jinju yazar profili

jinju kapak fotoğrafı
jinju profil fotoğrafı
rozet
jinju (kitap editörü)
karma: 6164 tanım: 195 başlık: 48 takipçi: 69

son tanımları | başucu eserleri


babıls ile büklüm gemisi radyo yayını

yoğun istek üzerine yine katılımcı olacağım program. dinlenme oranını artırmışım, tanım rekorları kırdırmışım öyle diyolla.

edebiyattan girecekmişiz. girerim.
oscardan çıkacakmışız. işte orda ben çıkarım.

bizim oğlan leo ödülüne kavuştuktan sonra hiçbir törenle ilgilenmeyişimin sene-i devriyesi çünkü…
devamını gör...

germinal

natüralist zola'nın romanı.

konu:
maden. maden işçileri.
eski iş yerinden ustabaşını tokatlaması sebebiyle dehlenen etienne (etiyen deyü okunur) yeni bir iş arayışındayken yolunun düştüğü madene bir şekilde kabul ettiriyor kendini. ancak bu iş yerinde (diğer her yerde olduğu gibi) işçilere yapılan haksızlıklar hadsafjasdsda olduğundan sendikalaşma, örgütleşme, grev gibi haklardan faydalanmaları konusunda işçileri bilinçlendirmede başı çekiyor etienne. aşık oluyor, dost ediniyor, aç kalıyor... çok aç kalıyor. ancak sonunda başarıyor... mu? bilmem. onu da ben söyleyemem okuyun öğrenin.

eyyor:
vikipedinin söylediğine göre bizde de natüralizmin ilk temsilcisi kabul edilen hüseyin rahmi gürpınar beyciğim yazdığı bir romandaki müstehcenlik dolaysıyla yargılanmış ve duruşmaya çıktığında kendini şu sözlerle savunmuş: "gerçek öykücülük, tüm bilimleri, fenleri kapsayan, her kötülüğü, her hastalığı, her gizli fesadı, yarayı aydınlığa çıkaran yüce bir güçtür"
germinal boyunca maden işçilerinin ve tabii işverenlerinin her türlü kötülüğünü, hastalığını, fesadını ve yarasını okuyoruz ve bu hikayeyi böyle muhteşem kılan da o! gerçeklerin şılaks diye yüzümüze vurması. kötünün tüm kötülüklerini görmemiz, zihnindeki tüm hastalığı okumamız. o kadar doğal ki gerçekliğinden bir an şüphe ettirmiyor.
zola'nın bu kitabı yazmadan önce madenlere inip çıktığını, oradaki işçilerle içli dışlı olduğunu, böylece mükemmel tasvirlerle bize oraları anlatabildiğini söylüyorlar.
ayrıca öyle bir aydınlatma yaratmış ki bu roman, zola'nın cenaze töreni "ger mi nal, germi nal!!" diye haykıran işçilerle dolmuş taşmış. öyle diyolla.
ulan keşke o günlere şahit olabilseydik be.

emile zola'nın erkek olmasını kabullenemiyorum ya. bence kesinlikle kadın.
emine pir zola'nın gerçek adının emine olması kadar eminim bundan.
devamını gör...

babıls ile büklüm gemisi radyo yayını

uzun bir ara verdiğim sözlüğe bir radyo yayınıyla döneceğimi kim bilebilirdi ki?! kimse!!

son yarım saat, sonra çok eğlenicez. yani umarım. bakıcaz.
devamını gör...

ülkem okuyor derneği

2023 yılı itibarıyla beyşehir merkezli olmak üzere kurulan, yönetim kurulu asil listesinde adımın bulunmasından gurur duyduğum ilk göz ağrım, canım dernek.

yıllardır kitap okurum, çevremde de benimle birlikte kitap okuyan insanlar olsun birlikte konuşalım, tartışalım ister bulamazdım. geçtiğimiz yıllarda internetteki okuma blogu sayesinde tanıştığım canım havva aydanur ertuğrul bir gün aradı, bir dernek açalım, ülkece okuyalım dedi. açalım ama ben hiç dernek açmadım, nasıl açılır bilmiyorum dedim. ben de ilk defa açıcam dedi. tamam o zaman dedim. türkiyede okuma ve anlama oranını artırmak adına kolları sıvamak üzereydik ki 6 şubat depremi meydana geldi. hayallerimizin biraz beklemesi gerekecekti.

havva acil tıp teknisyeni devlet memuru. deprem süresince hatay'da aktif görev aldı. görevlendirmesi bittiğinde ise bölgeye karavanla gitti, yine yardım dağıttı. bu süreçte hepimizin dikkatini çeken bir gerçek vardı: hiçbir doğal afette kitap temel ihtiyaçtan sayılmamıştı. oysa bizler biliyoruz ki, ülkemiz okusaydı deprem bu kadar zarar vermeyebilir, bu kadar can almayabilirdi. yıkıntılar altından bu kadar haksızlık, bu kadar ahlaksızlık çıkmayabilirdi. okuyan ve anlayan toplum daha aydınlık günler görebilirdi.

şubat ayından itibaren bölgedeki çocuklara kitap desteği sağlamaya başladık. henüz dernek değildik, para toplamamız yasal değildi. biz de bağışçı ile ihtiyaç sahibini buluşturan bir sistem geliştirdik. bir taraf bizi arıyor şu kitaba ihtiyacım var diyor, öteki taraf ise arayıp elindeki kitapların listesini iletiyordu bize. 10 kişilik teyit ekibimiz ihtiyacın samimiliğini kontrol ediyor, kontrolden geçen talepler 10 kişilik eşleme ekibimizce ilgili bağışçıya yönlendiriliyordu. böylece binlerce çocuğun en azından eğitim ihtiyacını karşılamaya gayret ettik. bu şekilde çok fazla abla/abi kardeş ilişkisi kuruldu, çok öğrenciye düzenli burs bağlandı. desteklerimiz devam ediyor.

hatay'da okul enkazları kaldırılamaz, ders yapılamazken 21 okulun açılışını sağladık, 19 tan kütüphane kurduk ve buralarda eğitim öğretim halen devam etmekte.

ancak bu şekilde devam ederken kurumsal kimliğimiz ve tüzel kişiliğimizin olmayışı bizi zorlamaya başladı. nihayet ilk adımlarımızı ve attık ve resmi olarak ülkem okuyor derneğini kurduk. kuruluştan bu yana her adımı kurallara, kanunlara uygun olarak attık, bundan sonra da bünyemizde hiçbir haksızlık hukuksuzluğa yer vermeyeceğiz.

dernekle ilgili detayları kurucumuzun ve derneğin instagram hesaplarından yahut merak ederseniz doğrudan mesaja tarak benden alabilirsiniz. ayrıca hesap numaramızı da verebilirim. *

yine bağışlamak istediğiniz kitaplarınız olursa bir mesaj ötenizdeyim.

okuma anlama oranının yükseldiği aydınlık yarınlarda görüşmek üzere,
ülkem okuyor derneği yönetim kurulu üyesi
jinju.
devamını gör...

dişi kurdun rüyaları

ülkem okuyor derneği ile 52 hafta 52 kitap okuma etkinliği yapıyoruz. yılın ikinci haftasında kitabımız dişi kurdun rüyaları idi ve her bir sayfası bana listemizin ne kadar başarılı olduğunu gururla hissettirdi.

kitap temelde uyuşturucu kaçakçılığı, anne sevgisi, memleket sevgisi, hayvanlar dünyası ve hayvan hakları, hıristiyanlık, din kalpazanlığı gibi birçokkonuyu barındırıyor. hepsinden azar azar ama doyurucu bir şekilde bahsediyor, hepsini farklı karakterler üzerinden anlatıyor ve tüm bu konular ile karakterleri öyle ustaca birbirlerine bağlıyor ki... birsürü karakter ismine rağmen hiçbir kafa karışıklığı oluşmuyor.

akbar ve taşçaynarlı bölümler çok zevkli, belgesel izlercesine akıp gidiyor sayfalar. hayvanların kişileştirildiği satırlar bile yine hayvanları okur gibi, gerçeklikten şaşmıyor. isa'yı anlatırken milada götürüyor, film izler gibi isa'nın çarmıha gidişini okuyoruz. tren macerasında yine bir aksiyon filmi havası...

of anlatılır gibi değil. herkes alıp okuyabilir mi lütfen? teşekkürler.

okuduktan sonra düşüncelerimi pekiştiren bir makale

kitapta beni rahatsız eden iki şey oldu. ilki adını unuttuğum baş karakterin kötü adamlara gidip "bu yaptığınız çok yanlış" dediğinde onların tövbe edeceğini sanması, ikincisi ise yine aynı karakterin hayatını birleştirmek istediği kadının, daha sonra neler hissettiğini, neler yaptığını bilmeyişimiz. sayın aytmatov'un dişi kurdun rüyaları 2: igna'nın yolu kitabını yazmadan vefat etmesi biraz kırıcı...
devamını gör...

aspidistra

kitap eleştirisi yapmadan önce üstteki yazarların tanımlarını okumak çok kötü bir fikirmiş. şimdi ne yazsam tekrar, ne yazsam taklit, ne yazsam eksik olacakmış gibi geliyor.

aspidistra çiçeği (ay pardon çiçek demişim) hakkında @insan olun biraz kankamın yazdıklarına +1 demekle yetiniyorum sadece. çok güzel açıklamış. o kadar güzel açıklamış ki, kitapta bile bu kadar güzel açıklanmamıştı.

gordon comstock ailesinin tüm emeklerine sırtını dönen şımarık bir çocuk aslında. param yok bu nedenle kimse beni sevmez, herkes beni terk eder, bugün sevse bile yarın gider, kadınlar zaten para yoksa üzer diye geziyor ortalıkta. ha gel iş bulduk gir dense ona da bir ton itirazı var. ne ayranı dökülsün ne bir şey. (sansür değil sözün devamını unuttum.) tek arkadaşına ve dangozluğuna rağmen ona katlanan sevgilisine karşı tavırları da pek bir itici.

kimsenin söylemediği bir iki nokta var değinmek istediğim:
1) gordon comstock atanamamış martin eden'dır. okudukça martin'ciğime selam çakan tek ben değilimdir umarım. özellikle ilk yarıda sürekli olarak martin'i andım ama martin sempati uyadnırırken gordon antipati uyandırdı tabii ki.
2) gordon ve rosemary public sevişecekken rosemary durduruyor, gebe kalırım yapmayalım diyor. gordon da tamam diyip küsüp gidiyor. şştt aloo. doğum kontrol yöntemleri var milyon tane. şahit olmasam da ilk çağlardan beri uygulanabilen en az bir doğum kontrol yöntemi olduğuna eminim. siz duymadınız mı ya hiç?
gordon'un saçmasapan atarı üzerine basıp gitmesi gereken rosemary günler sonra geliyor, hadi sevişelim hamile kalacaksam da kalayım diyor ve o gün hemen hamile kalıyor. jinju bunu beğenmedi.
devamını gör...

sanagulbahcesivadetmedim 2024 yılbaşı çekilişi

@hestia bana diss atmış. şaşırtıyor ve 53 diyorum.

not: tüm bu çekiliş sazan.avi çıkarsa “ben tahmin etmiştim zaten” deme hakkımı saklı tutuyorum.
devamını gör...

forgotten

ohoo herkes her şeyi yazmış ben ne anlatıcam şimdi???

son girdiğim tanımlardan da anlaşılacağı üzere gerilim filmi seven bünyeme iyi gelen, serotoninimi dopaminimi sakkarozumu laktozumu her şeyimi yükselten bir film oldu. oyuncuların cillopluğu, uzak doğu sineması olmasına rağmen kültür şoku yaşatmaması, aklımızla dalga geçercesine çekim hataları ya da senaryo boşlukları olmayan, son ana kadar geren, gerdikçe mutlu eden mis gibi bir güney kore filmi. <3

instagram'da kısa bir kesitini görmüştüm filmin: çocuk abisinin yürüyüşüne bakıyor ve diyor ki, neden sağ ayağın topallıyor, hep sol topallardı?
ınınııııııııııııın.
o kesitle dedim işte bu filmi izlemeliyim ben iye, iyi ki de izlemişim. yalnız kesit filmin çok başına, henüz olayların beginner olduğu anlara aitmiş. film kesinlikle bundan ibaret değil. ilerleyen dakikalarda hiç sıkılmadan bunalmadan hızı 1,25e alma ihtiyacı hissetmeden filmin sonunu getirebilmek benim için çok keyifli oldu.

filmin yapımcısı benmişimcesine, filmle ilgili eleştirilere kendimce cevap:
filmin özellikle sonunun drama boğulduğunu söyleyenler bence hayatlarında dram görmemişler.
ayrıca evet çözülemeyen bir gizem var ama anlamayı zorlaştıracak kadar komplike bir hal aldığını düşünmüyorum. örgü öre öre izlememe rağmen her detayı anladım.


filmin sonuna dair tek kötü yan adamın hastanede pencereden atladıktan sonra yerde ölü yatması değil de gözlerini açıp fıldır fıldır etrafa bakmasıydı bence. düştüğü gibi ölse mutlu olurdum.

ayrıca bizim çocuğun "bari babasından nefret etmesin" deyü bütün suçu üstlenmesine minik bi kalp bıraktım. bu muydu drama boğmak dediğiniz yoksa? o kadar da boğmuyor yahu!



merakımdan soruyorum: güney kore polis departmanı bu kadar shitten mi?
devamını gör...

normal sözlük 2024 yılbaşı çekilişi

373 burdaa
devamını gör...

sıradan bir noel

2023 norveç yapımı romantik film. şu an fark ettim: filmde hiç teknoloji yok. açılış sahnesi dışında ne bir telefon ne bir bilgisayar, hangi yılda geçtiğini anlamama yarayacak hiçbir şey. ama yine de yakın tarihte geçiyor diyebiliriz.

konusu:
hintli bir adam norveçli bir kıza aşık oluyor evlenme teklif ediyor. kızımız da mutlu oluyor, kabul ediyor. hemen ardından noeli kutlamak için norveçe, ailesinin yanına davet ediyor kız hintli sevgilisini. norveçli aile tam bi noel tarikatı çıkıyor. kendi geleneklerine aykırı ne varsa damatla ilgili, nefret ediyorlar. ki ben öyle damadım olsun isterdim, gayet kafa dengi. girip aile için hint yemeği yapıyor, kültürü tanıtmak istiyor. ona bile bir ton laf ediyorlar. kızlarının eski sevgilisini sürekli eve davet ediyorlar filan. toksik bir aile.
kız da tüm bunlara göz yumuyor film boyunca, uyum sağlamıyorsun diyip duruyor nişanlısına ama uyum sağlayabilmesi için hiç desteklemiyor. elin hintlisini desteklemek zorunda kalıyor insan.

eyyor:
film genel olarak 5-6 puan seviyesinde ama özellikle havaalanında yaşananlara puanım tam olarak 2. o kadar klişe, o kadar gereksiz ve o kadar filmin gene havasından uzak ki. ayakta durmuş son derece normal bir şekilde sohbet eden bir kadını üzerine atlayıp yere devirerek etkisiz hale getiriyorlar diyim anlayın siz durumun vehametini.
gerçekten sıkıntıdan ölmüyorsanız izlemenize gerek yok. kırismıs temalı çok daha güzel filmler bulacağınıza eminim.
devamını gör...

locked in

2023 yapımı psikolojik gerilim filmi.

yine kimse beğenmemiş ama gereksiz uzayan "bakma" sahneleri hariç ben beğendim. :d yakında "jinju beğenmiş bu filmi, izlemeye değmez" gibi bi algı oluşursa çok üzülürüm.

konusu:
eski hollywood yıldızı katherine at tepmiş gibi bir vaziyette hastaneye düşüyor. tamamen felç. ne konuşabiliyor ne başka bir şey. göz bile kırpamadığından bitkisel yaşamda mı yoksa hareket kabiliyeti mi gitti bunu bile anlayamıyor doktorlar.
nöroloji hemşiresi güzel kadın ((gbkz: pushing daisies)'deki başrol, yaşlanmış ama nasıl güzel<3) hem katherine'i iyileştirmeye hem de neden/nasıl bu hale geldiğini çözmeye çalışıyor. hastaneye sürekli gelen evlatlık/gelinine sorular sorarak geçmişini aydınlatmaya çalışıyor kadının. biz de böylece başına gelenler hakkında bilgi edinmeye başlıyoruz.
sümsük bir koca, kibirli bir hollywood emeklisi, at hırsızı bir doktor, "sen kaşlarını çatarak etrafa gergin bakışlar at yeter biz sana ödemeyi tam yapıcaz" denmişçesine gezen tombiktolu güzel bir kadın. bir de dışarıdan bakılınca nefes kesen ama içerisi hiçbir beğeni uyandırmayan bir ev.

bu filme eyyor yok.
1,25 hızda izlememe rağmen bazı sahnelerde dayanamadım ileri sardım. gereksiz uzatmasalarmış bazı sahneleri iyiymiş.
sanki aynı senaryo aynı yönetmenden çok daha iyi bi film çıkarmış da çıkaramamışlar gibi. bir şeyler olmamış.

bir de katherine'i gözüm ısırdı durdu film boyunca. meğerse how to get away with murder'daki eve imiş. <3
devamını gör...

sıcak hava dalgası (film)

2022 çıkışlı gerilim/gizem filmi. benim tanıdığım oyuncusu yok. sizin de yoktur. ama merrit patterson ve kayla wallace ne güzel kadınlarmış ya maşallah subhanallah. hele bi de estetiksiz doğal güzellerse çat diye çatlarım.

spoiler içerebilecek türden bir konu:
claire zamanına ailesinin yanarak ölmesine sebep olan ihmalkar ev sahibinin de onlar gibi ölmesi için evini kundaklayan, bir süre ıslah evinde kaldıktan sonra 28 yaşını doldurmasıyla hayata atılan genç bir kadın. emlak işine heves ediyor ve zaten kaldığı kurumun da sahibi olan zengin bir iş adamının ofisinde kendine iş buluyor. bu sırada amerika çok boğucu bir sıcak hava dalgasının etkisinde. gölgede, serinde, akşam vakti kırk derece sıcaklık ve elektrik kesintisi de yaşanıyor. barajlar tükenmişse demek... yakın bir rezidansta görevli olan arkadaşının torpiliyle o rezidansın havuzuna gidip serinliyor claire bol bol. kafasında 3 kilo saç var halbuki. onları bi toplasa enselerine su vursa serinlerdi.
bu havuzda hayatının aşkını buluyor claire. iş yerinde de her şey o kadar yolunda ki, bir anda yükseliyor kariyer basamaklarını ve patronunun gözüne girmeyi hatta doğrudan sekreterliğine terfi olmayı başarıyor.
ancak ne gerçek hayatta mümkündür hayatta her şeyin güllük gülistanlık olması ne de filmlerde. claire aslında hayatının o kadar da yolunda gitmediğini ofisine gelen bir dedektiften öğreniyor.
devamını gör...

tanrının gazabı

netflix arjantin yapımı 2022 çıkışlı gerilim/gizem filmi. başrolden de figürasyondan da kimseyi tanımıyorum. arjantin sineması kim ben kim.

konusu:
iri yarı güzel kızımız lu iki farklı yazarın evinde part time kitap olarak çalışıyor. yazarlara ilham geldikçe anlatıyorlar, onların yerine lu kızımız basıyor klavyenin tuşlarına. ancak bir gün evinde yazı yazdığı büyük yazar kloster efendi kızın son derece masum olan davranışlarını "sinyal" olarak algılıyor ve kızı taciz ediyor. kız hemen kalkıp evi terk ediyor, işten ayrılıyor. bundan sonra hayatında hiçbir şey yolunda gitmeyince kızımız başına gelen her şeyin sorumlusunun kloster olduğundan şüpheleniyor. bunu ispat etmesi ise çok zor.

eyyor:
imdb yorumları çok kötü filmin nedense. bir başyapıt diyemesem de gayet keyifli ilerleyen bir gizem filmi olmuş. oyuncu seçimlerini çok beğendim. birinin kötülüğü yüzüne yansımış, birinin masumiyeti, birinin deliliği...
film boyu aman aman bi gerilim ya da gizem hissetmiyoruz. belirli tahminlerimiz ya da varsayımlarımız olsa da acaba o mu haklı bu mu haklı diyerek geliyoruz sona.
gerilim/gizem filmi sevenlere iyi gelecek, çok da kafa yormak istemedikleri anlarda izlenebilecek türden.


edit: kızımız kitap olarak çalışıyor demişim abhahaha. katip olarak çalışıyor katip.
devamını gör...

rebirth

2016 yapımı korku/ gerilim filmi. filmde fran kranz ve adam goldberg başrolde.

konu:
kyle her gün sıkıcı banka işine gidip gelen iyi bir aile babası. bir gün üniversite yıllarından arkadaşı zack ziyaretine geliyor ve ona inanılmaz bir deneyim yaşatmak istiyor: rebirth.
tüm kokuşmuşluktan, kekremsi yaşamından kurtarıcam seni diyor kyle'a. kyle önce korkuyor, endişeleniyor ama iş yerindeki amiri chad de o kadar asslek bi adam ki, tak ediyor artık kyle'a. tamam diyor kyle, ben varım.

bir hafta sonunu birlikte geçirmek üzere önce bir otele yerleşiyorlar, oradan da başka bir konuma. ancak burada kyle'ın başına gelmeyen kalmıyor. her odada farklı bir macera, her odada farklı bir travma. zack'i eli kolu işkenceler içinde bir odada kilitli halde bulması da bardağı taşıran son damla oluyor hatta. kyle sisteme başkaldırıp kaçıyor bu delikten. ama gerçekten kaçış mümkün mü? öyle elini kolunu sallayarak çıkabilir misin? hiç sanmıyorum sevgili kyle.

eyyor:
film çok güzel gerebilecek bir senaryoya sahipken germiyor. hele korku hiç yok. kyle'ın başına gelenler benim başıma gelse ılık ılık bırakırım oracıkta, ama izlerken hiçbir gerginlik hissetmiyorsunuz. gerilmek için izlediğim bir filmde gerilememek beni üzer.
naomi'nin olduğu tüm sahnelerden nefret ettim. filmin en boş en itici diyalogları naomi sayesinde gerçekleşti. gerilimden kastınız buysa şayet, hiç olmamış sevgili yönetmenler...
bir de filmin sonunda noldu ya? hani videolar çekildi filan? yıllar geçti aradan. kyle'ın eşi ve arkadaşları gerçekten sisteme girdi mi? başına bir şey gelmedi mi kimsenin? neler yaşandı kyle'ın ik rebirthünden sonra?
devamını gör...

sadakat yalanı

hollanda gerilim filmi. başrollerde bracha van doesburgh ve elise schaap oynuyor. tanımıyoruz tabii. hollanda sineması izleyen mi var aramızda sanki. yalnız oyunculardan birinin ismini yıllar geçse unutmam sanırım: gijs naber

konusu
iki evli kadın arkadaş kocalarını çocuklarını bırakıp birlikte tatil yapmak için trenle yola çıkıyorlar. kocaları da bir güzel uğurluyor, yolcu ediyor. kadınlardan biri hakim. bu hakim olan kadına güzel bi miras kalmış, iki üç katlı dayalı döşeli köşk. gidip köşkte kalıp alem yapıp dönecekler. eşlerine de birbirleri için yalan söylüyorlar bir güzel. lakin dananın kuyruğu bu kadınlardan birinin kayıplara karışması sonra da ölü bulunmasıyla kopuyor. kocalar da kalkıp geliyor, emniyetti jandarmaydı derken çarşı karışıyor. film ilerledikçe de bazı ters köşeler gerçekleşiyor elbette. sonu sürprizli denebilir. ama "ben şok!!!" diyecek kadar değil. minik sürpriz. sürp.
bu sırada gavat koca nasıl olunur, yamış yumuş fakbadi nasıl olur hepsini görüyoruz.

fazla eyyorlamicam bu sefer. derin anlamlar alt metinler beklemez emniyet teşkilatındaki saçmalıklara da takılmazsanız çerezlik güzel bir film.
devamını gör...

hayatın kaynağı

birkaç gün önce bitirdim bu kitabı.
bugüne kadar okuduğum belki 300, belki 400 kitaptan biri.
hayatımda okuduğum en güzel ilk üç kitaptan biri. belki de ilki.

gözüm korksa da başlarken, şimdiye kadar başlamadığıma çok pişmanım. bu nasıl kitap, bu nasıl anlatım yarebbim. 988 sayfalık bir roman nasıl bu kadar akıcı, bu kadar keyifli, bu kadar kolay ve bu kadar derin olabilir, hayret.

konusu
mimar howard roark ve peter keating aynı üniversitede öğrenciyken peter dereceyle mezun olur, howard okuldan atılır. çünkü peter'ın omurgası bulunduğu kabın şeklini almaktadır ancak howard'ın idealleri vardır. bir zaman sonra büyük bir şehirde ayrı ayrı işlere girer. yine peter kapların şeklini ala ala devam ederken howard ideallerini takip eder. peter yükselirken howard alçalır. spoiler vermeden daha fazla anlatamicam. allahınızı severseniz alın okuyun.

eyyor
hiç umurumda omayan bir alanda (miamrlık) yazılan bir kitabın beni bu kadar içine çekeceğini, hiç sıkılmadan sayfalarca yapı detayları okuyabileceğimi hiç tahmin etmezdim. ayn randcığım bu işi gerçekten biliyor. kitapta gereksiz yazılmış hiçbir kelime, hiçbir cümle yok. bıktıran betimlemeler, anlamsız gerilimler yok.

kitaba puanım 9/10.
en sevdiğim kitaba neden 9?
çünkü ayn rand objektivizmin temellerini atıcam derken son sayfalarda bildiğin objektivizim manifestosu anlattırdı roark'a. toohey de kolektivizime yönelik benzer bi konuşma yaptı. metnin içine yedirilmek yerine sayfalarca verilen bu konuşmalar beni birazcık baydı. bir puancık da kırayım yani. nazar bozar.

not:
yeryüzünün en yüzeysel kitap eyyorlamasını yaptım zira okurluk seviyemin daha fazlasına elvereceğini düşünmüyorum. bükemediğim bileği öperim hacı. muccckkk.
devamını gör...

ego (kitap)

modern çağ filozofu canım ayn rand'ın 1937 tarihli distopik öyküsü ve benim de rand'dan okuduğum ilk eser. atlas silkindi'den önce güç topluyorum.

konusu
rand hanım objektivizmin kurucusu malum. objektivizm de kolektivizme düşman. bu distopyada da kolektivist bir toplum var. "ben" kavramının bulunmadığı, bilinmediği bir dünya. yalnızca "biz" var. kimsenin ismi yok, numarası var. sınıflar var. sınıflar arası konuşmak yasak. bir şey istemek yasak. tercih etmek yasak. sana verilen görev neyse onu yerine getirmek zorundasın. herkes de bu sistemden çok memnun, kimsenin şikayeti yok, eşitlik 7-2521 hariç. o sokak süpürücüsü olarak seçiliyor ve bundan hiç memnun değil. onun yeri alimler meclisi...

eyyor
kitabı okurken ilk sayfadan itibaren üslubun sadeliği ve bu sadeliğe rağmen etkileyiciliği çekiyor okuyucuyu. zaten kısa olan hikayeyi bir çırpıda okuyup bitirebiliyoruz ve bu çok keyifli. birkaç sayfalık bölümlerde oluşuyor olması da ayrıca okumayı kolaylaştırıyor.
birçok farklı distopyada karşılaştığımız, gerçekte yaşamadığımız yahut yaşanması mümkün olmadığından algılayamadığımız farklılıklar burada yok. farklı ya da aykırı da olsa her şey çok açık ve net, bir o kadar da derin ve anlamlı.

konuya biraz girince 1984'ü anımsıyoruz. herkesin belirli bir görevi olması, sosyal ilişkilerin sıfırlanması vs. ama bu kitap 1984'ten tam 7 yıl evvel yazılmış. orwell yevgeni zamyatin'in biz isimli kitabından esinlendi denir hep ama bu kitaptan esinlenmediğini söylemek zor gibi... biz'i okuyup tekrar ele alayım ben bu konuyu...

bir hikaye okumama rağmen koca bir roman okumuş kadar hakimim bu distopik evrene, yazılacaksa böylesi yazılsın. kalp.
devamını gör...

baharda yine geliriz

koşa koşa büyük bi hararetle kitabı gömmek için gelmiştim ama büyük üstad insan olun biraz övmüş, keyfim kaçtı. ağız tadıyla gömmeme engel bu durum kesinlikle. deneyeyim.

daha önce birçok kitap tanımında bahsettiğim gibi iyi bir hikaye okuru değilim. sabahattin ali öykülerini severim mesela. başı var sonu var. okuduktan sonra giriş gelişme sonucu net anlayabiliyoruz. ne anlatmak istediği belli. tadı damakta kalıyor. ah diyosun keşke bi bu kadar daha yazsaymış sonra nolmuş, öncesinde nolmuş, anlatsaymış da öğrenseymişiz. ama bu böyle değil.

bıçakçı'yı ilk kez okudum. hikayeler 2 ile 6 sayfa uzunluğunda. her biri sanki uzunca bir romandan alınmış gibi. iyi anlamda değil. şimdi en yakın kitaplığa gidin elinizi atın ve rastgele bir roman alın. 45 ila 47. sayfalar arasını alın çıkarın ordan. işte bir bıçakçı hikayesi. 128 ila 133 arasını çekin çıkarın, işte size daha uzun bir bıçakçı hikayesi.

tat alamadım bir türlü. olmuyor.

hikaye okumaya uzunca bir süre için tövbe ediyorum.
devamını gör...

karanlıktaki kadınlar

normal sözlük kitap edebiyat kulübü yılbaşı çekilişinde bana hediye edilene kadar varlığından haberdar olmadığım bir hikaye kitabı. hikaye okuma konusunda önyargılarım olsa da zaman zaman, özellikle uzunca bir romana adapte olamayacağım zaman tercih ediyorum. bu kitabı da bolu'nun tertemiz havasında okumak için seçtim. memnun muyum bilmiyorum.

kitapta dokuz kadından dokuz hikaye var. her bir hikaye karanlık bir tema etrafında dönüyor ve paranormal olaylar da var. tam bilimkurgu tadında yazılmış ne güzel dediğim hikayeler dahi paranormal bitti. ve bu hiç hoş değildi. ki ben paranormal activity serisini bile bayıla bayıla izlemiş insanım.

hikayelerde üsluplar genellikle ortalama, bir ikisinde ortalama üstüydü. çok basit cümleler kurulmuş, lise seviyesi hikaye yazma ödevinin meyveleri gibi. paranormal hikayelerin bir kısmı fazlaca zorlamaydı. kadın doğum uzmanı doktorun yer aldığı hikaye mesela. ne alaka yani? güçlü kadını bu sona bağlamak neden? hani bi de cin çağıran teyzelerin olduğu hikaye var ya. ayy. 9-c sınıfından ece ve arkadaşlarının maceralarını 10-b'den tuğçe anlatmış gibi. bomboş hikayeler.

sonuç olarak, evet ben hikaye okuma konusunda iyi değilim ama maalesef bu yazarlar da hikaye yazma konusunda iyi değiller.
devamını gör...

ölüm korkusunu yenmek (kitap)

az evvel #2732373 bahsettiğim bu ruh hastalığımı yenmenin yollarını ararken bir psikologun kitap önerisi çıktı karşıma. terapi almaktansa kitap okumayı tercih ettim tabii ki. çünkü %100 türk kanı.

psikiyatrist, psikanalist, psikoterapist irvin d. yalom'un bu kitabı psikolog hanım tarafından önerildiğine göre ve adından da anlaşılacağı üzere ölüm korkusunun nasıl yenileceği hakkında bir başyapıt olmalı dedim. hemen verdim sipariş. aldım. okudum.

öncelikle yayınevine birkaç lafım var. her sayfanın sadece %33'ünde yazı var altı ve üstü bomboş. 90 sayfa dolu dolu zannederek aldığınız kitabı kar kaygısı gütmeden bassalarmış sadece 30 sayfa edecekmiş. bitti mi? bitmedi. son 20 sayfa yalom'la yapılan bir röportaja dair. yani ölüm korkusunu yenme mevzusu aslında 23 sayfa. üzücü.
örnek sayfa:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


gelelim içeriğe:

irvin d. yalom beyin üniversiteden bir arkadaşı varmış. çok ünlü ve çok başarılı bir kalp cerrahı. yalom beyle dertleşmeye karar veriyor 20-30 yıllık arkadaşlıktan sonra. ikinci dünya savaşı zamanını görmüş bu adam yaşlı bir çifti nazilerin ölüme götürdüklerini görmüş, az kalsın kendisi de onlarla ölüme gidecekmiş. kendisini kurtarmış ama yaşlı çifti kurtaramamış. aslında o an kendisini kurtarmaya o kadar odaklanmış ki yaşlı çifti kurtarmayı önemsememiş. yıllardır bu durum bilinçaltında yatıyormuş da işte... neyse işte yalom bunu anlatıyor ve arkadaşıyla diyaloglarını aslında keyifli bir şekilde anlatıyor. kitaba, anlatıma shit atamam.

ama tüm bu konunun ölüm korkusuyla alakası nedir? burada söz konusu olan ölümden korkmak değil ki. zamanında yaşlı çifti kurtaramamanın verdiği vicdan azabı ayrı bir konu, ölmekten ya da çevresindekilerin ölmesinden korkmak apayrı bir konu.


kitaba neden bu ismin verildiğini anlamadım. bir psikoloğun ölüm korkusuna çözüm olarak neden bu kitabı önerdiğini anlamadım.

ben bu derdimi nasıl çözcem onu hiç anlamadım...
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim