dionysos yazar profili

dionysos kapak fotoğrafı
dionysos profil fotoğrafı
rozet
karma: 15723 tanım: 1249 başlık: 43 apolet: 1 takipçi: 99
bazı şeyler karalıyorum.

son tanımları | başucu eserleri


hukuk fakültesi tercih edilir mi sorunsalı

bence hayır, maalesef. ben kişiliğime çok uyduğu için seçmiş, çok zor bir bölüm olmasına rağmen (üniversiteye göre değişiyor, en iyi ilk üç üniversiteden birindeyseniz cidden çok zor) derslerden genel olarak keyif alarak okudum. ama şöyle söyleyeyim, birincisi dediğim gibi dersler cidden ağır, üniversiteye geçip rahat ederim ve biraz gezer tozarım diye düşünüyorsanız, hukukta onu yapamazsınız. yapmaya kalkarsanız da okulunuz uzar. uykusuz kalmayı, 36-48 saat boyunca hiç uyumadan durabilmeyi ben final döneminde öğrendim, üstelik günü gününe çalışmama rağmen. okul bin bir zorlukla bitti, kurtulduk derken ne var sırada? avukatlık stajı. staj dönemi öyle bir kölelik ki anlatamam, keşke okula geri dönsem diyorsunuz. tabii ki küçük şehirler, küçük ofisler öyle olmayabilir. ama özellikle istanbul'da görece büyük ofislerde kendimi geliştireceğim diye çırpınırken bulursanız kendinizi, sizi köle gibi çalıştırmakla kalmaz, ayağının altına alır ezer o patronlar. çalıştığım bir yerde "yasal stajyer" olarak, tabii ki sigortasız ve düşük ücretle ultra lüks bir plazada hafta sonları da mesai yapmak zorunda kalarak haftada 60 saati geçen bir çalışmam olmuştu mesela. bu sadece bir örnek, staj dönemimde yaşadığım şeyleri anlattığım bir tanımım var naçizane #3306053 mutlaka okuyun.

bir de tüm bu zorlukları geçtiniz diyelim, hukuk mezunu olmak eğer bağlı çalışıyorsanız ne size iyi paralar kazandırır artık ne de rahattır. sürekli tetikte olmanız, geceleri "acaba süresi geçti mi?' diye uykunuzdan uyanmanız, sürekli ek mesai yapmanız ve bunun ücretini talep dahi edememeniz, çalışmanız karşılığında çok düşük maaşlara çalışmanız anlamına gelir. kendi ofisimi açarım stajı bitirir bitirmez derseniz de sağlam bir çevre ve arka gerekir.

yani arkadaşlar, "hukuk okuyayım mı?" sorusunun cevabı şu aslında ailenizde kendi ofisi olan, stajınızı yanında yapabileceğiniz ve staj sonrası da ortak olarak çalışabileceğiniz başka bir avukat varsa, evet. ailenizdeki ilk hukukçu sizseniz, geçmiş olsun.
devamını gör...

yazarların bugünkü mutsuzluk sebebi

kötü bir haber aldık, zaten bir noktada beklediğimiz bir şeydi. ama bilmiyorum ortak noktada buluşmadığın, duygusal bir paylaşımının da olmadığı ve belki ayda yılda bir denk gelip iki kelam ettiğin biri de olsa bir yakınını kaybetmek çok garip ve buruk bir his. hem bunu sindirmek zor hem de annenin, babanın ve en sevdiğin insanların üzülmesine şahit olmak da zorluyor insanı. tüm bunlar olurken, neden buraya yazıyorum diye düşünülebilir çünkü ben burayı günlük gibi kullanıyorum çoğu zaman, hissettiklerimi çokça yazıyorum buraya. bir de bu hisle şuanda tek başımayım. kendimle kaldığım her anda da bir şeyler karalarım, bu iyi geliyor bana. bir de şunu tekrar hatırladım, en azından ilk gençlik yılları için "iyice yaşadım" diyebilmeli insan çünkü şuan herkesin onu anarken "ama güzel yaşadı, çok deliydi" dediğini biliyorum. biraz da beni ona benzetiyorlardı, o da gençken kaçıp istanbul'a gitmiş ve yıllar sonra geri dönmüş. ben de içten içe kaçmıştım bir şeylerden ve rota yine istanbul, sonra ben de geri döndüm. hikayelerimiz çok benzer, kırılganlığımız da öyle. bilmiyorum öyle işte, buruk hissediyorum kendimi.
devamını gör...

