giri-ft yazar profili

giri-ft kapak fotoğrafı
giri-ft profil fotoğrafı
rozet
karma: 4811 tanım: 306 başlık: 53 takipçi: 17

son tanımları


sicilyalı

mafya gerçeğinin anavatanı olan sicilya topraklarında geçen, bu olgunun tüm sosyokültürel yanlarını hikaye örgüsünde incelikle işleyen, kahraman bir eşkiyanın hikayesini anlatan mario puzo romanı.

kitap: doğal güzellikleri, dolu dolu tarihi geçmişi, yitik medeniyetlerin andaçlarının gölgesinde geçiyor. coğrafi ve tarihi benzerlikleri fark edeceğinizi düşünüyorum. sicilya'da görülen örnekle birebir olmasa da, hikayede yer yer aşinalık hissi yaşanacağını düşünüyorum. haksızlık, adaletsizlik, cinayetler ve bu durumun organik sonucu olarak "mafya" alt kültürünün oluşum ve gelişim süreçleri ince ince işlenmiş. baba romanında gıyaben bahsediliyor olsa da, burada din, devlet, siyaset ilişkilerini yakından gözlemleyebiliyoruz. ilaveten benito mussolini iktidarındaki italya'nın, mafya örgütlenmelerine vurduğu ağır darbelerin mahiyetini de arka planda güzelce anlatıyor. mitolojik bir "öcü" ve ötekileştirme ifadesi olarak kullanılan "faşizmin", italya ve italyanlar üzerindeki gerçek ve olumlu etkilerinin olduğu da kavranıyor. nasıl mı? zamanda bir yolculuğa çıkalım ve hikayemize ufak ufak giriş yapalım.

faşist italya'da merkezi yönetimin otoritesini tanımayan yerel mafyalar, merkezin radarına takılmaya başlar. peki nasıl? sicilya'da su kuyularının hakimiyetini elinde bulunduran mafya liderleri, bölgede inşa edilmeye çalışılan barajları ve bölgeye gönderilen işçileri sabote edetler. bu basit fakat cüret edebildiklerini örnekleme açısından yeterli emsal olacaktır. faşist yönetim, bir yandan mafyayı sindirmek için belirli yükseklikte bulunan ve pusu kurulabilecek yapıları tehlikesiz hale getirirken, bir taraftan da katı omerta yasaları iliklerine işlemiş sicilyalı köylülerle mücadele etmeye çalışıyorlardı. işler mihver devletler'in aleyhine dönmeye ve durumlar italya'ya çıkartma yapma vaziyetine döndüğünde amerikalılar kendilerine yerel müttefikler buldular. tahmin edilebileceği gibi bu arkadaşlar mafyalar yanı, kitaptaki tezahürü olan büyük don masino croce. kışlaların yerlerini gösterdiler, kaçakçı patikalarından ordularına kılavuzluk yaptılar... faşist hükümet zamanında bitme noktasına gelen mafyalar, adadaki amerikan hakimiyetiyle beraber tekrar güçlenmeye başladı. italya'nın iaşesi ve karaborsanın engellenmesi amacıyla yerel ticaret tekel kontrolüne alındı. sonrası... eh, tahmin edilebilir. don croce: yerel çiftçilerden tekel fiyatına alınan malları kendi depolarına naklettirir, buradan da karaborsa fiyatına yerel halka satar. güç ve para kazanır. sicilya'da tarihin kaçınılmaz tekerrürü kendisini gösterir ve mafya, coğrafyanın taşında, toprağındaki asli yerine tekrar yerleşir. olaylar ve yıllar birbirini kovalaya dursun, amerika'da uzun yıllar çalıştıktan sonra vatan hasretiyle ülkelerine dönen bir ailenin oğlu dünyaya gelir. birkaç ay daha beklenilse amerikan vatandaşı olabilecek olan oğlan, sicilya topraklarında tam bir sicilyalı olarak doğmuş ve gençlik yıllarını geçirmiştir. amerika konusundaki bu talihi, hikayenin sonlarına doğru bir tevaffuk biçiminde kendisini yeniden gösterecektir. tabi ki ailesinden de gördüğümüz üzere içinde filizlenecek sicilya aşkını da bu talih belirlemiştir. kahramanımızın adını da yazalım. kendisi sicilya halkının uyku öncesi dualarının öznesi salvatore giuliano.

