1.
çocuktur, çocukluktur. jeux interdits filmindeki paulette'nin bakışlarıdır. büyüdükçe, kin ve nefret duygusunu tattıkça yüreğimiz, uzaklaşır bizden masumiyetimiz. hayat pençe vurdukça ruhumuza, sızar dışarı yaralarımızdan masumiyetimiz. gün gelir, tümüyle terk eder bizi…
devamını gör...
2.
"küçük gözlerinin el verdiğince, olabildiğince yaramaz bakıyordu hayata kız çocuğu. saçlarını uzatmasına annesi izin vermemiş. hemen çenesinin hizasında bitiyor, ensesinde nüfuz edebildiği en uzak yere kadar dokunuyordu dümdüz, kahverengi saçları, henüz güneşle pek münasebet etmemiş teni bembeyaz parıldıyordu uzun uzadıya serilmiş bahçelerinde.
belki de onun gözüne o kadar uzak görünüyordu bahçenin diğer köşesi. minik adımlarıyla yol almak zor olsa gerekti. yürüdü yürüdü. bembeyaz papatyalar, biraz aralarına sarı karışan tonlarıyla baharın tüm tazeliği aks ediyordu küçük gözlerine. tenine sürtüp, saçlarına küçücük hareketler katan rüzgar daha çok yeniydi onun için. belki şimdiye kadar üç bahara ancak şahit olmuştu, dünya belki de o gözlerini dünyaya açtığından beri yalnızca üç kere dönebilmişti güneşin etrafında. yüzüne vuran güneş şımarttı ufaklığı. koşturduğu yerde gözüne ilişen bembeyaz kelebeğin kanatlarıyla büyülendi.
güzel olan her şeye sahip olmak istemek onun da genlerine kodlanmıştı elbette. daha kelebeğin ömrünün bir gün olduğundan bile haberi yoktu. sadece gördüğü güzellikle büyülendi. koşmaya başladı ardı sıra. onu yakalamak için atak ve seri hamleler yaptı ardından. bazen takılıp düşse de yılmıyordu. güzel kelebek kanatlarını her çırptığında ufaklık da gözlerini kırpıyor gibiydi. nihayetinde beyaz kelebeğin bir papatyaya konmasıyla, ufaklığın ellerini şaplatarak kapaması bir oldu.
evet, o ardından yalpalayarak koşturduğu kelebek artık onun olmuştu. bu güzelliğe sonsuza dek sahip olduğunu düşünmenin sevinciyle açtı minik avuçlarını. bembeyaz iki elinde kelebeğin iki ayrı kanadı vardı şimdi. güzellik tutkusunun kelebeğe pahalıya patlayacağından haberi yoktu. şaşkındı sadece. papatyaları yararak annesine koştu. avucunu gösterdi. ufaklığın farkında olmadığının annesi farkındaydı belki ama nasıl olsa o bir kelebekti…
"
belki de onun gözüne o kadar uzak görünüyordu bahçenin diğer köşesi. minik adımlarıyla yol almak zor olsa gerekti. yürüdü yürüdü. bembeyaz papatyalar, biraz aralarına sarı karışan tonlarıyla baharın tüm tazeliği aks ediyordu küçük gözlerine. tenine sürtüp, saçlarına küçücük hareketler katan rüzgar daha çok yeniydi onun için. belki şimdiye kadar üç bahara ancak şahit olmuştu, dünya belki de o gözlerini dünyaya açtığından beri yalnızca üç kere dönebilmişti güneşin etrafında. yüzüne vuran güneş şımarttı ufaklığı. koşturduğu yerde gözüne ilişen bembeyaz kelebeğin kanatlarıyla büyülendi.
güzel olan her şeye sahip olmak istemek onun da genlerine kodlanmıştı elbette. daha kelebeğin ömrünün bir gün olduğundan bile haberi yoktu. sadece gördüğü güzellikle büyülendi. koşmaya başladı ardı sıra. onu yakalamak için atak ve seri hamleler yaptı ardından. bazen takılıp düşse de yılmıyordu. güzel kelebek kanatlarını her çırptığında ufaklık da gözlerini kırpıyor gibiydi. nihayetinde beyaz kelebeğin bir papatyaya konmasıyla, ufaklığın ellerini şaplatarak kapaması bir oldu.
evet, o ardından yalpalayarak koşturduğu kelebek artık onun olmuştu. bu güzelliğe sonsuza dek sahip olduğunu düşünmenin sevinciyle açtı minik avuçlarını. bembeyaz iki elinde kelebeğin iki ayrı kanadı vardı şimdi. güzellik tutkusunun kelebeğe pahalıya patlayacağından haberi yoktu. şaşkındı sadece. papatyaları yararak annesine koştu. avucunu gösterdi. ufaklığın farkında olmadığının annesi farkındaydı belki ama nasıl olsa o bir kelebekti…
"
devamını gör...
3.
müzesi var bir de bunun, "orhan pamuk" imzalı.
(bkz: masumiyet müzesi)
(bkz: masumiyet müzesi)
devamını gör...
4.
saf, anlama kabiliyeti minicik sonradan gelişen insan özelliği. masumiyet sahibi insanlar; kurnaz, çetin insanların yegane kurbanları olurlar genelde. onları kollayan insanlar da vardır bazen. öyle...
devamını gör...
5.
aptallıktır, ilacı ise acıdır. büyüdükçe, öğrendikçe masumluğu kaybeder ve seçim yapmak zorunda bırakılırsınız. ya iyi insanı ya da kötüyü. iyiliği seçerseniz bile isteye göz yummak zorunda kalabilirsiniz birçok şeye. kötülüğü seçerseniz ise size acı verenlerden bir farkınız kalmaz. her anlamda sıkıntılı bir konudur. ne masum olmalı ne de masumiyetin dışına çıkmalı.
devamını gör...
6.
insanoğlunun bencilce yücelttiği şeylerden. tıpkı saf ve dürüst olmak gibi. bilirler ki bu kişiler işler yeterince çirkinleştiğinde onlara rakip olmaz, yollarına çıkmazlar. çirkeflikleriyle kime karşı üste çıkabilirlerse onları yüceltir insanlar.
devamını gör...
7.
yaş aldıkça azalan şey
devamını gör...
8.
herkes iyi ama kimse masum değil.
devamını gör...
9.
delinin sazlıklara sakladığı ıslık.
devamını gör...
10.
kimse sınanmadığı günahın masumu değildir.
devamını gör...
11.
öznesizliğin en çok yakıştığı kavram.
devamını gör...
12.
birçok insan günümüzde masumiyeti bedenlerde, verilmemiş sözlerde ve basmakalıp kriterlerde arıyor. ya bu çirkin dünyada hayatta kalabilmek için masumiyeti aptallık olarak görüp reddediyoruz ya da diğer insanları acımasızca yargılıyoruz, ben de bu tanımı yazarken insanları yargılıyorum ve zihnimdeki o masumiyet algısından çıkıyorum.
keşke kimseye zarar vermemek, incitmemek için çaba sarf etmek ve kalbi temiz tutmaktan ibaret görülseydi masumiyet ve keşke bu kadar kolay kaybetmemiş olsaydım.
keşke kimseye zarar vermemek, incitmemek için çaba sarf etmek ve kalbi temiz tutmaktan ibaret görülseydi masumiyet ve keşke bu kadar kolay kaybetmemiş olsaydım.
devamını gör...
13.
sanıldığı gibi büyüdükçe kaybedilen bir şey değil. "masumiyet kaybedilen değil kazanılan bir şeydir." diye bir söz okumuştum.
sanılır ki her aşık olup darbe yediğimizde gözümüzü biraz daha açtığımız için, yeni bir işe girip iş arkadaşlarımız dediğimiz kişiler tarafından ayağımızın kaydırılmak istendiğini öğrendiğimizde, her acıyla, canımız her yandığında birilerine kızdıkça ya da hayattan yeni bir ders aldıkça masumiyet yitirilir. sanırız ki her öpüşmemizle, her sevişmemizle, hayatımıza giren herkesle bir parça masumiyetimiz de kopup gider dönmemek üzere ama hayır...
bir ağacın altına oturduğunuzda ve gözlerinizi yumup o güzelim yaz havasını içinize çektiğinizde, sokakta gördüğünüz bir hayvanın karnını doyurmak için etrafta market aradığınızda, sevdiğinizin kucağında uyuyakaldığınızda, öpüşürken gözlerinizi kapatıp kendinizi bırakışınızda, çocuk gibi pamuk şeker yiyip sokakta çizilmiş seksek çizgileri arasında hopladığınızda, yani kötülük düşünmediğiniz, kalbinizde merhameti hissettiğiniz, içinizden geldiği gibi yalansız ve riyasız davrandığınız her anda masumiyet kendini gösterir.
karşı cinste masumiyet arar ya bazen insan; "ne kadar çok sevişmişse o kadar masum değildir" der ya hani... aslında yanlış yere bakmaktadır. masumiyet bedenlerimizde değil, ruhumuzda, kalbimizde yaşar çünkü. öyle insanlar var ki dünyada, eline karşı cins eli değmemiş ama yüreğinin karası neredeyse somutlaşıp hepimizi boğacak gibi... bedeni değil ama ruhu fahişe... öyleleri de var ki, bir gülen yüze, birkaç güzel söze bırakmış kendisini ama yanlış ata oynadığını anladığında yıkılmış olsa da ruhunda hâlâ herkesin aynı olmadığını hisseden, hâlâ inanabileceği bir şeyler olan...
masumiyet kaybedilmez. eğer bir kere içinizde onunla doğduysanız, ölene dek yaşar sizinle.
ve itiraf ediyorum; ben masumum.
sanılır ki her aşık olup darbe yediğimizde gözümüzü biraz daha açtığımız için, yeni bir işe girip iş arkadaşlarımız dediğimiz kişiler tarafından ayağımızın kaydırılmak istendiğini öğrendiğimizde, her acıyla, canımız her yandığında birilerine kızdıkça ya da hayattan yeni bir ders aldıkça masumiyet yitirilir. sanırız ki her öpüşmemizle, her sevişmemizle, hayatımıza giren herkesle bir parça masumiyetimiz de kopup gider dönmemek üzere ama hayır...
bir ağacın altına oturduğunuzda ve gözlerinizi yumup o güzelim yaz havasını içinize çektiğinizde, sokakta gördüğünüz bir hayvanın karnını doyurmak için etrafta market aradığınızda, sevdiğinizin kucağında uyuyakaldığınızda, öpüşürken gözlerinizi kapatıp kendinizi bırakışınızda, çocuk gibi pamuk şeker yiyip sokakta çizilmiş seksek çizgileri arasında hopladığınızda, yani kötülük düşünmediğiniz, kalbinizde merhameti hissettiğiniz, içinizden geldiği gibi yalansız ve riyasız davrandığınız her anda masumiyet kendini gösterir.
karşı cinste masumiyet arar ya bazen insan; "ne kadar çok sevişmişse o kadar masum değildir" der ya hani... aslında yanlış yere bakmaktadır. masumiyet bedenlerimizde değil, ruhumuzda, kalbimizde yaşar çünkü. öyle insanlar var ki dünyada, eline karşı cins eli değmemiş ama yüreğinin karası neredeyse somutlaşıp hepimizi boğacak gibi... bedeni değil ama ruhu fahişe... öyleleri de var ki, bir gülen yüze, birkaç güzel söze bırakmış kendisini ama yanlış ata oynadığını anladığında yıkılmış olsa da ruhunda hâlâ herkesin aynı olmadığını hisseden, hâlâ inanabileceği bir şeyler olan...
masumiyet kaybedilmez. eğer bir kere içinizde onunla doğduysanız, ölene dek yaşar sizinle.
ve itiraf ediyorum; ben masumum.
devamını gör...
14.
ekonominin, ticaretin, sanatın, aşkın, eğitimin, yemenin içmenin, kısacası varoluşun özetidir suçlu olmak. sadece ne kadar çok veya ne kadar az suçlu olduğundur mesele.
misal, karnın aç, yemek yemen lazım. öldür tavukları ye. al sana suç. başka bir varlığın hayatını sona erdirerek var olmaya devam etmek masumiyet sınırlarının içinde kalan bir davranış olabilir mi?
ancak açlıktan ölmemek için başka bir canlıyı yok etmek zorunda kalmak ile masada fazladan bir lezzet olsun diye bir canlıyı öldürmenin suçu da aynı olamaz değil mi? o zaman biri daha az suçlu, diğeri daha fazla suçludur ama kimse masum değildir.
ya da mesela banyoda rahat rahat küveti doldurup içine uzanmanız, dünyanın "suyu" olan bir bölgesini çitlerle, sınırlarla, kapatıp, gezegende suyu olmayan yerlerde yaşayan insanları o bölgeye almamakla edindiğiniz bir lükstür ve uzayın ortasında sıkışan gazlardan oluşmuş bir gezegenin tapusunu kim bize verdi ki, başka insanları, gezegenin nimetlerinden zorla uzaklaştırıyoruz, diye sorduğunuzda, banyo yapabilmenin bile gasp gibi bir suçun sonucunda elde edildiğini hatırlarız. sadece bu kadar büyük bir gaspın tanımı yoktur ve dünyadaki düzen böyle bir gaspı meşrulaştırmıştır.
tavuk, su, petrol, domates, biber, patlıcan.. bunların hepsi fiziksel kazanımlar ve illa ki bir suçun sonucu. peki duygular? aşık olurken bile suç işliyor olabilir miyiz?
beğenip de elde ettiğiniz bir gönlün, belki de başkasının yanında sizin yanınızda olduğundan çok daha fazla mutlu olabileceğini bile bile ilişkiye devam edersiniz, onu kaybetmek istemezsiniz, bazen evlilik sözleşmesi, bazen de duygusal baskı ile onu yanınızda tutarsanız ve bu da çok basitçe, rehin almak değilse nedir?
ya da o sizi severken, ona aynı derecede karşılık veremez, ve sevgisini sömürürsünüz, hatta belki aldatır ve hayallerini yıkarsınız. başka bir bedenle yaşadığınız yasak ilişkinin hazzı uğruna, bir gönlü kırmaya, belki diğerini kullanmaya kadar varan bir suçlar zincirine teslim olursunuz.
dolayısıyla, hayatın bütünü, suçlar üzerine kurulmuştur.
hiçbirimiz masum değiliz.
misal, karnın aç, yemek yemen lazım. öldür tavukları ye. al sana suç. başka bir varlığın hayatını sona erdirerek var olmaya devam etmek masumiyet sınırlarının içinde kalan bir davranış olabilir mi?
ancak açlıktan ölmemek için başka bir canlıyı yok etmek zorunda kalmak ile masada fazladan bir lezzet olsun diye bir canlıyı öldürmenin suçu da aynı olamaz değil mi? o zaman biri daha az suçlu, diğeri daha fazla suçludur ama kimse masum değildir.
ya da mesela banyoda rahat rahat küveti doldurup içine uzanmanız, dünyanın "suyu" olan bir bölgesini çitlerle, sınırlarla, kapatıp, gezegende suyu olmayan yerlerde yaşayan insanları o bölgeye almamakla edindiğiniz bir lükstür ve uzayın ortasında sıkışan gazlardan oluşmuş bir gezegenin tapusunu kim bize verdi ki, başka insanları, gezegenin nimetlerinden zorla uzaklaştırıyoruz, diye sorduğunuzda, banyo yapabilmenin bile gasp gibi bir suçun sonucunda elde edildiğini hatırlarız. sadece bu kadar büyük bir gaspın tanımı yoktur ve dünyadaki düzen böyle bir gaspı meşrulaştırmıştır.
tavuk, su, petrol, domates, biber, patlıcan.. bunların hepsi fiziksel kazanımlar ve illa ki bir suçun sonucu. peki duygular? aşık olurken bile suç işliyor olabilir miyiz?
beğenip de elde ettiğiniz bir gönlün, belki de başkasının yanında sizin yanınızda olduğundan çok daha fazla mutlu olabileceğini bile bile ilişkiye devam edersiniz, onu kaybetmek istemezsiniz, bazen evlilik sözleşmesi, bazen de duygusal baskı ile onu yanınızda tutarsanız ve bu da çok basitçe, rehin almak değilse nedir?
ya da o sizi severken, ona aynı derecede karşılık veremez, ve sevgisini sömürürsünüz, hatta belki aldatır ve hayallerini yıkarsınız. başka bir bedenle yaşadığınız yasak ilişkinin hazzı uğruna, bir gönlü kırmaya, belki diğerini kullanmaya kadar varan bir suçlar zincirine teslim olursunuz.
dolayısıyla, hayatın bütünü, suçlar üzerine kurulmuştur.
hiçbirimiz masum değiliz.
devamını gör...
15.
saflık, bilgisizlik, tecrübesizlik, çocukluk yani el değmemişliktir.
buradaki el değmemiş benzetmesini fiziksel romantik temaslara atfetmek yanılgıdır.
masumiyet temizliktir. habersiz bakışlardadır. kalpten gelen lekelenmemiş arzulardadır.
öyle safça düşünülür, acemice hareket edilir ki o yollardan çoktan geçmiş olan insanlar size derin bir acıma duygusuyla bakarken geçmişteki temiz benliklerini hatırlarlar.
masumiyet buzdan bir kase gibidir. ne kadar muhafaza ederseniz edin o dayanıksız yapı elbet bir gün kırılacak ya da yavaş yavaş eriyecektir.
acılar, hüsranlar, hayal kırıklıkları, kayıplar gibi insan ruhunu zedeleyici olaylar yaşandıkça masumiyet tülden bir elbise gibi omuzlarınızdan süzülür ve gider.
hayatta kalmak için, yeniden yara almamak için savaşmanız ve yumruklarınızı sallamanız gerekir.
hırslar, menfaatler, öfkeler, alınacak öçler sizi zamanla değiştirir. öyle değiştirir ki gün gelir kendinizi tanıyamaz hale gelirsiniz. aynadaki kişi artık bir yabancıdır size.
insan yaşamadığı her duygunun ve her durumun masumudur. yaşadıkça şekillenir, öğrenir ve masumluğu kaybolur.
iç ferahlığını, o aydınlık hissiyatını kaybetmeye başladığınızda hayat da bi o kadar değişmeye başlar.
bir zaman gelir acıdan, gözyaşından, çaresiz kalanlardan tatlı bir haz almaya başlanır çünkü bilirsiniz ki şu an bu durumu yaşayanlar bir zamanlar size bunu yaşatanlardı.
o zaman ruhunuzda bir çatışma baş gösterir;
ben kimim?
hangi taraftayım?
buradaki el değmemiş benzetmesini fiziksel romantik temaslara atfetmek yanılgıdır.
masumiyet temizliktir. habersiz bakışlardadır. kalpten gelen lekelenmemiş arzulardadır.
öyle safça düşünülür, acemice hareket edilir ki o yollardan çoktan geçmiş olan insanlar size derin bir acıma duygusuyla bakarken geçmişteki temiz benliklerini hatırlarlar.
masumiyet buzdan bir kase gibidir. ne kadar muhafaza ederseniz edin o dayanıksız yapı elbet bir gün kırılacak ya da yavaş yavaş eriyecektir.
acılar, hüsranlar, hayal kırıklıkları, kayıplar gibi insan ruhunu zedeleyici olaylar yaşandıkça masumiyet tülden bir elbise gibi omuzlarınızdan süzülür ve gider.
hayatta kalmak için, yeniden yara almamak için savaşmanız ve yumruklarınızı sallamanız gerekir.
hırslar, menfaatler, öfkeler, alınacak öçler sizi zamanla değiştirir. öyle değiştirir ki gün gelir kendinizi tanıyamaz hale gelirsiniz. aynadaki kişi artık bir yabancıdır size.
insan yaşamadığı her duygunun ve her durumun masumudur. yaşadıkça şekillenir, öğrenir ve masumluğu kaybolur.
iç ferahlığını, o aydınlık hissiyatını kaybetmeye başladığınızda hayat da bi o kadar değişmeye başlar.
bir zaman gelir acıdan, gözyaşından, çaresiz kalanlardan tatlı bir haz almaya başlanır çünkü bilirsiniz ki şu an bu durumu yaşayanlar bir zamanlar size bunu yaşatanlardı.
o zaman ruhunuzda bir çatışma baş gösterir;
ben kimim?
hangi taraftayım?
devamını gör...
16.
masumiyet bazen biraz anlamlandıramamaktır
devamını gör...
17.
iyi niyetle yapılan ve suistimal edilen-edilebilecek her şey masumiyete dahildir. masumiyet, saf görünmek-davranmak değil, hisleri çirkinleştirmemektir.
devamını gör...
18.
genellikle kişinin kendinde olduğuna mutlak inandığı haslet.
zaman; hem öyle bir ilaç hem de öyle bir zehir ki; elindeki nalıncı keseri marifetiyle mazinin karanlığında ortağı olduğunuz * suçların, günahların, utanmazlıkların, ahlaksızlıkların, yozluk ve çirkinliklerin bize ait olan kısımlarını yontar, yontar, pirüpak bir "ben" çıkartır bu kirliliğin içinden. unutmak ve inkar etmek becerisi de en az zaman kadar etkendir bu aklamada.
nisyan bu temizliği tek başına yapamaz. günahlarımızın delillerini karartırken, gerçeği lehimize yeniden düzenlerken ve bizi masum olduğumuza ikna ederken bize hizmet eden çok yarayışlı, çok faydalı olan nisyan yanına; bencilliğin, kendini sorgulamamanın, objektif olmamanın, kendine hayranlığın ve yalanın desteğini de alır. el birliğiyle yıkarlar ruhumuzu, vicdanımızı el birliğiyle paklarlar.
gün gelir gırtlağınıza kadar birlikte battığınız ortağınızı tek sorumlu günahkar, kendinizi de masum ilan ediverirsiniz.
oysa; ben biliyorum ne boklar yendiğini, tanığıyım olanın bitenin... kimi kandırabilirsin ki kendinden başka?
zaman; hem öyle bir ilaç hem de öyle bir zehir ki; elindeki nalıncı keseri marifetiyle mazinin karanlığında ortağı olduğunuz * suçların, günahların, utanmazlıkların, ahlaksızlıkların, yozluk ve çirkinliklerin bize ait olan kısımlarını yontar, yontar, pirüpak bir "ben" çıkartır bu kirliliğin içinden. unutmak ve inkar etmek becerisi de en az zaman kadar etkendir bu aklamada.
nisyan bu temizliği tek başına yapamaz. günahlarımızın delillerini karartırken, gerçeği lehimize yeniden düzenlerken ve bizi masum olduğumuza ikna ederken bize hizmet eden çok yarayışlı, çok faydalı olan nisyan yanına; bencilliğin, kendini sorgulamamanın, objektif olmamanın, kendine hayranlığın ve yalanın desteğini de alır. el birliğiyle yıkarlar ruhumuzu, vicdanımızı el birliğiyle paklarlar.
gün gelir gırtlağınıza kadar birlikte battığınız ortağınızı tek sorumlu günahkar, kendinizi de masum ilan ediverirsiniz.
oysa; ben biliyorum ne boklar yendiğini, tanığıyım olanın bitenin... kimi kandırabilirsin ki kendinden başka?
devamını gör...
19.
yetişkinlerin korumayı beceremediği meziyetlerden biri. eylemlerimiz suç teşkil etmiyor olabilir ama duygu ve düşüncelerimizdeki masumiyeti koruyamadığımız da yadsınamaz bir gerçek.
devamını gör...
20.
çok az kişinin yaşatabildiği durum
devamını gör...