sözlükçülerin küçük sözlüklerde yazma motivasyonu

daha özel, daha kendin gibi olabildiğin bir alan. ekşi sözlük'teki tüm o insan yığınıyla beraber olmak istemem, bana güvenli gelmiyor. burası biraz daha konfor alanı gibi, kendimi de çok açabiliyorum burada; duygularımı, hissettiklerimi, düşüncelerimi. hatta daha önceden de söylediğim gibi bazen bir düşünce ya da his günlüğü gibi kullanıyorum. sonradan dönüp o dönemde neler hissettiğime bakabiliyorum. kendimi bildim bileli defterler boyunca yazan, şiir, deneme, günlük ne denirse işte sürekli bir şeyler karalayan biriydim. burayı da o amaçla kullanıyorum. böyle küçük sözlüklerin tercih edilme sebebi de o bence.
devamını gör...

kötü ilişki vs yalnızlık

kötü ilişki eğer gerçekten kötüyse ilişkilere ve insanlara dair güveninizi, bakış açınızı, bağlanma stilinizi ve daha birçok şeyi derinden sarsabilir. sizi güven duygusundan uzaklaştırıp çok daha kaçınmacı ya da kaygılı bir kişiye dönüştürebilir. o kadar dağıldıktan sonra da toparlaması zor olur. ben eskiden şöyle düşünüyordum "ben zaten kötü etkilenmem çünkü umursamıyorum" ama öyle bir şey yok ve bu çok çocukça bir düşünce. böyle ilişkilerde kötü davranışların git gide dozajı artar ve başlangıçta "umursamıyorum" dediğiniz ve tepki göstermediğiniz için olaylar daha da büyür. illaki sizin tahammül seviyenizin çok üstünde bir olay olur ve dağılırsınız. bu yüzden kötü ilişki yerine yüz yıllık yalnızlığı tercih ederim, dağılanı toparlamak yerine varsın toplu kalsın.
devamını gör...

sakın karışma onlar barışır sonra sen kötü olursun

genel olarak katılmakla birlikte ortada herhangi bir şiddet durumu varsa asla katılmadığım bir söylem. bu yalnızca fiziksel şiddet olmak zorunda da değil; psikolojik şiddet, cinsel şiddet veya ekonomik şiddet de olabilir. bu tür durumlarda şiddet gören kişi bir yakınınız ya da tanıdığınız biriyse onun yanında olduğunuzu ve bu ilişkiden daha fazla yara almadan çıkması gerektiğini ciddi bir dille anlatmanız gerekir. yani ben bu durumlarda karışırım, varsın beni kötü bilsinler. aksi halde "kol kırılır yen içinde kalır" oluyor çünkü ve bu çok yanlış bir düşünce.
devamını gör...

yazarların sürekli aldığı sorular

şu sıralar sürekli aldığım sorular şu şekilde:
neden istanbul'dan antalya'ya dönmek istedin?
temelli mi gideceksin?
kesin karar verdin mi?
antalya'da ne yapacaksın?
kaç sene tek yaşadıktan sonra aile evi zor değil mi?
geri dönmeyi hiç mi düşünmüyorsun?
kpss'ye girmeyi düşündün mü?
ales'e girecek misin?
iş tekliflerini neden reddettin, tüm yaz tatil mi yapacaksın?
karar verdin mi? kesin olarak mı? son kararın mı? (çoğu konuda)
devamını gör...

hikayesi yarım kalan herkes için

aaa benim kapak fotoğrafımda yazan söz bu, yoksa başlık oradan mı aklınıza geldi? *
devamını gör...

flört edilen insanın saygısızlaşması

benim çok başıma gelmeyen bir durum. sanırım biraz çabuk sinirlenen biri olduğum, sınırlarım keskin olduğu ve bir de öfkemi çok tepkisel olarak gösterdiğim için olabilir. bir saygısızlık ya da sinirlenebileceğim herhangi bir davranış olması halinde yüksek tepkiler verebiliyorum çünkü. yani o hallerimi serenay sarıkaya'nın birçok dizide sinirlendiği anlarda gösterdiği tepkilerden pay biçerek anlayabilirsiniz, genelde çok sinirlendiğimde o hallerine benzetiyorlar. *
devamını gör...

çocukkenki benle şimdiki ben aynı kişi mi sorunsalı

bence kesinlikle aynı değilim ya. bir kere ben aşırı sosyal ve hareketli bir çocuktum. yani masalardan koltuklara zıplayan, arkadaşlarımla koşu yarışı yapan, bilek güreşinde sınıf birincisi ve bir de sinirlenince milleti fena döven bir çocuktum. bizimkiler inanamıyordu milleti dövdüğüme ama valla sinirlendiğimde gözüm pek bir şeyi görmüyordu, alıp kafasını duvara vurduğum, gözlüğünü kırdığım dayak attığım çok arkadaşım oldu*, kusura bakmayın arkadaşlar.
artık o kadar hareketli ve zıpır değilim, şiddete de başvurmuyorum ama çabuk sinirleniyorum ve sinirim de zor geçiyor. yine de sakinledim, büyüdüm ve geliştim diyebiliriz.
devamını gör...

kürtlerin ana dilde eğitim hakkı

ben çoğunlukçuluktan ziyade, çoğulculuğu ve ayrımcılığa uğramış grupların haklarını gözeten, görece daha özgürlükçü bir düşünce yapısına sahibim. ancak buna rağmen, anadilde eğitim konusunda sıcak bakamıyorum. türkiye’de lazca, çerkesce, kürtçe gibi farklı dillerin varlığı bir zenginliktir; bu dillerin ayrımcılığa uğramadan serbestçe konuşulabilmesi, sanat ve edebiyat üretiminin bu dillerde yapılabilmesi gerektiğini düşünüyorum.

bununla birlikte, bu dillerin kültürel alanda var olabilmesine destek vermekle beraber, resmi dil olarak kabul edilmelerini ya da bu dillerde eğitim verilmesini doğru bulmuyorum. bu yalnızca kürtçe için değil; örneğin antalya’daki rus okullarında verilen rusça eğitim için de geçerli. farklı diller günlük yaşamda konuşulabilir, kültürel üretim yapılabilir ancak eğitim, siyaset ve bürokrasi gibi toplumu bir arada tutan alanlarda ortak bir dile ihtiyaç var.

özellikle doğu bölgelerinde, kadınlara yeterince türkçe öğretilmemesi nedeniyle kendi işlerini halledememeleri, doktora bile gidemedikleri için eşlerine ya da babalarına bağımlı hale gelmeleri gibi somut sorunlar göz önüne alındığında, ortak bir dilin işlevselliği daha da önemli hale geliyor.

ayrıca, anadilde eğitim uygulamasının pratikte nasıl yürütüleceği de başlı başına bir sorun. örneğin, kürtçe konuşulan bölgelere yalnızca kürt öğretmenler mi atanacak? bu durum da kendi içinde ayrıştırıcı bir uygulamaya dönüşebilir. her ne kadar bunu "pozitif ayrımcılık" kapsamında değerlendirmeyi düşünseler de pozitif ayrımcılıklar, tarih boyunca ötekileştirilen gruplara "geçici bir süreliğine" yani diğerleriyle eşit koşullara ulaşana kadar tanınan ek haklardır. ancak burada söz konusu olan şey geçici değil, sürekli bir sistem önermekte. bu nedenle pozitif ayrımcılık koşullarını da tam anlamıyla karşılamıyor.

bununla birlikte, türkçe öğrenilmediği takdirde özellikle kadınların toplumsal yaşama katılım oranlarında ciddi bir düşüş yaşanacağını düşünüyorum. zira eğitim türkçe verilmediğinde bölge halkının türkçe öğrenme oranı çok düşeceğinden bölgeye atanan doktor, hemşire, öğretmen gibi kamu çalışanlarının tamamının kürtçe bilmesi gerekecek ve atamaların da buna göre yapılması gerekecek ancak bu sürdürülebilir ve işlevsel bir çözüm de değil. bu nedenlerle, anadilde eğitime sıcak bakamıyorum.
devamını gör...

rahatlamak isteyenlere alternatif çözümler

mentali toparlamak için kulaklığı takıp gece yürüyüşe çıkmak çok iyi geliyor. bir de hayatınızda genel bir rahatlama, dinginlik ve ilerleme istiyorsanız mutlaka terapiye gidin.
devamını gör...

sabaha kendin için bir mesaj bırak

sabah kahvaltı yapıp kahveni içip çık diye alarmı erkene kurdum, bana sinirleme. bir de sakın geçenki gibi "biraz daha uyuyayım, kahvaltı yapmaya gerek yok" diyip şu alarmı erteleme. sonra bu güneşte başın dönüyor, bayılıp kalacaksın bir yerde. azıcık uykundan ver bir zahmet sevgili dionysos.
devamını gör...

şule yüksel şenler

bugünlere gelmemizin sebeplerinden biridir kendisi. köy köy gezip "şule baş" denilen örtünme şeklini yapmadıkları takdirde cehenneme gideceklerine yönelik konuşmalar yaparak anadolu kadının genel örtünme şekli olan tavşan kulağı başörtüsü yerine kendi icat ettiği örtünmeyi yaygınlaştıran, kitaplarında "tecavüze uğrayan kadınların intihar etmesini" destekleyen söylemleri mevcut olan, kendisi seminerler veren ve kendi parasını kazanan zengin bir kadınken kadınların çalışmamalarının "en hidayetlisi" olduğunu savunan, kitaplarında alttan alta köylü ve cahil olarak gördüğü anadolu kadınlarını aşağılayan ve ayrıca açık kadınlara yönelik olarak da "avrupanın sokak f.hişeleri" diyebilen bir kadın. iki yüzlü, kendi söylemleri ile çelişen, kendisi ezildiğini iddia ederken diğer bütün kadınları ayaklar altına almaya çalışan çok "değerli" yazar tanesi.
devamını gör...

sizi okumasını istediğiniz kişinin sizi hiç okumaması

hevesim çok çabuk kaçıyor benim ya bu konularda maalesef. yani diyelim birinin okumasını istedim ve okumasını istediğim kişi baktım ki okumuyor, hayırlı olsun artık bunu istemekten de vazgeçtim demektir. * *
devamını gör...

en son alınan karar

tüm bu gel gitlerin, içsel düşünce girdabının, "düşünmeyi düşünmek" noktasını dahi aşıp "neden düşünmeyi düşünmeyi dahi düşünüyorum acaba?" sorgulamalarının ve anlam arayışlarının arasında beynimin içinde bir pause tuşu varmışçasına bir an durdum ve etrafıma baktım. aydınlık bir ortam, iki tane kedi, kucağımda bir tabak buz gibi karpuz, elimde okumak istediğim kitaplar ve dışarıdan gelen deniz havası. sonra şunu düşündüm, mutlu olmak için sürekli bir sebep aramak yerine mutsuz olmadığı o kısa anlarda mutluyum diyebilmeli insan. belki de mutlu olmak, sadece mutsuz olmamaktır en nihayetinde. mutluluğu büyük olaylara ve coşkulu anlara değil de mutsuzluğun yokluğuna, yani daha sade bir varoluşa bağlayabilmeliyiz belki de. bu yüzden kararım şöyle, hayatımda uzun zamandır ilk defa olumsuz bir şey olmadığı şu dönemde evet, gerçekten de mutluyum. şu anın içinde mutluyum. mutluluk performatik bir şey de değil, evimde oturup soğuk kahve içerken veya kitap okurken de mutlu olabilirim, illa ki hayatımda eskisi gibi çok eğlenceli anlar olmak zorunda değil. bazen mutluluk böyle de görünebilir, tek bir şekilde olmak zorunda değil ki.
devamını gör...

sözlük yazarlarının eğlence anlayışı

#3646599 aaa şuna bak bana laf gelmiş kendi halimde takılırken. * ya mizah anlayışı yalnızca beyaz futbol editlerinden ibaret olanlar da gelip bizim eğlence anlayışımıza laf etmesin bir zahmet. böylelerinin tek bildiği futbol, cinsellik ve karı kız * muhabbeti. kendilerinden farklı olanlara da meriç falan diyorlar, mizahları da bundan ibaret. aynen çok komikmiş, gül gül öldük. *
devamını gör...

akşam birası

bu biraz gece birası oldu ama olsun. bir ayı geçtik spora ve düzgün beslenmeye başlayalı, bugün bir ara veriyoruz arkadaşlar. sabahtan kaldığımız yerden devam ederiz. zaten evde normal cips bile yoktu bu altınbaşak'ın cips görünümlü cips olmayan krakeri ama tadı güzel en azından. bir de bu ara her bulduğum aralıkta kitap okuyorum yine baya. ay hayatım güzel bir düzene girdi ve mutlu hissediyorum. bunların hepsi işten çıktığım için. *
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

platonik aşk

yetişkinlik hayatında yeri olmadığını düşündüğüm bir şey. karşıdaki kişinin size değer vermediğini bilerek ona değer vermeye devam etmek, kendine verilen değerle ilgili sıkıntılar olduğunu gösteriyor bence biraz. birinin benimle ilgilenmediğini bilmeyi veya fark etmeyi geçtim, "ilgilendiğini fark etmezsem" dahi hoşlanmam biter. bana değer vermeyen veya bunu hissettirmeyen biri neden hayatımda olsun ki? hayata bir kez geliyoruz, bu kısacık hayatı da sizden hoşlanmayan, değer vermeyen ya da bunu gösteremeyen kişilere harcamayın.
devamını gör...

yüz yogası

işe yarayıp yaramadığına bir türlü emin olamadığım için hiç düzenli olarak yapamadığım bir alışkanlık. bir de genelde yüz yogası yapacak kadar hayatı sevmiyor oluyorum. masaj taşıyla soğukken yapıldığında çok rahatlatıyor ama kesinlikle. bir ara iki hafta düzenli yapmıştım, çevremden "artık kaşlarımı kaldırdığımda alnımın hiç kırışmadığı" yönünde bir geri bildirim aldım ama sonra dedim ki "zaten daha 24 yaşındayım kaşımı kaldırınca alnım en fazla ne kadar kırışıyordu ki? * azıcık çizgi oluyorsa o da zaten böyle bir çaba harcayacak kadar umrumda da değil." böylece bırakmıştım.
ama cidden etkiliyse ve hepimiz başlayacaksak ben de sizinle beraber tekrar başlarım kızlar.*
devamını gör...

hastayım diyen kadına çorba yapayım diyen erkek

evet birkaç yorumum var bu konuda. birincisi, özellikle tek yaşarken hasta olmuşsa inanılmaz güzel bir jesttir bu ve açıkçası diğer bütün hareketleri geçtim bence yapılabilecek en yüce gönüllü harekettir. hiç yaşamamak bir yana hastayken gül alınmıştı bana çok uzun zaman önce. birincisi hediye olarak çiçek sevmem, ikincisi gül hiç sevmem, üçüncüsü karnım aç ve yemek yapamıyorum gülü mü yiyeceğim? bence biraz daha duruma ve kişiye göre hareket edilmesi lazım tam da bu yüzden, her kadın çiçek sevmek gibi alışılagelmiş jestleri sevecek diye de bir şey yok. hastayken çorba yapıp getirmek bin kat daha düşünceli bir hareket.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim