minguzzi ailesinin avukatı
rezan epözdemir'in tutuklanmasına müteakiben ailenin, peker'in avukatı
ersan barkın'ı tutması üzerine gelişen olayları konu alan düşünceler içerir.
tanımın yanısıra birkaç bilgi daha eklemek gerekiyor, zira yazı iç dökme mahiyetinde olsa da, sözlük açık kaldığı müddetçe konuyu gelecekte araştıracak olanlar için özet bilgi vazifesi görmesi gerektiğini de düşünüyorum. ayrıca yazıyı yazarken etkilendiğim ve düşüncelerime kaynaklık eden olayları da yazıyorum ki eksik veya yanlış olduğu düşünülen kısımlar olursa bu bağlamda kusurum açığa çıksın. eleştiri yapılacaksa da bu açıdan yapılmasını temenni ederim, çünkü: güncel açmazların sonucu olarak arayış içindeyiz ve sorunları çözmeye, anlamaya çalışıyoruz. maksadım da buna hizmet etmek, gereksiz polemik oluşturmak veya asılsız ırkçılık kavgalarına girmek gibi bir derdim yok. "ırkçı, faşist" ithamında da bulunulacaktır mutlaka, varsın yapılsın sorun değil ama önyargısız okuyacaklar için gerekçe ve motivasyonumu bildirmem gerektiğini düşünüyorum.
mevzu nedir?
ersan barkın'ın davayı üstlenmesinin ardından suçlu şahısların seslerinin kesilmesi, suçlu yakınlarının hesaplarını silmesi, suçlu pohpohlayan sanal teröristlerin de seslerinin tizleşmesine neden oldu.
devletin "yaptırım ve ceza" gücünü hiçe sayarak umursamayan medeniyete fransız, suç imalathanesi bu güruhun devletten korkmadığı ve hatta hapishaneye girmeyi dahi bir çeşit "varoş erginlenme töreni" olarak gördükleri, meziyet saydıkları hakikati de akıldan çıkartılmamalı. ezcümle, devletin "babalığını" göstermediği noktada mafya "babası" fiilen istemese de namıyla caydırıcılığı tesis etti.
bu durum, gerçekle alakası olmasa da algısal yanılgılar sebebiyle adaletin sağlanacağı, belki de illegal yollarla suçluların cezalandırılacağı beklentisini doğurdu. genellikle iktidar karşıtı ve kendini muhalif başlığı altında konumlandıran insanların yaşadığı tatmin de maalesef kısa sürdü. peker kasıtsız etkisini düzeltmekle kalmadı; devletinin umursamadığı, adalete aç sıradan vatandaşların illegal de olsa "adalet" beklentisini kibarca boşa çıkararak iktidar söylemini tekrarladı. bir dönem yaşanan çıkar kavgasına dayanarak bazı muhaliflerce "köroğlu" yanılsaması oluşturuldu, şişirildi ve kahramanlaştırıldı. sonrasında da balon patladı, ümutlar suya düştü.
iktidar tarafıyla uzlaşıldığı için bu algı, bizzat kendisi tarafından alaşağı edildi.
peker'in açıklaması:
bir toplumun mahvolmasına sebep olacak en önemli şey, insanların bazı kişilerin işlediği suçlardan dolayı halkı oluşturan bir kesimi (türk'ü, kürt'ü, arap'ı ve benzeri) toplu olarak suçlu görmesidir.
üzülerek görmekteyim ki ülkemizin ciddi bir bölümü bu hatayı yapmaktadır. bu hatada ısrar edilirse, bazı güçlerin hazırlamak istediği “türkiye'de oluşturulmak istenen toplumsal kaosun değirmenine su taşımaktan” başka bir işe yaramayacaktır. kürtçede “keko” sözcüğünün anlamı kardeştir.
ülkemizin insanlarının arasına nifak sokmak isteyenlerin değirmenine su taşımayın. iki çeşit insan vardır: birincisi iyi insan, ikincisi ise kötü insandır. kişilerin etnik aidiyetine değinerek kötü sözler söylemeyin. bunun zararı, ülkemize gelecekte çok büyük olur.
değerli avukatım ersan barkın’ın, henüz 14 yaşındayken vahşice katledilen ahmet minguzzi kardeşimizin ailesinin avukatlığını üstlendiği haberi medyada yer alınca, “sedat peker devletin yapamadığını yaptı.” gibi üzücü paylaşımlar gördüm.
şunu net olarak belirtmek isterim: ben annemin ve babamın çocuğuyum. ancak bundan daha önce kendimi devletin çocuğu olarak görürüm, kabul ederim ve buna tüm kalbimle inanırım.
insanları tahrik ederek bir şeyler söyletmek istiyorsunuz. bunun neticesinde, beni seven insanların da onlara zarar vereceğini biliyorsunuz.
sizlerin başka bir işi yok mu? sosyal medya başında siz keyifli vakit geçireceksiniz diye belki çok korkunç olaylara sebep olacağınızı görmüyor musunuz? yapmayın. kendinize gidip başka eğlenceler bulun. insanların canıyla, kanıyla oynamayın.”
cumhuriyet
okumaya üşenenler için özet:
- milleti etnik aidiyetleri üzerinden ayrıştırmayın. dış güçlerin oyununa gelmeyin.
-kürtçe sözcükleri hakaret için kullanıyorsunuz, kullanmayın.
-devlet yapamadı, peker yaptı diyorsunuz. ben anamdan, babamdan önce devletin çocuğuyum (iktidara sahip çıkma).
-bilgisayar başında insanları birbirine düşürüp keyif alıyorsunuz, eğleniyorsunuz (?). kan aksa hoşunuza mı gidecek?
insanlarda hukuk ve adalete güvenin zerre de olsa kalmaması neticesinde alternatif arayışlar artıyor. devlet mekanizmasının çürüdüğü toplumlarda, insanların mafya benzeri gayrimeşru oluşumlara bel bağlaması, yardım istemesi görülmemiş şey değil. burada mesele, halihazırda suç ve kişisel çıkar amaçlı kanunları çiğneyen bir oluşumdan medet ummanın çelişkili olması da değil; daha kötüsü medet umulan kişinin yaşadığı sorunları çözdükten sonra iktidarla olan yakın temasının devam etmesi. kimi kime şikayet ediyorsun? vaziyeti söz konusu kısaca. çözüm süreci adındaki garabetin devam ettiği şu günlerde, peker'in iktidarı destekleyici açıklamalar yapması ve tepki gösterenleri bu çıkar ilişkisi bağlamında suçlaması, geldiğimiz durumun acılığını net biçimde gösteriyor. suçlaması dedim, buradaki ironi bile tek başına durumumuzun rezaletini anlatmak için yeterli.
çaresizlik bir tarafa, insanların kavramları yerli yerine oturtamaması da ayrı bir üzüntü kaynağı. iktidarla bir dönem zıtlaşan herkesi robin hood sanma, kurtarıcı olarak görme sorunu hala devam ediyor. onca olay yaşandı, onca kazık yendi fakat ısrarla hatalı yargılarda bulunulmaya devam ediliyor. neticeye bakarsak iş peker'e yaradı. en iyi mafya reklamı yapıldı, iktidara yakın söylemlerde bulunarak, varsa da, olası şüpheler azaltıldı, güven tazelendi. başka açıdansa bu tarz vakaların tekrar ve tekrar normalleşmesine katkı sağlandı.
fark edilmesi gereken bariz şey şu: mafya, parti, sendika, dernek örgütlenmeleri türk milleti yararına iş yapmıyor. vatandaşların temel hakları dahi umursanmıyor. olanı söylemek, ırkçı yaftası yemekle eşdeğer olmuş itiraz kabul edilmiyor. her yoldan, topyekun biçimde terörü meşrulaştırma girişimlerini türk halkına dayatmaya çalışıyorlar. her fırsatta "kürtler eziliyor" kisvesi altında terörü meşrulaştırmaya çabalıyorlar. en son prof. dr.
bengi başer'in başına gelen olay da bunun delili. sokak köpeklerinin toplatılmasına karşı çıkarak, hırtlar vadisi yazılı bir görselin altına "köpekler yerine şu insan alt türlerini ıslah etmeye vakit ayırsanız" minvali söylemi üstüne alan dem ve diyarbakır barosu hemen suç duyurusunda bulunmuş. sebep* hırtlar ve insan alt türü derken kürt halkını kast ediyormuş... bunca uyduruk mağduriyetin arasında hasbelkadar biri çıkıp da hakikaten "ırkçı" bir yorum yapsa dövmeye bahane ararlar, ki bu yorum da kendilerine yakıştırdıklarından daha hafif bir yorum olur muhtemelen. bu alıngan tavrın, hassasiyetin (!) türk halkını barbar kalıbına sokarak çıkar sağlamadaki mantık anlaşılıyor değil mi?
silahlı çetelerle, terör örgütleriyle milleti sömürenlere kimse ses çıkarmasın isteniyor. ortada cinayet var, sokakta kan gölcükleri oluşmuuş ama eşgal veremiyorsun babacım, eşgal verirsen de şansa hassas (!) bir eşgale denk gelirse üzerine bir de suçlu çıkarsın.
---
bengi hanımın olayı yazarken aklıma geçmiş yıllarda viral olmuş bir video geldi. babası ve küçük bir oğlan çocuğu ingilizce sayı sayıyor. beş yani five kısmına gelene kadar sorun yok fakat altıya gelince işler karışıyor. babası "six" dediğinde "sex" anlayan minik zıpırımız, "nasıl sekss dersin babaa, nasıl?" şaşkınlığı yaşarken birkaç defa daha aynı şaşkınlık yaşanıyor. demem o ki: millet six diyor ama birileri seks anlıyor diye ahlaksız damgası yiyoruz. öte yandan sekse maruz kalan da biziz ama bu da fark edilsin istenmiyor. yaşananlara gülüp geçelim isteniyor da arada kan var. en kibar haliyle "oişkinlik" denilebilir buna.
---
her şey daha da kötüye gidiyor. kabadıyılık dönemi geçeli çok oldu, yerini mafyaya bıraktı. her ne kadar cani olsalar da belirli bir saygınlık kaygısı güderek işlerini yürütmeye çalışıyorlardı bunlar. sokak çetelerinin durumu daha da kötü. salt kazanç, kuralsızlık, ahlaksızlık, her türlü melaneti hak gören bu tipler açık açık ırza tasallut, haraç, cinayet gibi farklı çeşit her türlü cürümü pervasızca işliyor. artık belirli iyi kötü kanısına sahip olarak hareket etmek gerekiyor. her defasında karavana, her seferinde yanılgı...ne kadar itiraz edilse de mafya, terör örgütü, sokak çeteleri gibi toplum zararlısı silahlı oluşumların türk milletine karşı ortak paydada birleşmesinin tek anlamı olabilir, o da: türk milletinin varlık, kimlik ve değerlerini yok etmek. gayrimeşru işlere ses çıkarmayan ancak halkın kendisini legal yolla savunabilmek için ruhsatlı silah edinmeyi kat kat zorlaştırılması da apayrı bir durum. katlettikleri insanların ailelerine pkk yazılı satırlarla tehdit mesajları atılması başka nasıl açıklanabilir? kör bir nefretin, çeşitli kazançlar gerekçe gösterilerek halkın üzerine salınması durumu. ne yazık ki tecavüzcüsüne giderek yardım uman sayısı da azımsanacak gibi değil.
kendi öz benliğiyle barışmadan adalete erişim fırsatı verilebileceğini sanmıyorum. birilerinin giydirdiği gömleği kabullenip uysalca her denileni kabul eden bir milletin itiraz ve isyan nitelikleri zamanla körelir. birilerinin hukuksuz ve terörist faaliyetlerini örtbas etmek, grotesk görünümlerini gizlemek için en bolundan kılıflar uydurması ve bizleri şartsız kabule zorlaması adaletsizliğin daniskası. bu uydurma kılıflara kanarak sürekli mahçup, sürekli özür diler halde elimizdeki her şeyin alınmasını mı beklememiz gerekiyor? bu mütevazi tutum ve kendini geri çekme tavrı, birilerinin her fırsatta taleplerinin artmasına ve dolayısıyla da adalet arayan bu milete bir türlü sıranın gelmemesine neden oluyor.
devletin, vatanın asli unsuru vatandaşların, kendilerine biçilen muhalefet rolünü özümseyerek dışına çıkmaması ise tarifsiz bir acı. hakimiyet ve asıllıktan, boş bir muhalefet pozisyonunda anlamadan, karanlıkta bırakılarak, kavramadan uzak halde vaziyeti anlamlandırmaya çalışıyor. mahcubiyete o kadar alışmış ki hakkını, mirasını talep etmeyi aklına bile getirmiyor. fiziksel prangaları kırmak kolay olabilirdi ama varlığından haberdar dahi olunmayan görünmez zincirlerden nasıl özgür kalınabilir?
mevzuya virgül koyacak kadar bile yaklaşmadım ama nokta koyayım. toparlayacak olursam: birilerinin zorla taktığı göz bağıyla adalet ararken sürekli mafyaların, rantçıların, çıkarcıların kollarında buluyoruz kendimizi. bu rastlaşmalara küfür savurup yola devam ediyoruz ancak gözler hala bağlı. devlet babamız da bizi arkamızdan itekleyere(; mafyalara denk getirerek, terör dikenlerine bastırarak yolun sonundaki uçuruma götürüyor bizi. kulağımıza bir şarkı mırıldanıyor lakin şarkıda acı bir ton var. hipnoz ediyor, güven telakki ediyor, sakinleştirmeye çalışıyor ama uçurum çok engebeli düşüş belli ki çok acılı olacak.
devamını gör...