annesinin rahmine amerika'nın bolluk, bereket ve fırsatlarla dolu ortamında düştüğü için nazaran daha iri yapılı, ailesinin biricik oğlu ve kasabanın sevilen delikanlısı. kendisinin hem kuzeni, hem de en yakın arkadaşı gaspare pisciotta'yı da unutmamalıyız. kendisi agresif, sinirli ve tüberküloz olmasına karşın sigara içmekten vazgeçmeyen ilginç bir karakter. bu ikili sicilya dağlarını ve kolluklarının baş belası olacak. ama kitapta da denildiği gibi: sicilyalılar topraklarına aşıktır ama bu topraklar öz evlatlarına asla merhametli davranmaz. kader ve talihin cilvesi karakterlerimizi ilginç yollara sürükleyecek. son olarak da giuliano'nun vaftizbabası tarih profesörühector adonis ile tanıştırayım sizleri. kendisi: sicilya aşığı olmasının yanında, çok bilgili de bir tarih hocasıdır. giuliano dağa çıktığında, yaptığı ziyaretlerde spartaküs ve isyancılarından, hannibal ve roma seferinden bahsedildiğini göreceksiniz. bu konuşmalar da o kadar yerinde ve hoş işleniyor ki: bir ada ve insanlarının bir o yana, bir bu yana savrularak nasıl şekillendiğini tam olarak anlıyorsunuz. ek olarak, taktik, strateji, alması gereken pozisyon ve izlemesi gereken yollar üzerine de hoş ve felsefi sohbetler o anı okuyucuya yaşatıyor. evet... şimdi de sizlere bir eşkiya ve halkın gözünde "aziz" giuliano efsanesinin başlangıcını anlatayım.

ne demiştik? savaş sonrası ülekede karaborsacılık hakim ve o da mafyanın elinde. bu şartlar altında kız kardeşinin düğün eğlencesinin daha keyifli geçmesi amacıyla, yerel bir çiftlikten peynir ve benzeri birkaç malzeme almak için salvatore ve gaspare yola çıkarlar. dönüş yolculuğunda kolluklara rastlayan ikili, kaçakçılık karşıtı (!) ekiplerce durdurulurlar. mallarına el koyulur ancak işin içerisine erkeklik gururu da karışır. çavuş'un kendisini "tekerlek peynir" için vurması salvatore için dönüm noktası olur. o an kararını verir ve çavuşu kafasından vurarak öldürür. kendisi de ağır yaralanmıştır ancak can kardeşi gaspare tarafından bir manastıra yetişrilir. hayatta kalma olasılığı imkansıza yakın olsa da, hayatta kalmayı başarır ve bir sicilya "azizi" böylece doğmuş olur. zenginleri soyarak çaldığı paraları fakir halka dağıtacaktır. bu vaziyet de kaderini mühürleyen ana, antik bir şehrin kalıntılarında gerçekleşecek kaderi için temel olacaktır. dedik ya bu topraklar mafyanın doğduğu topraklar... idealist robin hoodlar için ihanetin fazlasıyla kol gezdiği topraklar. dikkat etmeniz ve unutmamanız gereken tek nokta: aziz ve kahraman olarak tanımlanmasına rağmen, yaşanan olaylar, ihanetler ve siyaset ilişkisi karakterimizin düşüncelerini temelden sarsacak ve bir ölçüde değiştirecektir.

fazlası spoiler olacağı için burada bırakayım. güzel kitap, tavsiye ederim.
devamını gör...

sevgilisini içten içe başkasıyla paylaşma fantezisi

dedem korkut hikâyelerinde sıkça kullanılan, veciz sesleniş biçimiyle karşılık verilebilecek sapkın fikir.

ne demiş atalar? " bre kavat oğlu kavat" demişler. paylaşım falan, fıstık gibi kelimelerle eylem içindeki gizli godoşluk gizlenmiyor yavrum.
devamını gör...

mutfakta sinir eden durumlar

yazın cehennem sıcağında, ocaktan gelen ateşin de fazladan katkısıyla ter içinde kalmışken musallat olan sinek.

bu şerefsizler bu tarz durumlara bayılır. klimanın serinliği kaçmasın diye de mutfak kapısı kapalıdır. tam bu esnada piyasaya çıkar bu adiler. insanın yüzüne yüzüne pike yaparlar. akbaba gibi etrafında uçarlar. kovmaya çalışırken riskli anlar yaşatırlar insana.
devamını gör...

karmatiler

kominizm anakronizmine malzeme olan,,, batıni anlayışa sahip şii fırkası.

detaylı okuma yapılması halinde, işin aslının kapitalizm/komünizm olmadığı kolayca anlaşılabilir. batıni karaktere sahip tasavvuf ve mezhep ekollerinin ortaya çıkış nedenleri tek gerekçeyle anlaşılamayacağı gibi, 19 ve 20. yüzyıl kavramları üzerinden okumaya çalışmak da hatalı çıktılara neden olacaktır.

bahreyn bölgesindeki karmati toplulukları üzerine araştırma yapacak olursanız, "mehdi" beklentisi üzerine inşa ettikleri vergi ve toplum sistemlerinin trajikomik sonunu da okuyabilirsiniz. ilgili zaman diliminde azınlık bir topluluk olmaları, barışçıl veya mantıklı davranışlar sergiledikleri anlamına da gelmez. yaptıkları batıni hesaplar neticesinde mehdi'nin geleceği umudu azaldıkça "kabe'ye saldırma" gibi radikal eylemlerde de bulunmuşlardır. bunu tetikleyen natık inancı, nihayetinde mensuplarının diğer şii mezheplerine geçmesiyle sonuçlanmış, sayıları da zamanla azalmıştır. bu anlayış, tam olarak aynısı olmasa da "tanrıyı kıyamete zorlama" fikriyle yakın bir anlayışa sahiptir. 7'li zaman döngüsü bağlamında, mehdi'nin gelmeme nedeni olarak hz. muhammed'in şeriatının hala varlığını sürdürmesi olarak gerekçelendirirler. bu nedenle de şeriat merkezi olan "kabe'ye" saldırarak eski devrin sonlanacağı ve mehdinin geleceğini varsaymışlardır.

bekledikleri mehdi sandıkları iranlı bir mecusi'nin (?), karmatiler arasında terör estirmesi de cabası. bu ve benzeri vakalar sonrasında abbasi hilafet merkeziyle de aralarını düzeltiyorlar. bir noktadan sonra pek "muhalif" kişilikleri kalmıyor.

anakronizm: tarihi doğrulara giden yolda, kavrayışın önündeki en büyük engeldir. yapmayalım, yapanları uyaralım. konuyla ilgili objektif makale ve video kaydı bolca mevcut. araştırabilirsiniz. kafamdaki bilgilere dayanarak yazdığım için isim ve tarih belirtmekten kaçındım. birkaç makale ve akademik uzmanların konuyla ilgili konuşma ve yazılarını aramaya da üşendiğim için teferruatına girmedim. meraklısının ilgisini çekeceğinden eminim. tarihi bağlamından kopulmadığı sürece hoş bir inceleme konusu.
devamını gör...

oktay kaynarca

kurtlar vadisi dizisinde canlandırdığı süleyman çakır rolünden çıkamamış, çıkmak istemeyen oyuncu.

mafya bağlantıları olduğunu biliyoruz zaatın da, oynadığı dizi karakteri üzerinden kendisini "baba" sanması ciddi psikolojik sorunlara işaret ediyor. sürekli mafya temalı, vasat dizilerde boy göstermesi de bu takıntısının bir tezahürü. ayrıca "sırrı hassasiyetli çakma milliyetçi" klasmanında da yer alıyor kendisi. kurtlar vadisi kalitesinin ekmeğini yiyor, fazlası değil. oyunculuğu üzerine fazla yorum yapamam ama karakter olarak kompleksli bir yapısı var. vadi üzerine yapılan röportajlarda, sahneler üzerine yaptığı yorumların "çakır" gibi olduğunu göreceksiniz. benzer triplere necati şaşmaz da girmişti.

neyse işte... gereksiz havalar.
devamını gör...

küresel ısınmayı ineklerin gaz çıkarmasına bağlamak

endüstriyel hayvancılık tekellerinin yerini, sentetik et tekelinin alacağına işaret eden önerme.

türkiye et tüketimi düşünülürse, taraf olma konusunda acele etmememiz gereken tartışmadır. hatta bir aşama sonrasında "osuran insanların atmosfere verdiği zarar" başlığı altında, nüfus kontrolü üzerine yeni yaklaşımlar ve fikirlerin ortaya çıkması da muhtemeldir.

bu fikirler, ülkemizdeki farklı gerekçelere sahip, farklı insanlarca desteklenebilir. unutmamamız gereken temel nokta: medeniyet algısı ve şeması üzerinde bizim her zaman öteki olacağımız gerçeği. "ya abi çinliler çok kalabalık, ölsünler.", "hintliler şöyle, böyle. onlar da ölebilir" vs. vs... bu düşüncelerin doğrusunu, yanlışını tartışmadan önce, sen bu güç sahibi tekelcilerin gözünde çok mu farklısın? sorusuna cevap vermek gerekiyor. benim yanıtım "hayır" olacaktır. üzerine üstlük kendi ülkelerinde doğa ve çevre hassasiyeti gösteren, dünyanın geleceği için (!) farklı projeler geliştirip, farklı çalışmalara paralar akıtan bu kıymetli insanlar ve ülkelerin, bizim ülkemizde doğa üzerinde her türlü tahribata neden olan yöntemleri kullanmaktaki pervasızlıkları da unutmamak gerekiyor.

gdo belki gereklidir, belki varolan şartlarda kaçınılmazdır ancak birtakım ülkelerce tahakküm aracı olarak kullanıldığı gözden kaçırılmamalı. muhtemel zararların ne olacağı, iş işten geçtikten sonra farkına varılması gibi olasılıklardan bahsetmiyorum bile.
devamını gör...

mustafa varank'ın ali koç'a elleriyle baklava yedirmesi

avamlık ve para hırsının vasat bir tezahürü.

onca başarısızlığa rağmen koltuğu bırakmayan adamdan beklentiniz neydi ki, neyine şaşırdınız? sermayeyi, sendikaları, siyaseti, medyayı ve akla gelebilecek her türlü ötekiyi elinde bulunduran insanların gerçek yüzünü görmek için fazlasına ihtiyaç duyduğumuzu sanmıyorum. iş, günün sonunda hep "çıkarlara" gelmiyor mu? sağlam, tutarlı, anlaşılmış ve ayakları yere basan bir gelecek inşa etmek istiyorsak, bu olay ve durumları aklımızın bir köşesinde sürekli diri tutmamız gerekiyor.

ülkede yozlaşmamış herhangi bir şey mi kaldı? kalmadı. daha da önemlisi belki de her zaman böyleydi ancak bu kadar aleni değildi mevzular. güzel bir gelecek için şimdiden aşılması gereken dağlar var önümüzde. bazı şeyleri anlamakta diretirsek bu dağları aşmak mümkün olmayacak.

tekrar ana konumuza dönelim. ali koç o kadar esti, gürledi. iktidar kanadından da görünürde lafla, belki de arka planda başka türlü kötekler yedi. gelinen noktada iki paralık olmuş gururunu tamamen hiçe sayarak bu tarz davranışlarda bulunuyor. buradan çıkarılacak ders: paran da olsa, paranın getirdiği entellektüel çevrelere erişim fırsatı da, olmayınca olmuyor. avam davranışlar, vasat hareketler insanın içindeki varoşluğu bir şekilde dışa yansıtıyor. ne bunlara, ne bunların desteklediklerine, ne de fonladıklarına asla güvenilmez.
devamını gör...

konuşurken sürekli dokunan insanlar

esnaf ve eski esnaflarda görülen mesleki alışkanlık.

