tam üç ay önce bugün çıktığım yolda pes etmediğim için kendimi tebrik ediyorum. artık nefes nefese kalmadan bırakın merdiven çıkmayı koşabiliyorum. ohh be yaşasın temiz havayı içine çekmek. aklıma bile gelmiyor. yanımda içenler var, canım bile çekmiyor.
varsa düşünen geç kalmasın. zararın neresinden dönersek kardır.
zaman çok hızlı akıp gidiyor. bugün 14.gun. son iki günüm benim için sigarasız geçmeyecek günlerdendi ama o da geçti. artık parmağımdaki sararma gitti. sanki hiç başlamamış gibi artık içmeyenler tayfasından olmak gururlandırıyor beni. az önce yolda yürürken adamın biri son kez çekti ve fırlattı izmariti. yanımdan geçti. aldığım koku bana yapılan eleştirilerin az bile olduğunu yüzüme vurdu. kokuyor arkadaş leş gibi hem de.
kalabalık yerde çalıştığım için her sigara ictigimde ağzımı yüzümü sürekli yıkamak zorunda hissediyordum. cildim kuruyor yanımda hep nemlendirici taşıyordum. bunun devamlı tekrar etmesi insanı yoran bir şeydi. bundan bile kurtuldugum icin iyi hissediyorum.
kullandığım parfümün gercekte olduğu kokusunu taşıyabilmem bile hoşuma gidiyor.
günleri biriktiriyorum artık. damlaya damlaya 14 oldu. darısı 14. ayına:))
bugün 6. gün. yeni rutin oluşturma çalışmaları devam ediyor.
sabah kalkınca 10 dk boyunca hindistan cevizi yağını ağzımda tutuyorum. gargara gibi değil ama ağzımın her yerine gelecek şekilde çeviriyorum. sonra temiz bir ağız kokusu ile nefesimin kokusu değişiyor.
kahvemi yapıyorum içine 1 çay kaşığı yine hindistan cevizi yağı ekliyorum. hem tadı güzel hem yağ yaktiriyor.
kahvaltıyı öğle yemeği saatinde yaptığım için aralarda sıvı tüketiyorum. en korktuğum şey sigarayı bırakınca kilo alır mıyım düşüncesi idi. onun için de dikkat ediyorum ve canım sıkıldığında yiyecek bir şeyler aramak yerine sakız atıyorum ağzıma. çayı çok içiyorum. açlığı bastırıyor bunlar, ben de öyle en azından onu biliyorum. bir de akşam yemeğini bıraktım. akşam öğünü için bir avuç tuzsuz sarı leblebi yiyorum çayla. yatana kadar su içiyorum. 6 günde bir buçuk kilo da verdim, hem sigara içmiyor hem zayıflıyorum, ne müthiş değil mi!
gelelim sigaranın kötü hasarlarından biri olan parmak sararmasına. sigarayı tuttuğum elimin işaret parmağı halen sarı. 6 günde defalarca yıkandı, sıcak soğuk su temas etti ama hala sarı. dışarıdan gözlemlenebilir hasarı böyleyse 10 yıldır içimdeki organlara verdiğim zararları düşününce kendim için üzülüyorum, vicdan yapıyorum. canım kendim sana bu kötülüğü yaptığım için beni affet ve kendini iyileştir!
artık canım çekmiyor sigarayı. dün dairede vatandaşın biri öyle sinir etti ki arada çıkıp diger memurlarla eskisi gibi arka arkaya içsem stres atsam rahatlasam dedim, bu düşünce bile midemde yanma hissi oluşturdu. çok içenler bilir o mide ve boğaz yanmasını. vazgeçtim o düşünceden anında. teşekkürler kendim, böyle devam edelim!
öncelikle ikinci günden bahsedeyim biraz.
ilk günden bile fark ettigim şey nefes alışımın kalitesindeki artma oldu.
burun içinde yanlarda bulunan konkalar havayı hem vücut sıcaklığına uygun hale getiriyor hem de nemlendiriyor . sağlıklı çalışan konkalar akıllı sisteme sahip. kirli hava girişini önlemek için büyüme yapıyorlar. dolayısıyla siz ne kadar çok kirli havaya maruz bırakırsanız onlar da sizi korumak için o kadar büyüyorlar. sonuç olarak hava yolunuz daralmış oluyor, siz de daha az nefes alabiliyorsunuz.
ilk günden bile uyurken bir nebze de olsa rahatlamış olmam ikinci güne iyi bir motivasyonla başlamamı sağladı.
güne kahve içerek başladım. bol bol su ictim.
yine duş aldım, güzel kokan losyonları sürüp artık sigara kokmadigim için mutlu oldum.
öğleden sonra bir kriz geldi. tam günün yorgunluğu çökmüştü, bu yorgunluğun üzerine kahve ile nasıl güzel olur diye içimden geçirdim.
hemen kalkıp dişlerimi fircaladim, ağzıma sakız attım. o anı atlatınca içme isteği de geçmiş oldu. akşam bol bol çay içtim. fark ettim de çayla o yoksunluğu gidermeye çalışıyorum.
üçüncü güne yine kahve ile başladım. bu sefer sigara canım çekmedi. hayret ettim kendime. halbu ki kahve ile dört beş tane arka arkaya içerdim. üçüncü günde isteksizligin başlaması iyi bir gelişme oldu doğrusu. günlük duş almanın da etkisi var sanırım. duştan ve dişleri fircaladiktan sonra oluşan o ferahlığı çok sevdiğim için sigara ile ilgili zihnimdeki görüntüleri iyice cirkinleştiriyorum.
şimdi çay içiyorum. yatana kadar sıvı tüketmeye devam. bir de sinir olduğum durumlar oldu. o anlarda hemen sigaraya sarılırdım. onun yerine telefon defterine sinir olduğum durumlar ilgili yorum ve tespitler yaparak bir yazı yazdım. yazmak da iyi geldi ve sigara krizine mani oldu.
gece yatmadan dişlerimi fırçalar, dilimi hindistan cevizi yağı ile kazıyıp, güzel bir de ağız bakım suyu ile de taçlandırırsam mis gibi bir final olur. bu yeni sürecin heyecanla beklediğim yanı kendime daha çok bakım yapmam oldu. bakım sonrası hissi bile bağımlılık yapabilir.
bu günlüğü burda tutmaya karar verdim. belki okuyan başkaları da benzer duygularla yola çıkar diye.
öncelikle bırakma nedenim 10 yıldır içtiğimden artık sağlık sorunları ile karşı karşıya kalmış olmam.
ben sigarayı içmiyorum resmen yiyorum. mesela dumanı ziyan olmasın diye ağzımdan verip burnumdan geri çekiyorum(french inhale). arka arkaya içmeden de duramıyorum (chain smoker).
üzerime sinen duman kokusu nereye gitsem küllük gibi koktugum yönünde yorumlara neden oluyor. burnumda yarattığım tahriş nedeniyle koku alamıyorum artık. kendi kokumu duyamıyorum. mutfakta sucuk pişiriyorum onun kokusunu kafamı eğip yaklaştırmadıkça alamıyorum. deniz kenarında gezerken denizin kokusunu alamıyorum. çiçeklerin kokusu yok artık.
gece uyurken nefesim daraldı yine ve boğulurken sudan çıkmaya benzer bir hisle nefes alma mücadelesi ile uyandım bugün.
neden?
çünkü bana verdiği zevki seviyorum. yemek sonrasi, kahve yanına, yorgunluğun üstüne, sohbet arasına derken bana zevk veren anların içine sigarayı baş köşeye oturtmuşum, o da rol çalmış.
şimdi bana geçici zevk veren şeyin kalıcı zararlarını bir nebze olsun önlemek için bugün yeni bir başlangıç yaptim.
güne kahve sigara ile başlardım.
güne duş alarak başladım.
dişlerimi fırçaladım, dilimi hindistan cevizi yağı ile kazıdım.
ağzıma naneli bir sakız attım.
su içtim.
mis kokulu losyonumu sürdüm.
küllükleri kaldırdım.
arkadaş ortamında alışmıştım yine onların yanında bırakacağım dedim.
dışarı çıktık hep beraber, içtiler paketlerce, elimi sürmedim.
onlardan daha az ortamdan zevk alıyormuşum hissine de kapılmadım.
sadece günün ilerleyen saatlerinde gerildim, üzerimde bir huzursuzluk eksiklik hissettim. aksama doğru baş ağrısı başladı. abim içerken uzattı bir tane, almadım. kendimle gurur duydum.
şimdi ilk gün geride kalırken bunun gibi bir 20 tane daha benzer gün yaşar sonra bu beladan kurtulurum. diye kendimi motive ediyorum.
günlük olarak yoksunluğun belirtilerini ve mücadelemi paylaşacağım. bakalım kim kazanacak.
henüz lise yıllarında şiir ve denemeler yazmaya başlayan yazar. sonrasında gazeteci kimliği ile toplumun sorunlarıyla yakından alakadar olmuştur. kitapları çukurova halkının sorunlarını, efsanelerini ve çukurova halkı baglaminda genel olarak ülkenin sosyolojik çıkarımlarını içerir.
kitaplarındaki kullandığı dil halkın kendi sesidir, yörenin ağzı ile yazılmıştır. bu yüzden yaşar kemal özel sözlüğü bile bulunur.
çocukken annem bahçeden toplar yapardı, yemezdim. ne kadar hoyrat kullanmışım çocukluk hakkımı. tabi sonradan anlıyor insan kıymetini şimdi seviyorum ama eskisi gibi sık yapamıyorum. geçen gün pazarda kilosu 50 liraya satılıyordu.
ne zaman taze fasulye lafı geçse aklıma "bitirimler sınıfı" filminde perihan savaş'in taze fasulye yediği sahne gelir. ilk defa canım çekmişti onu izlerken. sonrasında hep severek mutfağıma misafir ettim bu nimeti.
ahmak, genellikle bilgisiz, deneyimsiz veya düşüncesiz bir insan olarak tanımlanabilir. ahmak kişi, eylemlerinin sonuçlarını düşünmez dolayısıyla yanlış kararlar vermede üstüne yoktur yani açıkça aptalca davranışlar sergileyen kişidir.
örneğin, bir öğrencinin dersleri hakkında hiçbir şey yapmaması ve sınavlarda kötü notlar alması, onun ahmak olduğu gösterebilir. benzer şekilde, bir kişinin, ihtiyaçlarına veya finansal durumuna bakmadan borç alması veya harcama yapması da ahmakça bir davranış olarak değerlendirilebilir.
ahmaklık kimi insanlarda zamanla geçmez zira bazen edinilen tecrube, onca alınan hayat dersi bile bir ahmagin ahmaklığını almaya yetmez. bilişsel olarak bir eksiklikleri mi vardır, genetik midir, çok mu iyi niyetli veya saflar mıdır bilmiyorum ama bir ahmak baş ağrısı sebebidir.
kendi yazmış olduğum yazımın alıntı olduğu iddiası ile bu şekilde sunulması beni üzmüş olsa da gereken açıklamayı değerli moderatöre ilettim fakat sonuç değişmedi.
hiç düşündünüz mü zamanın sizin üzerinizdeki etkisini veya sizin zamanın üzerindeki etkinizi?
zaman size anılar yaratmak için yer açarken siz anılarla zamanda izler bırakırsınız. sonra o anılar da ilerleyen anlarda yine aklınıza çıkagelen, içinize işleyen, yüreğinize dokunan iyi-kötü izli zaman parçacıklarına dönüşürler.
peki, birinin aklından geçenleri öğrenmek için onun zihnine girebilmeyi hiç hayal ettiniz mi?
filmi izledikten sonra "tarkovsky'nin zihnine girip geçmiş ve şimdiki zaman arasında gidip gelen anılar dünyasında canlandırdıklarına eşlik edebildim" dedim.
andrei tarkovsky'nin "ayna" adlı filmi, insanın hayatındaki anlamlı anıları, duygusal bağları ve hayatın anlamı gibi temel konuları ele almaktadır. film, kişisel ve toplumsal bellek, zamansal değişimler ve anıların gücü gibi konuları işleyerek insanın zaman üzerindeki etkilerini incelemektedir.
filmin açılış sahnesinde, su damlalarının yavaş yavaş bir araya gelerek birleşmesiyle, suyun hareketinin sürekliliği ve zamansal değişimlerin gösterilmesi başarılı bir şekilde aktarılmıştır. bu, insan hayatındaki zamansal değişimlere karşı savunmasızlığı anlatmaktadır.
filmin ilerleyen sahnelerinde, geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki karşılaştırmalar yapılırken, insanın hayatında ne kadar hızlı bir şekilde zamanın ilerlediği vurgulanmaktadır. ayrıca, birçok sahne birden fazla zaman dilimini içermekte ve bunlar arasında geçişler yaparak zamanın kırılganlığı vurgulanmaktadır.
filmde, ateş ve suyu aynı anda ekrana yansıtmayı seven tarkovsky, suyun can vermesi ile gelişen hayatta biriktirdiklerimizi yani anlardan ibaret hayatımızı, zamanın ateş gibi yakıcı hatta küle çeviren yok ediciliğine kurban verdigimize bir göndermede bulunmaktadır.
insan icadı ateşin bir diğeri de savaştır elbette. aile fertlerini de ispanya iç savaşına gönderen tarkovsky'nin insanın zamanda yarattığı en kötü etkili olaylardan biri olan savaşın toplumsal etkilerini, onların bireylere yansıyan yıkıcılığını gerçek görüntüler ile bizlere sunmaktadır.
bununla birlikte, filmdeki anılar, zamanın insan hayatında ne kadar önemli bir rol oynadığını vurgulamaktadır. ana karakterin geçmişindeki anıları, kendi hayatının bir parçası olan anılar ve toplumsal anılar gibi farklı türlerdeki anılar, insanların zaman üzerindeki etkilerini yansıtmaktadır.
sonuç olarak film, insanın zaman üzerindeki etkilerini, zamanın da insan üzerindeki etkilerini ele alan bir başyapıttır. kişisel ve toplumsal bellek, zamansal değişimler ve anıların gücü gibi konuları işleyen film, insanın zamanın geçici ve kaçınılmaz doğası karşısında nasıl bir savunmasızlık içinde olduğunu vurgulamaktadır.
türkçe kaynaklarda doruk, zirve anlamına geldiği yazar.
yabancı kaynaklarda ise yunanca kökenli bir kelime olduğu, "hediye" veya " tanrının hediyesi" anlamını taşıdığı belirtilmektedir.
ispanyolca kökenli "exploradora" kelimesinden türetilmiş "kaşif" anlamı taşıyan bir isim olduğu da söylenenler arasında.
genellikle kadınlara yakıştırılmış olmasının yanında " isadora" isminin de kısaltması olarak kullanımı mevcuttur.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.