balkonumda oturmuş çay sigara eşliğinde müzik dinliyorum. bir de evin önünde garip bir kalabalik var, ne olduğunu çözmeye çalışıyorum. kimi durgun, üzgün görünüyor kimi kahkahalar atıyor. bakalım ne çıkacak..
ben samimi olduğum insanlara karşı böyleyim. bazen acımasızca geliyor ama ben bana karşı açık ve net olunmasını isterdim. çünkü insan bazen olayın içinden gerçekleri göremiyor ama dışarısı bunları görmek için daha kolay.
az önce buradan öğrendim ki anka sözlük adında yeni bir sözlükte yeniden toplanmışlar. şu zamana kadar nasıl haberim olmadı diye kahroldum bir an. sonra gidip üye oldum.
yaklaşık 4-5 yıl yazarlık yaptım orada asosyal sosyolog adıyla. ortamı aşırı sarmıştı. çok kimseyle iletişimim yoktu ama oranın yeri benim için gerçekten özeldi. hatta son zamanlarda oradaki arşivimi arıyordum ve bulamadım diye çok üzülmüştüm. belki buralarda yeni sayfalar açar, yeni arşivler oluştururum kendime.
iki gün önce doğum günündü. kutlamadım. belki de kutlayamadım.
içimde buruk bir şey kalmadı aslında, ama yine de aklımdan geçmedi değil:
"acaba kutlasam ne hissederdin? ne tepki verirdin?"
merak ediyorum hâlâ. ne oldu da böyle olduk?
aradan çok zaman geçti. kalbimde değilsin artık.
oysa bir zamanlar, bu kalp tamamen senindi.
şimdi yerin yok.
bu seni şaşırtır mı bilmiyorum… ama bazen beni şaşırtıyor.
nedenini tam olarak bilmiyorum.
hatırlarsın, hep söylerdim:
“bir gün sana olan duygularım bitse bile, seni hep iyi hatırlayacağım.”
ama şimdi fark ediyorum ki, bana seni iyi hatırlayacak hiçbir şey bırakmamışsın.
sanırım en çok bu yaralıyor beni.
sen… sana söylediklerimi hiç duymadın. yazdıklarımı da okumadın.
beni anlamadın.
bu satırları da okumayacaksın.
okusan bile anlamayacaksın.
uzun zamandır sana hiçbir şey yazmıyordum.
bugün bir arkadaşımla otururken, eskiden senin için yazdığım bazı şeyleri okudum ona.
“yeniden yazmalısın,” dedi.
belki de haklı…
ama artık senin için değil.
yine de, yeniden yazmaya başlayacaksam, ilk satırları sana yazmak istedim.
bu bir veda değil. bu, bir temizlik.
çünkü sen artık hiçbir şeyi hak etmiyorsun.
belki de hiç hak etmemiştin.
ama ben… içimde sıkışıp kalmış ne varsa, onu dökmeyi hak ediyorum.
bazen seni değil ama sana hissettiğim o masum duyguları özlüyorum.
o bağı.
bir daha kimseye öyle hissedemem sanıyordum.
dürüst olayım: korkuyordum da.
ama öyle olmuyormuş.
belki bir yerlerde hâlâ beni hatırlıyor ve bir şeyler hissediyorum sanıyorsundur.
ama bilmiyorsun ki, ben seni çoktan hayatımdan çıkardım.
“e bu satırlar ne o zaman?” dersen…
dedim ya, içimi dökmeyi hak ediyorum. ondan.
aklıma gelişin sadece sende yarım kalmış sorular yüzünden.
belki o belirsizlik olmasaydı…
bugün doğum gününü bile hatırlamazdım.
ve biliyor musun, işin en acı tarafı da bu:
bu belirsizlik, senin bana bıraktığın son şey oldu.
sessizce çekip gidip, hiçbir açıklama yapmadan ardında bıraktığın o gri boşluk…
işte bana yaptığın son haksızlık da buydu.
ve ben, o haksızlığı daha fazla içimde taşımayacağım.
her şeye bir son bekliyoruz, insanız, doğamız bu belki. ama belki de o tamamlanmamışlık da bir sondur ve bunu kabul etmemiz gerekir. ben de öyle yapacağım artık. bunun için çabalayacağım en azından. o belirsizliğin bıraktığı boşluğu da içimden söküp atacağım.
çünkü biliyorum ki ben bunu hak ediyorum.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.