"
elfen lied" almancadır ve
elf'in şarkısı anlamına gelir.
2004'te yayınlanmaya başlamasıyla birlikte o yıl çok konuşulan ve ses getiren animelerden biriydi, elfen lied.
konuya bakacak olursak;
yeni bir türün ilk bireyleri yavaş yavaş dunyaya adım atmaya başlamıştır, öyle ki bu daha tam olarak çıkmamış olan türün insan ırkının sonunu getireceği bile düşünülmektedir. bu yeni türün insanlara yaşatabileceği vahşetin kapasitesi gun geçtikçe açığa çıkarken uzmanlar, bilim insanları bu tür üstünde deneylerine başlamıştır bile, devlet de arkasındadır.
bu bahsedilen yeni türün, sırtlarından çıkan 'vektör' adı verilen 2 metre boyutunda elleri ve kafalarının üzerinde küçük bir çift boynuzları bulunmaktadır, fakat insanlar 'vektör' denen elleri goremezler. ayrıca bu turdekiler genelde kırmızı gözlere ya da pembemsi saçlara sahip olurlar. aynı zamanda bu 'vektör'lerin başka bir insana teması o virüsün yayılmasını sağlar, virüsün bulaştığı kişilerin doğacak çocukları da diclonius adı verilen yeni türe dahil olur.
tabi her ne kadar insanlığı "tehdit " edici olsalar da, animeler bu türün uzerinden işlenir, suçsuz olmasına rağmen işkencelere, acımasız deneylere maruz kalan, dışlanılan, sevilmeyen, masum küçük bir çocuk olsa dahi günah kecisi ilan edilen bu yeni türlerden.
öncelikle animenin kendisi kadar ünlü olan açılış müziği ile başlayayım, çünkü animedeki duyguyu gerçekten çok iyi aktarıyor. ayrıca klipteki görselleri de gustav klimt'in eserlerinden yola çıkarak
yapmışlar. bunlarla birlikte latincenin güzelliği de olaya dahil edilince mükemmel bir opening çıkmış.
dinlemek için
buradan
şimdi senaryoya gelecek olursak;
bir gün bu lablardan kaçmayı başaran bir diclonius, insanların arasına karışır. adı lucy olan bu diclonius, kaçarken başına aldığı bir kurşun darbesiyle hafızasını kaybetmiş ve kişiliği bölünmüştür...
sabaha karşı denizi izlemeye gelen iki kuzen yuka ve kouta, sadece "nyuu" diyebilen iki boynuzlu çıplak bir kızla karşılaşırlar. nyuu'yu evlerine götürürler ve onunla yaşarlar. ama nyuu'nun hafızası zaman zaman yerine gelir ve o zaman acımasız katil lucy'ye dönüşür,
ve insanlığın yok olmasını engellemek isteyen bilim insanları lucy'yi öldürmek zorundadırlar...
onu evine alan kouta'nın ise babası ve kız kardeşi öldürüldüğünden sonra aklı dengisi bozulmuştur, hastanede yattığı sırada aldığı ilaclar nedeniyle de geçmişini hatırlayamamaktadır. ve lucy ile zaman içerisinde unuttuğu bazı şeyleri hatırlayacaktır...
animenin konusu, senaryosu gayet güzel. lakin işleyiş konusunda da aynı şeyi diyemem, bolca mantık hatası ve boş sahne var.
öyle ki ana karakter ve mantıken animenin onun etrafında dönmesi gereken lucy, aksine nadir karşımıza çıkıyor. peki biz napıyoruz? 13 bölüm boyunca salak iki kuzenin (kouta ve yuka) hayatını, aşklarını, hiç durup düşünmeden sokakta görüp eve aldıkları kızları,cinsiyetler arasında yaşanan cinsel gerilimin yarattığı komiklikleri(!), ve gereksiz çıplaklığı izliyoruz. sonra son iki üç bölümde anime birden yine lucy'e odaklanıyor, allam lütfen sonu kötü bitmesin!!1!1! diye şükrediyoruz..
ama sonu da çok havada kalmıştı diyebilirim. yarıda kesilmiş gibiydi, gerçi animenin manga ile bir süre sonra yolları ayrılıyordu. yine de oradada benzer bir son vardı diye hatırlıyorum, gerisi spoiler, ona da gerek yok...
( japonya da kuzen ilişkisi normal karşılanıyormus bu arada, bunu da öğrenmiş olduk..)
mantık hataları da bolca var, ama benim kafama en çok takılan ve gözüme çarpan şey boynuzlardı. iyi tamam, evrim geçiriyorlar sonuçta, falan filan.. ama neden boynuz- daha doğrusu kedi kulağına benziyor- çünkü bizim gibi primat ailesine mensup olanların boynuzlarının olmamasının bir nedeni vardır, evrim geçiriyorlar ise, neden böyle birşeye ihtiyaç duyup da geçiriyorlar? animedeki çoğu şey ile birlikte bu soru da havada kalmıştı...
fakat bu animeye "duygu sömürüsü" demek yanlış. böyle diyen birçok kişi var. anime ilk bölümden, hayatın tüm acı gerçeklerini yüzünüze vuruyor. tüm mantık hatalarına ya da gereksiz sahnelere rağmen izlenilesi bir anime.
kısaca animede bolca dram var. acı, kan, vahşet, dehşet, kıskançlık, nefret, aşk, yalnızlık, travma. çok hassas iseniz, izlemenizi en başından önermiyorum. ama bunun dışında yine ne olursa olsun, izlenmeye değer bir anime diye düşünüyorum, öyle ki, sadece bir kaç dakikalık sahneleri için bile izlenir. bittikten sonra gerçekten üzerinizde bir etki bırakıyor, zaten izlerken de o hissi çok iyi yaşatıyor. isteyerek ya da istemeyerek sizi o havaya sokuyor. hiç değilse, sadece lucy'nin hikayesi için izleyin...
başka anime eleştirilerinde görüşmek üzere...
devamını gör...