cözülemeyen sudoku yazar profili

cözülemeyen sudoku kapak fotoğrafı
cözülemeyen sudoku profil fotoğrafı
rozet
karma: 16852 tanım: 1554 başlık: 241 apolet: 4 takipçi: 186
herkes haklı olduğunda trajedi başlar

son tanımları | başucu eserleri


10 bin saat kuralı

çok sevdiğim bi teoriyi sizlerle paylaşma gereği duydum.

--- alıntı ---

malcolm gladwell, outliers (çizginin dışındakiler) isimli kitabında herhangi bir alanda uzmanlık kazanmak için o konu üzerinde kabaca on bin saat çalışılması gerektiğini söylüyor.

gladwell, büyük başarılar elde etmiş insanların hayatlarını araştırarak bu insanların başarıya nasıl ulaştıklarını ortaya çıkarmaya çalışıyor.

1990’ların başında, almanya’nın berlin şehrindeki bir psikolog ekibi keman öğrencileri üzerine bir çalışma düzenledi. psikologlar, özel olarak öğrencilerin; çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerindeki keman çalışma alışkanlıklarına yoğunlaştılar. bütün katılımcılara şu soru soruldu: “kemanı elinize ilk aldığınız andan itibaren toplam kaç saat keman çalıştınız?”

hemen hemen bütün kemancılar beş yaşında, benzer çalışma saatleriyle kariyerlerine başlamışlardı. fakat sekiz yaşında, günlük çalışma saatleri değişiklik göstermeye başlıyordu. elit sayabileceğimiz kemancıların yirmi yaşına kadar ortalama 10 bin saat çalıştığı görülürken onlara kıyasla daha az yetkin diyebileceğimiz kemancıların sadece 4 bin saatlik çalışma deneyimi olduğu ortaya konmuştu.

çalışmanın etkileyici yanlarından biri de “doğuştan yetenekli” hiç kimsenin öne çıkmamış olmasıydı. eğer böyle bir durum söz konusu olsaydı, bazı “yetenekli” kemancıların diğer herkesten az süre çalışarak elit seviyeye ulaşmasını bekleyebilirdik. fakat veriler bunun tam aksini gösterdi. psikologlar, çalışmaya adanan süreyle elde edilen başarı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koydular.

--- alıntı ---

başarıya ulaşmanın hiç bir kestirme yolu yok, doğuştan gelen yetenek de başarı elde etmek için tek başına yeterli değil.
devamını gör...

çok şey yapmak isteyip hiçbir şey yapamamak

“canını neyin sıktığını bilmiyosan evinde mutlaka kirli bi köşe vardır.” diye bi cümle okumuştum seneler önce.

yakamıza yapışan bu mental yorgunluk gelişmeye devam eder. büyür, büyür çığ olur içinde. karabasan gibi acımasız, nefes aldırmayan bi canavar. siz onu beslemeye devam ettikçe kendi nefesinize engelsiniz. ufak adımlarla atlatmaya çalışın. mesela bu entry bitince git yüzünü yıka, bi kahve yap, 6 sayfa kitap oku, yarım saat yürü. dışarı çıkasın yoksa takip ettiğin o bomboş video kanallarından birini aç, salonun ortasında olduğun yerde yürü. dinleme kendini. fısıldayan canavarını besleme kendini yiyip bitirerek.

sadece ayağa kalk, pencerenden bir bak. “çiçek açmış mı? yağmur düşmüş mü? dön bak dünyaya!”
devamını gör...

rosenhan deneyi

1973 te ‘delilerin arasında akıllı olmak’ isimli bi çalışma tüm dünyada psikolog ve psikiatrist’lere olan bakış açısını değiştirdi.

david rosenhan (1929-2012) amerikalı psikolog tarafından yürütülen deney tarihin en çarpıcı çalışması olarak kayıtlara geçmiş.

rosenhan’da dahil 8 kişi akıl hastanelerine ‘sesler duyuyorum’ diye başvuruyor. tamamen sağlıklı olan bu insanlar hastaneye kabul edildikleri ilk günden artık ses duymadıklarını ve iyileştiklerini söylemelerine rağmen hiç biri taburcu edilmiyor.

bizim rosenhan’da bunun bi deney olduğunu çaktırmıyo, işlerin ne raddeye gidebileceğini görmek için. sonunda her biri taburcu ediliyor. en kısa kalan 7 gün en uzun süre kalan ise 52 gün. hiç bişeyleri yok halbüki ama taburcu edilebilmek için hasta olduklarını kabul ediyorlar.

sözde hastalarımızın hepsine bi teşhis konuyor. hastalar rosenhan’ın özellikle seçtiği “boşluk” kelimesini duyduklarını söylüyolar. çünkü bu kelime varoluşsal krizi işaret edebiliyormuş.
8 kişiden 7’sine şizofren ve 1 kişiyede manik depresif psikoz tanısı konuyor. halbüki bunlar rosenhan’la çalışan insanlar. belli süre sonra doktorlar taburcu ediyorlar ama tam iyileştiklerine de inanmıyolar çünkü onlara göre 1 kere akıl hastalığına tutulmuşsan artık ömür billah kurtuluşun yok.

bizim rosenhan çalışmanın ilk sonuçlarını yayınlar ve ortalığı karıştırır. ‘sistemi bilinçli aldatıyor’ diyenler mi dersin, ‘sen dolandırıcısın’ diyenler mi dersin. adama neler neler saydırıyorlar.

bir sürü meslektaşı bizim rosenhan’a meydan okuyor. “ben kesin gerçek hastaları, sahtelerinden ayırt edebilirim” vs diye hatta bi hastane özellikle “bize haber vermeksizin, sahte hasta gönder” talebinde bulunmuş rosenhan’a.

meydan okumayı kabul ediyor rosenhan. hastaneye gerçek olmayan hastalar göndericeğini belirtiyor.

hastane yönetimi 3 ay boyunca hastaneye yatan 93 hastanın nerdeyse yarısının gerçek olmadığından şüphelendiklerini ve hatta 19 kişinin kesinlikle hasta olmadıklarını tespit ettik diye kamuoyuna açıklama yapıyor.

bunun üstüne rosenhan amcamız “aslında hiç hasta göndermedik” açıklamasını yapınca ortalık yine şenleniyo. sonuçta akıl sağlığı bozuk olan 19 kişiyi öylece salmışlar dışarı. bunun üzerine artık tüm meslektaşları boyun eğiyor.
rosenhan: “bu tip ciddi hatalara düşen sisteme güvenemeyiz” diyor.

bana göre asıl bomba da şu: üstte belirttiğim 8 sözde hastalarla konuşan bazı ‘gerçek hastalar’ onlara kaldıkları süre boyunca inanmamışlar. “ya gazeteci ya da doktorsun ama hasta değilsin” demişler. yani doktorlar bile anlayamazken neyin ne olduğunu, gerçek akıl hastaları “kendinden olmayanı” ayırabiliyor.
devamını gör...

negatif halüsinasyon

pozitif halüsinasyon olmayan bir şeyi görmektir. negatif halüsinasyon ise var olan bir şeyi beynimizin inanmadığı için görmememiz demek.

örn:

- gözünün önündeki kumandayı aramak,
- elinde ki telefonunu bulmak için arkadaşa çaldırtmak
- o iyi biri şöyle böyle yapmaz demek vs.*

dindirilemeyen acıların algılanamamasını sağlamak amacı ile hipnoz tedavisi uygulanarak negatif halüsinasyon görmek mümkün diyor freud reis.

ben bu tedaviyi çok sevdim. değer verdiğin birinin ölümünün acısını bi nebze dindirebilirse takdir edilesi.

şuradan arakladım
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi

her şey bir adet sudoku defteri almam ile başladı. arkalı önlü yaklaşık 300 sayfalık defterin üçte biri hızlıca biterken ortalarda yavaşladığımı fark ettim.

zorluk derecesi arttıkça beynim beni hayal kırıklığına uğratıyor diye kendime kızıyordum.
o sayfayı yarım bırakıp diğer sayfaya geçtim ama o da ne? bir kaç rakam yazdıktan sonra yine tıkandım. bir hırsla diğer sayfalara aynı muameleyi yaptım, farklı bi sonuç yaşanmadı.

o sudokular yarım kaldı. en başta yarım bıraktığım sayfaya döndüm ve algılarım mı açıldı, ne olduysa birden çözülmeye başladı. diğer bütün yarım bırakılmış sayfalarım gibi...
devamını gör...

şarkı incelemesi

bazen şarkılarda verilen aralar bana tam da sigara yakmalık yer dedirtir. örneğin şarkımızı açıyoruz. eller, ayaklar ritim tutuyor hatta dans bile ediyoruz arada dimi. şimdi mesela bir bankta oturuyorum* tabi yürüyerek dans ettiğim de insanlar uzaylı ile karşı karşıyaymışcasına tepki verdikleri için sadece kafamda kulaklığımla hafif kafa sallayarak ilerliyorum, buna da tepki veriyorlar da neşemi bozmalarına müsade edemem şimdi.* hazır oturuyorum etrafı gözlemliyorum, şarkı 2.08’inci saniyeye geliyor 2.18’e kadar ki boşluk ne de güzel gaza getirip, sigara yaktırıp, kafa sallamaya müsait.

bu arada şarkıyı sarılamayacağın kadar uzak biri için dinlediğinde acı veriyor. aksi halde benim gibi dans ediyorsunuz.

kamu spotu:

sokakta dans etmeyiniz.
devamını gör...

ben tanrı olsam

bir cesar mendoza şiiri:

tanrı’yla aynı fikirde değilim
intihar edenlerin
cehenneme gideceği konusunda
kainatın yaratılışına
katılmaktan bıktığımda ruhum
intihar edeceğim bende
denenmemiş bir yolla

nerdeyse bütün akıllı kalpler
intihar edip sittir çekmiş yeryüzüne

ben ateist değilim, babasıymış gibi
tanrı’ya küsen bir çocuğum

eğer tanrı intihar edenleri ve nietzsche’yi
cehenneme gönderirse
cehennemde yanmayı tercih ederim bende

tanrı dürüstlüğü sever..
tanrı’nın hayal gücünü beğenmiyorum
ben tanrı olsam
peygamberler göndermez
direkt konuşurdum insanlarla

ben tanrı olsam
hitler’i iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım
yahut yetenekli bir yazar yapardım onu
içindeki kötülüğü insanlara değil
tuvallere boşaltırdı

ben tanrı olsam
devletler yok olur
gül kokulu bireyler var olurdu sadece
atlar çılgın zamanlar koşardı

ben tanrı olsam
düşünce gücüyle herkesin
istediği karakter olmasını sağlardım
dünya bir şiirin
yaratılım sürecine dönüşürdü böylece

ben tanrı olsam intihar ederdim
insanlarla birlikte
acı çekmeyi öğrenemediğim için.
devamını gör...

psiko analist

john katzenbach tarafından yazılmış müthiş bir psikolojik gerilim romanıdır. 670 sayfaydı yanlış hatırlamıyorsam. tabii yazının boyutuna göre sayfa sayısı da azalabilir kitabın başka çeşit yayınlanmış hallerinde.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

olduğu gibi kitabın arkasından çeviriyorum. spoiler değil yani;

psikopatın peşindeki psikiyatr:

saran psikolojik gerilim der patient kitabında new yorklu psikiyatr dr. frederick stark'ın hayatı bir kabusa dönüşür. elli üçüncü doğumgününün gecesinde dr. frederick stark muayenehanesinin bekleme odasında tatsız bir mektupla karşılaşır:

başlığında ölümünüzün ilk gününe hoş geldiniz! yazan mektubun altı rumpelstilzchen imzalıdır. tabiiki ilk akla gelen bunun bir eşşek şakası olduğudur. psikiyatrımız öyle olmadığını pek yakında ders mayetinde öğrenecektir. anonim şahıs onu şeytani bir oyuna zorlar: rumpelstilzchen kendisinin gerçek hayatta kim olduğunu bulması için onbeş gün zaman tanıyor kurbanına. aksi takdirde dr. stark’ın aile bireyleri tek tek ölümle yüzleşecektir. bir diğer alternatif seçenek olarak psikatr pes edip, kendi hayatından vazgeçmelidir. kendisine kimin tarafından böylesine yoğun bir kin ve nefret güdüldüğüne dair stark’ın en ufak bir fikri yoktur ve kendi hayatından vazgeçmek söz konusu bile değildir...
böylelikle ölümcül bir kedi - fare oyunu başlar.

- - - - - -

yıllar önce okuduğum bu kitabın yeri bende baskadır. zira okuduğum ilk psiko-gerilim kurgusudur. ilk göz ağrım da diyebilirim. efsane bir kitap gerçekten. öylesine akıp gidiyor ki, kalınlığı gözünüzü korkutmasın derim. 340’lara doğru bir sıkılmıştım ama yarım bıraksaydım kendimi affedemeyeceğim bir kitaptı. kedinin de farenin de yerine koydum kendimi. tam olarak böyleydim;

şuan ne yapardım? hangi yolu seçersem bu durumu en az hasarla kurtarırım veya duygudurumlarımın esiri olmadan mantığımı nasıl önüme koyarım? nasıl bir yol izlerim?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

zevk alırken öte yandan türlü karanlık düşüncelere muzdaripsin ve bundan hiç şikayetçi değilsin. efsane. dışarı çıkarken hemen eve dönsem de kafa sinemama devam etsem diyordum o zamanlar. muazzam, harika, müthiş ve daha bir çok övgüler!
devamını gör...

dün gece ağladın değil mi

ismini nedense ‘farkında mısın?’ olarak hatırladığım bir mehmet çetin şiiri. bir şeyi defalarca okumak huyum değildir ama şiirler söz konusu olunca istisnalarım oluyor. bu şiirde o istisnalardan biri. google’da aratıp bulamadığım için kitaptan aynen alıntılıyorum:



dün gece ağladın, değil mi?

hayatın bir tarafı dik yokuş,
bıçaksırtı bir tarafı
el kadar yüreğinde dağ irisi korkular
yalnızlığının bu kaçıncı yıldönümü?
kaçıncı yıkılışın
yaralı bir ceylan misali?
dün gece ağladın, değil mi?

her şey yalan birtanem, her şey sahte
insanların çoğu ikiyüzlü,
kimler kırdı seni, kimler üzdü?
yaralı bir ceylan misali,
dün gece ağladın, değil mi?

yüzüne hüznün gölgesi düşmüş, farkında mısın?
farkında mısın içten gülmediğinin?
el kadar yüreğinde dağ irisi korkular,
üstelik yarınları satılmış bu şehrin girdabında
unutulmak da var
o adını dilinden düşürmediğin,
kimbilir, hangi vaatte ve saatte,
her şey yalan birtanem, her şey sahte
dün gece ağladın, değil mi?

yangın yerine dönmüş avuçlarına,
dökülürken buz tanesi yaşların,
benim sessiz hıçkırıklarıma birtanem
çoktan düşmüştü, çoktan kırağı,
suskun dudaklarımda adın,
beni asla anlamadın
ve dün gece ağlamadın, değil mi?
oysa, oysa ben.

devamını gör...

geceye bir şiir bırak

*

auf einem gelben stück papier
grün liniert schrieb er ein gedicht
und er nannte es "chops"
denn das war der name seines hundes
und nur darum ging es
und sein lehrer gab ihm eine eins
und einen goldenen stern
und seine mutter klebte es an die küchentür
und las es seinen tanten vor
das war das jahr
als alle kinder mit father tracy in den zoo fuhren
und sie sangen mit ihm im bus
und seine schwester kam auf die welt
mit winzigen zehennägeln und kahl
und seine eltern küssten sich oft
und das mädchen um die ecke
schickte ihm eine valentinskarte mit vielen "x"-en
und er fragte seinen vater was die "x"-e bedeuteten
und sein vater brachte ihn abends ins bett
und war immer da, um das zu tun

auf einem weißen stück papier
blau liniert schrieb er ein gedicht
und er nannte es "herbst"
denn es war gerade herbst
und nur darum ging es
und sein lehrer gab ihm eine eins
und sagte, er solle präziser schreiben
und seine mutter klebte es nicht an die küchentür
denn die war frisch gestrichen
und die anderen sagten ihm
dass father tracy zigaretten rauchte
und sie in der kirche fallen ließ
und manchmal brannten sie löcher in die bänke
das war das jahr, als seine schwester eine brille bekam
mit dickem gläsern und schwarzem gestell
und das mädchen um die ecke lachte ihn aus
wenn er mit ihr auf den weihnachtsmann warten wollte
und die anderen fragten ihn, warum seine eltern sich oft küssten
und sein vater brachte ihn abends nicht mehr ins bett
und sein vater wurde wütend, wenn er ihn darum bat

auf einem blatt aus seinem notizbuch
schrieb er ein gedicht
und er nannte es "unschuld eine frage"
denn das war die frage, die seine freundin betraf
und sein lehrer gab ihm eine eins
und sah ihn lange und seltsam an
und seine mutter klebte es nicht an die küchentür
denn er zeigte es ihr nicht
das war das jahr,
als father tracy starb
und er erwischte seine schwester,
wie sie hinterm haus herumknutschte
und seine eltern küssten sich nicht mehr
und schwiegen sich an
und das mädchen um die ecke trug zu viel make - up
sodass er husten musste, wenn er sie küsste
aber er tat es trotzdem, weil es das war, was man halt tat
und um drei uhr morgens brachte er sich ins bett,
während sein vater nebenan schnarchte

auf einem stück brauner papiertüte
versuchte er sich an einem gedicht
und er nannte es "absolut nichts"
denn nur darum ging es wirklich
und er verpasste sich eine eins
und einen schnitt in jedes handgelenk
und er klebte es an die badezimmertür,
den er glaubte nicht,
dass er es noch bis zur küche schaffen würde.

- - - - -

yıllar öncesinde almanca dersi için bir kitap seçip sunum yapmam gerekiyordu. kütüphaneden seçtiğim müthiş bir kitapta* içeriğinden bağımsız bu şiiri buldum. ne kadar şanslıyım, anlatamam. şiiri kaybetmek istemedim ve kendi anı defterime yazmıştım. kitabımın sunumunu yaptım ve eleştirdik. ardından bu şiiri okudum ve tüm sınıf uzun bir sessizliğe gömüldü…

yıllardır ara sıra şiiri açıp, okur, yerine kaldırırım anı defterimi. her seferinde yoğun duygulara sürükler beni. son okuduğumda anı defterimde durmasın, göz önümde bulunsun diye buz dolabıma yapıştırmıştım kağıdı. şiiri okuyup, anlayanlar bu hareketimin önemini kavramıştır umuyorum. çok sevip, yerine başkasını koyamadığım bu şiiri artık buz dolabımda değil, burada, baş ucumda bulundurmak istiyorum.

- - -

edit: şiir stephen chbosky - ‘vielleicht lieber morgen’ kitabındanmış. ozgur1ey’e teşekkürler.
devamını gör...

faili meçhul kıyak

efendim, bir kart tasarlıyoruz ve çoğaltıp cüzdanımıza koyuyoruz. yaptığımız iyiliklerle birlikte kartı da bırakıyoruz olay yerine, ki oyun devam etsin. ben bu fikre bayılmıştım ve yanlış hatırlamıyorsam bir ahmet batman kitabında da rastlamıştım. burada da paylaşmak isterim:



- köprü gişesinde arkadaki arabanın parasını vermek ve hızla uzaklaşmak. gişe görevlisinden kartı arkadaki arabanın şöförüne vermesini rica ediyoruz.

- yaz sıcağında kalabalık bir belediye otobüsünün içinde buz gibi bir kasa kolayı unutmak (kartlar kolalara iliştirilmiş.)

- uzun yıllar bakımsız kalan bir mezarı temizlemek ve çiçek dikmek. kartı mezara bırakıyoruz. oradan geçen birilerinin belki dikkatini çeker.

- karta ataçlanmış 10 tl’lik bir banknotu yolda düşürmek.

- birinin posta kutusuna gelen elektrik veya su faturasını alıp, ödemek. sonrasında faturayı makbuz ve kartla beraber posta kutusuna geri koymak.

- haftalardır pis kalmış bir arabayı gece yıkamak ve sonrasında kartı sileceğe iliştirmek.

- vapur iskelesinde veya metroda turnikelerden birinin üstüne karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.

- sipariş verdiğimiz (bir alana ikincisi bedava) pizzayı komşumuzun zilini çalarak kapısına bırakıp kaçmak (kart pizza kutusunun içinde.)

- apartmanda kapı önlerine konan çöp torbalarını kapıcıdan önce toplamak ve kartı kapıcının oturduğu evin kapısının altından içeri atmak.

- görme engelli bir kişiye, yolda ona etrafındakileri anlatarak yardımcı olmak. [bunu amelie filminde gördüm!] kartı o kişinin cebine atıyoruz. belki bir yakını bulup okur sonradan ona.

- desteğe muhtaç (lösemili çocuklar gibi) bir derneğin kapısına sabaha karşı içi oyuncak dolu bir sandık bırakmak (kart sandığın içinde.)

- otomat, ankösörlü telefon veya atari salonlarındaki oyunlara karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.

- bakımsız bir bahçeyi tertemiz yapıp ortasına iki çiçek dikmek ve kartı sonradan çiçeğe bağlamak.




kaynak
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim