1.
ayrılık
sabah olunca yaşayacağım bir yol dönümüdür. sekiz aydır birlikte olduğum insandan vazgeçiyorum bu gece. mecburiyetten.
ikimizin harika bir uyumu var. çocuklarımla çok iyi anlaşıyor. kafalarımız bir, düşüncelerimiz bir. malum ikimizde başak burcu, yükselen boğayız. aynı anda aynı şeyi söylüyoruz çoğu zaman. çok seviyorum. öyle ki şu son sekiz aydır onu kaleme dökmedim. kıyamadım hiç. korktum mutluluğu yaşamaya. bana artık yetmeyen sevgisini de görüyorum.
hazırsan ama geliyor…
ama;
ailesi beni istemiyor. bizim onla arkadaş olduğumuzu ve vize için formalite bir evlilik yapacağımızı sanıyorlar. olası bir kalp yakınlaşması yaşanmasın diye sekiz aydır tembihliyorlar onu. benimle iletişimleri yok. tanışmıyoruz. sevgilimin beni övdüğü kadarını biliyorlar. onun şehrindekilere göre bir ismim yok. nickname’mim var.
iki çocuklu kadın
kız değil, kadın o. olmaz onunla. üstelik çocukları var.
benim ailemin bu formalite evliliğinden haberi yok. ileride bir gün aileler tanıştıktan sonra harbi bi’ evlilik yapmamızı umuyorlar.
sevgilim ne zaman annesiyle telefonlaşsa kadın benim hakkımdaki endişesini dile getiriyor. o da yalan söylemektense hiç konuşmamayı veya kısa konuşup kapatmayı tercih ediyor. bir ara tr’de, onun şehrinde ponçik anneyi doldurdular. onların evliliği gerçek olacak, seni kandırıyorlardır. yoksa şimdiye (sekiz aylık süreçte) çoktan evlenip, boşanmışlardı. annemiz bunu kaldıramıyor ve ne olacaksa olsun evi terket “o kadınla”da arkadaş dahi olma istiyor. ağlıyor, kaldıramıyor bu fikri.
sevgililer gününde ayrılalım, zirvede bırakalım istedim. mantıklı olan buydu çünkü. onlar için artık avrupa değildi mesele. sevgilimin acilen kurtulması gereken iki çocuklu kadındı. peki onların hiç umrunda olmayan kalplerimiz? işte burada çuvalladık!
oturduk, iki yetişkin olarak ailesinin rahat etmesi ve bizimde huzurlu ve mutlu olmamız açısından ayrılma kanaatine geldik sonunda. ama tabii, ikimizde overthinker yapılarımızdan dolayı bir çıkış yolu bulduk kendimizce. güya o vizeyi aldıktan sonra, yanlarına gidecek ve beni sevdiğini söyleyecek, onlarda ponçik aşkımın gül yüzüne dayanamayıp, gelinimiz de yanımıza gelsin hadi, heyyoooo diyeceklerdi.
kuzenleri, iş yerindekiler dahi, tüm çevresi bu formalitenin gerçeğe dönüşmesinden korkuyorlar. ailem, benim istenmediğimi biliyorlar ve üzüleceğimden eminler.
bir gün belki bir mucize olur diye, diye sekiz ay geçirdik. hararetli bir kavgamız olmadı. mükemmel bir uyumun içindeydik. ta ki başıma gelen son entry’mdeki olayda bana inanmayışına kadar. bu beni çok kırdı. ne olduğunu bile bilmediğim korkumla beni başbaşa bıraktı. üstüne hastalandı ve neredeyse bir hafta yatak döşek yattı. bende ona baktım tabiiki hiç gocunmadan. henüz iyileşemeden işe gitti iki gün üstüste ve iletişimimiz sınırlıydı. ona kırıldığımı ben söylemedikçe anlamıyor bile. en çokta bu üzüyor beni.
küçük çocuğumun doğumgününü kutlamak için iyileşmesini bekledik. iyileşti. işe gitti. sabah sekiz - akşam onbir. normalde bugünde gitmesi gerekirdi ama patronuna türlü yalanlar söyleyip, evde kalmak ve ne zamandır ertelediğimiz doğumgününü kutlamak için.
bu sekiz aylık süreçte çocuklarıma, kendi babalarından daha çok babalık yapmış olan aşkımdan vazgeçmek zorundayım.
hemde çocuğum için evde kaldığı bugünde.
edit: sabah konuşmamı yaptım. o n’aptı? yeni çözümler buldu. yine ayrılamadık. bu adamı sevmeyip n’apim ha? içim eriyor içim.
ikimizin harika bir uyumu var. çocuklarımla çok iyi anlaşıyor. kafalarımız bir, düşüncelerimiz bir. malum ikimizde başak burcu, yükselen boğayız. aynı anda aynı şeyi söylüyoruz çoğu zaman. çok seviyorum. öyle ki şu son sekiz aydır onu kaleme dökmedim. kıyamadım hiç. korktum mutluluğu yaşamaya. bana artık yetmeyen sevgisini de görüyorum.
hazırsan ama geliyor…
ama;
ailesi beni istemiyor. bizim onla arkadaş olduğumuzu ve vize için formalite bir evlilik yapacağımızı sanıyorlar. olası bir kalp yakınlaşması yaşanmasın diye sekiz aydır tembihliyorlar onu. benimle iletişimleri yok. tanışmıyoruz. sevgilimin beni övdüğü kadarını biliyorlar. onun şehrindekilere göre bir ismim yok. nickname’mim var.
iki çocuklu kadın
kız değil, kadın o. olmaz onunla. üstelik çocukları var.
benim ailemin bu formalite evliliğinden haberi yok. ileride bir gün aileler tanıştıktan sonra harbi bi’ evlilik yapmamızı umuyorlar.
sevgilim ne zaman annesiyle telefonlaşsa kadın benim hakkımdaki endişesini dile getiriyor. o da yalan söylemektense hiç konuşmamayı veya kısa konuşup kapatmayı tercih ediyor. bir ara tr’de, onun şehrinde ponçik anneyi doldurdular. onların evliliği gerçek olacak, seni kandırıyorlardır. yoksa şimdiye (sekiz aylık süreçte) çoktan evlenip, boşanmışlardı. annemiz bunu kaldıramıyor ve ne olacaksa olsun evi terket “o kadınla”da arkadaş dahi olma istiyor. ağlıyor, kaldıramıyor bu fikri.
sevgililer gününde ayrılalım, zirvede bırakalım istedim. mantıklı olan buydu çünkü. onlar için artık avrupa değildi mesele. sevgilimin acilen kurtulması gereken iki çocuklu kadındı. peki onların hiç umrunda olmayan kalplerimiz? işte burada çuvalladık!
oturduk, iki yetişkin olarak ailesinin rahat etmesi ve bizimde huzurlu ve mutlu olmamız açısından ayrılma kanaatine geldik sonunda. ama tabii, ikimizde overthinker yapılarımızdan dolayı bir çıkış yolu bulduk kendimizce. güya o vizeyi aldıktan sonra, yanlarına gidecek ve beni sevdiğini söyleyecek, onlarda ponçik aşkımın gül yüzüne dayanamayıp, gelinimiz de yanımıza gelsin hadi, heyyoooo diyeceklerdi.
kuzenleri, iş yerindekiler dahi, tüm çevresi bu formalitenin gerçeğe dönüşmesinden korkuyorlar. ailem, benim istenmediğimi biliyorlar ve üzüleceğimden eminler.
bir gün belki bir mucize olur diye, diye sekiz ay geçirdik. hararetli bir kavgamız olmadı. mükemmel bir uyumun içindeydik. ta ki başıma gelen son entry’mdeki olayda bana inanmayışına kadar. bu beni çok kırdı. ne olduğunu bile bilmediğim korkumla beni başbaşa bıraktı. üstüne hastalandı ve neredeyse bir hafta yatak döşek yattı. bende ona baktım tabiiki hiç gocunmadan. henüz iyileşemeden işe gitti iki gün üstüste ve iletişimimiz sınırlıydı. ona kırıldığımı ben söylemedikçe anlamıyor bile. en çokta bu üzüyor beni.
küçük çocuğumun doğumgününü kutlamak için iyileşmesini bekledik. iyileşti. işe gitti. sabah sekiz - akşam onbir. normalde bugünde gitmesi gerekirdi ama patronuna türlü yalanlar söyleyip, evde kalmak ve ne zamandır ertelediğimiz doğumgününü kutlamak için.
bu sekiz aylık süreçte çocuklarıma, kendi babalarından daha çok babalık yapmış olan aşkımdan vazgeçmek zorundayım.
hemde çocuğum için evde kaldığı bugünde.
edit: sabah konuşmamı yaptım. o n’aptı? yeni çözümler buldu. yine ayrılamadık. bu adamı sevmeyip n’apim ha? içim eriyor içim.
devamını gör...