ahmet ümit istanbul hatırası
byzantion'dan istanbul'a uzanan, heyecan yüklü bir serüven sarayburnu'nda, atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset, avuçlarında antik bir para. ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke. yedi kurban yedi hükümdar yedi sikke, yedi kadim mekân. ve tek bir gerçek: bu şehrin gizemli tarihi.
ahmet ümit'in neredeyse bütün kitapları polisiye roman; bütün kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da beni oldukça şaşırttı. gerek beyoğlu rapsodisi gerekse sultanı öldürmek kitabı oldukça trajedik ve beklenmeyen kişiler tarafından işleniyor cinayetler. bu romanında beyoğlu rapsodisinden farklı olarak failleri kitabın çok dışında bırakıyor ki düşüne düşüne okudum katillerin kim olduğunu bulmak için. hemen kitabın sonunun gelmesini dört gözle bekledim bu gizli ve çok düşündürücü olayı kim işlemiş diye sordum kendime çünkü kitaptaki herkes masum rolünde. kendimi kitabın başkahramanı nevzat başkomiser gibi hissederek devam ettim. kitabın bazı bölümlerinde ali'den nefret ettim. bazı bölümlerinde ise hayranlık duydum. ahmet ümit'in okuduğum dördüncü kitabı istanbul hatırası tamamen tarihi dokulara ve tarihi mekanlara istinaden ele alınmış. kitapta en beğendiğim kısım ise mimar sinan'a yazılmış manzume kısmıydı sinan'ın mihrimah sultana yaptığı iki eser ve kanuni sultan süleyman ile olan anısı bununla birlikte dini ve hz muhammed'in hadislerinin yer aldığı kısımlar da tekrar tekrar okuduğum bölümler arasında aynı zamanda ölümün acı gerçeğini iliklerine kadar hisseden bireylerin hayata olan isteksizliğini ve yaşamaya karşı hiçbir amaçlarının olmadığını gösteriyor bize. son olarak ahmet ümit her kitabının sonunda bir pişmanlık duygusu aşılıyor okura; beyoğlu rapsodisinde selim'in pişmanlığı burada ise nevzat'ın pişmanlığı keşke yapmasaydim bu olayın üzerine gitmeseydim dedirtiyor. keyifli okumalar herkese .
devamını gör...