şu anda olmasa da uzun yıllar esnaflık yapmış insanlarda şahit oldun bu özelliğe. esnaflığın diğer meslektaşlarıyla olan samimi ilişkilerinden midir, yoksa pazarlık meselesinden kaynaklı bir alışkanlık mıdır, tam emin olamıyorum. herhangi biri veya ikisi birden geçerli olabilir.

bunun dışında ben de samimi olduğum insanlara ve ailemle konuşurken temas severim. iletişimi güçlendirdiğini düşünüyorum. tabi ki tanışmadığım ve samimi olmadığım insanlar için geçerli değil bu durum. insanların özel alanlarını, istekleri dışında ihlal etmek hoş değil neticede.

sonuç olarak: ben, iki farklı biçimini gözlemledim. ilk artık alışkanlık olmuş, bilinç dışı bir davranış şekli. ikincisinin de samimi ilişkilerde, kendimi de dahil ederek, bağları güçlendirdiğini düşünüyorum. duygusal/romantik ilişkilerde de olmazsa olmaz olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...

yalnız yaşadığınız eve girince kendinizin size hoş geldin demesi

güzel işlendiği taktirde korku, gerilim hikaye ve filmlerinde kullanılabilecek ilginç fikir.

bu tarz anormal düşünceler çok gerer abi beni. dabbe film serisindeki tüm öcüleri getir ayetel kürsi, nas, felak kombosuyla tokat manyağı yaparım hepsini. gel gör ki, koraline izleyince acayip geriliyorum. o sahte, samimiyetsiz insan davranışları fena ürpertiyor. iç güdülerim alarm veriyor, "burada çok ters giden bir şeyler var" hissi tetikliyor bunları hep. psikolojide bir adı vardır mutlaka da ben bilmiyorum.
devamını gör...

karaylar

musevi türk topluluğu.

yıllar evvel bir belgesel izlemiştim kendileri hakkında. konuşan beyfendi: "nüfusun giderek azalması nedeniyle kimilerinin milliyet, kimilerinin de dini kaygılarla evlilik yaptığını" söylemişti. güncel durumlarını bilmiyorum fakat duyması üzücüydü.
zihinlerdeki yahudi imajından da ayrı tutulmaları gereklidir. türk tarihinin ayrı bir rengidirler. varolsunlar.
devamını gör...

30 yaşında üniversite okuyup ders çalışmak

ziyadesiyle doğal olan, hatta öğrenme heves ve merakı azalmamış insanlar için olması gerekendir.

var mıdır? bilmiyorum ancak özellikle ev hanımları için özel programlar ve uzaktan eğitim imkanlarının faydalı olacağını düşünüyorum. sosyal bilim dallarında, araştırma merkezlerinde, enstitülerde evden çalışarak büyük katkıları olabilir. akla gelecek ilk örnek: çocuklu kadınların masal, çocuk öyküleri, animasyonlar üzerine gözlemlerinden faydalanarak dahi bu alanlarda üretkenliği arttırabilirler. biraz literatür taraması, biraz metot öğrenimi, biraz da uzman eğitmenlerin gözetiminde pratik... abi keşke yapılsa. sadece bu konularda dahi düzenli iş imkanı elde edebilecekleri sektör var.

yazarlık konusunda sertifika ve teşvik verilerek de alternatif programlar uygulanabilir. türk kadınlarına güvenim tam sevgili ablalarım, bacılarım. kendinize güvenin; okuyun, yazın, çizin. elin fransız, ingiliz, amerikalı kadınından neyiniz eksik? türk kadını isterse yapar, inanıyorum.

ekleme:
yazmayı unutmuşum. bu durumu aşmış, uzaktan sosyoloji ve çocuk gelişimi bitirmiş iki abla tanıyorum. biri 40+ yaşındaydı, diğerinin acayip hiperaktif 2 çocuğu vardı. olur, oluyor. denemekten korkmayınız efendim.
devamını gör...

milliyetçiliğin düşük zeka belirtisi olması

düşünürken lob kaydırması yapılması sonucunda ortaya atılan saçma varsayım.

aziz sancar gibi nobel kimya ödüllü bir insanın yaptığı "milliyetçilik"vurgusundan habersiz olmalısın liboş. nobel kimya ödülü bir zeka kriteri değilse ne kriter olabilir bilemiyorum. link bırakmayacağım, google'a yazınca çıkıyor hepsi.
demem o ki: düşünürken insanlar beyin loblarından faydalanır fakat bakıyorum da, açtıııığın her başlık zırvalıklardan zırvalık beğenme derecesinde. hangi loblarını kullanarak bu cümleleri sıçıyorsun merak ediyorum.
devamını gör...

hala yapmak istenilen çocukluk aktiviteleri

sallanmaktır.

kaç yaşındaydım, hatırlamıyorum. dedemin emeklilik sonrası aldığı tarlanın hemen dibinde, köyün ortak malı olan bir tarla var. bizim tarlayla burası arasında da baya yüksek bir ağaç. büyük, mavi ve plastik variller vardı gören olmuştur mutlaka. onlardan bir tanesinin kenarlarına delik açıp halatlarla bağladılar. halatı da ucuna çekiç bağlayıp zahmetli uğraşlar sonucu ağacın yüksek ve sağlam bir dalına denk getirmeyi başardılar. mükemmel bir şeydi ulan. neredeyse tarlanın yarısını gidip geliyordun. hala da sallanmaktan büyük keyif alırım ancak ebatlar büyüyünce pek mümkün olmuyor artık. neyse artık sallanan sandalye alırım, onunla idare ederiz.
devamını gör...

the wheel of time

amazon tarafından berbat edilmiş, kitap esinlenmesi dizi.

hiç izlemedim ama okuduğum incelemeler, ağız dolusu küfür etmeme yeterli geldi. emeği geçen herkesin yüce yaradan binbir belasını versin. bu kızgınlığı da fanboyluk olarak algılamayın lütfen. adam ince eleyip, detay detay işleyerek bir evren kurgulamış. bu evrenin de her unsurunu detaylı yazmış. sen gidip salak saçma değişiklikler yaparak en başta bu adamın emeğine saygısızlık ediyorsun. bu tip yapımlar da azımsanmayacak kadar fazla maalesef. milyar dolarlık şirketin bu kadar rezil iş çıkarması hayret verici gerçekten. bitmiş sanırım. sevindim.
devamını gör...

kant

şekerli su karışımı.

lise zamanları arkadaşın köyüne gitmişiz. ev yapımı vişne suyu verdiler, şeker oranı falan muazzam. neyse, sabah oldu kalktık. kahbaltı sırasında çay içme alışkanlığına sahip olmayan ben, arkadaşın dede ve babannesi tarafından baya garipsendim. babannesi içine dert etti. "şerbet vereyim, ister misin?" dedi. evvelsi günkü vişne suyunun hatırasıyla "olur" dedim. teyzem bana şipşak bu karışımdan yaptı. bozuntuya vermeden içtim tabi. kendisiyle ilk ve tek münasebetimiz bu oldu.
devamını gör...

muhabbet kuşunun silkecek gibi bakması

beklediği ilgiyi göremeyince bizimkinin büründüğü tip.

buna ne zaman ersin korkut ıslığı öğrettim, o günden beri diğer odadan "çiçuv" diye öterek çağırıyor. biraz öttü ama sen tepki vermedin mi? içten içe sövüyor hissi uyandıran sinirli bir ötüş şekli var. yanına gidince de tam bu model takılıyor. sanırsın "eve 9'dan sonra gelinmeyecek" diyen baba. "ben seni çağıralı ne kadar oluyor?" bakışı atıyor. kafese yaklaşıp parmağı uzatınca da başlangıçta "o parmağı çek" hareketleri yapar. sonra bir iki gaga atar, affeder. opücük almak için kafese yaklaşınca da dudak yerine burnu tercih eder. cins bir hayvan kendisi. bazem kartal, bazem köpek sanıyor kendisini ama olsun. sevimli kereta. yumurtadan çıktığında babası üzerine oturduğu için ayakları sıkıntılı biraz. badi badi yürüyor birde. acayip bir şey bunlar.
devamını gör...

kurban bayramı yasaklansın

kurban bayramını yanlış anlamış zihinlerin öne sürdüğü talep.

kesilen kurbanlar tüketilmeden sağda solda bırakılıyor olsa gerçekten anlarım. ziyan dersin, israf dersin, katliam dersin, milli servet dersin, dersin oğlu dersin. ee ama yeniyor oğlum o etler çöpe gitmiyor, normal zamanlara kıyasla daha fazla protein ikramı yapılıyor. kasaptan, marketten et alırken "dur şuradan x kadar daha fazla alayım da şuna vereyim" de denmiyor normal zamanda ama kurban bayramında böyle bir anlayış da var. ne batıyor agam size ya. et tüketimi konusunda zaten sıkıntılı bir noktada bu ülke. aşırı et tüketimi de yok yani lan hani ne rahatsız ediyor olabilir?
devamını gör...

33 yaşında olmasına rağmen hala bakir olan erkek

gayet doğal olan durumdur.

her insan ergenlik sonrasında damızlık gibi gezmek zorunda değildir. bu durum, istek veya arzu eksikliği olduğu anlamına gelmez. hayat şartları da insanları engelleyebilir. aileden uzakta üniversite okumak demek, seks partilerinde cirit atmak anlamına mı geliyor yahu? dostum siz üniversite öğrencilerine her gün seks alemi yapıyor gözüyle bakan yaşlılara sinir olmuyor musunuz? işler cidden ilginç şekilde tersine dönmeye başladı. bakirelik üzerinden kadınlara baskı yapılıyor diye erkekleri ve toplumu boklayalım ama 30+ yaş bakir olan bir erkeği yerin dibine sokalım, uzaylı muamelesi yapalım. ironiyse pekala sorun yok fakat ciddiyse hangi ruh halinde yazıyorsunuz bunları merak ediyorum arkadaşım.

tersini düşünelim birde ya. 30+ bakire kadınları kamuya mı açalım? örseleyip, küçümseyip sekse mi zorlayalım? korkutan nedir aga sizi, örneğin bu dolulukla bize bir şey yapar diye mi korkuyorsunuz? devlet fonu falan mı kuralım, sevişmemişleri kerhaneye mi gönderelim?

abicim kafayı yemişsiniz siz vallahi.
devamını gör...

ıssız adaya gitsen yanına alacağın 3 sözlük yazarı

sözlüğün en bölücü ve liboş yazarlarından üç tanesini alacağım varsayım.

kokonat kemirirken oturur bunları izlerim. muzuna çökmeye çalıştıkları gorili faşist ilan etmelerine falan şahit olurum muhtemelen. goril yoldaş da laftan sözden anlamaz diye düşünüyorum. sonrası fıkra gibi olay. birde adaya yerli kabileler gelirse deme keyfime. liboş arkadaş eldeki yiyecekleri özelleştirmeye çalışır. kabile üyeleri kapitalist bir biçimde mızrakla bunu da yiyeceklere katık etmeye karar verir sanırım. bölücü itiraz falan eder, şöyle faşist böyle ırkçı der bunlara. tebessüm ederim. bunları medeni toplumdan uzaklaştırmanın verdiği hazla, huzur içinde ölebilirim sonra.
devamını gör...

yapay zekanın öğrenmesi muhaliflerin öğrenememesi

bir şekilde akıllıca girdiler ve sorularla, yapay zekayı kandırarak iktidar lehine çıktı elde edildiğini düşündüğüm; yazıyı okuyunca zaatın yapay zekayı değil, kendini kandırdığını gördüğüm zırva söz öbeği.

ben bir yapay zekayım, beni mazur görün mü demek istiyorsun sevgili dostum? yoksa yapay zeka bile inanmıyor mu saçmalıklara? bak yapay zeka kalmıyor iktidar söylemlerine ama ben kanıyorum diye nispet mi yapıyorsun? amaçladığın çocukça laf sokma eylemi başarısız olsa da, bana bir kez daha hayatı sorgulattığın için teşekkür ederim ahbap.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim