jess yazar profili

jess kapak fotoğrafı
jess profil fotoğrafı
rozet
karma: 41630 tanım: 3656 başlık: 275 apolet: 2 takipçi: 203
🍀

son tanımları | başucu eserleri


eyw

samimi olduğum kişilerle yazışırken kullandığım kısaltmadır. özellikle ergenler, kısaltmaları çok seviyorlar. ben de bir yetişkin, bir de ergen annesi olarak onlarla yazışırken kısaltma kullanmayı seviyorum. mesela geçen gün np'yi öğrettiler bana. no problem demekmiş. onlar da yerine göre eyw diyorlar, öyle geçinip gidiyoruz.*
devamını gör...

kırk yaşından sonra gelen gerçekler

aklına mukayyet olunması gerektiği gerçeği insanın yüzüne tokat gibi çarpar.. kırk yaşından sonra kafayı kırmazsan hiçbir zaman kırmazsın inşallah.. bu yaşlarda aklına mukayyet oldun oldun, olamadın mı youtube'da "benim tatlı ayçiçeklerim nasılmış bugün?" diye güne başlayan datça'ya yerleşmiş enerjici ablalara dönüşüverirsin maazallah, hem de farkına varmadan.*
devamını gör...

genç olmanın çok güzel olması

kesinlikle çok güzel bir şey. dünya sağlık örgütüne göre en az 2 sene daha genç sayılırım, yaşasın!*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

soğuk hali daha güzel olan yemekler

üzerine sarımsaklı domates sosu dökülmüş karışık sebze* kızartması. bu güzelliği bir gün dolapta bekletirseniz, domates sosu iyice sebzelerin içine özleşmiş olacağından ortaya muhteşem bir lezzet çıkıyor.
devamını gör...

günaydın sözlük

günaydın sözlük,
yeni bir ay, yeni bir hafta, yeni bir güne merhaba demeyi çok seviyoruz. bir şeylere anlam yüklemek çok hoşumuza gidiyor. planlar, programlar yapma, diyete başlama zamanı gibi kodladığımız şeyler bunlar ama nedense, devamı gelmiyor çünkü abartıyoruz bence. (bkz. aşağıdaki görsel) değişim, mikro alışkanlıklar edinmekle başlıyor aslında. her gün 100 sayfa değil de 10 sayfa kitap okumak, 5 dil öğrenmek değil de bir dili a1'den a2'ye çıkartmak için günde 15-20 dakika ayırmak gibi. önemli olan süreklilik iken, biz önüne bir senelik yemek konmuş da hepsini bir günde bitirmesi gereken insan gibi davranıyoruz. sonra da her şeyden midemiz bulanıyor ve yine başa dönüyoruz. kendimizi bunaltmaya hiç gerek yok, az ama istikrarlı olabileceğimiz bir plan yapmak lazım diye düşünüyorum naçizane.. hani eylül geldi amanın her şeye birden asılmaya başlamam lazım diyenler varsa diye şeyettiydim.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

nesrin cavadzade

yakıştığı diziler var, yakışmadığı diziler var... mesela, yasak elma (dizi) dizisindeki şahika karakterini kendisine çok yakıştırmıştım. babası yaşındaki zengin kocasını otopside dahi çıkması mümkün olmayan bir zehirle öldüren kadın olmasının yanı sıra entrikaları olsun, canının istediğini zehirlemesi olsun, bu rol için biçilmiş kaftan gibiydi ama uraz kaygılaroğlu ile partner olduğu bir dizideki* karakteri üzerinde çok sakil durmuştu. dizi, bir kenar mahallede geçiyordu, belki de o yüzden o karakteri ona yakıştıramamıştım. olmaz hocam bu kadında zengin koca avcısı vibe'ı var, mümkünse etiler, bebek, ulus civarında geçen bir dizide oynatın, kendisini bir daha kenar mahallelere göndermeyin mümkünse.*
devamını gör...

hanımın bir film yıldızı için bu çocuğa da bitiyorum demesi

dengesiz bir tip değilse, kesin intikam alıyordur eşinden.* eşi de bir zamanlar film izlerken kadın oyuncuyu kastederek "at gibi kadın." demiştir, hatta daha da ileri gidip "o kadınsa bizim hanım ne?"* diyerek elin kadınıyla eşini kıyaslamıştır. eğer öyleyse, hanımına çok ayıp etmiştir ama hanımı da çok güzel intikamını almıştır, helal olsun ablaya.*
devamını gör...

günaydın sözlük

günaydın sözlük,
bazen hayat sanki sorumlulukları üstümüze yığıyor, suskunluklarımız yüreğimizi dağlıyor, söyleyemediğimiz kelimeler içimizde birikiyor.. ama sonra minik bir şey oluyor, bazen bir çocuğun gülümsemesi, tanımadığımız birinin minik bir tavsiyesi veya iltifatı kalbimize dokunuyor ki o anda sanki kalbimiz çiçek açıyor. bu sabah, bana da bundan oldu.* kahvesiz çeviri yapamayan biri olarak kahvemin bitmiş olduğunu fark eder etmez hemen markete gittim. tam kahvelere bakarken, yanıma orta yaşlı biri geldi. daha önce hiç içmediğim bir kahve markasını göstererek "bundan al, daha önce denemediysen bir şans ver bence, içimi yumuşak çok güzel kahve." dedi. tamam dedim, şimdi o hiç tanımadığım kişinin tavsiye ettiği kahveyi* içerken aklıma ne geldi, biliyor musunuz? mutluluk, öyle devasa eylemler gerçekleştirmemiz sonrası ortaya çıkan bir şey değil, minik anların içindeki derinlikte saklı. aslında hepimiz, yaralı, telaşlı ve kaygılıyız ama tek ihtiyacımız belki de görülmek ve anlaşılmak... ben bu konuda bugün şanslıyım galiba, güne iyi başladım, darısı tüm sözlükdaşların başına...*
devamını gör...

günlük hayatta en çok kullandığınız kelime

(bkz: tamamdır). geçen gün bir türkçe öğretmeni, tamam kelimesinin yeterli olduğunu ayrıca bir ek getirmeye gerek olmadığını yazmıştı, şimdi hocam kusura bakmayın ama dil yaşayan bir varlıktır ve ben bir filolog olarak "tamamdır" kelimesinin yerine göre gayet uygun bir şekilde kullanılabileceğini düşünüyorum. özellikle iş hayatında yazışma esnasında kuru bir şekilde "tamam" demek, biraz kaba duruyor. o yüzden "tamamdır" denildiğinde ifadenin daha yumuşak ve kibar bir hal aldığını düşündüğümden, en çok onu kullanıyorum. bir de "tamamdır" kelimesinin iş hayatındaki geniş zamanlı konuşma stilinin bir nevi tamamlayıcısı olduğunu düşünüyorum. şöyle ki:
- dosyayı yarın teslim almak isterler, mümkün müdür?
- mümkündür, tamamdır yarın dosyanızı teslim ederiz. gibi gibi.*
devamını gör...

travma öncesi stres bozukluğu

bu stres denilen illeti kronik hale gelmeden çözmek lazım. yoksa, travma öncesi sonrası derken, bir bakarsın duvarlara boş boş bakarken bulursun kendini... şuan adını hatırlayamadığım bir psikolog, "travma virüs gibidir. güçsüz kaldığımız zamanlarda tekrar ortaya çıkar." gibisinden bir şeyler demişti. ne zaman depresif, hasta, yorgun, maddi açıdan sıkıntılı vs olsam, travmaların etkisi yoğunlaşıyor sanki. elimden geldiğince maddi manevi her açıdan kendimi güçlü tutmaya çalışmak, en azından travmaların etkisini hafifletiyor.*
devamını gör...

kişiliği ideolojisi kötü kişilerin mükemmel eserler vermesi

benim için (bkz: cahit zarifoğlu) da o kişilerden biridir. şiirlerini çok severdim, kendisi hayranı olduğum bir şair idi ta ki eşine yazdığı şiiri okuyana kadar... "aklımdan çıkmıyorsun dedim başka türlüsünü yorgunum anlatmaya." gibisinden muhteşem dizeleri yazabilen birinin eşine "nasılsın iyi misin, ev işlerinden yorulduğunda otur dinlen..." minvalinde dizeler yazmış olmasını bir kadın olarak hazmedemiyorum. hem eşine zulmettiğinin, halden anlamaz biri olduğunun farkında hem de eşinin ona karşı anlayışlı ve sabırlı olmasını bekliyor. şair dediğin hani ince ruhlu insan olurdu? hani beyefendi çok zarif bir insandı? dört çocuğunun annesine böylesine* hakaret edercesine şiir yazarak değersizleştirmeye çalışan birinin gözümde gram değeri yok...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

90'ları güzel kılan detaylar

istanbul'un daha yaşanılır bir şehir olması. sokaklar, fazla kalabalık değildi. nispeten daha güvenliydi. en basitinden, istiklal caddesinin bile bir ruhu vardı sanki... şimdi ruhsuz bir yere dönüştü, artık ne o eski insanlar var, ne de eski hareketli zamanları...
devamını gör...

günaydın sözlük

günaydın sözlük,
bu aralar aşırı sosyalleştiğim günler geçiriyorum. her gün bir şey var, dün bir akrabamın mevlidi vardı, orada 30 senedir görmediğim çocukluk arkadaşımı gördüm, çok değişmiş yahu neyse.* yarın doktor kontrolüm var, cuma günü küçük oğlumun liseye kayıt işlemlerini yapacağız. cumartesi akşamı iş arkadaşımın düğünü var, pazar günü de kayınvalidemle trakya'da akraba ziyareti yapacağız derken, hani yani iş hayatında yeterince insana maruz kalıyorum zaten, sosyalleşmenin bu kadarı bana bi' tık fazla sanki ama ben, bunların da üstesinden gelirim gibi gibi.*
devamını gör...

şikayetini doktora tuhaf şekilde anlatmak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

günaydın sözlük

günaydın sözlük,
birkaç gündür mel robbins'in bırak yapsınlar teorisi adlı kitabını okuyorum.* aslında yaklaşık bir ay önce tatildeyken okumuştum ama o zamanlar, deniz kıyısında pek odaklanamamışım herhalde, bir de çevirisinde kusurlar bulduğum için* şimdi kitabı sanki ilk defa okuyormuşum gibi hissediyorum. öncelikle başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarını kontrol edemeyeceğimizden yola çıkarak onlar için bırak yapsınlar* dememizi öğütlüyor ama sadece böyle davranırsak, umursamaz ve pasif birine dönüşeceğimizi, aslında bundan sonra kendine izin ver* aşamasına geçmemiz gerektiğini anlatıyor. yani asıl odaklanmamız gereken, kendi tepkilerimiz. çünkü sadece kendi duygu, düşünce ve davranışlarımız bizim kontrolümüzde.. ben bu teoriyi sevdim galiba, hemen de uygulamaya başladım. bir keresinde böyle çevirisini beğenmediğim bir kitabın editörü* ile irtibata geçmiştim. o zaman siz yeniden çevirisini yapın, onu yayına sunalım teklifini kabul edememiştim çünkü, itiraf etmeliyim ki, çeviri kötüydü ama daha iyisinin nasıl yapılacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu.* öncelikle, bu kitabın çevirisi için let them yani bırak çevirisi kötüyse kötü dedim, sonrasında da let me diyerek yani kendim bu duruma nasıl tepki vereceğimi düşünüp kitabın ingilizcesini okuyup yazarın podcastlerini dinlemek gibisinden bulduğum çözüm yollarıyla kendi duygularımı* yatıştırmış oldum böylece...*
devamını gör...

psikoloğa para vermemek için yapılacak en iyi aktivite

atmak. evinizde oda oda gezip eşyalarınıza bir bakın. evden gidecek olan eşyaları 3 kategoriye ayırın: 1. çöpe atılacaklar. 2. ihtiyaç sahiplerine verilecekler. 3. geri dönüşüme götürülecekler. çöpe atılacakları ne yapacağınızı biliyorsunuz, onu anlatmama gerek yok herhalde.*

ihtiyaç sahiplerini nereden bulacağım diyorsanız, muhtarlıkların, belediyelerin böyle hizmetleri var, hatta bazı belediyelerde görevliler evinizden gelip eşyaları alabiliyor ya da o eşyaları topladıkları yerlerin adreslerini size veriyorlar, siz oraya bırakabiliyorsunuz. ben evimde sadeleşmeye karar verdiğimde nice çeyizlik eşyamı* belediyemizin yeni evlenecekler için eşya topladığı birimine götürmüştüm, bana nasıl dua etmişlerdi bi' bilseniz!

geri dönüşüm olayı da basit, zaten kağıt, plastik vs için evinize yakın yerlerde kutular vardır, oraya atarsınız, elektronik eşyaların geri dönüşümünü sağlayan firmalar var, ben internetten bir tanesiyle irtibata geçtiğimde evden gelip tüm geri dönüştürülecek elektronik eşyaları aldılar. eşim elektronik eşyaları atmaya kıyamadığı için bizim ev, bilgisayar, ekran, kasa, laptop çöplüğü gibiydi, onu ikna ettim ve o eşyaların geri dönüşümü sayesinde bir köy okuluna bilgisayar alındı, bize fotoğraf attılar, nasıl mutlu olduk anlatamam.. yani istifçi olmayın, fazlalıkları atın ya da başkalarına verin, rahatlayın, sizin sayenizde başka insanlar mutlu olsun, emin olun siz de mutlu olacaksınız...
devamını gör...

düğünlerde aşırı şık görünme motivasyonuna sahip olan kadın

beyaz elbise giyip gelinden rol çalmasa bari dediğim kadındır.*
devamını gör...

günaydın sözlük

günaydın sözlük,
uzun zamandır kafa iznindeydim, kafayı toplayıp geri geldim. çocuklarımın sınav stresleri bitti çok şükür. benim ufaklık bu sene lgs'ye girdi, sonucunu beklemedeyiz bakalım, en kötü ihtimalle obp* ile bir liseye yerleşir.. büyük oğlum da bu sene üniversite hazırlık öğrencisiydi, birkaç gün önce finali vardı, hazırlığı geçti çok şükür.. sanki üzerimden tır geçmiş gibi hem aşırı yorgun hem de hafiflemiş hissediyorum. ama yine de halime şükrediyorum, benden beteri var. mesela, bu sene arkadaşımın bir oğlu lgs'ye, diğeri yks'ye girdi, kadın resmen çıldırdı. bakın kardeşler arasında kaç yaş olmalı sorusuna yeni bir perspektiften cevap veresim geliyor. ikisinin lgs ve yks sınavları aynı seneye denk gelmeyecek olan sene aralığı idealdir arkadaşlar..* bendeki havadisler şimdilik böyle, hadi bakalım bugün güzel bir gün olacak sanki hissediyorum...
devamını gör...

adolescence

ergen çocuğu olan ebeveynler için ciddi tetiklenmeler yaratacak mini dizi. ben sırf bu yüzden eşim sürekli izleyelim demesine rağmen düne kadar bu diziyi izlemeye cesaret edememiştim. bu süreçte sosyal medyada dizi hakkında gerek psikologlar gerekse çocuk gelişimciler tarafından ısrarla tavsiye ediliyor oluşu da didaktik bir yanı olduğu izlenimini vermişti bana.


sonuç olarak dün izledik ve çocuk, lütfen cinayeti işlememiş olsun diye dua ettik. niye böyle oldu peki? çünkü, bizim de 13 yaşında bir oğlumuz var ve dizide babanın çocukla yaşadıkları, bize oldukça tanıdık. mesela çocuk, spor yapmaktan hoşlanmadığını söylüyor. oysa bu çağda özellikle çocukların uzun süreler ekran başında vakit geçirmelerini önlemek için ebeveynlerin bulduğu çarelerin başında onu herhangi bir sportif faaliyete yönlendirmek geliyor. çocuğun anlattığına göre babası, onu futbola götürüyor, pek başarılı olamayınca çocuğu kaleci yapıyorlar. babası onun başarısız olduğu anlarda onunla göz göze gelmemeye çalışıyor, aslında babası, o üzülmesin diye böyle yapıyor ama çocuk, bunu babası ondan utanıyor diye algılıyor. aynısını biz de yaşadık. babası, oğlumu futbol okuluna yazdırmıştı, başarılı olamayınca kursu bıraktı. insan, bu kadar mı benzerlik olur diye düşünmekten kendini alamıyor. annenin, en çok da babanın çaresizliğini iliklerimize kadar hissettik. babanın "benim babam beni kemerle dövüyordu ama ben bir şekilde büyüdüm, ben kendime söz vermiştim, çocuklarımı asla dövmedim, niye böyle oldu?" diye sorgulaması da oldukça tanıdık. nesiller arası aktarılan o travmanın, babada belli zamanlarda ortaya çıkan yoğun öfkenin çocuğuna sirayet etmiş oluşu da ebeveyn olarak bizi hayli üzdü.


çocuğun okuldan gelir gelmez odasına kapanması, ebeveynlerin çocuk kendi odasındayken güvenli olduğunu düşünmesi ama internetin ergenler için nasıl tehlikeler barındırdığından biz ebeveynlerin farkında olmayışımız gibi artık klişeleşmiş konular da dizide güzel bir şekilde işleniyor. ergenlerin kendi aralarında yaşadıklarından bihaber olarak yaşamaya devam eden ebeveynleri, ergenler arasındaki zorbalama durumlarının sanal ortamdaki yansımalarının onların dünyasında büyük bir kaos yarattığı gerçeği ile de yüzleştiriyor.

ezcümle, ergen birine ebeveynlik yapmanın ne kadar zor olduğunu sanki günlük hayatımızda tecrübe etmiyormuşuz* gibi bir de dizide izledik. valla bu kadar zor olacağını biz de tahmin etmemiştik, cidden...
devamını gör...

25 yaşında 100 binlik araba

hocam başlığın 2020 yılında açılmış olması, bu fiyatın o zamanlara ait olduğu anlamına gelmiyor. cartel grubunu nasıl bilmezsiniz? oysa "cartel bir numara en büyük, cehennemden çıkan çılgın türk." idi.* bende hem kaseti hem de tişörtü vardı.* o zamanlar ergen olan ben, şimdi rap dinliyor diye ergen çocuklarıma kızamıyorum mesela. neyse konumuz o değil de, doksanlarda yüz bin çok iyi paraydı. şöyle anlatayım: babam, 99 yılında 18 bin'e sıfır vw bora almıştı. babamın o zamanlar kırklı yaşlarında olduğunu hesaba katarsak, 25 yaşındaki birinin 100 binlik arabaya binmesi, büyük bir olay ki zaten öyle olmasa, "nerden geldi bu para, en iyisi sorma." demezdi. yani 25 yaşındaki birinin o zamanlar öyle bir parayı çalışarak kazanma ihtimali sıfır. bilmem anlatabildim mi?*
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim