naylonofke yazar profili

1917 doğumlu danimarkalı yazar ve şair. kopenhag’da doğmuş, vesterbro’nun işçi sınıfı mahallesinde büyümüş. bu ortamda geçen çocukluk deneyimleri, ditlevsen’in edebi dünyasında önemli bir yer etmiş. ilk şiirini de 10 yaşında yazmaya başlamış. çok sayıda öykü, roman ve şiir kitabı bulunmakta. 4 kez evlenmiş. bağımlılıkla mücadele ederek geçirmiş yetişkinlik yaşlarını ve 1976’da çok sayıda uyku hapı içerek intihar etmiş.

en çok bilinen eseri, otobiyografik nitelikteki kopenhag üçlemesi çocukluk, gençlik, bağımlılık. benim hayatıma da bu üçleme ile girdi. son zamanlarda okuduğum en okumaya değer kitaplardandı. ditlevsen hayatının en karanlık yanlarını yazmaktan hiç çekinmemiş . o açıklık, zaman zaman beni de savunmasız bıraktı sanki.

ne yazık ki türkçeye çevrilmiş başka kitabı yok. umarım yayınevleri diğer eserlerine de el atar.

bu güzel çocuğu öldürdüler. yetmedi. ailesini tehdit ettiler. yetmedi. mezarına saldırdılar. yeter mi bu gözü dönmüş canavarlara? bu kötülükle, bu kokuşmuşlukla biz ne yapacağız ? yeter artık ya aile bu acıyla nasıl yaşasın? katili ve şu an aileyi tehdit eden ne kadar yakını varsa en ağır cezayı almalı !

zihnimde beslenmeyle ilgili konularda, küçük aydınlanmalar yaratmış mark hyman kitabı. aslında kitabın temel konusu beslenme ve zihinsel hastalıklar arasındaki ilişki üzerine temellendirilmişti ama anlatımlar genel sağlığımızı düzenleme yolunda da oldukça verimli bilgiler içeriyor.

kitabın giriş bölümü, sanırım dikkat çekmek için magazinsel bir havada başlıyor. hatta akşam haberlerinde kelle paça yiyin diyen doktorları anımsattı ama okumaya devam ettikçe içerik ciddileşti bildiğimiz bir tıp kitabına dönüştü. okudukça hastalık semptomlarını ortadan kaldırmak yerine, hastalığın nedenleri üzerine yoğunlaşmak ve hastalıklara bu gözle bakabilmek gerektiğini anlıyor insan.

amerikalı doktor ve yazar. fonksiyonel tıp yaklaşımıyla tanınıyor.

otoimmün hastalıklar, depresyon gibi gibi birçok hastalık ve duruma karşı işlenmiş gıdalardan özellikle şekerden uzak durulması gerektiği, düzenli egzersiz ve uykuyla da desteklenerek iyileşme sağlanabileceğini savunuyor.

bir ayağımın sürekli orada olduğu, nefes aldığım şehir.

küçük bir şehir ama ruhu geniş diyebiliriz herhalde eskişehir için. yolu buraya düşecekler için turistik ve yerel birkaç şey;

odunpazarı evleri ilk akla gelen lokasyon turistik bir eskişehir gezisinde. kurşunlu camii ve külliyesi gibi çok huzurlu bir alan var burada mutlaka girilmeli. ayrıca mutlaka uğranası odunpazarı modern müze (omm) de burada. eğer ilginizi çekiyorsa yılmaz büyükerşen balmumu heykeller müzesi, hamam müzesi ile çağdaş cam sanatları müzesi ve sanat sokağına da uğrayabilirsiniz.

sazova bilim kültür ve sanat parkı çocuklu çocuksuz mutlaka güzel vakit geçirirsiniz. özellikle içindeki japon bahçesi bahar aylarında çok güzeldir. sazova kadar turistik olmayan kentpark içindeki büyük yapay göletler, dolaşma alanları ve yapay sahiliyle öne çıkıyor. büyük ölçekli parkların dışında bizim de en çok vakit geçirdiğimiz kanlıkavak parkı porsuk kenarı güzel vakit geçirilecek yerlerden. kamp sandalyelerinizi ve yiyeceklerinizi alıp gidebilirsiniz.

müze meraklıları için eti arkeoloji müzesi unutulmamalı.

doktorlar caddesi ve adalar adımlanıp buradaki kitapçılardan kitabınızı alıp porsuk kenarında okuyarak sakince vakit geçirebilirsiniz. noodle, sushi severler bu civardaki yum yum noodle house’a şans verebilir.

espark avm’den başlayarak cassaba modern’e kadar gezip buralardaki yeme-içme mekanlarından yararlanabilirsiniz. yine akşam ve geceleri vakit geçirmek için cassaba modern iyidir.

haller gençlik merkezi’de yine bir kez de olsa yolunuzu düşürmeniz gereken bir yapı. içinde bir de tiyatro salonu barındırmakta. planlı gelirseniz eskişehir şehir tiyatroları’nın muhteşem oyunlarından birini mutlaka izleyin derim.

çok uzattım yeme-içme işine girmiyorum. bir sonraki sefer de onları yazarım.

kısa roman ve uzun öykü arasını tek bir kelime ile tarif eden bu kelime türkçe yazılmış kitap incelemelerinde daha çok araya yabancı bir kelime sıkıştırırsam havalı görünürüm düşüncesi ile kullanılıyor gibi duruyor. ya da benim kişisel gıcıklığım bilemedim*

fastfood kültüründeki coleslaw'a uzağım. bu tarz bir salatayı çok tatlı olursa yiyemem. arda türkmen'in tarifini izleyip yapmıştım. enfes oldu ki daha önce de başka tarif denemiş bu kadar beğenmemiştim. işte o tarif;

1 küçük boy lahananın yarısını oldukça ince doğradım
2 orta boy havuç rendeledim
kaynayan suya atıp 5 dakika sonra çıkardığım 1 kuru soğanı jülyen doğradım
1 küçük sarımsak ezdim (orijinal tariflerde yok arda reis yorumu)
4 yemek kaşığı süzme yoğurt
2 yemek kaşığı mayonez
1 yemek kaşığı hardal
1 çay kaşığı toz şeker (arda bi çimdik diyor)
2 kaşık üzüm sirkesi ben elma sirkesi kullandım

hepsini karıştırıp dolapta beklet. işte bu kadar afiyetle.

ferhan şensoy'un turneleri esnasında konakladığı otellerde yaşadıklarını kendi klasik üslubuyla anlattığı kitabı.

taylan kara’nın beş ciltlik kitap serisi.

ilk iki cildi okudum. kitaplar 21. yüzyılda edebiyat ve felsefenin nasıl birer araç olarak kullanılarak toplumsal düşünceyi şekillendirdiğini ve bazen de manipüle ettiğini eleştirel bir bakış açısıyla inceliyor. kitapları okurken konfor alanınızdan çıkıp rahatsız hissediyorsunuz ama tam bu noktada bir aydınlanma geliyor diyebilirim.

muhtemelen aynı siyasi noktadan bakmıyoruz hayata ama bana o kadar rasyonel bir bakış açısı sunuyor ki kitap serisinin devamını okumak için sabırsızlanıyorum.

çetin öner'in yazdığı çocuk kitabı ve bunun yanı sıra; orhan peker'in 70'li yıllarda bu kitabın kapak çalışmaları esnasında ortaya çıkardığı guaj boya eser.

sitcom tarihinin en öngörülemez karakteri.
bir insan nasıl hem bu kadar garip olup hem de bu kadar sevilebilir ?

bu da turpun ortancası mı ? dedirten olay.

bira denilince akla gelen tat kalıbının içinde olmayan, müthiş serinletici etki yaratan bir bira çeşidi. alkol oranı %2 olduğu için akıp gidiyor.

yunastan’da hep limonlu vardı. viyana’da greyfurtlu denk geldi o da gayet güzeldi. nedense ülkemizde yok. oysa yazın deniz kenarına uzanıp, kitap okurken bir yandan radler yudumlamak gibisi yok.

tasarımına bayıldığım küçük mavi kutudaki mini minnacık naneli şeker. kutuyu açmak için kapağın ortasındaki bombeli kısma bastırırsınız. kapatmak için yanlardan kapağa bastırmak gerekir. ayrıca şekerler küçük boyutuna nazaran oldukça keskin bir aromaya sahiptir. yıllardır yanımda taşıdığım bir aksesuar halini almıştır.

bir gece yarısı lavabonun altından şırıl şırıl alan pis suları fark edip eşle beraber tamir edip, ortalığı temizledikten sonra koltuğa oturunca hissettiğim duygu oldu. anne-babalar yapmıyor muydu bunları ?!?!?

bugün orada olamıyorum ama bir yanım kalabalığın içinde bir yerlerde umutlu gözlerle bakıyor.

bugün mesele hak, hukuk, adalet. bugün mesele demokrasi. bugün mesele seçme ve seçilme hakkı. bugün mesele yargının bağımsızlığı…

biri de benimdir. hoş karşılandık ne güzel. yalnız buradaki sakinliğe alışamadım. sözlüğü çoğunlukla okumak için kullanırım bu açıdan bir eksiklik var gibi. ilk günden de eleştirilere başlamayayım hadi umarım tadımız hiç kaçmasın *.

doğan canku'nun besteleyip söylediği güzel mi güzel bülent ecevit şiiri.

en az 12 ay beklemiş olanları makbul olup 12,14,24, 36, 48 gibi seçenekleri olan italya'nın meşhur peyniri. alışkın olmayanlara 12 aylıklar öneriliyor. 48 aylıkları benim diyen yiyemeyebilir malum kokusundan.

toz halinde olanlar erken bozulduğu için fazla miktarda alınacaksa bütün halde almakta fayda var bu şekilde uzun süre dayanacaktır.

edinilen kazanılan bir şey tıpkı diğer erdemler gibi.