mahallenin delegesi yazar profili

mahallenin delegesi kapak fotoğrafı
mahallenin delegesi profil fotoğrafı
rozet
karma: 633 tanım: 12 başlık: 4 takipçi: 34

son tanımları


işeme paradoksu

genel olarak sabahları yataktan kalkmaya çalışırken akseden paradokstur. olaylar şöyle gelişir:

1-) sabahın erken saatlerinde gözler yavaş yavaş açılır. uyku sona ermiş, yeni bir gün başlamıştır. *

2-) yataktan kalkılması icap eder. fakat karın bölgesinde hissedilen kasvetli bir ağırlık, yataktan kalkmayı alabildiğine zorlaştırmaktadır.

3-) çok geçmeden bu ağırlığın torbadaki idrardan başka bir şey olmadığı anlaşılır. bu ağır yükten; bireyi hayatın bütün güzelliklerinden ve yaşanmayı bekleyen büyülü maceralardan alıkoyan bu büyük engelden kurtulmanın tek yolu, işemektir.

4-) işemek için yataktan çıkmak ve tuvalete gitmek gerekmektedir. işte işeme paradoksunun anahtarı tam olarak burada yatmaktadır: idrarın vücuttaki bütün ağırlığı bireyi adeta yatağa zincirlemekte, ayağa kalkıp işemesinin de önüne geçmektedir. tam bu anda kendi kendini yanlışlayan, bütün içsel çelişkileriyle kendi çözümünü imkansız kılan bir olgu olarak idrarın diyalektiği kavranır: şu haliyle idrar, kendi kendini patlatan bir dinamitten başka bir şey değildir.

5-) sorunu kökünden çözmek için büyük bir ciddiyet, cesaret ve kararlılıkla yataktan kalkılır ve tuvaletin yolu tutulur. idrar ile vücudun geri kalanı arasındaki baş çelişki, artık bir irade çatışmasına dönüşmüştür: bütün kibrine ve gösterişine rağmen idrar, kağıttan kaplandır.

6-) tuvalete girilir girilmez klozetin kapağı açılır, götünü klozete dayayan birey bir yandan da pijamasının kollarını dirsek hizasına kadar kıvırır. bu, daha sonraki el yüz yıkama aşaması için zorunlu bir ön hazırlıktır.

7-) hata payını önlemek için nişan alınır ve gerekli işaretin de verilmesiyle nihayet idrar sidik torbasından salınır: işeme süreci başlamıştır. idrar formunda karın bölgesini işgal eden o kuru ağırlık, vücudu terk ettikçe özne parça parça ferahladığını ve özgürleştiğini hisseder.

8-) işeme süreci tam gaz sürerken göz kapaklarının yavaş yavaş kapandığını hisseden birey, tuvalette uyuyakalma tehlikesini bertaraf etmek için gözünü ampulun ışığına diker. kirpiklerin yavaş yavaş çözülmesiyle gözler faltaşı gibi açılır.

9-) işeme sona erdikten sonra sifon çekilir, klozetin kapağı kapatılır ve el yüz yıkamak üzere musluğa doğru yol alınır. önce eller köpürte köpürte sabunlanır, sonra da yeni bir uyuklama tehlikesini bertaraf etmek üzere musluktan akan soğuk su kütleler halinde yüze çarpılır. idrardan sonra gözündeki çapaklardan da kurtulan özne, kuş gibi hafiflediğini hisseder.

10-) el yüz kurulanır ve dirsek hizasına kadar kıvrılan pijamanın kolları, yeniden bilek hizasına çekilir. işeme paradoksu başarıyla çözülmüştür.

11-) odaya dönülür ve yatak toplanır. ayakların üşümemesi için de bir çift çorap giyilir. böylece güne başlamadan önce fransız sosyolog michel foucault'nun meşhur vecizesi bir kez daha kendini doğrulamıştır: işemek özgürleştirici bir eylemdir.
devamını gör...

komünizm sosyalizm kapitalizm ve faşizm arasındaki fark

faşizmden alalım, faşizm belirli değerler üzerinden(genellikle devlet-millet-vatan-din) toplumu tekleştiren ve tek bir doğruda buluşturan, mütemadiyen bu tek doğru üzerinden kendini üreten nizamdır. faşizm totaliterdir: bu tek doğru'nun(toplumdaki bağlayıcı unsurun) dışında kalanları da buraya çeker, beceremiyorsa da hedef alır ve toplumun dışına atar. faşizmin iktisadi formasyonu korporatizmdir, kısaca toplumdaki tüm mesleklerin ve iş gruplarının birbiriyle bağlantılı hale getirilmesi, tüm bunların uyum içinde olması. böylece toplumu(ve ekonomiyi) tek elden kontrol etmek kolaylaşacaktır.

kapitalizm'den devam: hiç ineğin yoktur. ineğin olmadığı için de sabah 8-akşam 5 bir işe girersin. işten kazandığın parayla bakkaldan süt alırsın. süt ne ara inekten sağıldı, ne ara kartona dolduruldu, ne ara raflara dizildi, inek niye x kişisinin mülkiyetinde vs vs. bunları oturup düşünüp algılayana kadar bir bakmışsın ki diğer gün başlamış, işinin başına geçersin. hoooop başa döndük. tüm bu süreçler beraberinde yabancılaşmayı getirecektir.

sosyalizm, toplumculuktur. yine ineğin yoktur çünkü inekler tüm topluma aittir. ama yine süt almak için sabah 8-akşam 5 çalışman gerekir... toplum tek tek bireylerden oluştuğu için ve bu toplumun inşasında senin bir iraden olmadığı için, toplumu inşa edenler aslında ineklere sahiptir ama ''her şey toplum için'' falan diyerek bunun üstünü örterler. burada da, -kapitalizmde olduğu gibi,- kendini günden güne üreten bir döngü vardır ve sen bu döngünün içinde toplumun nasıl inşa edildiğini, bu inşadan kimlerin nasıl fayda sağladığını falan sorgulayacak kadar imkan bulamazsın. sorgularsan da akibetin iyi olmaz.

komünizmdeyse artık sınırlar kalkmıştır, toplum da en ufak parçasına kadar dağıtılmıştır. artık toplum yerine gönüllü birlikteliklere dayalı kurdukları komünler(müşterekler) vardır... istediğin bir komün'e katılabilir, yahut gönüllü kişileri bulup yeni bir komün kurabilirsin. bir ineğin olup olmayacağı ise tartışma konusudur.
devamını gör...

zaten

hayatı sorgulatan bir başka roni margulies şiiri daha...



nasıl kırık dökük,
yarım yamalak, eksik,
nasıl yamalı hayatlar
geçiyor gözlerimin önünden.

bir zanaat mutsuzluk sanki:
öğrenip bir önceki nesilden,
onyıllarca didiniyoruz
ve kuşkuya düşsek de bazen,

sanıyoruz ki
böyledir, iyidir,
ne olacak ki başka,
budur hayat zaten.

ya beceremiyoruz biz bu işi,
ya da becerecek bir şey yok zaten.
devamını gör...

roni margulies

şiir anlayışını şöyle açıklayan adam:


şair tiyatro oyuncusu değildir.oyuncu her oyunda oynadığı karaktere göre bir kişilik takınır, şair ise her şiirde şiirin gereklerine göre bir tavır takınamaz. tavır şiirsel nedenlerle "taknılmışsa", yine şiir olmuyor. önce tavır gelir, sonra şiir. sahici şiir, sahte, ezbere, gerçekten inanılmayan tavırlar, düşünceler, duygularla yazılamıyor.böyle yazıldığında, mükemmel dizeler, eşsiz bir dil, çarpıcı imgeler ve kelime kullanımları, harika bir müzik çıkarabiliyor ortaya, fakat iyi bir şiir okurunun burnundan sahtelik kokusunu, gözünden kalpazanlığı gizlemek mümkün olmuyor. divan şiirinde, ikinci yeni'de ve günümüz şiirinin çok büyük bir bölümünde olduğu gibi.
devamını gör...

ayrılanlar

ayrılanlar her ayrıldığında bir kez daha ağlatan roni margulies şiiri...

ağlamalıdır ayrılanlar ayrıldıklarında.
her ayrılık kanıtıdır çünkü
o bitmez arayışımızın
boş çıktığının yine.
ağlamaya değer.
ağlamaya değer.

biliyor olsak da çünkü
bulamayacağımızı aradığımız sevgiyi,
bulduk sanırız bazen – insanlık hali! –
ve ne denli derinse yanılgımız,
ne kesinlikle eminsek bulduğumuza,
o denli değer ağlamaya.

yalnızlığı yeneceğimizi sanırız çünkü,
bir kişi var sanırız ki bir yerde,
tüm küçük ve büyük yenilgilerimizi
anlamsız kılacak sevgisiyle.
kanıtlandığında yine onu bulamadığımız,
ağlamaya değer.

o kişi değilmiş ayrıldığımız,
yokmuş böyle bir kişi –
farketmez, değer ağlamaya;
biraz daha sevgisiz,
biraz daha zor olacaktır artık hayat.
ağlamalıdır ayrılanlar ayrıldıklarında.
devamını gör...

kapalı çarşı'da saygı duruşunda yürüyen adamın dövülmesi

bak bak sümüklü liberallere bak sen!

atatürk'ü eleştirebilirmişiz(lütufları için teşekkürlerimizi sunuyoruz!) ama bu saygı duruşu kurtuluş savaşı'nı simgeliyormuş, esnaf çok hassasmış(bkz: benim esnafım işini bilir), onun için 9'u 5 geçe adamın teki yoldan geçince mağdur oluyormuş, bilmem neymiş... ondan sonra pembe popolu falan demiş bebişimiz, hahahahah, pempe popolu sensin, sümüklü burjuva çocuğu...

buradan görüldüğü üzere narin bünyesini rahata alan bir liberal, hobi olarak her türlü çıkıntılığı yapma serbestisine sahiptir. omurgasız olmasının yanı sıra kişisel hukukunda tek taraflı olarak ölçüsüzdür. liberal, ''her türlü'' şiddete karşıdır ama işine gelmeyen şiddeti görmezden gelir hatta destekler. liberal, ''medeni''dir. liberal, ''devlet gücüne karşı'' kişi hak ve özgürlüklerinden yana olduğunu iddia etmekle beraber işine gelirse bir şiddet tekeli olan devletten aman dilemekte gecikmez(bkz: ordu göreve) (bkz: genç subaylar rahatsız) çünkü tımarhaneler, hapishaneler, mahkemeler ve kışlalar usulünce var olduğu müddetçe kaybedeceği şeylerin garanti altında olduğunu bilir. ancak poposunun rahatı bozulacak olursa bütün çıkıntılıklarını törpüleyip statükoya dört elle sarıldığını görmek kaçınılmaz hale gelir. kısaca ve özce liberal, güleryüzlü muhafazakardan başka bir şey değildir. çünkü deformasyon olmadan reformasyon olmaz. anarşi şimdi!
devamını gör...

ufacık çocukları tören diye dondurmak

lider kültü etrafında çocukları(ve toplumu) kişiliksizleştirmektir. eğitim maksadıyla okulda bulunan çocukların bir kişiye minnet duymasını(?) sağlamak için çeşitli eylemler tertiplemek ve bunları zorunlu kılmak lider kültünün ne kadar derinlere işlediğinin alamet-i farikasıdır.

sanki el kadar çocuk kendini paralıyor soğukta öylece bekleyelim diye! kardeşim mesele havanın soğuk/sıcak olması değil, çocukların kendi iradeleri dışında böyle şeylere alet edilmesi. mecbur mu o çocuk şu veya bu sebepten saygı duruşuna geçmeye, işi gücü bırakıp saatlerce ayakta dikilmeye?

salt bununla kalsa iyi, bir de 10 kasım haftası boyunca hadi çocuklar atatürk için şiir yazalım, atatürk'e mektup yazalım(şaka değil gerçek), atatürk'e layık gençler olalım(sebep?), günün anlam ve önemi için salya sümük ağlayalım... sanki el kadar çocuğun atatürk'ü sevme ve minnet duyma zorunluluğu var!

ben göze batmadan köşeme çekileyim, etliye sütlüye karışmayayım de denmiyor. herkes ne yapıyorsa sen de aynını yapacaksın! atatürk'ü nasıl sevdiğini ve minnet duyduğunu, onu nasıl özlediğini(?), onun izinde yürüyeceğini bastıra bastıra göstereceksin! 9'u 5 geçe işi gücü bırakıp esas duruşa geçeceksin! yetmez, milli eğitim'in talim ettiği atatürk'e şiir yazma, atatürk'e mektup yazma, atatürk büstüne çiçek bırakma gibi ritüelleri de eksiksiz yerine getireceksin! hem de utanarak sıkılarak değil, can-ı gönülden!

sevmesen de saygı duyacaksın, hatta hem seveceksin hem saygı duyacaksın! yoksa seni bulurlar ve çok fena yaparlar!

(bkz: sevmesen de saygı duy)
devamını gör...

yürüyüş

yürüyüş geceleri yapıldığı zaman dadından yenmez... sokakta kimsecikler yokken... karanlıkta kesintisiz yürümenin keyfi, anlatılamaz...
devamını gör...

tarih

okul çağında nefret edilen, liseden sonra merak sarılırsa kişiyi tarihsever yapabilecek(ve yapan) disiplin. lise son'dayken kendine ''arka sıradakiler'' diyen ekibin, test çözmekten bunalınca öğle aralarında beypazarı soda eşliğinde eğlenerek ve öğrenerek tartıştığı disiplindir tarih... şimdi o ekip dağılmıştır, hepsi farklı yerlerde farklı bölümler okusa da hepsinin tarihseverliği baki kalmıştır... her yıl düzenli olarak buluştuklarında daha da hararetle ve coşkuyla tarih konuşmaya koyulurlar...
devamını gör...

günlük

çocukluk için ideal... her gün itinayla tarih atılır, sevgili günlük diye başlayıp devam eder... günlük'le olan sohbetleşmeler.

15 yaştan sonra bayar ve bırakılır. böyleyken böyle.
devamını gör...

karataş

arada gidip görülmezse kendini özleten memleket. salt anne tarafımın karataşlı olması değil, çocukluktan beri yaz tatillerimi geçirdiğim karataş'a olan sevgim ve bağlılığım beni karataşlı yapan.

sabahları sahilin bir ucundan başlayan ve çarşı'ya uzanan yürüyüşler, denizin yıl boyu ılık ve sıcak kalabilen suyu... magarsus'taki antik tiyatro... yaşar kemal'in romanlarında bahsi geçen bereketli topraklar ve dedeme soyadını veren pamuk tarlaları... salim'in yeri'nde balık yenmezse olmaz... sanki özledik be abi!
devamını gör...

uçlu kalem

kurşun kalem ve tükenmez kaleme kıyasla çok daha pratik ve keyiflidir uçlu kalem kullanmak... öğrenci dostudur...
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim