim dıyerek kendimi çok sevdiğim tacocuya götürdüm. çünkü canım kendim her şeyin en güzelini hak ediyorsun sen, bunu hiç unutma.
-uyanır uyanmaz kimseye günaydın yazmak zorunda hissetmezsiniz. keyifle ilk sigaranızı içerken günün planını yapabilirsiniz.
-her yakışıklıyla flört etme fırsatı. (ilişkiye dönmesini beklemeden ya da bir cinsellik yaşamadan sadece bir iki saat flörtleşmenin keyfi)
not: o flörtlerden birine tamam ben buldum demeyi ben de isterdim ama olmayınca olmuyor
bisiklet sürdüm sahilde. yanımda bir litrelik su vardı ama iki saatin sonunda yetmedi. su aldım. etrafta market olmadığı için elinde su satan bir amcadan yirmi liraya minik bir su.
bazen bir masada sohbetin tam ortasında doluyor o kota. bir bahane bulup kalkıyorum ama hayır eve gitmiyorum. yanlarından ayrıldığım sohbeti yoran arkadaşlarımın beni göremeyeceği yerlerde tek başıma sosyalleşmeye devam ediyorum. yani tek başıma içiyorum.
intiharların kış aylarından ziyade ilkbahar ve yaz aylarında artış gösterme nedenini açıklayan bir makale okumuştum. güneş ışığı ve serotonin salgılanma oranı arasındaki ilişkiyi bir kenarda tutarak yaz aylarında insanlar kendi mutsuzluklarının daha çok farkına varıyormuş. insanlar, genel olarak bahar ve yaz aylarında dışarıda daha çok zaman geçirme ve sosyalleşme eğiliminde oluyorlar. yani kendini yalnız hisseden insanlar, bu eğlenen kalabalık grupları daha sık görüp kendi hayatlarını daha çok sorguluyor ve daha yalnız hissediyormuş. kışın herkes kendi evindeyken yine herkes yalnız gibi göründüğü için bu durum daha tolere edilebilir oluyormuş.
doksan dakikanın altında, tadı damakta kalan harika filmler de vardır. önemli olan filmin yoğunluğu bana kalırsa. örnek olarak da "run lola run" ve "wristcutters" derim.
sarılmaya çok ihtiyacım var. hislerimi açıklayacak gücüm ve açıklamaya da hevesim yok ama sessizce yan yana oturabileceğim bir dosta ve sarılıp sarmalanmaya ihtiyacım var.
yaşadığımız dünyanın biz insanlara ait olmadığını, insan denilen hayvanın, bu dünyanın sadece ufak bir parçası olduğunu idrak etmemiz gerek. kahroldum o kazların görüntülerini izleyince. ben denize giren bir kaz sürüsü görsem bakıp bakıp mutlu olurum, çok hoşuma gider bu manzara. nasıl bir zihniyet denizde yüzüp serinleyen hayvanlardan rahatsız olup şikayet edebilir anlaması çok güç. ayrıca deniz üzerinde kazlardan daha az hak sahibiyiz.
apolitik kalmanın hele ki bu ülkede mümkün olmadığını düşünüyorum ama bu bakış açısıyla değerlendirince de fikri ve mücadelesi olmayan insan için sonuç ne olursa olsun ne kazançtır ne galibiyet. o hala umursamıyordur. sevinmez, üzülmez, öfkelenmez. kazanmak için, kazanma hissinin tatminine erişmek için mücadele etmiş olmak gerekir. mücadele etmek için de umursamak. ilişkiler için bakarsak da umursamadığınız, olsa da olur olmasa da düzeyinde ilginizi çeken bir insanı yanınızda tutmak bir galibiyet midir ya da şans eseri bir yarışı kazanmak? hiç çalışmadan girdiğiniz bir sınavı geçmekle gecelerce uykusuz kalıp çalıştığınız bir sınavda tüm soruların bildiğiniz yerden geldiğini görüp o sınav kağıdına bakarak yüzünüzdeki tebessümü bastırmaya çalışmak aynı galibiyet olabilir mi? galibiyet hissi için umursamak gerekir.
pervasızca alınan kararlar kısa süreli keyiflere vesile olur. hatırlanması tatlı anılar bırakır ama arada karın ağrısı da yaratabilir. mantıklı düşünerek alınan kararların sonu genellikle stabil ve huzurlu bir hayata çıkar. ne aradığımıza bağlı elbette ama hayat, kâr zarar analizi yaparak geçmiyor. ben başıma dert sarıp sonra o dertler üzerinde çalışmayı severim. canlı hissettiriyor.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.